UTANIYORUM KENDİMDEN
BİR MUHSİN GEÇTİ BU DÜNYADAN
EVLAT
VASİYETİMDİR
HİÇ MAKAMINDA
EVLİYALAR
HESAP
DOĞRUSU BU MU?
BİR NESİL GELSİN
GÖZLERİNİN KAHVESİ
BİLEMEZSİN…
SONBAHAR
FANİSİN
KADIN
SADAKAT
ARKADAŞ
BİR DÜNYAM OLSUN
ON YEDİ
SUSUYORUM
DERYA
VEFA
SONBAHAR
SENİ ANLAMADIM
SEVGİLİ
ÖMER HALİSDEMİR
NEZİHA ABLA
SEVGİLİ
ÖLÜM
BABA
DEMOKRASİ
ŞEHİT
HAYIRLISI
İYİ Kİ VARSIN EREN
HASAN SABBAH
ANNE
DERYA
EBRAR
EREN
ZAMAN
KENDİNE İHANET
VATAN
KUDÜS
ÇEYREK ASIR
KAHVEYE ÇALAR GÖZLE
Dertli olacaksın, derdi de taşıyacaksın.
Sevda yanında dert karşında olacak.
Bu da yetmez.
Sevdan sevdalın, derdi derdin olacak.
Bak o zaman dizeler su gibi akacak.
Saracak seni duygular,
Üç dakikada anlatılacak.
Bu sensin, hitap ettiğin
Yine bekleyeceksin
Ne olacak bir sonraki şiirin?
O zaman yazan sen,
Dizelerin sanki bir desen
Yine O sensin SEN!
Aşk ve ölüm, hayatımızın vazgeçilmez iki gerçeği. Aşk, aldığımız nefesin iksiri, kuvveti, kudreti değil yalnızca; hayatın kendisi. Hayat bir aşk ürünü değil mi? Kışta kuruyup giden çiçekler, yapraklar, tomurcuklar yaşam aşkının sonucunda dirilip bahara hazırlanmazlar mı? Ya ölüm? Aşk kadar gerçek değil mi? Aşk sarmalı kadar insan hayatının içinde değil mi? İnsan, ölümüne doğru koşan, hayatı ölümüyle birlikte yaşayan, her an ölüp dirilen, her an ölüm korkusunu ensesinde hisseden varlık. İnsan yaşamını var ed
çıktım da ne oldu huş uçurdular
un gömleği önden giydim sandılar
ne yaptım peki? akla kalkışmadım
ne yaptım peki? ver de kurtulmadım
almacada iş tuttum
vurmacada kırmacada
gönül katılığı neymiş gördüm anladım
zalimler güzel güler diye bir levha şuramda
bana bir sen’ler oluyor sözlerinden
bana bir sonsuzluk dokunuyor uzamsız
bana bir sen boyanıyor bakışlarımdan
bana bir sen sayıklıyor tüm şarkılar
bana bir sen şakıyor gülün bülbülü
bana bir sen kokuyor tüm çiçekler...
mahcupluğun bir omzu olsa ve yaslansam ona
ve tüm kalbimle dönsem yüzümü yine kalbime
kimseye söylemesem her akşam gidiyorum hepsi bu
gözcüler, bekçiler ve meraklı bakışların olmadığı
bir orman var kalanların sessizliğe saklandığı
ve ağaçların ancak göğe tutunarak büyüdüğü bir orman
bahçeler bir de eskitmemek için dar zamanları
ki tutunmaktır aslı, eşyanın eşyaya insanın ise insana
uzayıp giden düzlüklere ölçüsünü hiç sormasam
Edebiyatta 60. yılını geride bırakan Güven Turan’ın Toplu Şiirler (1963-1993) (YKY, 1995) kitabında yer alan; 1991 Yunus Nadi Yayımlanmamış Şiir Kitabı Ödülü sahibi Bir Albümde Dört Mevsim ayrı baskısıyla yayımlandı.
Denize giren at
çılgın soluğuyla
dövüyor havayı
suya dönüşüyor
yelesi ve kuyruğu
Neyi hatırlatıyor
kıyıya çıkışı
Bir cambaz
ipten inen
Silkindikçe
Sessizlik lisan iken demde
Binbir söz ettim de geldim
Yalnızlık fersahken âdemde
Koca arza yettim de geldim
Nâr-ı aşkta gözlerin kömür
Al bu aşkı gönlünce sömür
Fani canda sürer iken ömür
Ben özde bittim de geldim
Ere mihnet midir doğu batı
Cana minnet şahta iken atı
Senden gayrı her bir fırsatı
El tersimle ittim de geldim
Göğe uzanır âşığın iki kolu
Maşuk’un yolu dikenle dolu
Aşkın gösterdiği cümle yolu
Yalın ayak gittim de geldim
Dante’nin Yeni Hayat’ta il primo amico(“en iyi dostum”) diye adlandırdığı Guido Cavalcanti, İtalyan şiirinin “Tatlı Yeni Üslup” akımının en güçlü şairlerindendir. Ve bu kitap, 13. yüzyıl İtalyan şirinin en önemli adlarından Guido Cavalcanti’nin bütün şiirlerini içeriyor.Kitabın karşılıklı sayfalarda çift dilli olarak hazırladığımız bu baskısı, Cavalcanti ve şiirine dair bir sunuş yazısının yanı sıra şairin şiirlerindeki kimi önemli imge, kişi ve unsurlara yönelik notlarla zenginleştirilmiş olarak Kemal Atak
Haydar Ergülen şiirlerinde, harflerin mitolojik ve mistik açılımlarından faydalanır. Ergülen eşi İdil ve kızı Nar’a sevgisini çoğalttığı şiirleriyle tanınır. Özellikle Aşk Şiirleri Antolojisi ve İdilikler şairin eşine ve kızına bağlılığını gösteren, şiir anlayışını açıklayan kitaplardır. Haydar Ergülen’in bütün şiirleri Nar’a çıkar. İdil ve Nar; onun şiirlerinin kaynağı, gözdesi ve çoğalan sesidir. Haydar Ergülen İdil’e ve Nar’a sevgisini çoğalttığı şiirlerde harflerin simgelediği sayı, renk ve duygularla s
Bir kitapta karşılaştım sana.
Çizdim adının üstünü,
Düşünmedim bir zerre bile.
Bir yolda gördüm seni,
Parke taşları kırık döküktü, ruhum gibi.
Sokak lambaları mahzun yanar halde,
Dudakların ıslak ıslaktı.
Gözlerinde yanan ateşe rağmen,
Üşüyordu bedenin,
Ve düşüyordu her saniye aklımdan.
1979’larda dok, demir ve karayolu işçileri ile yoksul köylülerle hep
beraber devrim düşleri kurup ve hep birlikte de harmanlandığımız o Van
Gölü’nün en berrak, en güzel, en mavi, en kızıl ve güneyinde bir güzel
orman da barındıran en yeşil körfezinde, Tatvan da başladı herşeye...
O zamanların eylül sabahlarında Tatvan, her zaman taptaze bir harman
yeri gibi kokardı.
...
sömürünün
sütunlarında
zulmün
keskin
dişlerinde
yoksullar
hep
siyah
ölür
...
şimdi
senden
ölmeye
ayrılıyorum…
şimdi
d
Doğduğumuzda
Bizim için yaptırdığı sandıklara
Gümüş aynalar
Lacivert taşlar
Ve Halep’ten kaçak gelen kumaşlar
Dolduran annemiz
Bir zaman sonra
Bizi koyup o sandıklara
Yol
Rüzgâr
Ve konakları fısıldayacaktı kulağımıza.
Yalnız kalmayalım diye karanlıkta
Çocukluğumuzu ekleyecek
Avunmamızı isteyecekti
O çocuklukla.
Sırtımızdan jiletle akıtılan kanın
Karıştığı uzun ırmağa
Bırakıldığımızda
Annemiz bu kadarını istemezdi
Bu yüzden
O uyurken
Uzaklaştık
Diyorduk sulara.
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 32-48 /
Aktif Sayfa : 3
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.