Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 48-64 / Aktif Sayfa : 4
Freud, "tekerlek ve elektriğin icadı kadar mühim" dediği psikanalizin kurucusuydu. Ama onun kendisini, hakkında yargıda bulunmaya yetkili gördüğü bir alan daha vardı: Din. O bu alanda da birinci alanı olan psikanalizi kullandı. Ondan hareketle XVIII. asırdan itibaren başlayan ve XIX. asırda, kendisinin "çok etkilendiğim" dediği Darwin´le devam eden süreçte dine bir darbe de o vurdu. Batı´da felsefenin, biyolojinin, fiziğin temsil ettiği bilimle dine karşı kazanılan zaferin Freud´la birlikte artık psikoloji
Tükendi
İnsanın, toplumsal hayatı gibi düşünce hayatının da karmaşıklaştığı bir dünyada "Müslümanca düşünme"nin imkan ve yöntemi nedir? İslam konusunda yeterli "malumat"a sahip olmak, Müslümanca düşünmek için yeter mi? İslam´ın özü ve bütünüyle kaynaştırılamayan bilginin, düşünme etkinliğini oryantalist bakış açısına mahkum etmesi kaçınılmaz olmayacak mı? Edebiyat ve özellikle öykü alanındaki başarılı ürünleriyle de tanınan Rasim Özdenören, bu önemli sorunları kuşatıcı bir perspektifle gündeme getirmekte ve sahip o
Tükendi
“Bu, sonu çok belli ama yolculuğu da bir o kadar gizemli olan hayatın yaşayanları hep haddinden fazla heyecanlıydı... Kaideleri ezberlemeye çalışırlardı bir yandan da. Çünkü tadına varmayı çok istedikleri ama ne yazık ki kısıtlı bir sürede gerçekleştirmeleri gereken ve de ellerine tutuşturulan, iade şansı olmayan tek yön biletleriyle çıktıkları gizemli yolculuklarında karşılaştıkları sapaklardan, doğru olanı seçmek isterlerdi. Yanlış sapaklarda oyalanıp zaman kaybetmek istemezlerdi. Ezberlerlerd
Nereye bakarsak bakalım, ister doğaya ister insanlara ve onların kültürlerine, daha az çeşitliliğe doğru bir eğilim olduğu gözlemlenebilir. Bunların sebepleri arasında kentleşme, daha fazla hareketlilik, küreselleşme, sanayileşmiş tarım, iklim değişikliği, büyük gıda şirketlerinin tekelleri ve genel olarak kapitalist ekonomi gibi bir dizi neden sayılabilir. Bununla birlikte Thomas Bauer’in elinizdeki kitabı etrafımızdaki çeşitliliğin varlığını göstermekle ilgili değildir, kitap daha ziyade, çeşitliliğin tüm
Yazar kimdir, ne için yazar, kimin için yazar, onun Sevgili Okur’u kimdir? Yazı ölümlülüğün panzehri midir? Yazmak ile yazar olmak aynı şey midir? Aynı metnin sularında iki kere yıkanmak mümkün müdür? Kendine Ait Bir Oda’da yazan kadının kaderi intihar ya da delilik midir? Fildişi Kule’deki ulaşılmaz yazar gerçekte kimin çocuğudur: Alkışlara, paraya ve üne yüz vermeyen Yüce Sanat Tanrısı’nın mı, imgeleri paraya tahvil eden Piyasa Tanrısı’nın mı? Margaret Atwood Odysseus’tan Doktor Jekyll ve Bay Hyde’a kadar
Tükendi
“Neşe sayesinde bizi, yaratıcılığı ve edebiyatı reddeden ıstırabın pusunu üzerimizden kaldırabiliriz. Neşe sanattır âdeta bir direniş ahlakıdır.”Belcourt’un, “Bu bir anı kitabı değil, anıların dâhice bir yapıbozumudur.” diye ifade ettiği ilk deneme kitabı Bedenimin Kısa Hikâyesi, kelimelerin hem duyguları parçalama hem de teselli etme gücünü tekrar tekrar göstererek edebiyatın ve estetiğin yaşamı ne denli belirleyebileceği üzerine çarpıcı öneriler sunuyor.Griffin Ödülü'nü şimdiye kadar kazanan en genç yaza
"Aşk bizim kaderimiz... Her yolculuktaki menzilimiz, kavuşmayı bekleyen sevgilimiz. Andığımızda yüzümüzde gülücükler oluşturan, eh bazen de gözyaşlarına sebep olan geçmişimiz... "Tanrıya şükür yaşıyorum" dedirten şimdimiz... Olmayacak hayalleri kurduran ve başkalarının bize deli gözüyle bakmasına neden olan geleceğimiz... 'Ezel'imiz, 'ebed'imiz... 'Uğruna ölümlere gidip geldiğim'iz... Her mevsim güneşimiz, hayat veren nefesimiz... Sahip olduğumuz en büyük değerimiz." Mehmet Coşkundeniz Zaman geçer, her şey
Gittin... Bir okyanusun ortasında, tek küreği kaybolmuş sandalda dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi. Bil ki seni sevmekten vazgeçmedim. Bil ki seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde. Bil ki seni... Unutamadım... Mehmet Coşkundeniz Sevgiliye yazılmış her satır aşkı anlatır. Kimi zaman mutlu sözcüklerle, kimi zaman hüzün dolu dizelerle... Dünya var oldukça aşk da var olacaktır ve herkes kendi bildiğince, yüreklerindeki o eşsiz duyguyu dile getirmeye, kaleme almaya devam edecekt
Bir şarkı dinliyorum, beni eskiye götürüyor; dünden razıyım. Keşke hiç dönmesem “geçmiş” denen ülkeden. Ne deniyor şimdi benim bu ruh halime? Melankoli mi? “Melankoli, hüzünlü olma mutluluğudur.” demiş Victor Hugo. Geçmişe duyduğum özlemle hüzünlenmeye, o hüzünle mutlu olmaya gönüllüyüm sanırım. Nasıl olmayayım? Bildiğin eskimişim, kendimi hiç de ait hissetmediğim bu devirde. Kaybolmak, bir hikâye olarak kalmak istiyorum çoğu zaman. Başka ne hikâyeler de vardır kim bilir? Ne dersiniz? Bir zaman sonra müzaye
Dedim ki, “1955’de ben ilkokul birinci sınıftaydım Beşiri’de! Görmüştüm o sırada senin yöreni de! O zaman bile güzeldi!” “Sen bir de şimdi gör hocam!” dedi! Evet, dedim içimden memleketimizin her yeri güzeldir, dirlik olursa... Bu güzelliği, bu dirliği bozan da ilkelliktir. O ilkellik gizli: Dincilikte gizli! Irkçılıkta gizli! Tahsilde bile gizli! Dış mihraklar karıştırabilirler mi ilkel olmayan ülkeleri?
Meğer gönlüm bir kuş, tenim kafes, kalemimse kuşun kanatlarıymış… Ne zaman kalem yazsa, kuş kanat çırpar, kafesi aşarmış… Gönlümün kanatlarından dökülenler, kaleme mürekkep olup, kâğıda düşermiş… Gönül kanatlarımın kalemi aşka geldiyse eğer, güneş vecde, gece şevke gelirmiş… Gönlüm berrak Kanatlarım parlak Kalemim çağlayan bir ırmak Ne güzel şey yazmak Anlamak Anlatmak Coşkun sular gibi çağlamak Paylaştıkça güzel yaşamak…
Zaman, kendini saatin ön yüzünde ne kadar gösterir? Orada akan zaman mıdır yoksa zamanın bir soyutlaması mı? Hiçbir zaman biriminin olmadığı, belirsiz bir rüzgârın tozları biriktirdiği, ışığın duvar boyasını soldurduğu, belki küçük bir örümceğin kendisine dünya kurduğu bir yerdir saatin arka yüzü. Gürültüsünü sadece sezebileceğimiz bir nehir gibi değişken hızlarda akar orada zaman. Saatin ön yüzünde guguk diyen bir kuş, saniye sektirmemeye çalışarak koşuştursa da, zamanı herkes için ortak ve anlaşılabili
Saadettin Acar, kalp varsa insan vardır diyerek bizi sahici, samimi, sessiz ama derin bir yüzleşme için cesaretlendiriyor. "Zihnimiz ve kalbimiz binbir parçaya bölünmüş durumda. Her tarafa yetişmeye çalışıyoruz. Yorgunuz, asabiyiz ve gerginiz... Durup dinlemeliyiz. Durup dinlenmeliyiz. Durup düşünmeliyiz. Ama bir durmalıyız önce. Durmalı ve durulmalıyız. Ve içimize doğru bir yolculuğa çıkmalıyız... Yolu bulmalı, yol olmalıyız. Ne demişti şair: ‘En uzun yoldur, insanın içi.' Öyleyse herkes içine
Hayatımızda karşılaştığımız hiçbir olay kaynağını dışarıdan almaz. İçimizde karşılık gelen yanlarımız olduğu için yolumuzda görünür olurlar. Her birini bizim bir parçamız kabul edip bütünümüzün o parçaların toplamından farklı olduğunu görmek, ancak içeriden dışarıya doğru bir geçiş sürecine teslim olmakla mümkün olabilir. Elinizdeki kitap da işte bu teslimiyetin sonunda bulunacak o değerli hazineye kavuşma umuduyla yazılmıştır. İNSAN İNSANA, okuyucunun zihninde bir kapı aralamak amacıyla, satırların ardında
Işık için Kutsal Kitap, Tanrı’nın ilk buyruğudur diyor. Ben de şunu eklemek istiyorum: Işık, hayatın tüm alanları için karanlığa karşı çakan ilk kıvılcım, gerçeğe açılan yolun eşiğidir. Nitekim uzun yıllardır bu yoldaki arayışımı sürdürüyorum; hayatın, insanların, kitapların yaydığı ışıkla aydınlanmanın umudunu taşıyarak…
Tükendi
"Yazma eylemi, Melville'in dediği gibi 'Kuzey yarıkürede yaşanan hayatın gerçek yüzünü anlamak için uzak denizlere açılmayı ve aynı anda, Borges'in değindiği gibi, 'kralın adamlarından ve kasabasındaki hayattan sıkıldığı için yazan El Tobossolu ya da Mantielli'nin gösterdiği bir saklı mutluluğu paylaşmanızı sağlıyor. Yazma eylemi, yaşanan hayattan sonra, geçip giderken arkada bırakılan bir iki söz. Gündelik varoluş biçimimizin içindeki sınırlı insan halimizi aşıp da bıraktığımız bir iki söz... ...Söz, insa
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 48-64 / Aktif Sayfa : 4