Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 411 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3
Satranç oynayan şah mı, derviş mi belli değil. Dokunduğu anda piyonları vezire çevirdiğine bakılırsa şah. Şahla göz göze geldiğinde tepeden tırnağa ürperdiğine bakılırsa derviş. Kiminle mi oynuyor? O da pek belli değil.
Bir gün sokağınızdan geçerken oturduğunuz binanın pencerelerinde kendinizi görürseniz sakın dehşete kapılmayın! Bakın onlar ne kadar sükûnetle izliyorlar sizi. İlk kattaki çocuklar size ne kadar benziyor! İlk penceredeki emzikli çocuktan, son penceredeki önlüklü çocuğa kadar hepsi el sallıyor size. Hadi durmayın, siz de el sallayın onlara.
Sırtüstü kumlara yatsam. Karıncalar dolansa parmaklarımda. Su satan bir çocuk, "Abi buz!" diye bağırsa kulağımın dibinde. Buz gibi su! Buz gibi deniz! Bardağı kafama dikiyorum ve koşmaya başlıyorum denize doğru. Fakat uzuyor kumsal. Koştukça çoğalıyor kum. Koştukça uzaklaşıyor deniz. Buz gibi su! Bir bardak daha dikiyorum kafama. Kan ter içinde koşmaya devam ediyorum. Ayaklarım suya değse! Bir kere değse ayaklarım ıslak kumlara. Buz gibi su. Deniz yok. Gözden kayboldu!
Ay, yanaklarıma tuzlu damlalar serpiyor. Orman perileri ipekten kanatlarını saklıyorlar rüzgârlarını esirgemek için. Umudumu kaybetmedim. Biliyorum susuzluktan yere düşeceğim anda fışkıracak hayat. Buz gibi sular yüzümden süzülüp bir ark açacak kendine ve gitgide yatağını genişleterek önce bir dereye sonra bir ırmağa dönüşecek. Bir yaz gecesi, bir ormanın derinliklerinde başlayan yolculuğumun yine bir yaz gecesi bir denizin eteklerinde nihayet bulması için dua etmeliyim. Kaç ırmak denize varmadan gökte bulm
Bisiklete binmeyi öğrenmek için geç kalma çocuk. Büyüyüp ağırlaştıkça, sana yardımcı olacak kişinin bisikleti dengede tutması, senin peşinde koşması ve düşerken seni yakalaması zorlaşacak. Bir çocukluk olarak görüp küçümseyeceksin belki de bisiklete binmeyi. Yol büyüyecek gözünde, güvenemeyeceksin dizlerine. Vakit varken asıl pedallara. Yol boşsa hızlı da gidebilirsin. Fakat ellerini bırakma sakın. Boşluğa terk edilen ellerde değil, nereye tutunacağını bilen ellerde özgürlük.
Bilen bir varlık olarak insanın, yapıp etmelerini zenginleştirip canlandıracak bilgiye olan ihtiyacı aşikârdır. İnsanı insan yapan, insanın insanca yaşamasını sağlayan bilgiye... Dinî Rehberlik insanın bu ihtiyacına karşılık gelen alanlardan biridir. İnandığı ve bağlandığı dini en doğru biçimde öğrenmek sorumluluğu taşıyan insana yol gösterir, kendiyle ve diğer tüm varlıklarla ileti- şimini kolaylaştırır ve insanileşme sürecine katkıda bulunur.
Eğer bir ölü konuşuyor, bir hayalet ziyarete geliyor, bir köprü acı çekiyor ve bunların hepsi sıradan şeylermiş gibi gösteriliyorsa o zaman Kafka anlatıyor demektir. Kafka'nın dünyasını anlamak için romanlarından çok, öykülerine bakmak gerekir çünkü okur, yalnızlığı, yabancılaşmayı ve pasif direnişi en yoğun şekilde bu kısa metinlerde hisseder. Bu kitap, Kafka'nın hayattayken yayınlattıklarının yanı sıra, dostu Max Brod'dan yakmasını istediği tamamlanmış ve tamamlanmamış metinlerinden özgün bir seçki sunuyo
Yayın çeşitliliğinin inanılmaz boyutlara ulaştığı günümüzde okuyucu ne okuyacağı sorusuyla karşı karşıya gelmiş durumda. Zira artık okuyor olmanın kişiyi bir ufka taşıyabilmesi daha fazla emek istiyor. Piyasada olan pek çok kitap okura zihni bir seviye sunmamakla kalmıyor, okurun var olan birikimini de parçalayıp bulanıklaştırıyor. Günümüz insanının en mühim entelektüel problemlerinden biri artık okumak okumamak ikilemi değil neyi okuyacağını belirlemek oldu. Tarih, edebiyat, psikoloji, din ve benzeri alan
Mor yemenisi başından hafif sıyrılmış, kızıl saçlarından bir demet duruyordu içinde. Sobanın yanmasına gerek yok, saçlarıyla tutuştu evimiz. Meyvenin güzelliğini tadıyla ölçüyorlar, ben de anneannemin güzelliğini uyurkenki tebessümüyle ölçüyorum. Siniyi yere koyup, hafifçe ittiriyorum. İlk olarak ayakları uyanıyor yine, titreyişinden anlıyorum. İnsan köklerine tutunarak ayakta kalabilir. Belki bir nehre katılarak güç toplar. Ya da bir dağa yaslanarak yükselir. Bu hikâyelerdeki çocuk hepsine ulaşıyor. Annean
?Ama dışarı ben çıktım. Belki başkaları da peşimden gelir ve hava alırdın biraz. Seninle yalnız kalamazdım. Yalnız kaldığı- mızda seni öldürmekten korkuyordum. Tek başımayken işler yolunda gitmezse bana, dik oturtsaydın diyeceklerdi, sırtını ovaladın mı? Tuzlu ayran verseydin. Yok sarımsak. Dil altı. Ölmeyecekti, ölmezdi. Sen öldürdün onu, sen, sen. Halbuki hepsi ölmeni istiyordu." Bazen Çok, kara mizahı evlere, kışlalara, hastane odalarına yani hayata taşıyor. Fakat bunu yaparken kurallarını kendi belir-
Kadim zamanlar... Kalemle tanışmamıştım henüz ama Âdemin belindeydim; doğmamış çocuklarına benimle aktarıyordu İblisin tuzaklarını. Havvanın dilindeydim; beşikte salladığı evladına benimle anlatıyordu cennet hatırasını. Kâbilin elindey- dim; doğru okusaydı ezeli hakikati, sonra gelenler hiç yazmayacaktı iki kardeşin kan ve gözyaşı akıtan hikâyesini. Ben kelime- ler var olduğundan beri, ecel takdir olunduğundanberi, kadınla adam aynı özden yaratıldığından beri insanoğlunun hücrele- rindeyim. Kimi söyledi, ki
Bir biletin hayatını alt üst edeceğini nerden bilebilirdim ki! Toprağı bol olsun zırvalıklarını dinlemekten bunaldım artık. Bir insan öldükten sonra toprağı ne yapabilir ki! Keşke ölmeden toprağı bol olsaydı. O toprağın bir kısmına bizim için geniş bir e yaptırır, birkaç dönümünü ekip biçer birkaç dönümünü de kat karşılığı müteahhide verirdik. Evlerin kirasıyla da huzur içnde yaşar giderdik. Ah eminim o zaman çok güler ve hiç suratımızı asmazdık. Sirke Dükkanı, gerçekle efsanenin iç içe yaşadığı bu toprakl
İnsanlık, yüzyıllar boyu hep güzel bir dünya kurmanın özlemiyle yaşadı. Bunu gerçekleştirebilmek için, göremediği, düşünemediği tek şey "Küçük Şey Yoktur" gerçeğiydi... Her sayfası, sizi bir yere götüren, bir yerden geri döndüren, yeni yerler keşfettiren, bildiğiniz bir yere, yeniden gitmişsiniz hissini veren bir kitap Küçük Şey Yoktur; yazarının ancak otuz yılda tamamladığı olağan üstü bir yolculuk. Küçük de olsa her şeyin olağan üstü boyutunda gerçekleşiyor bu seyahat çünkü. Bir okur olarak kitabın
Benjamin, ömründe ilk defa bir ilkesini bozmayı uygun bularak duvarda ne yazıyorsa okudu. Tek bir emir kalmıştı ve şöyleydi: Bütün Hayvanlar Eşittir Fakat Bazi Hayvanlar Diğerlerinden Daha Eşİttİr. O günden sonra çiftlik işlerini denetleyen domuzların, ön ayaklarında kırbaç taşıması kimseye garip gelmedi. Kendilerine radyo satın almaları; bir telefon bağlatmak için ayarlama yapmaları; John Bull, Tit-Bits dergilerine ve Daily Mirror gazetesine üye olmaları da. George Orwell'in Hayvan Çiftliği romanı, 1945
Herkesin içindeyken ya da tele-ekranın görüş alanındayken düşüncelerinizi başıboş salıvermek tehlikeliydi. En ufak bir şey sizi ele verebilirdi. Sürekli gözünüzün seğirmesi, yüzünüzün kaygılı bir hâl alması, kendi kendinize mırıldanmanız, tuhaflık belirtisi gösteren ya da bir şeyler sakladığınız şüphesi uyandıran herhangi bir şey. Ayrıca yüzünüzdeki uygunsuz bir ifade bile (örneğin bir zafer açıklanırken inanmamış görünmek) cezayı gerektiren bir suçtu. Yenisöylem'de bunun için bir sözcük bile vardı: Yüzsuçu
Ahireti, uyanmaya benzetenlerin, önünde saygıyla ceketimi ilikliyorum; rüya alemindeyiz. İşte bu yüzden, gözlerimi açtığım her sabah ümitleniyorum; Kimbilir, hakikati, henüz bu dünyadayken, Aynanın öte yanına kaçıvermeden, Eteğinden yakalayabilirim belki. Şöyle hazır hissetiğim bir an gelse Azrail. Kapımı çalsa, beni alsa, evine götürse..."Evim"e götürse...
Ali, elleri ceplerinde yürürken bir şeye çarptı. Bir şey dedim çünkü çarptığı neyse görünmüyordu. "Şeffaf bir duvar," diye düşündü. Biraz tedirgin oldu, sonra korktu. Ama merakı diğer duygularını bastırdı. Göremediği engele dokundu. Nerede başlayıp bittiğini anlamaya çalıştı. Yuvarlak, belki elips şeklinde. Tıklattı, vurdu, seslendi. Cevap veren yok. Bir süre sonra boşlukta renkler belirmeye başladı. Rengârenk, tencere kapağına benzeyen bir uzay gemisi. Hep büyükler masal anlatacak ve küçükler onların kel
Dede Korkut, tarihin tozlarını üzerinden silkeleyerek seni bulmaya geldi. Yolculuğu uzun, anlatacakları çok. Tabii tek başına gelmedi. Boğaçhan, Bamsı Beyrek, Tepegöz, Salur Kazan ve Deli Dumrul onu yalnız bırakmadı bu macerasında. Dinlemeye hazır mısın?
Arabaya bir gürlütü patırtıyla binip gavur malı gibi kapıyı çaaat diye kapattılar. Benim moral sıfır lakin elim mahkum. Dört saatnasıl gideceğim bu kaçıklarla diye kara kara düşünürken daha ilk dakikada kavgaya tutuştular. Ama normal insan çekişmesi değil bu, tarif ötesi bir şeydi. Mehmet Amca dizlerini döverek arka koltukta oturan oğluna bağırmaya başladı: " Benim garıyı siz öldürdünüz benim garı gittti!" Oğlan, "Ben naptım? Dünya kadar para döküp en iyi hastanelere götürdüm anamı, " diye cevap verdi. Baba
Edebiyat, bir kişinin, yazarın, sanatçının salt kendiliği ile anlaşılamayacak kadar derin ve çok katmanlı bir olgudur. Ortaya çıkışı, okunuşu, yayılışı ve etkilerine bakıldığında edebiyatın bütün bir hayatı ku- şatan, bütün bir hayatı etkileyen bir süreç olduğu görülür. Hayatın güçlü bir tanığıdır edebiyat, hafızası taze ve güçlüdür. Hikâyeleri, durumları, gerçekleri ve düşleri içinde barındıran edebiyat, sürekli değişik kaynakların, aktörlerin, gelişmelerin, hadiselerin içinde var olur. Bundan ötürü de kar
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 411 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3