“Sabah kalkıp yüzümü yıkamak için banyoya girdiğimde leğendeki çamaşırlar bana baktılar. Ben de onlara baktım. Görmezden geldik birbirimizi. Çıktım yanlarından. Balkona geçtim. Gömlek kurumuştu. Ütüledim bir güzel, üstüme geçirdikten sonra baktım aynaya olmuş. Oturdum, küçük bir kahvaltı. Hazırlanıp çıktım. Sokaklar elaydı. Ağaçlar dün yağan yağmurla şehre yapraklarının rengini dökmüş, yağmur suyu biraz açmış rengini yeşilin. Sırılsıklam bir ziya içinde yüzüyoruz, sabahın insanları, işe gidenler, bir şeyler
Ona dair ne varsa not etmeye karar verdim. Her gün kendimi zorlayarak yeni bir şey hatırlayacaktım. Zaten bütün bu yazdıklarım unutkanlıklarımın içinden el yordamıyla kurtardığım parçalar. Tozlarını silerek çıkarıyorum gün yüzüne. Gözümü açtığım her gün Aleksey’e dair yeni bir kırıntıyı ararken buluyorum kendimi. Çocukluk hikâyelerini anlattığı ses kayıtlarını dinlerken yayladaki evimiz geliyor gözümün önüne. Öyküler kahramanlarını yaşatmak için yazılıyor olabilir; ancak bazen öyküdeki kahramanlar da kendil
Küçük kız, yolculuğun sonunda Kâinatın Güneşi'ni tanıyor ve O'ndan daha önemli bir
bilgi, O'ndan daha önemli bir iş, O'ndan daha kıymetli bir insan olmadığını öğreniyor. Hz.
Muhammed'in sevgisiyle tüm kötü huylarından kurtulup yeni bir kimlik kazanıyor. Bu ise küçük
kıza, yani Zehra'ya tevekkül sahibi olmayı, saygıyı, kendinden kötü durumdakileri düşünmeyi ve
daha pek çok güzel duyguyu hediye ediyor.
Varlığın sağlamasını yoklayarak yapanlardanız, ayıktınız
Yokla beni yani var mıyım ben, öyleysem kellem kalındır kesin
Tebeşirle eşele, gözlerini yum, sonra şiirden çıkan sese bak
Sanki spikerin iyi bir gole ohoho diye sevinmesi
Nautilusu elime aldım, içinden pembe bir ışık süzülüyordu. Parmaklarımı ileriye doğru uzatıp tuttum pembe ışığı. Dışarı doğru çıkardım. Bu kalp şeklinde, ametist bir kolye ucuydu. İncecik gümüş zincir nautilusa doğru uzanıyordu. Ağır ağır ama güçlü bir şekilde zinciri elime sarmaya başladım. Her çekişte bir güç bana karşı koyuyordu. Sonunda deniz kabuğunun kırılmasını göze alıp ayaklarımla bastırdım kabuğa ve bütün kuvvetimle asıldım zincire. Şimdiye kadar duymadığım ama denizin dibindeki uğultulu sese benz
Bilimin akılcı ve katı gerçekliğine karşı 19 yüzyılın sonlarından itibaren Bergson, sezgiyi öne sürdü ve bu konu üzerinde çalıştı. Akılla maddi varlıkların kavramlaştırılabileceğini, buna mukabil sezgiyle varlıkların özünün kavranabileceğini belirtti. Yaşadığı dönemin yükselen anlayışı olan Materyalizm ve Pozitivizme karşılık sezgiyi öne sürerek kavramlaştırmış ve Sezgicilik’in (Entüisyonizm) kurucusu olmuştur. 1901’le 1913 yılları arasında çeşitli konferans ve makalelerle insanın eylemlerine, zihinsel çaba
Katherine Mansfield'in kısa hikayenin bir edebiyat türü olarak gelişmesinde önemli katkıları olmuştur. Kendisi hikaye yazımında konudan çok anlatımın güzelliğine önem vermiş, şiirsel bir dil kullanmıştır. Yazarda incelikli anlatım, psikolojik çatışmalar, derin gözlem yeteneği dikkati çeker. Genellikle hassas kahramanlarla hikayelerini oluşturan Mansfield, bu kahramanların ruh durumlarını göstermek için tatlı betimlemeler kullanmıştır. Mansfield'in bu kitabında başta kendisini üne kavuşturan "Garden Parti" o
Dedektif misali merdivenleri tarayarak yukarı doğru tırmanmaya başladık. Yoktu, her bir basamakta başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyordu. Sarı Jaguar hepimizden önce çıkıyordu, beş altı basamak önde tırmanan Jaguar: - Buldum, buldum, ben buldum, yaşasın! Sarı Jaguar demek mutluluk demekti, hayatımı kurtarmıştı, canım dostum. Komşunuzun meraklı ve becerikli bir kedisi var. Ve bir de gizli sırrı. Gece vakti tarihi mekânların altındaki geçitlere, dehlizlere neden gidiyor komşunuz? Kahverengi defterde ne yaz
Erkam’ın sert bakışları, öfkeli yüzü, bağırması, haksız suçlamaları… Hepsi canımı yakıyordu ama sanırım kendimi kötü hissetmeme sebep olan, seneler öncesinde, ta çocukluğumda zihnime yerleştirilmiş bir cümleydi: “Yaramazlık yaparsan, seni kimse sevmez!” İnsan, hatayı üstüne almaya meyillidir. Bu tavrın altında, düzeltebileceğine, onarabileceğine olan inancı ve içinde hissettiği güç yatmaktadır. Ya o gücü harekete geçiren, doğruyu savunmada ona destek olan, o çabanın kılavuzu nedir? Çok zaman karıştırdığımız
mahir değilim
gün yaprağa dokunur ve unuturum
adsız iç çekişlerini şehrin
kürüye kürüye beyazlar mı düşler çocuğum
şeffaf taslarda yıkasalar kalbimi
ayaklarım bilir mi göğün başladığı yeri
gür bitkiler gür karanlıklar bırakıyor
ve ben hep aynı şekilde kapatıyorum avucumu
kabul sürekli
öfke sürekli
sürekli bakıyorum kum üstünde donan dalgaya
Bir kadın, kalabalığın içinden bir ok gibi fırlayıp gelecek, tanıdık mı diye yüzüne bakacağım ama
değil. İnce, narin parmakları başımı kavrayacak, kaldırıp dizlerine koyacak. Elindeki plastik
şişeden su içirmeye çalışacak ama bütün uğraşları nafile. Su boğazımdan aşağı inmeyecek.
Siyah saçları yüzümde gezinirken kadına -bir anne olmalı- sesleniyorum, “Ben artık bir ölüyüm,”
duymuyor, duymak istemiyor. Kulakları mı kapalı, hayır değil, duyuyor, konuşuyor hatta
etrafındakilere bağırıyor. “Ambulans çağırd
Tanzimat’la başlayan modernleşme giyimden günlük yaşama, askeriyeden mahalleye, sanattan kültüre, mimarîden eğlenceye zaman içinde pek çok alanda kendini gösterdi. Elbet şiir de bu etkiden nasibini aldı. Değişim her zaman yeniye ve daha iyiye doğru oluyor şeklinde algılandı. Peki, geride bırakılanda değerli bir şey kalmadı mı? Şiirde akımlar ya da dönemler, birbirini reddetmek, öncekini aşmak, “yeni” olanı söylemekle belirleyici olmuştur. İkinci Yeni’ye gelene kadar gördüğümüz bu tutum çeşitli şairler taraf
Üşütüyor şairi, Almeria ipekleri
Geceye çalan gömlek, sırmalar ve pazartesi
Her sözün sessiz sabahlara vardığı
Sessiz ve üşüten sabahlara
Şair geceye bir gömlek dikiyor
Sırmalı, ipekten gömlek
Oturtuyor başköşeye gömleği
Üşüyor Almeria, şairler ve ipekleri
çeşmeler uzun boynum kısa
kaç gülle kaç testi kaldı
gözlerim biriken suda
nicedir gırtlağımda koşan atlar
tut ki yolu çizdi
yol tutuşsa kararacak ağaçlar
yağmur toprağa hevesli
İnsan, yaratıcı, celal ve yücelik sahibi Allah’ın en büyük tecellilerinin taşıyıcısıdır. Yani insanda Allah vardır, mevcuttur ve Allah’tan, O’nun tecellisinden uzak kalmış tek bir insan bile yoktur. Yüce Yaratıcı’nın insandaki varlığının bilinip itiraf, tasdik ve kabul edilmesi sözle düşünce ve isteklerin ifade edilmesi sayesinde mümkün olabilir. Bu yüzden söze çok dikkat etmek gerekir. Tolstoy’un yaşamını anlamlandırmak için beslendiği çeşitli kaynaklardan damıttığı ve “Yaşam Yolu” olarak adlandırdığı seri
Sirkat çoğalıp lafz-ı sadakat modalandı
Namus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı
Sadıkları tahkir ile red kaide oldu
Hırsızlara ikram u inayet yeni çıktı
Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi
Hainlere amma ki riayet yeni çıktı
İsnad-ı taassub olunur merd-i gayüra
Dinsizlere tevcih-i reviyyet yeni çıktı
İslam imiş devlete pa-bend-i terakki
Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı
Milliyyeti nisyanederek her işimizde
Efkar-ı frenge tebaiyyet yeni çıktı
Eyvah bu baziçede bizler yine yandık
Zira ki zi
Toplam 411 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.