Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 242 kayıt bulunmuştur Gösterilen 100-120 / Aktif Sayfa : 6
Bu eserde son devrin büyük fikir ve ilim adamlarından olan Ömer Nasuhi Bilmen'in Farsça divançesi ve Türkçe şiirleri bulunuyor. Hakikat arayısında olan alimlerin, sözlerin en derini olan siirle duygularını ifade etmesi oldukça anlamlıdır. Eski Diyanet Isleri Baskanlarından olan Ömer Nasuhi Bilmen de ilk gençlik yıllarında Farsça divançe yazacak kadar Farsçaya hakimdir. Bu eserde Farsça siirlerinin tercümesiyle beraber Türkçe siirleri de yer almaktadır.
Eski Anadolu Türkçesi ile yazılmış diğer mesnevilere kıyasla dili daha sade olan Süheyl ile Nevbahar mesnevisi, Türk edebiyatında beşeri aşkı konu alan ilk mesnevi olma özelliğini taşır. Mesud bin Ahmed tarafından on dördüncü yüzyılda Farsça bir mesneviden çevrilerek Türkçeye kazandırılan eser, Yemen padişahının oğlu Süheylin, Çin padişahı Fağfurun kızı Nevbahara olan aşkını konu alır. Süheyl ile Nevbahar resmini gördüğü andan itibaren Nevbaharın aşkıyla yanıp tutuşan Süheylin Yemenden Çine uzanan arayış
Tükendi
Kaşgarlı Mahmudun, Divan-ü Lugat-it- Türk dev yapıtının özgün biçimi dönemin Arapça dilbilgisi kurallarına gore düzenlendiği için, uzmanlar dışında pek kimsenin yararlanamayacağı karışıklıktadır. Türkçe sözcükler, Arapça kalıplara uydurularak yazarın kitap diye nitelediği sekiz bölümde ele alınır, bunlar da alt başlıklara indirgenir. Her bölüm ve başlıkta verilen sözcüklerle ilgili çok kez aynı- dil kuralları açıklanır. Türk dilinin yapısına uymayan bu kurgusu nedeniyle, Divan okur kesiminden uzak kalmıştır
Tükendi
Türkçenin ince işçiliğidir gazeller. Adeta klasik Türk edebiyatı geleneğine asırlar boyu dökülmüş alın teri, göz nuru, gözyaşlarından damıtılmışlardır. Cemin kadehi, İskenderin aynası gibi; insan, güzellik, aşk, ıstırap, fedakârlık, hâsılı kâinata anlam katan her şey bir zamanlar onlardan seyredilirmiş. Aşığın mihneti gibi şairin şöhreti de gazelsiz bilinmezmiş bir zamanlar. Klasik şiirimizin üç değerli bilgini tarafından kaleme alınan Gazel Şerhleri, edebiyat tarihimizin büyük vasfını hak etmiş şairlerind
Mesnevide ele alınan hikâyenin başkahramanı Şeyh-i Sanân lakabı ile tanınan Şeyhül-İslam unvanlı Ebubekir Abdürrezzâk es-Sanânî b. Hemmâm b. Nâfi (d. 126/743-44-ö. 211/826-27?)nin tarihi kişiliği kesin olarak bilinememekle birlikte hayatı ile ilgili bazı rivayetler vardır. Yemenin Sana şehrinde doğduğu ve on yedi bin hadisi ezberinde bulunduran bir bilgin olabileceği bunlardan bazılarıdır. Menâkıb-ı Şeyh-i Sanân, Doğu Anadolu bölgesinde halk hikâyesi şeklinde de yaşamaktadır. Bazı araştırmacılar, Menâkıb-ı
Tükendi
Servet-i Fünûn Dönemi gazeteci-yazarlarından Süleyman Tevfik tarafından kaleme alınan Pakize, Osmanlının son dönemlerinde yaşamış bir kadının hayat mücadelesini anlatıyor. Pakize, çok iyi şartlarda yetişmiş, iyi bir eğitim almış, güzel, zarif, iyi huylu ve temiz kalpli bir genç kızdır. Evlendikten sonra kocası, komşularının kızına âşık olmuş ve karısından ayrılmaya karar vermiştir. Gururlu bir kadın olan Pakize, yanına hiçbir şey almayarak evini ve varlıklı hayatını terk eder. Pakize'nin, küçük kızı Nerime
Tükendi
Kelile ve Dimne'nin, adının Beydeba olduğu sanılan bir Hintli filozof tarafından M.S. 300 yılında yazıldığı sanılmaktadır. Kelile ve Dimne, hükümdarlara hükmet dersi verme amacını taşımaktadır. Çoğunlukla hayvan öykülerinden oluşur. Bu öykülerin izlerine La Fontaine'den Ezop'a, Nasrettin Hoca'dan Mevlana'ya kadar her yerde rastlayabiliriz.
16-17. yüzyılda ortaya çıktığı öne sürülen bir halk öyküsüdür. Ayrı dinlerden olan iki gencin acıyla biten aşkını konu edinir. Kerem ile Aslı'nın acıklı öyküsü zaman içinde öykücü âşıkların da katkısıyla daha da zenginleşmiş, söylene söylene günümüze kadar ulaşmıştır. Çeşitli ellerden çıkan yazma ve taş baskıları yüzyıllardır okunmuş, âşıklar tarafından anlatılmıştır.
Mevlâna'nın temel yapıtı olan Mesnevi'de mistik öğretiyi fıkralar, özdeyişler, öyküler ve alegorilerle anlatır. Mevlâna, Mesnevi'sinin yirmi altı bin dizesini mistiklerin ve kendi izleyicilerinin severek okuduğu şairleri örnek alarak yazdı. Tasavvuf düşüncesinin 13. yüzyıldaki değişik yönlerini dile getiren Mesnevi, daldan dala atlayan çağrıştırmalarla okuyanı etkiler. Böylece toplum yaşamının belli bir dönemine ışık tutar. Kendi deyişiyle ilahi sevginin deneyimini yansıtır.
Klasik şiirimizin tekrara düştüğü, ihtişamlı devrini günden güne kaybettiği, mazmun zenginliğinin son bulduğu bir devirde yazılan, son büyük mesnevilerinden biri olan Hüsn ü Aşk'ı Orhan Okay ve Hüseyin Ayan hazırlamıştır. M. Kaya Bilgegil'in kuşatıcı bir metni de kitaptaki yerini almıştır.
Günümüz çağdaş eğitim anlayışında benimsenen hikâyelerle ders anlatma, materyal kullanma, eşyayı ve olayları ´çok boyutlu görme ve okuma´ gibi yöntemler Mevlana´nın Mesnevî´sinde kullandığı yöntemlerdir. Anlaşılması zor bir konuyu bile hikâye ile anlaşılır hale getirmek Mevlana´nın sıkça başvurduğu ve eserlerinin asırlardır okunmasına, kendisinin gönüllerde yer etmesine sebep olan yöntemidir. Mevlana, ´insan´ın gönlüne hitap eder, çünkü onun amacı gönülleri imar etmektir. Bizim de amacımız Mesnevî´den yaptı
Ulu Tanrı, aman, halimize nazar kıl! Şimdi, bizi bir gün kabul edeceğin Cennet ile Cehennemin işleriyle meşgul olacak sıra değil. Temmuzun ortasındayız; bu, zaten bir netameli aydır. Yeni tabirle -sen âlimsin, elbette manasını bilirsin- radikal bir düzene muhtacız. Sen bunu yapmazsan, sanıyorum ki, harbe hazırlana hazırlana, yere, göğe, denize dinamit, gaz, bomba yığa yığa, pek yakında bizler, bizim küremizi kuyrukluyıldız haline sokup senin yıldızlarına, belki de dosdoğru sana saldırtacağız. İşi o derece
Onun bulunduğu her yer aydınlık, süründüğü her şey cilalı, baktığı her taraf temiz, geçtiği her yol bahçe oluyordu; bana öyle geliyordu. Niçin konuşuşunda o güne kadar başkasında duymadığım bir şive seziyor ve neden yürüyüşünde ömrümde görmediğim bir süzülüş buluyordum? Çirkin veya iğrenç hiçbir şeyi yok. Zahir, bundan dolayı olacak ki onu öpmek, kucaklamak, sarılıp taşımak veya ezip hırpalamak, hülasa hiçbiri kâfi gelmeyecekti. Yemek arzusu veriyordu. Hayır hayır, zarif bir kadeh içindeki berrak, ışıklı
Tükendi
Edebiyat tarihimizde Sehî Bey denilince çoğunlukla Heşt Bihişt isimli tezkiresi akla gelmektedir. Bu yüzden olsa gerek Sehî Beyin şairliği ve divanı hakkında kaynaklarda verilen bilgiler sınırlıdır. Ömrünün büyük bir bölümünü ilim ve edebiyat konusunda üstadı olarak vasıflandırdığı Necâtî Beyle birlikte devlet hizmetinde geçiren Sehî Beyin iyi bir öğrenim gördüğü divanından ve tezkiresinden anlaşılmaktadır. Bugün bilinen tek nüshası, Pariste Bibliotheque Nationale de France ta bulunan Sehî Bey Divanının, h
Tükendi
´Toplumların mutlaka bir kahramanı olmalı. Kahramansız toplumun bir yanı eksiktir. O toplumun bireyleri o kahramanla övünmelidirler. Toplumlar kahraman yaratmalıdırlar. Yaratamazlarsa o toplumda sıkıntılar başlar.´ Muzaffer İzgü, Milli Kahraman Matador Mahmut´ta toplumun selameti (!) için gereksinilen ´kahraman´ın nasıl yaratıldığını anlatıyor, usta mizah gücüyle...
16. yüzyıl divan şairlerinden Âşık Çelebi'nin en önemli eseri, Meşâ'irü'ş-Şu'arâ inceleme-metni, Prof. Dr. Filiz Kılıç'ın hazırladığı üç ciltlik kitap olarak hazırlandı. Kitapta Hâfız-ı Şirazi'den Baki'ye, Bihişti'den Cem Sultan'a, Derviş Çelebi'den Fuzuli'ye, Firdevsi'den Necati'ye, Sadi'den Zati'ye yaklaşık 426 şairin hal tercümesi, kimilerinin minyatürleriyle birlikte yer alıyor. Şairler, yeryüzü ile gökyüzü arasında asılı duran türlü türlü gerçeklikleri bilirler. Bize sundukları kelimelerle örülmüş düny
Tükendi
Şiir önce yetenektir, ilhamdır. Hayalle çağrışımla yol alır. Sonra dil, şiir dilini kurup kullanma sanatı gelir. Şiir bunlardan sonra, şairin söylemek istediğinin duygu ve düşünceyle yoğrularak anlam olup ortaya çıkışıdır. Saydığımız bu yapı taşları üzerine kurulan şiiri; söze dökmek de, anlamak da, anlatmak da zordur elbet... Üstelik bu, zamanın akışı içinde değişen kültür değerleri ve diliyle her geçen gün kendisinden biraz daha uzaklaştığımız divan şiiriyse... Kitabın adını Divan Şiirinin Arka Bahçesi ko
Tükendi
Milletlerin geçmişteki kültür miraslarına sahip çıkmaları onların gelecekte başarılı olmalarını sağlayan unsurlardandır. Bu kültür mirasının temel taşları da yetiştirdiği büyük şahsiyetlerdir. Bu şahsiyetleri yeni kuşaklara tanıtmak ve onların örnek alınacak yönlerini ortaya çıkarmak ilim adamlarının görevleri arasındadır. Yaşadığımız bu coğrafyada yetişmiş ve geriye önemli eser bırakmış şahsiyetlerden biri de Niyazi Mısri(1618-1694)dir. Bu kitapta Niyazi Mısrînin bugüne kadar çalışma konusu edilmemiş Bûsî
Tükendi
Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat, Tanzimat edebiyatının birçok türünde eserler vermiş yazarlarından Şemsettin Sami tarafından kaleme alınmıştır. Acıklı bir aşk hikayesini içeren bu eser Türk romanının ilk örneklerinden biridir. Romanda daha sonraları da sıklıkla işlenen kadın eğitimi ve görmeden evlenme ile bunun doğurduğu acıklı sonuçlar en belirgin temalardandır.
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 242 kayıt bulunmuştur Gösterilen 100-120 / Aktif Sayfa : 6