Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 360-380 / Aktif Sayfa : 19
Tasavvuf tarihine baktığımızda bazı sûfîlerin kendi dönemlerinde değerlerinin bilinmeyip vefatlarından sonra kıymetlerinin anlaşıldığını; bazılarının hayatta iken değerlerinin anlaşıldığını ancak öldükten sonra unutulduklarını görürüz. Bununla birlikte bir kısmının ise hem hayatlarında iken, hem de vefatlarından sonra kıymetlerinin bilindikleri ve unutulmadıkları bir gerçektir. Seyyid Mehmed Emin Kerkûkî sözleri, görüşleri, yetiştirdikleri ve kurduğu tekke ile kendi dönemine damgasını vuran, sonraki asırlar
Tükendi
"Yemek ile dolu bir mideye hikmet yerleşmez." "Bu marifete nasıl eriştin?" diye sorulduğunda Bayezid Bistâmî "Aç bir karın ve çıplak bir beden ile" diye cevap vermiştir. Açlık, ilk dönemlerden itibaren tasavvufta marifete eriştiren bir yöntem olagelmiştir. Bir tarife göre tasavvuf, nefsin tüm hazlarını terketmektir. Dünyevi olanı bırakarak İlahi olana ulaşmayı gaye edinen sufiler bu anlayış çerçevesinde "rağbet etmemek" anlamındaki zühdü hayatlarının her alanında uygulamaya çalışmış; bu açıdan zühdü; kıya
Bu eseri okuyup da anlatılanların içinde kendisinden mutlaka bir şeyler bulmayan tek kişi gösterilemez. Çünkü sevgi ve dostluk bütün insanların ortak duygusudur. İlk insandan son insana kadar, dünyada aşkı az ya da çok tatmayan, o yüzden acılar içinde kıvranmayan birinin çıkmış olması mümkün değildir. Aşık ile sevgili arasında yaşanan acı tatlı bütün olup bitenler hakkında bilgi veren satırları okurken zaman zaman kendinizden bahsedildiğini hissedeceksiniz. Öte yandan dostlar, ahbaplar ve arkadaşlardan sö
Dostumuz Mevlana... Asırlardır doğru yolu gösteriyor, bize moral veriyor, bizi motive ediyor. Hayatımızı aşkla anlamlandırıyor, duygularımızı coşturup kanatlandırıyor. Bizi kendimize, özümüze döndürüyor, ebedî bir gençlik aşısı yapıyor. O güçlü bir sevgi mıknatısı... Gürül gürül akan bir teselli pınarı... Acılarımızı tatlandırıyor, gözyaşlarımızı siliyor ve bizi şefkatle kucaklıyor. Kendine değil, Yüce Yaratan'a çağırıyor. Dostumuz Mevlana... Dostsuzlara dost oluyor...
Eğlendirmeye değil, eylemeye geldik. Biz bilmiyoruz. Biz bir hüsranın içindeyiz. Bak, az ya da çok bir şeylerimiz yok mu şu kâinatta? Her şeyden biraz almadık mı payımıza düştüğü kadar? Ufalanıp toz olacak şu dünyadan parsel parsel topraklar almadık mı? Yüksek binalar kurmadık mı üzerlerine? Dünya bizim olsa, gene de gözümüzün görebildiği, midemizin alabildiği, avuçlayabildiğimiz kadarını almayacak mıyız? O halde neden bu hırgür, hırs, doyumsuzluk? Neden bu kadar açgözlü ve pervasızız? Neden "gün bugündür"
Yümni hocamın "İman, yokluğa değil, gaybe, yani bilgimiz içine girmeyene inanmaktır." sözünden hareketle aklımızın eremediği konularda belirginleşen sessizlik ve sonsuzluk karşısında imanımızın bizleri iç huzura erdirmesi çabaları sürecinde insan olma özelliğimizin ve varlığımızın yok sayılmaması gerektiği vurgulanmaktadır. Diğer yandan hiçbir şekilde kendimizi ve benliğimizi bir başkası(ları)na teslim etmemesi ve Allah'ın yarattığı tüm kulların arasında eşitliği bozmaması, belirli kişi veya yapılara ayrıca
Tükendi
Ancak, Saltuk Baba'nın yanı başında olan kırk yıllık aziz dostları, Meclis-i Evtâd, Mahmud Hayranî, Kiçi Abdal, Ulu Abdal, Böribek, İlyas ve doksan dokuz dervişi... cenaze törenine bunların hiçbiri gelmemişti. [...] Öyle birileri hiç olmamıştı ki cenazede bulunsunlar. Hatta Barak'ın kendisini bile kimse tanımıyordu artık. Barak, kendisini tek bir kişinin bile tanımadığı bu şehirden ağlayarak uzaklaşıp, bir kayanın dibinde uyuyakalır ve uyandığında kendisini Söğüt önünde Ertuğrul oğlu Osman'ın çadırının ka
Tükendi
İnsân, yaratılan ile Yaratan arasında bir kavşak noktasıdır. Bu yüzden olacak ki insâna "Ulûhiyyet ile ubûdiyyetin birleştiği varlık"da denilmiştir. Allâh ile insân arasında bir ezelî anlaşma, bir zaman ötesi ahitleşme vardır. İnsân, mutluluğu ve ölümsüzlüğü Allâh'a varmakla elde edecektir. İnsânın, bütünden kopup noksanlıklar dünyasına inişi, bir çıkışı da zorunlu kılar. İnsânın Allâh'a olan hayat yolculuğunun adına seyr, sefer, hicret, gurbet veya sülûk derler. Bu yüzden insânın, aslına dönüş yolunda çıka
Yüzyıllardır tanınan ve üzerinde çok konuşulan bir tarikat olan Mevlevilik etrafında oluşmuş literatür büyük oranda el yazması kitaplarda bulunuyor. ‘Mevlevilerin Tarihi' isimli kitap bu tarikatın daha iyi tanınması ve yüzyıllar boyunca yaptığı yolculuğun anlaşılması için el yazması eserleri günümüz Türkçesine çevirerek insanların kullanımına sunmayı amaçlamakta. ‘Dede'lik mertebesine çıkmış bir Mevlevi tarafından Osmanlıca ile kaleme alınmış bu el yazması eserde, Mevlevilik düşüncesi d aha net bir biçime a
ruhun ‘Ruh'a seyri değil midir aşk? Dijital Dünya! ‘Aşk'a izin vermiyor mu yoksa? Aşk ‘bir' mucizedir... Hepimizin yüzünde görünen ‘sır' olandır! ruhun ‘Ruh'a seyri değil midir gerçek aşk? Bu hakikat yolculuğunda her birimiz ‘bir' seyyah değil miyiz? Kalbimizdeki ‘emanet'i bilebildiysek eğer! O ‘Ruh'un neden bize emanet edildiğini de bilebiliriz... Cennet'ten dünyaya neden indirildiğimizi de! Tek ‘Bir' seyir olarak... Bunları yazıyor işte bu ‘kitap'! ‘Ruh'umuzu seyrederken... Elbette ki o seyir haliyle!
Ömer Fuâdî'ye ait el-Makâletü't-tevsîkiyyeve'r-risâletü't-tevhîdiyye adlı bu risale, harflerin edebî yönden işaretlerine ilişkin olup "beyân"ın güzelliğinin sûfî bilginin zevkleriyle mezcolmuş eşsiz bir örneği sayılabilir. Elinizdeki bu risale ilk defa tahkik ve tercüme edilmiştir.Yazar risaledeki amacının, kelime-i tevhidin zâhiren inceliklerine ve bâtınen manalarının hakikatlerine işaret etmek olduğunu açıkça belirtmektedir. Ayrıca, bu işaretlerde, kendisinden önce bu yöntemi takip eden ârif muhakkikleri
Hakim et-Tirmizi, İslam tarihinin gurur duyduğu İslami şahsiyetlerin en büyüklerinden sayılır. İlmin parlak olduğu, uzun süre dünya medeniyetinde etkili olan marifet kaynaklarının açıldığı bir dönemde yaşamıştır. Bu dönemde insanlara yol göstermiş ve nefis eğitimi için bir metot ortaya koymuştur. Hakim et-Tirmizi, hadis ilmi alanında akla gelen en önemli isimlerden biri olmasının yanında, tasavvuf alınında da çok önemli eserler vermiştir. Bunlardan bir olan Edebu'n Nefs'de; kişinin nefsinin hevâ ve arzuları
18 Mayıs 1703 yılında Erzurum Haskale'de doğan İbrahim Hakkı, toplumda Erzurumlu İbrahim Hakkı olarak tanınmaktadır. Erzurumlu İbrahim Hakkı mutasavıf, alim ve sosyologtur. Annesi Hanife Hatun'un soyu İslaıniyetin kurucusu Hz. Muhammed'e kadar uzandığı söylenmektedir. Babası ise Derviş Osman'dır. Küçük yaşta annesini kaybeden İbrahim Hakkı, amcasının yanında kalarak eğitimine bir süre daha burada devam etmiştir. Eşinin ölümünün ardından Tillo'ya giderek Kadiri şeyhlerinden İsmail Fakirullah'ın cemiyetine k
Karamsarlığa düşmek sadece Allah'tan umudunu kesenler içindir. O olduğu sürece her gün güneş bizim için doğacak, her açan çiçek bizim için dallanacak, her göğe baktığımızda tekrar tekrar onun mucizelerine şahit olacağız. Ve unutma, her şeye rağmen hayat devam ediyor. Kuşlar uçuyor; gökyüzü mavi, kelebekler rengârenk... O ki bir şeye ol derse, hemen olur.
Tükendi
Şâfi‘î fıkıh usûlünün gelişimi, III./IX. yüzyılın başlarında Muhammed b. İdrîs eş-Şâfi‘î ve onun ilk nesil öğrencilerinin çalışmaları ile başlamıştır. İlk nesil Şâfi‘îler, Şâfi‘î'nin fıkhî düşüncesini ihtisar etme, savunma ve farklı ilmi disiplinlere aktarma suretiyle Şâfi‘î fıkıh usûlünün gelişimi etkili olmuşlardır. İlk nesil Şâfi‘îlerin öğrencileri olan ve Dört Muhammed olarak bilinen Ebû Ca‘fer et-Taberî, Ebû ‘Abdillâh el-Mervezî, İbn Huzeyme ve İbnu'l-Munzir gerek fikrî gerekse de coğrafi olarak
Tao'dan Tâ-O'ya... Prof. Dr. Toshihiko Izutsu'nun A Comparative Study of the Key Philosophical Concepts in Sufism and Taoism / Ibn Arabî and Lao-Tzû, Chuang Tzû adlı iki ciltlik önemli bir eseri bulunmaktadır. Bu eser, İbn Arabî ile Lao-Tzû ve Çuang-Tzû'nun varlık anlayışlarının karşılaştırılması üzerine yazılmış ve her iki düşüncenin temelini oluşturan anahtar kavramların semantik bir analizinden meydana gelmiştir. Eserin Türkçe'ye tercümesi ise merhum Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre tarafından iki kitap hâ
Tükendi
18 Mayıs 1703 yılında Erzurum Haskale'de doğan İbrahim Hakkı, toplumda Erzurumlu İbrahim Hakkı olarak tanınmaktadır. Erzurumlu İbrahim Hakkı mutasavıf, alim ve sosyologtur. Annesi Hanife Hatun'un soyu İslamiyetin kurucusu Hz. Muhammed'e kadar uzandığı öylenmektedir. Babası ise Derviş Osman'dır. Küçük yaşta annesini kaybeden İbrahim Hakkı, amcasının yanında kalarak eğitimine bir süre daha burada devam etmiştir. Eşinin ölümünün ardından Tillo'ya giderek Kadiri şeyhlerinden İsmail Fakirullah'ın cemiyetine kat
18 Mayıs 1703 yılında Erzurum Haskale'de doğan İbrahim Hakkı, toplumda Erzurumlu İbrahim Hakkı olarak tanınmaktadır. Erzurumlu İbrahim Hakkı mutasavıf, alim ve sosyologtur. Annesi Hanife Hatun'un soyu İslamiyetin kurucusu Hz. Muhammed'e kadar uzandığı söylenmektedir. Babası ise Derviş Osman'dır. Küçük yaşta annesini kaybeden İbrahim Hakkı, amcasının yanında kalarak eğitimine bir süre daha burada devam etmiştir. Eşinin ölümünün ardından Tillo'ya giderek Kadiri şeyhlerinden İsmail Fakirullah'ın cemiyetine ka
Ölümünden sonra yaklaşık sekiz yüzyıl geçmesine rağmen, Mevlananın felsefesi unutulmamıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri, düşüncelerinin evrensel olması ve düşüncelerini şiir sınırsızlığı ile sunabilmiş olmasıdır. Mevlana felsefesinden etkilenen ve Mevlana'nın görüşlerini temel alan Mesneviliğe, tüm dünyada milyonlarca insan gönül vermiştir. Her yıl Türkiyede tertiplenen Mevlana gününe, birçok ülkeden insanlar iştirak ederek, o'nun felsefesi ve eserlerini tartışmaktadır. Hz. Mevlana'nın çağlar ötesin
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 360-380 / Aktif Sayfa : 19