Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 112-128 / Aktif Sayfa : 8
Ölülerin saçlarını yolan bir kadın, cehennemden kurtulmaya çalışan bir haydut, sanatı uğruna feda edebileceklerinin sınırı olmayan bir ressam, cinayetini anlatan bir ölü, burnundan başka şey düşünemeyen bir rahip, hayatını erdemlerin yoluna adamaya kararlı genç bir adam… Raşōmon ve Diğer Öyküler’de derlenen eserleriyle Ryūnosuke Akutagawa okurunu, hayat verdiği incelikle işlenmiş karakterlerin dünyalarına davet ediyor. Akutagawa, hem yaşama hem de sıradan insanların umutları, inançları, zayıflıkları ve tutk
Belki de bir anlamda gerçek aşktı bu. Ya da gerçek yalnızlık… Hepimiz öyle ya da böyle maske takarak yaşıyoruz. Bu vahşi dünyada maske takmadan yaşanamaz çünkü. Kötü ruhların maskesinin altında meleklerin gerçek yüzü, meleklerin maskesinin altında kötü ruhların gerçek yüzü vardır. Sadece biri olması mümkün değildir. Birinci Tekil Şahıs’ta sıra dışı kahramanların sıra dışı öykülerini anlatıyor bize Haruki Murakami. Ölüm ve aşk üzerine şiirler yazan bir genç kız, kadınlara evet kadınlara âşık olan ve onların
Tükendi
Bir kadın, kalabalığın içinden bir ok gibi fırlayıp gelecek, tanıdık mı diye yüzüne bakacağım ama değil. İnce, narin parmakları başımı kavrayacak, kaldırıp dizlerine koyacak. Elindeki plastik şişeden su içirmeye çalışacak ama bütün uğraşları nafile. Su boğazımdan aşağı inmeyecek. Siyah saçları yüzümde gezinirken kadına -bir anne olmalı- sesleniyorum, “Ben artık bir ölüyüm,” duymuyor, duymak istemiyor. Kulakları mı kapalı, hayır değil, duyuyor, konuşuyor hatta etrafındakilere bağırıyor. “Ambulans çağırd
“Dayanamam anamın kederlenmesine. Hemen ağzımla saz sesi, darbuka sesi çıkarır, bir yandan da oynarım. Anam o zaman azıcık da olsa güler. ‘Hah şöyle gül aslanın anası. Benim kimim var? Sen de ağlarsan ben hepten biterim, kölesi olduğum anam,’ derim. Ben oynadıkça annem beni seyreder. Cibicik çalar. Tempo tutar.” Anasına gurban oğullar, oğullarının sesinden her şeyi anlayan babalar. Badır budur konuşan enişteler, eltiden yana dertli gelinler. Kafası cıva gibi ziv ziv akan deliler, lacivert pa
Tükendi
Ferhat Eroğlu, ilk öykü kitabı Göçenlerin Ardı Kapı Duvar'da, yaşamları tarihin sayfalarına geçmeyen, kayboluşlarının izi dahi bulunmayan karakterlerin peşinde dolaştırıyor okuru. '90 sonrası Türkiye'sinde, Ankara'nın varoşlarında, şehrin bağırsaklarında geçen bu öyküler, yazarın tarihçi yönünün de etkisiyle, tarihe ve yaşadığımız topraklara farklı aynalar tutuyor. "Ne yaşadıkları acı hayat hakkıyla anlaşılabildi, ne ölümleriyle ilgili tutulan evraklar önemsendi, ne de arkalarında palamut çarşafından gayri
Tükendi
Mehmet Özgül çevirisi, Rufus W. Mathewson, JR'ın önsözü, Harold Schefski'nin sonsözü, Yazar ve dönem kronolojisi, Kitaba dair görsellerle. Mutlu Son, Çehov'un olgunluk döneminin başlangıcı kabul edilen 1887 yılına ait öyküleri bir araya getiriyor. Peterburgskaya Gazeta'da 1887 yılında yayımlanan öyküleriyle Anton Çehov, mizah yazarlığından öteye geçip 19. yüzyıl realist geleneği içinde kalıcı bir statü kazanmıştır. İnsan hayatının sonraki evrelerine, orta yaş deneyimine odaklanan öykülerin çoğunlukta
Tükendi
Üstünü çizdiğimiz, kaçıp uzaklaştığımız, yutup çiğneyemediğimiz her şey ödenecek bir bedel gibi bekliyor bizi tahtında. Korku, damarlarımızda teri kurumamış bir küheylan, şahlanıyor. Ne yapsak bineceğiz ona, nereye gitsek yalayacak o rüzgâr yüzümüzü. Ölüm ağırlığıyla bize hazırlayacak kendini hep. Boynumuzun borcu bilip kendini, sefasını sürecek kalbimizde o yük. Halil Tekeş, ikinci romanı Yük ile yeni ve üzerine uzunca düşünülmesi gereken bir kahraman armağan ediyor okura. Etiyle kemiğiyle, derdiyle tas
“Neden bitti!” diye soruyorlar İlk kırılma nerede yaşandı? Nasıl başladığını soran yok Besmele her şeyin başı İlk kırılma da oydu Son kopuşsa şu cümlede saklı: “O kadar da uzun boylu değil”
Tükendi
Necip Tosun, Gidilmemiş Yerlerin Türküsü’nde insan ruhunun gizlerine eğilerek, bireyin zihninde, yüreğinde akıp giden hayatları, duygu ve düşünceleri, oluşumları, birikimleri dışlaştırır. Ayrıntıları incelikle hikâye eder, yüreğe dokunan insanlık hâllerini öne çıkarır. Öykü kişileri hayatla yüzleşirken kalıcı bir deneyimi de aktarmış olurlar. Necip Tosun, dışsal olay ve eylemlerden çok, içsel serüvenlere eğilir. Yaşananların sonuçları, sevinçleri, acıları, düş kırıklıkları bu iç dünyaya yansır, birikir, kri
Gökyüzüne uzanan bezelyeye tırmanan dede acaba tepede ne görüyor? Tavşanlar neden yazın beyaz, kışın gri kürk giyiyorlar? Denizin suyu neden tuzlu? Eskimolar gökyüzündeki ayı yakalamaya kalkınca neler oluyor? Köylü genci sişman kralı nasıl zayıflatıyor? 1 Ocak'tan başlayıp, 31 Aralık'a kadar her güne bir masal! Tadımlık 1 Ocak SAKA KUŞUNUN TAKVİMİ -İtalyan Masalı- Küçücük bir saka kuşuydu Yavrukuş. Yuva kuracak kadar da büyümemişti. Bilirsiniz, saka kuşları tembel tembel dallarda tünemeyi hiç sevmezl
Sokak, evin kapısını çalarken kendimizi bulduğumuz yerdir. Giderken de dönerken de gözlerdeki nemin sebebinin sorulmadığı uzun bir koridor, geçinmek için kitap satılan bir diyar, rastlantıların, karşılaşmaların, ibretlerin ve hatta hatırlamaların merkezi yine o sokaklardır. Dışarıdan çıkıp içeri girildiğinde akıl hâlâ sokaktadır, bu sebeple bedenin kısa bir süre yalnız kaldığı anlardaki tat kendine has niteliktedir. Zihnin sokakta topladığı kıymetli şeyler kapalı mekâna hemen giremez, gönüllere işlemesi içi
Hakan Balcı ve Zeynep Çolakoğlu, derin bir karanlıkta aralanan kapıdan, içeriyi merak ettiren öyküleri birlikte yazdılar. Karanlık sadece kendi varlığına saygısı olan bir yaratık mı? Kâbuslar ve öldürme isteğini kim kamçılıyor? Düş ile evrenin kardeş olduğu bu öykülerde çağrışımların, kimi zaman çok sessiz dokunuşlarına, kimi zaman da gürültüyle akan ürpertisine tanıklık edeceksiniz. Karanlık, sessizlik, kuşku üçgeninde yaratılan boşluklarla, ölümün kime yakıştığını düşünürken bulacaksınız kendinizi.
Tükendi
Güney Afrika özgürlük hareketine getirilen yasaklamalar kalkınca gerilla rolüne sahip David Dirkse’nin düşünmek için bolca zamanı olur. Kendi adının kara listede geçtiğini öğrenir ve etnik kökenlerini araştırmak için yola çıkar. İhanete uğradığının ve gözetlendiğinin farkına varması ona “ırksal olmayan” demokrasi mücadelesindeki rolünü, yan yana durduğu yoldaşlarının sadakatini ve kendi özgürlük anlayışını yeniden sorgulatır. David’in etrafını saran sesler bazen birbiriyle bağlantılı olup hikâyeyi aydınlatı
Tükendi
“Derler ki sevda insanın ahlakını düzeltir, yanıltsa bile sevelim: Mademki insanız! Of! Böyle boş işlerle uğraşmak da hoşa gitmiyor ama zamanın mecburiyetlerine uymak lazım geliyor. Bir gün olur da şu arzular defterimi bir gözden geçiren bulunursa, insanın değilse bile, benim insani hissiyatımın suretini görmüş olur. O okurdan şunu rica ederim ki yazılarımı düşünmeye layık bulursa gerçekleştireceği değerlendirmede vereceği kararı sırf kendi vicdanı olarak kabul etsin... Kendi vicdanında bulduğu hükmü benim
“Geçen gün sabahleyin, baharın en güzel göründüğü bir zamanda kırlara çıktım. Öteden beri bana güzel olarak tavsiye ettikleri ağaçları hoş bulmaya, toprakların üzerinde güneş ışığından doğan buharların havai girdaplar oluşturarak oynaştığını bir güzellik düşkünü gibi seyretmeye çalıştım. Şairlerin çiylerle süslü buldukları otları oynaşarak koparan keçileri, kuzuları uzun uzun seyrettim. Kısaca doğayı süsleyen her şeyi beğenmek, onları seyretmekten tat almak üzere saatlerce oyalandım; ama insanların bunlara
Segâh Gümüş’ün öyküleri o ünlü dizeyi anımsatıyor: Yağmurun açtığı yaralar kapanmaz çocuklarda. Kapanmamış o yaralar zamanla öyküye dönüşüyor. Günahla erdem arasında, yanılmakla yanılmamak arasında gidip gelen kadınlar, bize ruhlarının dehlizlerini açıyorlar. Bu dehlizlerde, acılar, anılar, kederler, istismarlar, günahlar, karanlık bakışlar, yalnızlıklar, memuriyetin hediyesi iç burkuntuları var. Kederlere, günahlara, acılara eşlik edense daima kısa cümlelerle örülmüş, şiirli, emek verilmiş bir dil… Okuru s
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 112-128 / Aktif Sayfa : 8