Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 411 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4
Döndüğümde onları ağaca yerleşmiş buldum. Havuz kenarına oturmuş gibi keyifliydiler. Sarkıttıkları bacaklarını ileri geri sallıyorlardı. Onları izlerken biraz önce bakkaldan döndüğüm sırada duyduğum his yine belirivermişti. Ağaca çıkmış olan, diğerine elini uzatmış, yaşına bakmadan çekiyor, aşağıdakiyse çocukça bir yetersizliği kapatma, geri kalmama hırsıyla var gücüyle tırmanıyordu. Hiçbir şeye şöyle bir aidiyetimin olmadığını görüyordum. Bu bağı bir ağaçla mı yoksa bir arkadaşla mı kurabilirdim? Mehmet Ba
Koşmam gerekiyor. Yetişmeyi geçtim, daha az geç kalmak için koşmalıyım. Ben bir topalın yanından hızla geçemem. Korkarım onu incitmeye. Geç kaldım. Bir günde yüzlercesi geçiyor, hem alışmıştır. Yaklaşıyorum, hemen önümde, biraz hızlı yürüsem geçerim onu. Sonra da koşarım. Ne var bunda? Yeleği, biri diğerinden daha fazla inip kalkan omuzlarının taşıdığı triko yeleği... Yapamam, ben bir topalın yanından hızla geçemem. Hiç kimse mahalleyi ve onun gölgede kalan insanını Emre Şahin kadar derinlikli taşımadı öykü
Bir yerin kıymeti, ancak kaybedildiğinde anlaşılır, diyenler aldanırlar. Çünkü ben bahçede geçirdiğim zamanı, bir daha dinleyemeyeceğim bir masal gibi nefessiz yaşadım. Biliyordum ki kaybedersem yeniden bir araya gelmek zor olacak. Bu yüzden yokluğunda hissettiğim şey, kıymet bilme değil yalnızca avunma ihtiyacıydı. Korkak Ruh, koca dünyayı değil bir insanın hayatına değebilen, yoluna çıkabilen küçük dünyaları anlama ve yorumlama çabası. Değiştirmek ya da yeniden inşa etmek değil girişilen iş. İçinde nefes
Kur'an'la hayatını anlamlandıran birey, hayatın alanlarında yapıp-etmelerini ahlâki alanda düzenlerken anlam referanslarını/dünya görüşünü Yüce Kur'an'dan almalıdır. Hz. Aişe'nin de tanımladığı üzere Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'in ahlâkı ‘Kur'an ahlâkı' idi. Yüce Kur'an'ın, bireyin ahlâkını inşa ederken ifade ettiği, her bireyin hakkını-haddini bilmesi, diğer bireyin-bireylerin ve varolanların hakkını asla çiğnememesi, güzel ahlâkla birbirinden etkilenmesi ve ahenk içerisinde daralıp genişleyebilen,
"Hak, dostum haak!" Günlerdir İstanbul ceridelerinde "İlk teravihe müteakip Divanyolu'ndaki Arif Bey'in Kıraathanesi'nde Meddah Eflatun nam kimesne tarafından şâyân-ı temâşâ, bir garip hikâye icra olunacağından" diyerek ilan ediliyordu bu gece. İşte şimdi, üstünde siyah istanbulin, asası bacaklarının arasında, sol omzundaki beyaz makremenin bir ucu ceketinin içine sokulmuş adam, dilden dile yayılmış bir korkuyu fısıldayacaktı kulaklara. Yer Kızıl, II. Abdülhamid döneminin renkli, kargaşalı, hengâmeli, entr
İnsan bir şeyi sabrederek isterse ona mutlaka ulaşır. Sabretmek zordur. Çünkü bu Allah'ın kullarına bir imtihanıdır. Onlara bazı sıkıntılar ve dertler vererek sabredip sabredemeyeceklerini görmek ister. İşte bu sıkıntılar ve dertler, gülün dikenleri gibidir. Elimize battığında canımız yanar fakat battığı andaki gibi kalmaz, daha sonra acısı geçer. Bu hayatta yaşadığımız sıkıntılar da böyledir. Allah bu sıkıntılara sabreden kullarına güllerini ikram eder. İberistan, küçük okurlarına birer "ibret merceği" he
İnsan bir şeyi sabrederek isterse ona mutlaka ulaşır. Sabretmek zordur. Çünkü bu Allah'ın kullarına bir imtihanıdır. Onlara bazı sıkıntılar ve dertler vererek sabredip sabredemeyeceklerini görmek ister. İşte bu sıkıntılar ve dertler, gülün dikenleri gibidir. Elimize battığında canımız yanar fakat battığı andaki gibi kalmaz, daha sonra acısı geçer. Bu hayatta yaşadığımız sıkıntılar da böyledir. Allah bu sıkıntılara sabreden kullarına güllerini ikram eder. İberistan, küçük okurlarına birer "ibret merceği" he
İnsan bir şeyi sabrederek isterse ona mutlaka ulaşır. Sabretmek zordur. Çünkü bu Allah'ın kullarına bir imtihanıdır. Onlara bazı sıkıntılar ve dertler vererek sabredip sabredemeyeceklerini görmek ister. İşte bu sıkıntılar ve dertler, gülün dikenleri gibidir. Elimize battığında canımız yanar fakat battığı andaki gibi kalmaz, daha sonra acısı geçer. Bu hayatta yaşadığımız sıkıntılar da böyledir. Allah bu sıkıntılara sabreden kullarına güllerini ikram eder. İberistan, küçük okurlarına birer "ibret merceği" he
İnsan bir şeyi sabrederek isterse ona mutlaka ulaşır. Sabretmek zordur. Çünkü bu Allah'ın kullarına bir imtihanıdır. Onlara bazı sıkıntılar ve dertler vererek sabredip sabredemeyeceklerini görmek ister. İşte bu sıkıntılar ve dertler, gülün dikenleri gibidir. Elimize battığında canımız yanar fakat battığı andaki gibi kalmaz, daha sonra acısı geçer. Bu hayatta yaşadığımız sıkıntılar da böyledir. Allah bu sıkıntılara sabreden kullarına güllerini ikram eder. İberistan, küçük okurlarına birer "ibret merceği" he
Yılmaz Daşcıoğlu, Tanzimat döneminden 80 sonrası kuşağına kadar geniş bir yelpazeden seçtiği eserleri odağına alıyor. Hangi tür kitaplara popüler diyoruz? Türk popüler edebiyatı kiminle ve nasıl başladı? Ahmet Mithat Efendi bir üstkurmaca ustası mıydı? Rasim Özdenören Kuyu hikayesinin taşlarını nasıl ördü? 80 sonrası eserlerde şiirle nesrin sınır çizgisi nerede başlar nerede kaybolur? Kitapta bunlar gibi pek çok soruya uzun yılların gözlem, inceleme ve tecrübesine dayalı cevaplar sunuluyor. Eser, okurun met
Yerde yatan garavuyu alıp fındık dalına geçirdi annem. Ölünün bedeni kaybetmişti büyük bir çatırtıyla bütünlüğünü; ölmüş olan yeniden öldü işte. Cesedin gürültüsü ikna etmişti herkesi. Dönüp kafası kopan, vücudu annemin elinde kalan dal parçasına baktık. "Şuradaki kestaneden bir tane daha yapın hadi," dedi. İşte böyle kolaydı yerini doldurmak gidenin. Kendi bedenine ait değilse eksilen, kesip atardın ötekine ait parçaları. Garavu, nesneler üzerinden insanlığımızı sorgulatan öykülerle okurunu selamlıyor. Gün
40 dakikalık ders öğrenci zihninin vakte ait dolanım ve salınım alanıdır. Öğretmenin zihni de bu "kırk dakika koridoru"nda tur atar. Hiç de az bir şey değildir bu vakit. Anneler babalar evde çocuklarına herhangi bir terbiyevi konuda kırk dakikalık bir zaman ayırabiliyorlar mı acaba? Hiç sanmıyorum. Üstelik bir öğrenci günde en az altı yedi kez bu "kırk dakika sahası"nı öğretmenleriyle birlikte dolaşıp turluyor. Anneler kızlarının aklına nereye kadar refakat edebiliyorlar acaba? Babalar oğullarının duyguları
Özgür olmayı ve özgür yaşamayı yazılarında ve konuşmalarında her zaman idealize eden Aliya İzzetbegoviç, bunu "pazarlık kabul etmez bir hedef" olarak görür. "Bizim kendi amacımız," der, "bundan sonra ne olacağına bakmaksızın Bosna'nın, kendi içinde kimsenin dini inancı, milliyeti ve siyasi düşüncesi yüzünden takibata uğramayacağı bir ülke olmasıdır." Avrupa'nın göbeğinde tarihten silinmeye yüz tutmuş bir milleti varlık, kimlik ve inanç mücadelesine ikna etmiş bir liderdir Aliya İzzetbegoviç. Hüseyin Yorulm
"İçim içime sığmıyordu, bir cinim vardı artık. Ne isteyeceğimi düşünmek için sakin bir yere gitmeliydim. Belki birinci sırada değildi ilk isteğim ama onu daha fazla görmeye dayanamadığım için Hasan'ın çok uzaklara gitmesini istedim Berhudar'dan. İsteyebileceğim o kadar çok şey varken böyle bir dilekte bulunmama çok şaşırdı. Kararlı olduğumu öğrenince dileğimi gerçekleştirdi. Akşama kadar Hasan'ın yokluğunu kimse fark etmedi. Herkes evine çekilince anlaşıldı ancak. Aramadık yer bırakmadılar ama yok, yok!"
Bu kitap, alışılmamış varlıklarla tanışmaya hazır maceracı okuyucular için sadece. Saklambaç oynayan bir robotun peşine düşmek, bilgisayar monitöründe yaşayan bir böceği kurtarmak, bir korkuluğun şehirde iş bulmasına yardım etmek, Necati'nin kötü şakasını ortaya çıkarmak gibi görevler sizleri bekliyor.
Gelecek hakkında hiçbir tahminde bulunmadan, plan yapmadan sadece günü yaşayıp âna hapsedilseydik bütün mücadeleler gereksiz olacaktı. İçimizde çarpışan fikirlere, duygu ve tutkulara güçsüz bir şekilde katılacaktık. Evet, bu ilginç bir savaş olurdu, ama seyirci konumundaki akıl –önceden sonucu bildiğinden- umutsuzluğa kapılacaktı. Hatta eğlenmek için yarışın sonucuna dair iddiaya girecek, bu bahsi kazanacağından herkesin güvenini elde edecekti. Zaten pek çoğuna göre aklın bundan başka bir rolü yoktur. Çünkü
Sümsük otu gibi yapışıp iyi niyetimi kaşık kaşık götürdü. Yaşasın hakkaniyet, hep benimkiler mi ölecekti. Acısı yüreğime su serpse de insanlık edip "Izdırap koca kanatlı kuştur, her gün bir dağ aşar, azıcık sabret," diyorum anlamıyor. "Bazı ilaç terkiplerinin altında mücerreptir yazar. Bak işte ben o sınanmış hapım. Farz et cezaevindesin, gün say bir yıla tahliye olacaksın, çığrışmak çözüm değil," diyorum anlamıyor. Buyur kendini yırt o zaman, niye bana geliyorsun. Taşeron firmayım sanki. Azrail'le imzalanm
Bir saat kadar sonra resmi tamamladı, daha doğrusu kendi kendine: "Eh, yeter artık!" diye işi bıraktı. Elinin tersiyle alnının terlerini silerek bir iki adım geri çekildi. Hiç de fena olmamıştı. Günün resim yapmaya en uygunsuz olan bir saatinde çabucak çırpıştırdığı bu tablo bile, onun epeyce kabiliyetli bir sanatkâr olduğunu gösteriyordu. Yaptığı resme baktıkça bunu kendisi de fark eden Tevfik, "Ah, Fransa'da birkaç sene daha kalabilseydim! İnsan altı ayda ne görür ne öğrenir ki?" diye zihninden geçirdi, e
Ezan sesi çok eski bir sestir ama bunu herkes bilmez. Tıpkı gökte parlayan yıldızlar gibi. Onlar gecelerimizi aydınlatırlar fakat ışıkları milyonlarca yıl uzaktan gelir. Zehra Teyze bana ilk ezan sesinin bir yıldızdan duyulduğunu söyledi. Fakat siyah bir yıldızmış bu. Ona siyah bir yıldızın nasıl olup da görülebildiğini sordum. Bir güneşi yansıtarak, dedi bana.
Yüksek ve üzerinde yer yer otlar fışkıran bir duvara dayanıp yarı kapalı gözlerini yukarı kaldırınca, etrafa alaca karanlığın çökmüş olduğunu gördü. Gideceği yere yaklaşmış biri gibi derin bir nefes aldı. Önünde, üzerinden demiryolu geçen bir köprü vardı. Bunun altına doğru, duvarlara tutunarak yürüdü. Ayakları titriyor ve göğsü müthiş hırıltılar çıkararak inip kalkıyordu. "Buracıkta ölebilirim!" diye düşündü. Fakat sanki onda bu ümidin bir andan fazla yaşamasını istemiyorlarmış gibi, karşı taraftan, elleri
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 411 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4