Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 180-200 / Aktif Sayfa : 10
İyi haber: Artık her şeyi ertelediğiniz için kendinizi kötü hissetmek zorunda değilsiniz. Dünyada ertelemeyi bir yaşam biçimi haline getirmiş sizin gibi çok insan var ve bu insanlar aslında pek çok şeyin altından kalkıp gayet de başarılı olabiliyorlar. John Perry de parlak ve esprili bir üslupla yazılmış bu kitapta, ertelemenin bir kusur değil, aksine faydalı bir şey olduğunu, hatta bir sanata dönüşebileceğini gösteriyor. Siz de teslim tarihleriyle arası iyi olmayan, hemen işe koyulmak yerine kaytarmayı
Tükendi
Topraklarındaki zenginlikler nedeniyle beş yüzyıldır kesintisiz bir şekilde yağmaya ve saldırıya maruz kalan Latin Amerika'nın hikâyesi; bütün insanlığın güç ve iktidar ilişkilerinin, emperyalist politikaların, savaşların altındaki nedenlerin, baskı karşısında mayalanan öfkenin, isyanın ve acının özetidir. Altın, elmas, kalay, gümüş gibi doğal kaynakların; kakao, şekerkamışı, muz, pamuk gibi tarım ürünlerinin fışkırdığı bereketli topraklar halkları yoksullaştırmış, başka kıtaların ihtiyaçlarını karşılamak ü
Eduardo Galeano imzalı bir kitabın kapağını çevirmek üzereyseniz, bilmeniz gereken bir gerçek var: bu kitap alıştığınız kitaplara hiç benzemez. İster öykü, ister deneme, ister anlatı, türü ne olursa olsun, Galeano anlattıkları kadar anlatma biçimini de önemseyen, muhalif bir edebiyatçı. "İnsanların, özellikle de Latin Amerika halkının mustarip olduğu unutkanlıkla savaşmak için" yazdığını belirten Eduardo Galeano, geçtiğimiz mayıs ayında Chavez, Obama'ya Latin Amerika'nın Kesik Damarları kitabını hediye e
Sesin, sözün ve dolayısıyla gürültünün gitgide esiri haline geldiğimiz günümüzde "sessizlik" de artık mühim bir yaşam belirtisi ve ihtiyacına dönüştü. Zaman zaman yakıcılaşan bazen de kaçınılan bu ihtiyacı ve kavramı antropolog ve sosyolog David Le Breton, bütün yönleriyle ele alıyor. Yürümeye Övgü, Acının Antropolojisi, Ten ve İz ve Bedene Veda'nın ardından gözler ve kulaklar bu kez sessizliğe çevriliyor. "Sayısız söylemin açıkladığı bu dünyayı gittikçe daha az anlıyoruz. Çok sayıda iletişim aracının
El Mustafa, gezgin bir vaizdir. On iki yıl Orfales kentinde kalır. Bir ada kenti olan Orfales insanlarıyla tanışır. Onlara vaazlar verir. Artık ayrılık zamanı gelmiştir. Limanda toplanan dinleyicilerin sorularını yanıtlar.“Ermiş,” Halil Cibran’ın en çok adını duyuran kitabı. Cibran, Lübnan kökenli bir Amerikalı yazar ve ressam. İlgiyle okuyacağınıza inanıyoruz.
Tükendi
1883 yılında Lübnan’da doğan Halil Cibran, çocukluğunda Hıristiyanlığın bir mezhebi olan Maruni mezhebinin etkisiyle yetişti. Ömür boyu bu mezhebin öğretisinin etkisinden kaldı. Çocuk yaşta Amerika’ya gitti. Amerika’da ve Lübnan’a ayrı ayrı eğitim aldı. Arapça ve İngilizce şiirler, köşe yazıları ve kitaplar yazdı. Resim yeteneğini ortaya koyan yazar, resimleriyle de etki yarattı.
Tükendi
Ucubeler, insan ve insan olmayan üzerine düşünürken, birbirine bağlı öyle çok duygu ve düşünceyi çözüp çözüp tekrar örüyor ki. Derin, yakın ve tanıdık; bir o kadar da yabancı, tuhaf ve esrarengiz. Hem suskun hem çığlık çığlığa. Ucube ama ne olduğu da belli. İnsan ile insan olmayan arasındaki geçirgen, bulanık, hassas, gözenekli sınırların büyüleyici, şiirsel bir anlatımı.Bu satırlardan cömertçe saçılan fikirler, varoluşun kırılganlığına salmış derin köklerini. Bir gelecek dünya ütopyasında değil, bugün
Tükendi
Bu mektuplar 15-18 yaş aralığındaki ergenlik dönemi öğrencilerim tarafından yazıldı.Mektuplarda gerçekliği ve samimiyeti yitirmemek adına mümkün olduğunca düzeltme yapmamaya gayret ettim.Eminim ki bu mektuplar sizlerin de kalbine dokunacak ve çocuklarımın kalbinden dökülen bu samimi kelimeleri okurken bazen tebessüm edecek, bazen üzülecek, gözyaşı dökecek, bazen hayalkırıklığına kapılacak, bazense kahkahalarınızı tutamayacaksınız. Benim gibi, sizin de içinizi ısıtacak olan bu mektuplar umuyorum ki lise çağı
… düzyazıdan çok şiire daha yatkın bir topluluk bu Esrârîler, düzyazıya zor alışıyorlar. Düşündükleri ile yazdıklarının arasındaki uzaklığı kapatmak Esrârîliğin eski bir geleneği, talim gerektiriyor, ne demişler, her şey imkânla mümkün. Tuhaf bir imkân barındıran yazılar bunlar, isyanı tam açık seçik belirirken birden geri çekilmeyi tercih eden yazılar. Geri çekilebildiği için imkân sağlıyor. İlk baskısı 2003 yılında yapılan Esrârîler., Ahmet Güntan’ın yüzyıl dönümündeki dünya haline Esrârîlerin gözünden
“Unutulan eski saatler içinde eksikliği en ziyade hasretle hatırlanan saat, akşamın on ikisidir. Artık ‘on iki’, solgun yeşil göğün altında, ilk yıldıza karşı müezzinin Müslümanlara hitap ettiği, sokakların lacivert bir sisle kaplandığı, ışıkların yandığı, sinilerin kurulduğu ve yarasaların mahzenlerden çıkıp uçuştuğu o tesirli ve titrek saat değildir. Akşam bağlarından koparak kâh öğlenin sıcağında ve kâh gece yarılarının karanlığında farz edilmiş bir zamanı bildiren bu saat, şimdi hayatımızda renksiz ve ş
Cem Yayınevi Montaigne'in Bütün Denemeler'ini Hüsen Portakal'ın Türkçesiyle, ülkemizde ilk defa yayımlamıştı. Dört cilt olarak sunduğumuz Bütün Denemeler'den seçtiğimiz parçaları Denemeler Seçmeler adıyla sunuyoruz. Denemeler Seçmeler'i hazırlarken daha önce yapılan seçme çalışmaları dışında bir yöntem izleyerek, seçmeleri olabildiğince konu öbekleri biçiminde sağladık. Derlediğimiz parçaları da zaman dizinsel bir sıralamayla sunarak, Montaigne'in o konudaki düşünsel gelişimini vermeyi amaçlıyoruz.
“Mesafeli durduğumuz konular, sadece ideolojileri, fikirleri, yaşantıları içermiyor; neye mesafeliysek, o mesafelerin bedensel sembolü olarak gördüğümüz insanlardan da uzak duruyoruz. Oysa hepimizin bir arada yaşamak gibi bir sorumluluğu var ve bu sorumluluk sadece bize benzeyene, bizimle aynı fikirde, aynı dinde, aynı cinsiyette, aynı sınıfta, aynı kültürde olana karşı değil; bize hiç benzemeyene karşı da bir sorumluluktur. Herkesin herkesi kendisine benzetmeye çalışarak sadece benzerleriyle yakın bağ kurd
Günaydın’ı yalnızca bir sözcük sanmayın! Sabahın ışığıyla yıkanmış bir dil pırıltısıdır o. Sekiz harfli bir anahtardır, yalnızlığın çıkış kapısını aralar. Günaydın diyen, yalnız bırakmayı ve bırakılmayı reddetmiş demektir. Gönül çelendir günaydın, buzkıran gemisidir. Ağzımızın içindeki deniz feneridir. Öylesine güzeldir, “Bu sabah ışığın elinden birlikte tutalım mı?” cümlesinin kısaltılmışıdır. Günaydın, kardeşidir merhaba’nın. Kolay gelsin’in, teşekkür ederim’in yakınıdır. İyi geceler’i soracak olursanız,
Tükendi
“Acılarımı doya doya yaşamaktan yanayım. Ne bir ilâçla uyuşmak, ne de başkalarının tesellisine sığınmak isterim. Acının her hücreme işlemesine, kendini kabul ettirmesine izin veriyorum ve bir yerlere de kaçıp gitmiyorum. Çünkü acı içimizdedir, mekânda değil.”“Başa çıkamayacağım kötü zamanları ölümcül hastalıklara benzetirim. Onların varlığını kabul etmemek, yadsımak çare değildir. Onlarla uzlaşmaya varırım ama teslim olmam. Enerjimi isyanla harcayacağıma, kabullendiğim bu davetsiz misafirlerin beni yok etme
Tükendi
Bir aşka dair en kalıcı şey nedir? Hele bir yangından artakalan küller gibi dağılan aşkların yaşandığı teknoloji çağında...Bir aşkı bize olduğu gibi anlatan, onun nelere kadir olabileceğini bütün çıplaklığıyla gösteren şey nedir? Sözler mi, hediyeler mi, davranışlar mı, asla akıldan çıkmayan hatıralar mı?İşte bir aşkı, o aşkın tarafları tarih denilen sahneden çekilip gitmiş olsa da bize bütün çıplaklığıyla anlatan her ne ise onun peşine düşen Sıla Gençoğlu ve Ali Murat İrat, bu sorunun yanıtını mektuplarda
Tükendi
Yazmak senin için bir tutku ama sonu gelmeyen sorumluluklar ve zorunluluklar seni tutup çekiyor kendine, hayallerinden öteye… İşte bu defter, içindeki o dinmek bilmeyen yazma arzusuna daha fazla ket vurma diye hazırlandı. İçine bazı cümleler yazıldı. sen bu cümlelerin araladığı kapıdan geçip bambaşka diyarlara gidebilirsin. Hatta yolda, hayatına ucundan kıyısından dokunmuş kitaplar, şiirler, filmler ve başka tanıdık şeylerle de karşılaşabilirsin. Burada sınırlar yok. Hiçbir şeye bağlı kalmak zorunda d
Gücünü sevdiklerinden alan ve onlar için ayakta kalan kadınlara selam olsun. Zordur içi dışı bir kadınların anlaşılması. Zordur değerlerine göre yaşayan bu kadınların kendilerini diğerlerine anlatması. Hani zorluklarda kaçmak yerine savaşmayı seçen, düştükleri dikenli yollarda kendilerine yeni yollar çizen ve yeri geldiğinde de acılarına bile gülümseyen kadınlardan bahsediyorum. Dert anlatmak için oturdukları masalardan dert dinleyerek kalkan, inandıkları bir doğru için tüm limanları bir anda yakan ve karar
“Şiddetli deprem gibidir bir kadının gidişi, taş üstünde taş bırakmaz.”Neden mi otuzundan sonra?Çünkü kadın dünyadaki tüm acıları, tüm deneyimleri, tüm zevkleri bu yaşa kadar tecrübe etti ve adına “erkek” denilen, kalbi ile beyni arasındaki dengeyi kurmakta oldukça zorlanan varlıklar olmadan da hayata devam edebileceğini ve kendi ayakları üzerinde durabileceğini otuzundan sonra anladı.
Sofralar, sohbetler, gazinolar, kumpanyalar, barlar, hususiler... Tiyatro, resim, şiir, sergiler, açılışlar ve davetlerle dolu gündelik hayat. Fikret Adil bugün artık çok uzaklarda kalan bohem bir İstanbul'u Asmalımescit 74'ün ardından nüktedanlığı elden bırakmaksızın anlatmaya devam ediyor. Yahudi bir işadamının kızı ile Yunan bir tiyatrocunun kavuşmak için çareyi Atina'ya kaçmakta bulması etrafında şekillenen anlatı, hem İstanbul tarihine hem de döneme ilişkin birçok ayrıntıyı barındırıyor. Glorya Si
Atilla Birkiye Bulutlar Piraye Piraye Diye Geçiyor'da, Nâzım Hikmet'in 1945 sonbaharında, Bursa'da hapis yatarken karısı Piraye için yazdığı Saat 21-22 Şiirleri'ni konu ediniyor. "Neyse, ben bu şiirleri çok önemsiyorum, yıllardır bir mıknatıs gibi çekiyor, bir tür 'estetik takıntı' da olabilir! İki ana temel duygunun iç içe geçmesi var. Parçalardan oluşan bir bütün. Her bir parça tek başına da ele alınabilir. Bir kayın ormanı ve onun tek tek kayın ağaçları. Kayın ormanı kadar da estetik. Ayrıca 'pürüzsüz ol
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 180-200 / Aktif Sayfa : 10