Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 700-720 / Aktif Sayfa : 36
Türk târîhinin fecrinde, Merkezî Asya'da, mukaddes bilinen bir orman ve onun içinde sakladığı şehir, "Ötüken" adını taşıyordu. Ötüken Türk'ün hâkimiyetinde ise, Ötüken'de Türk kaanûnu cârî ise, Ötüken'de Türk Hükümdârı oturuyorsa, her şey yolundadır, her şey kolaydır, saâdet içre saâdet vardır. "Kut" sâhibi olmak, biraz da Ötüken'in mâhiyetine bağlıdır. Ötüken'sizlik, Türk'ün ters giden tâlihine alem olmuştur. Ötüken esirse, Ötüken yâd ellerde ise, Ötüken kirli ayaklar altındaysa, hayâtın mânâsı kalmamıştır
BİR ADAMIN CESARETİYDİ MEYDAN OKUMASIYDI İSYANIYDI DİRENİŞİYDİ AYDINLIK VE KARANLIĞIN SAVAŞIYDI! TAŞ DUVARLARA KAZINAN, TOPRAĞA KARIŞAN, TARİHİN SARKACINDA İNSANLIK ONURUYDU, UMUDUN BAŞLANGICIYDI. GELECEK YAZILIRKEN, GÜN VE GECE BİRBİRİNE KARIŞTIĞINDA, ZAMANIN HAKEMLİĞİNDE, BİR KAHRAMANIN DOĞUMUYDU!
Tükendi
Bu bozuk düzen gidişi Filibe'ye kadar ahenksizliğini muhafaza etti ve Padişah'a, orduya iyi bir dinlenme vaat eden Filibe'ye girilirken kargaşalıktan kan döküldü. Olay, Hünkar'ın baş gözdesi Haseki Rabia Gülnuş'un yüzünden çıkmıştı. Avcı Mehmet, bu kadını yanına almadan bir yere gitmezdi. Bu sefer sırasında da sevgilisini gümüş tekerlekli bir arabaya koyup ordunun ardında yürütüyordu. Filibe'ye birkaç saatlik mesafedeki İstanimayka Taşköprü üzerinden geçildiği sırada Haseki Sultan'ın koçusu ile halayıkları
Kız değil Sultanım, bu bir âfet! Dün geldi, ayağının tozuyla koğuşu fesada verdi. Deli desem bühtan olacak. Çünkü gözlerinde zekâ ışığı yanıyor. Akıllı desem yakışmayacak. Çünkü yaptıklarını hiçbir akıllı yapmaz. Sürekli ağlıyor, boyuna çırpınıyor. Gözyaşlarını sil diye mendil uzatsak alıp yırtıyor, yanağını okşayacak olsak elimizi ısırıyor, koğuşta tırmalamadığı yüz, tekmelemediği bacak bırakmadı. Hani, konuktur, yurdundan ayrı düşmüş bir zavallıdır diye düşünüp acımasam ağalara yalvarıp kamçılatacaktım. Y
Türk'ün yeniden dirilişinin simgesidir Ertuğrul Bey. Yok olmayan, ancak kendini yeni devletlerle gösteren bir yapının ışıklarındandır. Onlarca boy, yüzlerce kol, binlerce insan aynı hedefin peşindeydi. Başarılı olmak ise Tanrı'nın hükmündeydi. Beylik kurmak, devlet olmak, soyunu devam ettirmek... Daha da ötesi... Cihana egemen olmak. Türk'ün değişmeyen ülküsüdür bu. Var olma nedeni olan bir ülkü... Oğuzlar... Büyük umutlarla Anadolu'ya oba oba, parça parça geldi Kayı boyu. Var olmak, tutunmak, yüks
Tam manasıyla bir edebiyat ve kültür tarihi oluşturabilmek için kadim coğrafyamızda eser ortaya koymuş her sanatkârın şahsiyetinin ve eserinin ayırıma tabi tutulmadan tespiti ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Önemsenmemiş, görmezden gelinmiş nice şair, bütünüyle değil ama bir kısım şiiriyle bile dönemine ışık tutabilecek, istatistikleri ve edebiyat tarihlerindeki değerlendirmeleri değiştirebilecek nitelikte şiirler kaleme almışlardır. On altıncı yüzyılın son çeyreği ve on yedinci yüzyılın ilk yarısında ha
Tükendi
Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?" Ahmet Ümit'in Nisan ayında yayınlanacak romanı Sultanı Öldürmek bu satırlarla başlıyor. Yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin hikâyesi bu. Şahane bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi... Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin'in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed
Tükendi
Zagros Çığlığı, Zerdüş kültürünün ana prensipleri etrafında örgülenmiş lirik anlatımlı bir romandır. Karanlıkla ışığın savaşında her yeri aydınlatan ışığın, ateşle aşkla konuşması romanın kurgusunu oluşturur. Krallar, tanrılar, kâhinler ve bilge insanlar, kimi zamanda varlığın bizzat kendisi ateşi kutsar. O olmadan varlığın kendisi de anlamsızdır. Ateş kutsaldır. Ve kutsal olan ateş taliplileri için bir cennettir. Cehennem, ateşin kıvılcımlarından akan bir şelaledir. Arınmanın, sevinç ve üzüntünün arkadaşı
Tükendi
Son Yeniçeri, tarihle ilgili önyargıları edebiyatla değiştiren, yıkılmaz sanılan kabulleri sarsan tarihçi-yazar Reha Çamuroğlu'nun artık kültleşmiş romanıdır. Bu roman, on sekizinci yüzyıl İstanbul'unun romanı. Rus asıllı Petru'nun Sarı Abdullah'a dönüşüm süreci, dönemin İstanbul ve Osmanlı İmparatorluğu yaşamının en ilginç dönemlerinden biriyle çakışmaktadır. Son Yeniçeri, savaşların, seferberliklerin, müritlerin İstanbul'unu ve yeniçeri döneminin kapanışını anlatıyor. Hep şaşırtıcı ve etkileyici...
Tarihçi kimliği ve Alevilik üstüne yaptığı kapsamlı araştırmalarla tanındığı kadar romancılığıyla da büyük beğeni toplayan Reha Çamuroğlu'nun çok konuşulan romanı İsmail Everest Yayınları'nda. İsmail, okuru on beşinci yüzyılın dünyasına götürüyor. Şah İsmail'in doğumuyla başlayan olaylar, bir tarikatın devlete dönüşmesi ve yaşanan kanlı süreç.. İsmail, hayatın akışının kırıldığı noktalardan birinde, belirleyici bir ismin öyküsü olduğu kadar, tarihin yeniden yazıldığı bir süreci de dile getiriyor.
Şamil kazakları başka yöne çekmek için topluluktan ayrılmış; sarp bir tepeye tırmanmaya başlamış. Çevresi hep uçurumlarla keskin uçlu kayalarla doluymuş. Sonunda öyle bir yere gelmiş ki; artık ileri gitmesine imkan yokmuş. Dört tarafı dört ayrı engelle sarılmış. Kazaklar uçurumlar sivri kayalıklar ve Koysu Deresi... Ama birden Kazakların gözü önünde atını tırısa kaldırmış ve onlarca metre aşağıda akmakta olan Koysu Deresine atlamış. Prenses Elena merakla sordu: -Kuzum bunun neresi efsane? Hiç de olağanüst
Çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan bu insanların tek amacı canlarını namuslarını kurtarmaktı. Yurtlarını, yuvalarını terk etmek zorunda kalan cesur, vatansever insanların ne hedefledikleri belirli bir yerleşim yeri, ne de ulaşmak istedikleri yere gidebilmeleri için zihinlerinde oluşturdukları belirgin bir yol haritası vardı. Sadece Allah'a, yüce Yaradan'a sığınarak aceleyle yola çıkmak zorunda kalmışlar, çocuklarını, canlarını dualar ve yakarışlarla O'nun güvencesine teslim etmişlerdi. Bu yürekten
Tükendi
Bir süre önce Çin'in Xian şehri yakılarındaki Türklerden kaldığı iddia edilen kurganları (piramitleri) araştırırken konu çok farklı alanlara kaydı ve daha önce pek de ilgi alanım olmayan Dünya antik tarihi ile Sümerce, Etrüskçe, Hititçe, Frigçe gibi dilleri araştırmaya başladım. Sonunda bu kitap ortaya çıktı. Bu arada Batı'da yazılan tarih tezleriyle karşılaştım. "Türklerin neden bir antik tarihi yoktur?" diye aklıma hep takılmıştır zaten. Bu tarih tezlerini okuduktan sonra, neden olmadığını da anlamış oldu
Tükendi
Yavuz Sultan Selim Han'ın sırdaşı, tüm zaferlerinde yanında bulunup en önde saf tutan Şehsuvaroğlu Ali Bey ve evlatları... Bu karaman yiğitlerin Ferhat Paşa'nın hain bir planıyla ortadan kaldırılması... Ozan ve şairlerin onlar için yaktığı yürek dağlayan ağıtlar, yazdığı şiirler... Osmanlı Devleti'nin Anadolu'da yüzyıllarca "Yiğit basan Osmanlı" diye anılması... Şehsuvaroğlu Ali Bey, gönüllerde yaşadı ve kahramanlıkları asırlardır dilden dile anlatıldı. Türkmen Diya
Ortalama tarih bilgisine sahip pek çok insan, Roma İmparatorluğu'na karşı Spartaküs önderliğinde M.Ö. 74-71 yıllarında başkaldıran Romalı kölelerin isyanından haberdardır. Ama pek çok tarihçi, Aşağı Mezopotamya'nın bataklıkları içinde çalıştırılan zenci kölelerin M.S. 869-883 yılları arasında Abbasilere karşı isyanının ismini bile duymamıştır. Basralı büyük toprak sahipleri tarafından bataklığın ortasındaki güherçile ocaklarında şekerkamışı ve pirinç tarlalarında çalıştırılmak için Doğu Afrika'dan (Zengibar
Tükendi
Yendiklerimiz Roma vatandaşları değildi, yendiklerimiz bu sembollerin gücüydü! Roma'nın acımasızlığıydı! Kibirlilikti! Diğer herkesin göz ardı edilmesiydi! Hun Hakanı Muncuk'un en küçük oğlu Attila, MS. 409'da on dört yaşındayken Roma Imparatoru Honorius'un rehinesi olarak Roma'ya gelir. Sadece bir yıl sonra, daha önceden ittifak kurdukları Vizigotlar, Roma'yı üçüncü kez kral Alaric'in bünyesine katar ve yakıp yıkar. Böylelikle Attila şehirden kaçıp Tuna üzerinde yaşayan halkına geri döner. 35 yıl sonra At
Tükendi
Düşmanının senden üstün olduğunu fark edersen, boş yere kan dökmemen gerekir, çünkü şan ve şeref ancak adamların ölürken feryat etmemeleriyle kazanılır. Hun Hakanı Muncuk'un en küçük oğlu Attila, MS. 409'da on dört yaşındayken Roma İmparatoru Honorius'un rehinesi olarak Roma'ya gelir. Sadece bir yıl sonra, daha önceden ittifak kurdukları Vizigotlar, Roma'yı üçüncü kez kral Alaric'in bünyesine katar ve yakıp yıkar. Böylelikle Attila şehirden kaçıp Tuna üzerinde yaşayan halkına geri döner. 35 yıl sonra Attil
Tükendi
Sultanlar sultanı, hakanlar hakanı, hükümdarlara taç veren Allahın yeryüzündeki gölgesi, Anadoludan Rumeliye kara ve denizlerin yegâne hâkimi Kanuni Sultan Süleyman Han yedi cihana nam salmaya devam ediyor! Devir Muhteşem Süleyman devridir. Düşmanları bir korkudur sarar. Vehimi çıkar her köşe başından; yamandır, aman vermez. Pargalı ise her vezire benzemez, zekâsıyla savaşır da olmazları oldurur. Hürremin tek bir sözüyle kayıplara karışır kimi, kiminin hayatı huzur bulur. Ancak başta Cihan Padişahı vardır
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 700-720 / Aktif Sayfa : 36