Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 16-32 / Aktif Sayfa : 2
Kar
Pamuk'un "İlk ve son siyasi romanım" dediği Kar, Türk edebiyatında 1990'ların siyasi atmosferini ele alan, dönemi bütün şiddeti ve çatışmalarıyla anlatan en iyi ve en iddialı romandır. Kars'taki siyasal İslamcılar, solcular, Türk ve Kürt milliyetçilerinin hikâyesini inanç, başörtüsü sorunu, askeri darbeler ve üçüncü dünyada yaşamanın öfkesi ve ümitsizliği üzerinden tartışan Kar'da Pamuk, başka romanlarında da zaman zaman gördüğümüz mizah yeteneğini bu defa sonuna kadar sergiliyor. Kar'ı, romanın yazılış ve
“İnsan hayatı aslına bakarsanız aldığı cesaretli kararların bir toplamı değil midir? Sonunda hayat da verilen kararlar doğrultusunda akıp gider ve insan verdiği kararların sonucuna göre yaşar.” Balkan kenti Struga’da kendi halinde, gündelik olanın sıradanlığında geçen hayatlar, İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle bozulur. Havası, suyu ve doğası mutluluk saçan bu kentte artık düşman postallarının sesleri duyulmaktadır. Yunus ve ailesinin hayatı da yaşananlara paralel olarak bozulmaya baş
Tükendi
Herkes silip atmak istiyor dünyadan diğerini. Diğeri olmanın herkesleşmekle kesiştiği nokta bu işte. En mutlu günler, beklenmedik anlar, umulmadık insanlar, köyler, şehirler ve geri kalan her şey bizi çiğneyip tükürmek için sanki. Hayat, çözüldükçe mükâfat vereceğine cezalandıran bir bulmaca olmaya devam ediyor. 2010 Yunus Nadi Roman Ödülü ve Dil Derneği Onur Ödülü başta olmak üzere birçok ödül alan Adnan Gerger, Tavhane Çocukları romanıyla görmezden gelinen bir dünyaya çağırıyor okuru. Romanını yazmaya
Şizofreni Müzesi, hastalığı nedeniyle tıp fakültesini beşinci sınıfta bırakmak zorunda kalan Cengiz Manga’nın olağanüstü serüvenini anlatıyor. Şizofreni tanısı konmuş olan genç adam yanılsama ve sanrılarla örülmüş, gerçek ile hayalin birbirine karıştığı bir dünyada yaşamaktadır. On yıldır bir sürü ilaç kullanmış, akıl hastanesinde yatmış, elektroşokla tanışmıştır. Çarşı içindeki küçük bir dükkânda bilgisayar tamirciliği yapmakta, boş zamanlarında Şizofreni Dayanışma Derneği’ne gidip gelmektedir. Annesi ve ç
“Başlangıçta her şey soğuk, boş ve anlamsızdı. Kutsal Rüzgâr sular üzerinde okşar gibi anaforlarla esiyor, güneş ve ayın, burçlar ve yıldızların henüz yaratılmadığı zifirî gecede, gözleri mucizevî bir dokunuşla açılmış halde bizzat kendini, yani karanlığın yine ta kendisini gören kör tabiatı sanki teselli ediyordu. Onun uyanıp cisimleşmiş hâli olan diğer çelik canavarın belirsiz silueti ise satıhtaki zayıf aydınlığın hemen altında âdeta kımıltısızdı.” İhsan Oktay Anar’ın derin denizlerde kurduğu âlemde, o b
“Başlangıçta her şey soğuk, boş ve anlamsızdı. Kutsal Rüzgâr sular üzerinde okşar gibi anaforlarla esiyor, güneş ve ayın, burçlar ve yıldızların henüz yaratılmadığı zifirî gecede, gözleri mucizevî bir dokunuşla açılmış halde bizzat kendini, yani karanlığın yine ta kendisini gören kör tabiatı sanki teselli ediyordu. Onun uyanıp cisimleşmiş hâli olan diğer çelik canavarın belirsiz silueti ise satıhtaki zayıf aydınlığın hemen altında âdeta kımıltısızdı.” İhsan Oktay Anar’ın derin denizlerde kurduğu âlemde, o b
Tarih, kimseyi hatırlamayan bir ihtiyar. Ona yalnızca yazanlar inanıyor. Bir sabah, çiçekler içine çekiliverdi... Ertesi gün Otlukbeli Savaşı başlayacaktı. Başkent'te bekleyen Osmanlı askerlerinin çevresini yarım bir hilal gibi çevreleyen Akkoyunlu ordusunun heyecanla çarpan kalp seslerini duymak için yarasalar kadar iyi duymanız gerekmiyordu. Bu sesler ağaç gövdelerine çarpıyor, aşağı inip kökleri titretiyordu. Otlukbeli ovasında oyuklar açan her bir top mermisiyle onlarca asker ve bin yıllık ağaçla
Fabrikanın bacasının tüttüğü ilk gün başladılar can almaya. Dişlerine kan değmiş kurt sürüsü gibi denize daldılar. Yaş almış demediler, küçük demediler, yavrulama zamanı demediler. Köstence’nin göğü yağ kokusuyla doldu. İnsanlar öğürerek gezer oldu. Süngüyle vurmak başka ama tüfekle avlanmak dayanılır değildi. O tarraka, o gümbürtü! Dağlara kaçtım kaç defa. Mağaralara girdim. Solucanlarla çıyanlarla geçirdim günlerimi. Ama sabah olup gün doğunca o sesler yine her yanı tutuyordu. Deli İbram Divanı, öykücülüğ
Yeşilin içindeki yeşilleri göreceksin /Mavinin içindeki mavileri /Seslerin içindeki sessizliği /Artık beyninin gerisinden konuşacaksın /Soğancığından o sağır ama konuşkan /Beethoven’in kulaklarından /O sadelikte bir kallâvi kahve /Her yerin ağrıyacak sen ağaracaksın /Denizin ortasından yükselen bulutlarla Bir dolunayleyin /Bir ayağın gökte /Bir ayağın dal uçlarında /Yeni bir meyva olgunlaşıyor olgunlaşmış Düşecek dalından ölümsüz ölüm *Güle Güle *Övgü *İmana Geldim *Sadece Gerçeği Söyleyeceğim *Giderayak *
Yeşilin içindeki yeşilleri göreceksin /Mavinin içindeki mavileri /Seslerin içindeki sessizliği /Artık beyninin gerisinden konuşacaksın /Soğancığından o sağır ama konuşkan /Beethoven’in kulaklarından /O sadelikte bir kallâvi kahve /Her yerin ağrıyacak sen ağaracaksın /Denizin ortasından yükselen bulutlarla Bir dolunayleyin /Bir ayağın gökte /Bir ayağın dal uçlarında /Yeni bir meyva olgunlaşıyor olgunlaşmış Düşecek dalından ölümsüz ölüm *Güle Güle *Övgü *İmana Geldim *Sadece Gerçeği Söyleyeceğim *Giderayak *
Vatansız, İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde geçen buruk bir aşk ve ölüm hikâyesi... Hitler’i ve Avrupa’yı unutmak için karısı Lotte’yle birlikte Brezilya’ya kaçan Stefan Zweig, bu “geleceğin ülkesi”nde yeni bir hayata başlayabilecek midir gerçekten; yoksa “dünün dünyası”ndan hatıralar, birer birer hayata veda sebebine mi dönüşecektir? Hacı Orman, geniş çaplı bir okuma ve ayrıntılı bir arşiv çalışmasına yaslanarak kaleme aldığı Vatansız’da, odağına Stefan ile Lotte arasında adım adım gelişen duygusal ger
Set İçerisindeki Kitaplar; - Kürk Mantolu Madonna - Kuyucaklı Yusuf - İçimizdeki Şeytan
Tükendi
“Leylâ Erbil acıyı, sevgiyi, inancı, ölümü ‘estetize’ etmekten kaçınır. Kişilerini trajik kahramanlara dönüştürmemeye özen gösterir. Onlar ‘Bizhalk’ın üyesidirler: Hatalı, yalancı, duyarsız, çıkarcı, zayıftırlar. Zaaflarını hoş görmez kişilerinin. Tam tersine onlara vurgu yapar. Erbil’de düzenin yandaşları gibi düzenin karşıtları da aynı acımasız ‘eleştirel bilinç’ önündedirler. Olumlu kişileri bile kurtulamaz eleştirilmekten. (...)‘Siyasal’ bir okumaya son derece açık ve uygun olan Üç Başlı Ejderha, yazar
“Leylâ Erbil acıyı, sevgiyi, inancı, ölümü ‘estetize’ etmekten kaçınır. Kişilerini trajik kahramanlara dönüştürmemeye özen gösterir. Onlar ‘Bizhalk’ın üyesidirler: Hatalı, yalancı, duyarsız, çıkarcı, zayıftırlar. Zaaflarını hoş görmez kişilerinin. Tam tersine onlara vurgu yapar. Erbil’de düzenin yandaşları gibi düzenin karşıtları da aynı acımasız ‘eleştirel bilinç’ önündedirler. Olumlu kişileri bile kurtulamaz eleştirilmekten. (...)‘Siyasal’ bir okumaya son derece açık ve uygun olan Üç Başlı Ejderha, yazar
Tükendi
Şehrin sokaklarında ihanet yürüyor bu şiirlerde; tanıdık birileri ölüyor, mahkûmlar koğuşlarında sevda, özlem, özgürlük, sevgili örüyorlar gizlice, genç ayrılıklar, tutsak mutluluklar yaşanıyor... Aykırı hayatların resmi geçitinde hep bir ağızdan söylüyoruz: “hayat zamanda iz bırakmaz / bir boşluğa düşersin bir boşluktan / birikip yeniden sıçramak için / elde var hüzün”... “Attilâ İlhan toplumcu şiirimize olduğu kadar, bireyci şiirimize de yeni boyutlar kazandırmıştır.”
Şehrin sokaklarında ihanet yürüyor bu şiirlerde; tanıdık birileri ölüyor, mahkûmlar koğuşlarında sevda, özlem, özgürlük, sevgili örüyorlar gizlice, genç ayrılıklar, tutsak mutluluklar yaşanıyor... Aykırı hayatların resmi geçitinde hep bir ağızdan söylüyoruz: “hayat zamanda iz bırakmaz / bir boşluğa düşersin bir boşluktan / birikip yeniden sıçramak için / elde var hüzün”... “Attilâ İlhan toplumcu şiirimize olduğu kadar, bireyci şiirimize de yeni boyutlar kazandırmıştır.”
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 16-32 / Aktif Sayfa : 2