Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 16-32 / Aktif Sayfa : 2
Duygularımız durmadan akan derelere benzer. Doğduğumuzda pırıl pırıl olan o berrak dereye attığımız her sıkıntı, her kaygı, her üzüntü rengini değiştirir, onu bulanıklaştırıp karartır. Bütün güzelliğine ve ihtişamına rağmen, hayat huysuz ve bencildir. Huysuz bir hayatla mücadele etmek, iyi yaşayabilmek ciddi bir sanattır. O sanatı da hayat kendisi öğretir bize; onun sesini duyanları, özen gösterenleri, anlamaya çalışanları bilir. Ona bakışımızı, duyduğumuz hayranlığı, onunla mücadele etmekten vazgeçmeyec
Tükendi
Ey okuyucu, bütün cüretini yalnız bilmeye harcama; bu iki yüzyıl önceki meseleydi. Bu yüzyılda hâlâ cüret edecek bir enerjin kaldıysa biraz da yapmaya cüret et. Bu kitap gevezeliğin bütün olanaklarını zorlayarak okuyanı söz ile eylem arasındaki pasaport kontrol noktasına götürmeyi amaçlamakta; bulunduğu söz dünyasının sislerinin arasından okuyucuya asıl olan hayatı işaret etmektedir. Bu kitap bir densizlik denemesidir. Bu kitap kalbe kontrolsüzce sokulan bir neşterdir; amacı tedavi etmek değil parçalamaktır
Tükendi
Ömer Faruk yine “hamle” yapıyor! İçerisinde yaşadığımız, sürekli kriz üreten “yanlış toplum”un nasıl bu noktaya evrildiğini anlamaya, bugünün patinaj yapan gerekçelerinde oyalanmak yerine “Tanrı Devleti” ve “Dünya Devleti”nin arasındaki hem gerilime ve hem de iş birliğine dikkat çekiyor. Bu “düşman kardeşler”in görünürde çatışmalarına rağmen, aslında, “öngörülemez ve ele geçirilemez olan”dan söz aldıklarına, hiçbir yasaya bağlı olmadıklarına ama her söylediklerinin yasa olarak kabul edilmesini dayattıkların
Kimi zaman iki sözcük, kimi zaman bir cümle, kimi zaman bir şiir... Az sayıda söz, uzun ve derin düşüncelere davet ediyor okuru. Okurun kitabı bir kerede okuyup bitirmesinden ziyade, baş ucuna koyup tekrar ve tekrar okuyabileceği bir eser... Üstelik aynı cümle her okunduğunda başka bir fikir ya da düşünceye götürüyor... Ruhumun Yalnızlığı yalın, sade, derin... İlham verici... “Aşk muhteşem bir felakettir…”
“Orada Fafa... Sarı çantada ve kanlar içerisinde, orada...” “Kan içerisinde mi? Neler söylüyorsun Fatoş?” “Aralık gözleri insana bakıyor Fafa, kızıl kıvırcık saçları ve aralık gözleriyle…” “Kim? Allah aşkına kimden bahsediyorsun?” “Kesik baştan Fafa... Çantanın içerisindeki kesik kafadan.”
“Sevgili Açelya bu kitabıyla içeriden bir sesle bizi kadının fabrika ayarları ile tanıştırıyor. Tüm insanlar için güzel mesajlarını cömertçe serpiştirdiği bu güzel metin; kadın, erkek tüm okurlara kendini daha doğru tanıma için yeni yollar öneriyor.” Cennet’te yasak elmayı yiyen ilk kişinin Havva olduğu ve Adem’i de Havva’nın elmayı yemesi için ikna ettiği söylenir durur. Cennetten kovulma sebebinin bile kadına bağlandığı bu cinsiyetçi yaklaşım ilk insandan günümüze maalesef ki devam etmektedir. Başarılı oy
Gökler ve yer, her biri binlerce yıla denk altı günde yaratıldı. Hayat sahibi her şeyi sudan halk ettiğini söyledi Yaradan. Bir kelime yetti yaratması için. Kün, “Ol” dedi, oldu. Belki de bu yüzden, kendi ruhundan üflediği insan da, zamansızlığa göçtüğünde gözüne birkaç saatten fazla görünmeyecek ömrü boyunca oldurmaya çalışır bir şeyleri. Bir ikindi sonrası kadar bile sayılmayacak vakti varken hem de. Her gün altı dakika hiç az değil böyle bakınca. Kulaklarında yüzlerce hayatın hikâyesini barındıran bir va
Dünya tam böyle üç yüz altmış beş kez döndü etrafımda. Gerçek şu ki bir başkasında kanayan yaraya pansuman yapıyormuşum aylarca. Tüm hikâyeler aynıymış, tüm şiirler ve romanlar. Ben sevgiyi savunurken her gece, kötülüğün yuvarladığı taşların altında kalmışım. O yüzden anlıyorum seni. Yaşamak için ne kadar yeterli olman gerektiğini düşündüğünü biliyorum. Yapbozun eksik parçasını geçmişe bakarak bulmaya çalıştığını, yalnız olduğunu sandığını, tüm doğa olaylarının kalbinde her gün var olmuşçasına hissettiğini
Tükendi
Türk öykücülüğüne ve düşünce dünyasına yeni fikirler ve boyutlar kazandırarak unutulmaz eserler veren Rasim Özdenören, öykü ve düşüncedeki istikrarlı ve güçlü konumuyla kendinden sonra gelen pek çok yazarı etkiledi. Türkçeyi doğru ve güzel kullanmaktaki mahareti, insan ruhunun sırlarına vâkıf olması, gözlemciliği, ayrıntıları yakalamadaki ustalığı, dilde ve muhtevada yerli duruşu her kesimde kabul gördü. Öyküleri; özetlenemez oluşuyla, her defasında yeniyi ve yenilenmeyi yakalamasıyla dikkat çekti. Benliğim
Yol, başladığı gibi bitmeyi de bilen ama bitmeyen, daralıp genişleyen, yapan, onaran, yeniden var eden yegâne şey. İnsandan başlayıp insanla bitmenin başka adı. Doğaya, şiire, geçmişe ve geleceğe uzanan bir el. Haydar Ergülen, Yayan Yapıldak’taki denemeleriyle dünden bugüne, bugünden yarına uzanan bir yol alfabesi kazandırıyor bize. Bazen nesnelere, bazen kavramlara, bazen de hayvanlara yepyeni anlamlar katıyor. Göğ’e ve Su’ya götürmek için evvela yola çıkarıyor bizi. “Merakımız var, hevesimiz var, yaşama a
Anti Parzen kavramı bağlamında YALNIZLIK SİLÜETİNİN ÖLÜMÜ deneyimi, ebeveynlerin ve çocukların dilinden ve hayatından farklı nesillerin fikir ve düşüncelerini yansıtır. Cevaplanmamış sorular arasında değişmeden kalan aynı şeylerin tekrarı, tekrarlara rağmen rahatlamayan bir acı, suçluyu aramak ve yaşamaktan bıkmış kelimeler artık işe yaramayacak. Bu deneyimin karakterlerinin ağızlarından ve zihinlerinden bu düşüncelerin tekrarlanması onların şaşkınlığını ve kaçınılmazlığını gösterir. Yıllardır bir cevap içi
Tükendi
Bize göre mesele, sık sık ileri sürüldüğü gibi, “usdışı olana payını vermek” değil, tam tersine belirsizliği ve bilmemeyi en aza indirmek; Marksizmi üçüncü bir yol ya da idealist bir hümanizm adına yadsımak değil, insanı Marksizm içinde yeniden ortaya çıkarmaktır. Savaş sonrası Avrupa düşünce dünyasında devrim yaratan Jean-Paul Sartre’ın 1957 tarihli bu uzun denemesi, varoluşçuluk felsefesini Marksizmle uzlaştırma olasılıklarını sorguluyor. Varoluşçuluğun, yaşadığı çağın egemen felsefesi olarak gördüğü
Tıpkı yaşarken olduğu gibi, yazarken de özensiz olmaktan vazgeçin. Yazmayı konuştuğumuzda ne konuşuruz? Yazmak Üzerine, adı modern öyküyle eşanlamlı hale gelen Raymond Carver’ın yazın hayatını denemelerinin izinden sürüyor. Carver, kendisine sade bir dille gerçekçi öyküler yazmayı öğreten öğretmenini hatırlıyor, öykülerin aklında şekillendiği ilk anlardan söz ediyor, kendi yapıtları ve farklı yazarların kitapları hakkındaki görüşlerini her zamanki açıksözlülüğüyle dile getiriyor. Bir yazarın nasıl v
“Dizelerini nefesim tutulmuş (Fransızca kitabından) okurken, Mehmet Yaşın bunları Yunanca yazmış gibi hissettim. Şiirlerine duyduğum büyük ve samimi sevgiyle onları neredeyse kendiliğinden Yunancaya çevirdim. Şiirlerdeki Bizans ve Modern Yunan kültürünün yansımaları aşinalık duymamı sağladı. Mehmet Yaşın’ın yazdıkları, bana, şiirimizdeki en önemli kuşak olduğuna inandığım Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki Yunan şairlerini hatırlattı. Öylesine yakınlık duydum ki (Yunan şairleriyle) aynı dünyadan bir şairi ya
Tuğrul isimli küçük bir çocuğun babasıyım. Oğlum genetik olarak atopik ciltli doğdu ve bundan dolayı alerjik astımlı. Asya’nın sonunda Japonya’da baba Kiyoshi’nin zihinsel engelli Taro isminde oğlu var. Taro’nun problemi 1945 yılında Nagasaki’ye yapılan atom bombası katliamına dayanıyor. Kara kıtadaki baba Ochi ise Çad’da yaşamakta. Gözlerini mesken tutmuş umutsuz bakışlarla, karnında açlıktan ödem oluşmuş oğlu Chiumbo’nun boğazından birkaç lokma geçebilmesini hayal bile edemiyor.. Öte yandan İngiltere’de b
Tükendi
Edebiyat tarihi aynı zamanda bir sosyal ilişkiler tarihidir. Bu sosyal ilişkiler kanonik ilişkilerdir ve hayranlık kadar rekabet ve mücadeleyi de içerir. Biz okurların heyecanla okuduğumuz büyük yazarlar, işte bu çetin mücadelede hayatta kalmayı başaran ve kendilerini kanonik ilişkiler ağı içinde özgün bir yerde konumlandırmayı bilen dehalardır. Hiçbir deha ve hiçbir eser boşlukta durmaz. Dehayı ve eserini ölümsüzlüğe kavuşturan daima kanonik ilişkiler ağının kontekstidir. Borges’in dediği gibi her büyük ya
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 16-32 / Aktif Sayfa : 2