Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 237 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4
Bağa Gel Bostana Gel Yöre: Orta Anadolu Bağa Gel Bostana Gel (Vay Vay Vay Vay Vay Vay Vay YarYandım) Dile Gel Destana Gel (Neynim Neynim Neynim) Anan Vermezse (Vay Vay Vay Vay Vay Vay Vay Yar Yandım) Yalandan Hastalan Gel (Neynim Neynim Neynim) Bağ Ayrı Bostan Ayrı Olarnam Dosttan Ayrı İnsan Oğlu Yaşar Mı )Vay Vay Vay Vay Vay Vay Vay) Kalsa Nefesten Ayrı (Neynim Neynim Neynim) Bağına Girmiş Gibi (Vay Vay Vay Vay Vay Vay Vay Yar Yandım) Gülünü Dermiş Gibi (Neynim Neynim Neynim) Geç Buldum Tez Yitirdim (Vay V
Bir an hayatını değirmendlik yaparak sürdüren bir kişi hayal edelim. Bu adam, atalarından ve dedesinden nasıl gördüyse, o biçimiyle değirmenini çalıştırıyor. Bütün ayrıntılarından ve onu çalıştırmak için gerekli bütün işlemlerin hepsini de biliyor. Mekanik biliminden habersiz olan bu adam, tahılın iyi öğütülmesi için değirmenin ötesini berisini kendi bildiği gibi düzeltip ayarlarken, değirmenin esas kuruluşunu öğrenmeye merak salar. Ve un dökülen oluktan değirmenin taşlarına, değirmen taşlarından mihverine,
Tükendi
MANİLERİMİZ Taş dönmüyor dönmüyor Taştan bulgur inmiyor Evler kız ile dolu Biri benim olmuyor. Pınara desti koydum Damla damla olacak Benim sevdiğim oğlan Başöğretmen olacak Kümbüle bak kümbüle Hiç teveği yok bile
Tükendi
Ninni: Çocukların uyuması için veya ağlamaması için çok sade bir dil ve belli bir ritimle ezgili olarak söylenen söz guruplarıdır. Söyleyeni belli değildir. Dörtlük ve nakaratlardan oluşur.
Tükendi
Aba vakti yaba, yaba vakti aba. Yapılması gerekli işler tam vaktinde ve zamanında yapılmalıdır. Gerekli işler zamanında yapılırsa, kişi kazançlı çıkar. Başarı yolu da açılmış olur. Abdal tekkede, hacı Mekke'de bulunur. - Herkes uygun gördüğü işlerde çalışmalıdır. Herkes çalıştığı konu ile ilgili yerlerde bulunmalıdır. Yakışanı da budur. Aça dokuz yorgan örtmüşler. yine uyuyamamış. Aç olan kimse doyurulmadıktan sonra rahata kavuşamaz. Acemi katır kapı önünde yük indirir. Yapılan bir işte acemi ve beceriksiz
Tükendi
GERÇEK SEVGİLİ Adamın birisi geldi, bir sevgilinin kapısını çaldı. Sevgilisi içerden, "Ey güvenilir kişi, kimsin?" diye seslendi. Kapıyı çalan. "Benim ... " deyince, sevgilisi; "Git" dedi. "Senin için içeri girme zamanın değildir. Böyle bir nimetler sofrasında ham kişinin yeri yoktur." Ham kişiyi, ayrılık ateşinden başka ne pişirebilir? İkiyüzlülükten onu ne kurtarabilir? O zavallı adam kapıdan döndü, tam bir yıl yollara düştü, sevgilisinin ayrılığı ile yandı, yakıldı. O yanık aşık ayrılık ateşi ile pişerek
Tükendi
BİRİNCİ PERDE (Perde, ahşap bir evin penceresi sokağa bakar bir şekilde açılır ve Zekiye bir minderde oturmuş kitap okumakta, yanan mum ise etrafı aydınlatmaktadır.) BİRİNCİ SAHNE ZEKİYE (Tek başına) ZEKİYE (Okuduğu kitabı yan tarafa bırakarak ahlar çeker. .. ) - Ah anneciğim, kalbime neden bu kadar hassas duygular verdin. Düşüncelerimi neden bu şekilde açabildin. Şimdi kızını bu halde görseydin, okuttuğuna bin pişman olurdun. Bu benim naçiz gönlüm öyle büyük duygulara nasıl katlansın. Yüreğim ne kadar da ç
Tükendi
Çok eski yüzyıllarda İngiltere' de II. Henry kraldı. O dönemde Nottingham şehri civarındaki Shenvood ormanlarının yemyeşil ağaçları arasında, Robin Hood adında çok ünlü olmuş bir asi yaşıyordu. Onun birçok önemli özelliği vardı. İnsan ilk bakışta onu sadece basit bir asi gibi görebilirdi ama o dürüst, cesur, adaletli ve fakirleri gözeten bir insandı. Yeryüzüne o güne kadar onun gibi hızlı ve büyük bir ustalıkla okunu yaya takıp atan ne bir insan gelmiş ve ne de onunla birlikte ormanlarda dolaşan yüz kırk ne
Tükendi
Şermin umacıdan korkar Sanırlarsa yanılırlar Hayır, Şermin' de doğrusu Yoktur umacı korkusu. Eskiden o da korkarrnış, Onu da korkuturlarmış: "Umacı geliyor!" diye; Çocuk aldanır her şeye. Ama artık yüreğini Oynatmıyor ne ecinni, Ne cadı, ne dev, ne şeytan; Çünkü ... çünkü hepsi yalan! Ona her şeyi öğreten Ağebeyi, bilmem nerden, Bir gün bir kutu getirir...
Tükendi
O diğerlerinden çok farklıydı. Kardeşlerinin tüyleri daha şimdiden anne kurt Kiche'ye benzeyerek kızılımsı bir renk almışken, sadece kendisi babasına çekmişti. Bir batında doğan yavrular içinde, gri renkli olan tek kendisiydi. Tam anlamıyla kurt soyuna çekmişti. Tek bir fark dışında vücutça Tek Göz'e benziyordu. O da, babasının tek gözüne karşılık, kendisinin iki gözü olmasıydı.
Türk halk kültürünün örneklerinden olan "Tekerlerneler" hayal gücünün genişliğini gösterdiği gibi, dildeki sesleri kullanabilmenin de bir yansımasıdır adeta. Tekerlemelerde zıt kutuplar aynı tepside paylaşılır. Tekerlerneler,'acaba' diye düşündüğümüz ama başkalarından çekinerek söyleyemediğimiz ipe sapa gelmez düşüncelerin yansımasıdır. Biz büyükler, düşlerimizi çoğu kez gerçek perdesiyle örteriz. Düşlerimize sığınamadığımız için de mutlu değilizdir. Sığınacak düşlerimiz olsa, biraz olsun rahatlarız belki.
Tükendi
Güneş doğduğundan beri durmaksızın yürüyorduk... Çok yorulmuştuk. Düşe kalka geçtiğimiz sarp keçi yolları, bazen sel sularının açtığı yollar içinde kayboluyor, bazen fundalıklardan ayrılarak karanlık çukurlara sapıyordu.Ayı avına gidiyordum. Kılavuzum "Kumdere" köyünün en namlı nişancılarındandı. Beraber tırmanacağımız yüksek orman lı dağların daha çok uzağındaydık. Zaman zaman ince bir yağmur sepeliyordu. Güneş yoktu. Sonsuz, mor bir kubbeyi andıran duman lı gökte faniliğin geçmiş saatlerini hatırlatır gam
Tükendi
Bir varmış, bir yokmuş. Zamanın birinde bir dağ köyünde yoksul bir nine yaşarrnış. Bu kadıncağızın yetişkin bir oğlu varmış. Adı Can Ali'ymiş, başının kelliğinden ötürü ona Keloğlan derlermiş. Keloğlan sabahları erkenden kalkar, baltasını kapar, ipini beline dolayıp dağa gidermiş. Sonra da kestiği odunları kasabaya götürüp satarmış. Eşeği olmadığı için odunları sırtında taşırmış. Bir oduncunun eşeği olması gerekir. Gel gör ki, ana oğul ellerine geçen parayla karınlarını zor doyururlarmış. Keloğlan birgün ge
Tükendi
İstabul'un Fatih semtinde bulunan Kıztaşı' dan dört yol ağzından Sofular'a inilirken, İbn-i Melek Hazretleri'nin kabrinin bulunduğu mezarlık sağda bırakılarak biraz daha aşağıya gidilince, yine sağda bir çeşmeye rastlanır. Bu çeşmenin o semt halkı için büyük bir önemi vardı. Civar halkını bunca zamandan beri diğer uzak çeşmelere gitmekten kurtarmıştı. O çeşmenin hemen karşısında epeyce uzun bir sokak görülür. Bu sokak, Nüreddin Dergahlarından birine kadar uzanır. Derqahın sol tarafını izleyerek giden yoldan
Tükendi
Kapıya doğru yaklaşıyordum. Tam o sırada, birinin hafifçe omzuma dokunduğunu hissettim. Çok sevdiğim, her zaman güleryüzlü, kıvırcık kırmızı saçlarıyla ikinci sınıf öğretmenim: "Enrico, artık sonsuza kadar ayrılıyor muyuz?" dedi. Öğretmenimin sözleri beni çok etkiledi. Derinden yaralanmıştım. Öğretmenler, kalabalık arasında oradan oraya koşuşturuyorlardı. Birinci sınıf öğretmenim, sınıfın kapısından: "Enrico, sen bu yıl üst kattaki sınıfta okuyacaksın. Buradan geçtiğini göremeyeceğim artık. .. " dedi. Bende
Tükendi
Phileas Fogg fazla konuşkan bir insan değildi. Sessiz bir insan oluşu, ondaki o esrar dolu hali daha da arttırmaktaydı. Bununla birlikte, yaşayışında esrarlı denecek bir yan yoktu. Şu zamana kadar belli bir yolculuk etmiş miydi? Belki de söyledikleri doğruydu. Çünkü dünyayı hiç kimse onun kadar iyi bilmiyordu. En ücra yerler hakkında bile derin bir bilgisi vardı. Klüpte, kaybolmuş ya da yollarını yitirmiş yolcular hakkında konuşulduğu olurdu. O zamanlar Ph ileas Fogg bu konuşmalardaki yanlışlıkları düzeltiy
Tükendi
En eski zamanda beri, bir cennet böceği ailesiyle birlikte yaşarmış. Cennet böceğinin turun cu renkli, siyah benekli minik bir yavrusu varmış. Minik cennet böceği bir gün ağlamaya başlamış. Gün boyunca da susmamış. Annesi kucağına almış sallamış ... Ninniler söylemiş, bir türlü susturamamış, Üzüntüsünden o da ağlamaya başlamış. Onların ağladığını gören eşek arısı uça uça yanlarına gelmiş: "Niçin ağlıyorsunuz, ne oldu?" diye sormuş. Anne uğur cennet böceği: "Sorma komşu ... Yavrucuğum durmadan ağlıyor. Ne ya
Tükendi
Çok, çok eski zamanlarda ülkelere krallar hakimken, devletin birinin kralının ve kraliçesinin çocukları olmuyormuş. Çocukları olmadığı için de gece-gündüz hep hüzünlenip dururlarmış. Bir gün kral ile kraliçe: "Ne olurdu bir çocuğumuz olsaydı da, onunla oynasaydık. Ah!.. Keşke bir çocuğumuz olsa!" diye üzülüp dururlarmış. Günler böyle geçerken, kraliçe bir gün bahçede geziyormuş. Ülkenin büyük, ünlü bir büyücüsü varmış. Oradan geçen bir büyücü kraliçenin bu halini görünce, kraliçeye derdini sormuş: "Ne oldu
Tükendi
Simon, oldukça fakir bir insandı. Bu nedenle, ailesiyle birlikte küçük bir barakada yaşıyor, ekmeğini ayakka bıcılık yaparak kazanıyordu. Malsız mülksüz bir adamdı; işi fazla para kazandırmıyordu ve geçim darlığı içindeydi. Kazandığı, ancak karınıarını doyurmaya yetiyordu. Kendilerine kışlık elbise alacak imkanları yoktu. Bu nedenle, çetin geçen kış mevsimi süresince karısıyla, koyun derisi bir kürkü ortak kullanmışlardı; ama onun da yüzüne bakılır yanı kalmamış, eskiyip yıpranmıştı. Yeni bir kürk almak içi
Tükendi
Mutlu prens, kentin yüksek bir tepesinde, bir sütun üzerinde oturuyordu. Baştan aşağı incecik altın yaldızlarla yaldızlanmıştı. Gözleri iki parlak safirdendi. Kılıcının kabzasında iri bir yakut ışıldıyordu. Herkes Mutlu Prens'e büyük bir hayranlık duyuyordu. Belediye meclisinin bir üyesi, "Mutlu Prens bir rüzgar horazu kadar güzeL" dedi. Öbürü de, "Rüzgar horazu kadar yararlı değil ama" diye söze karıştı. Bu görkemli heykele bakan, hayatta düşkırıklığına uğramış biri, "Dünyada tam anlamıyla mutlu olan birin
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 237 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4