Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 668 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3
Önsöz, metin dışı mıdır yoksa metnin bir parçası mı? Divanlara, mesnevilere, tezkirelere, tarih kitaplarına, sözlüklere, romanlara, şiir kitaplarına, belagat ve eleştiri metinlerine yazılan önsözlere baktığımızda kolaylıkla metin dışı olduklarını söyleyebiliriz. Yani önsözler, şiirlerin, hikâyelerin, tarihlerin veya eleştirilerin bir parçası değil onlarla ilgili ama onları aşan bilgi- kuramsal, poetik, tarihsel ve biyografik metinlerdir. Bir bakıma yerleri, metin içi bağlamda değil metin dışı bağlamdadır. M
Cepheler ve muharebeler, zaptedilen şehirler, asker kaçakları ve mülteciler, siperler, zayiat ve ganimetler, savaş sahneleri… Harp sanayii ve teknolojisi, modern silahlar, askerlerin teçhizatı, çelik miğfer, gaz maskesi, üniforma düğmesi… Ordular, hanedanlar, devlet adamları, komutanlar… Cephede gündelik hayat, sıradan askerin ne yeyip içtiği, nasıl temizlendiği, nasıl vakit geçirdiği, nasıl eğlendiği… Hasta ve yaralılar, esirler, kadınlar, çocuklar… Savaş ekonomisi, kır ve kent hayatı, sanatsal ve edeb
Rus romantizm ve realizm akımının temellerini atan şair, kurmaca ve piyes yazarı, edebiyat eleştirmeni ve teorisyeni, ayrıca tarihçi ve gazeteci olan Aleksandr Sergeyev iç Puşkin, çağdaş Rus edebiyatının kur ucusu sayılmaktadır. Ölümünden önce yazdığı son roman Yüzbaşının Kızı 1830’larda Rusya’da yaygınlık kazanmaya başlayan Walter Scott romanlarına bir cevap mesabesindedir. Bir ailenin tarihi üzerinden önemli tarihî hadiseler anlatılan romanda, Gogol’ün de belirttiği gibi “ilk defa hakiki Rus karakter
Claude Lévi-Strauss’un kendi ismi ile bütünleşmiş yapısal antropoloji anlayışını temellendirdiği bu eseri, çeşitli yazıların derlemesinden oluşmaktadır. Yapısal Antropoloji serisinin birer derleme değil, kitap olarak, yani baştan tanımlamayı hedeflediği antropolojik tartışma uzamına teorik müdahaleler olarak düşünülmesi yerindedir; öte yandan, Lévi-Strauss’un meslek hayatı boyunca antropolojiye, antropolojinin yöntemleri ve nesnelerine dair kavrayışı pek değişmez. Bu istikrar, elinizdeki eserin çarpıcı bir
Tarih İçinde Bilim’de James Trefil; bilimsel ilerlemenin önemli eşiklerini, başlattıkları büyük sosyal ve entelektüel değişimlerle birlikte ele alırken farklı kültürlerdeki köklerinden günümüze, bilimin tarihsel serüvenine dair çok yönlü, kapsamlı ve tematik bir inceleme sunuyor. Modern bilimdeki atılımın temelinde yatan unsurların titizlikle tartışıldığı Tarih İçinde Bilim; Klasik Yunan ve İskenderiye bilginlerinin erken dönem girişimleri ve Müslüman âlimlerin parlak buluşlarıyla sağlam bir temel inşa etti
İnsan ve kâinat, ilahî isimlerin bilinmesi ve tecelli etmesinin bir vesilesidir. Kulun çeşitli hâlleri de bu isimlerin bilinmesine vesiledir. İnsanın Yaratıcı’yla münasebet kurmasında vazgeçilmez önemi olan esma-i hüsna bilgisi, Allah-âlem ilişkisine ışık tutar ve insana Rabbini tanıtır. Bu sebeple geleneğimizde esma şerhleri ve kulun bu isimlerle tahalluku meselesi özellikle tasavvufî literatürde mutena bir yere sahip olmuştur. Ali Salâhaddin Yiğitoğlu’nun, Bahâüddinzâde Muhyiddin Mehmed’den tercüme ettiği
Dünü kapatmak için orada durdum bir fener bekçisiydim Balıklar da durdu en dipte, ışıklarını söndürmüşlerdi Kan biraz durdu, uyku çok durdu, kan biraz daha Madenler dinlendi günün geçemeyişinden
10 yüzyılda İslâm âleminde ciddi siyasî ayrılıklar yaşanmış, devletler ve emirlikler, Şiîlik ve İsmâilîlik gibi mezhepleri resmî olarak benimsemiştir. Bâtınîler gibi muhtelif mezhep mensupları kendi başına siyasî bir otorite ve güç hâline gelmiş; Fâtımîlerin egemenliğinde yaşayan Sünnî âlimler gibi içinde bulundukları devletten farklı mezheplere mensup âlimler, kimi zaman zulüm boyutuna ulaşmış zor şartlar altında ilmî çalışmalarını yürütmüşlerdir. İslam Düşüncesi Havzaları dizimizin bu yeni kitabı, dünya t
Disiplinler arası çalışmaların daha da yoğunlaştığı bu dönemde bilimlerin sınırlarını, ilkelerini ve diğer bilimler ile ne ölçüde bir bağlantıya sahip olabileceğini dakikleştirmek daha elzem hale gelmiştir. Bu bağlamda hem Yunan felsefe geleneğinde hem de İslam düşüncesinde bilimlerin tasnifinin, aralarındaki geçişi engelleyecek şekilde kurgulandığı söylemek mümkündür. Bakhadir Musametov Sınırda Durmak: İslam Felsefe-Bilim Tarihinde Metabasis Sorunu adlı bu eserinde bilimlerin sınırlarına dair Aristoteles i
Edebiyatımızın ilk tragedya yazarı olarak bilinen Ali Haydar Bey, oyunlarında geleneksel ve modern anlatı arasında bir köprü kurar. İlk eseri Sergüzeşt-i Perviz üç fasıldan ibaret bir trajedidir ve Ali Haydar bu eseriyle şiirimize bir trajedi yolu açtığını iddia eder. İkinci Ersas adlı oyun konusunu tarihten alırken Rüya Oyunu, Yunan mitolojisine dayanan ilginç ve sıradışı bir metindir. Ali Haydar Bey ’in Türk tiyatrosunun ilk trajedi örneklerinden oluşan bu üç eseri ilk kez açıklamalı orijinal metin ve gün
Mehmet Aycı, Mantıku’t Tayr’dan yola çıkarak yazdığı Otuz Kuş’ta, yeryüzündeki insanlarla gökyüzündeki kuşları bir araya getiriyor, hikâyelerini de birbirlerine düğümlüyor. Yörük obasından Şahin Kayası’na, Nuh’un Gemisi’nden Hz. Süleyman’a kadar uçan bu kuşlar; insanın yapıp ettiklerine, iyiliklerine ve kötülüklerine, kalplerine ve yaşamlarına şahit oluyor. Yeryüzünün ve gökyüzünün, insanların ve kuşların resmini ise Volkan Akmeşe çiziyor. “Simurg’u aramaya karar verdiler. Kaf Dağı’na doğru uçtular. Her cin
“Ümidim, artık okulda okumayanların, hiç okul okumamış olanların, keza üniversite sırasında benim neslimden çoğu kişinin çektiği dertleri çekenlerin ‘zevk alarak ve yararlanarak’ okuyabilecekleri bir ders kitabı ortaya koymak.” Okumanın Alfabesi’nin girişinde bunları söyleyen Ezra Pound, ders kitabı olarak tanımladığı bu metinde şiire odaklanıyor. Dilin, edebiyatın ve şiirin “ne” olduğu sorusuyla başlayıp bir dizi “nasıl” sorusuyla devam ediyor: Şiire nasıl yaklaşılır? Şiir nasıl yorumlanır? İyi şiir nasıl
Mezhepler konusunda klasik dönemde yapılan çalışmalarda göze çarpan en önemli unsur fırkaların tanıtımı ve görüşlerin aktarımındaki tarafgir tutumdur. Bu durumun birçok sebebi vardır; en önemlilerinden biri, müellifin bir mezhebe aidiyeti ve düşünce dünyasının oluşumunda mezhepsel unsurların etkili olmasıdır. Bu sebeple müellif kendi bulunduğu düzlemi esas kabul ederek diğer dinî yapıları eleştiriye tâbi tutar. Fahreddin Râzî’nin Türkçede ilk kez basılan er-Riyâzu’l-Mûnika fi Ârâi Ehli’l-İlm isimli eseri me
“Şiir kelimelerle yazılmaz.” demiş bir keresinde, Valéry. Doğrudur, imgeler kelimelerin ardına sığınır. Orada neşe ve kederi saklar şiir. Umudu ve umutsuzluğu; hayatı ve ölümü… Hayatı anlamamak kalbimizde bir yaradır. Hayatı ve elbette insanı… Şiir, insanın en saklı rüyası… Rüyalarla şiirin karıştığı dehlizlerde içimiz çoğu zaman terk edilmiş bir şehir… Bu kitapta şairlerin iç dünyasının kapılarını aralayacak ve imgelerin şaşırtıcı hamlelerini keşfedeceksiniz. 1950 sonrası şiirimizde adından çokça söz ettir
Şimdi hem hissediyorum hem de adını koyuyorum Doğum kanalı hayret vericidir. Yaşam formu değişirken Neler yaşar insan o kısacık anda korku ve teslimiyet Sudan havaya havadan toprağa geçerken ateş Müslüman korku ve ümit arasında gidip gelendir Annemiz Hacer’in arasında gidip geldiği İşgal altındaysan ya da kovulmuşsan yurdundan Hayvansı doğana sığınmaya ihtiyaç duyarsın Zihninin susturduğu her şey birdenbire ayaklanır Garip gelebilir ama bunun adı kahramanlıktır
Bir Rüyayı Hatırlar Gibi: Savaştan Önce Suriye, bugün artık kaybolup gitmiş ve darmadağın olmuş bir derinliğin izlerini sürüyor. 2011’den önce Suriye’de hayat nasıldı? Tarihî ve kültürel miras ne durumdaydı? Suriye’nin uzak ve yakın tarihinin dönüm noktaları nelerdi? Ülkenin iç dinamikleri nasıl şekillenmişti? Din adamları ile siyasetin ilişkisi hangi seviyedeydi? Suriye toplumunun çok çeşitli katmanları arasında nasıl bir irtibat vardı? Bir Rüyayı Hatırlar Gibi: Savaştan Önce Suriye, işte bu ve benzeri sor
Necip Tosun, Gidilmemiş Yerlerin Türküsü’nde insan ruhunun gizlerine eğilerek, bireyin zihninde, yüreğinde akıp giden hayatları, duygu ve düşünceleri, oluşumları, birikimleri dışlaştırır. Ayrıntıları incelikle hikâye eder, yüreğe dokunan insanlık hâllerini öne çıkarır. Öykü kişileri hayatla yüzleşirken kalıcı bir deneyimi de aktarmış olurlar. Necip Tosun, dışsal olay ve eylemlerden çok, içsel serüvenlere eğilir. Yaşananların sonuçları, sevinçleri, acıları, düş kırıklıkları bu iç dünyaya yansır, birikir, kri
20 yüzyılda Türk sosyal düşünce tarihine kafa yoran tarihçi, edebiyatçı, felsefeci ve sosyologlar eksik olmadı. Fuat Köprülü ve Ahmet Hamdi Tanpınar, Hilmi Ziya Ülken ve Şerif Mardin bu isimlerden bazıları. Kurtuluş Kayalı da bu silsile içinde, Cumhuriyet dönemine odaklanan zirvelerden birini teşkil ediyor. Kayalı’nın düşünceye bütüncül bir bakışı var. Düşünceyi sosyalizm, liberalizm, milliyetçilik ya da İslamcılık gibi bir ideolojiye hapsetmiyor. Onun için düşünce sadece akademi değil, akademi dışı da deme
18 yüzyılda Osmanlı topraklarında, bir tarafta medrese ile temsil edilen klasikten kopamayan, yeniliklere kapalı geleneksel eğitim kurumları ve müderrisler, diğer tarafta mühendishaneler çevresinde hayat bulan Batı tarzı eğitime ve düşünceye kapılarını sonuna kadar açmış modern eğitim kurumları ve hocaları vardır. Çağdaş anlatıda birbirinin rakibi olarak gösterilen bu iki kurumsal yapı, dünya görüşleri zıt iki farklı zihniyetin de temel taşıyıcıları olarak kabul edilmektedir. Bu teze göre, Batı’dan bilgi ak
Dünyanın büyük filozofları her zaman insan doğası ve içinde yaşadığımız dünyaya ilişkin hayati sorularla boğuşmuştur: Nasıl bir yaşam sürdürmeliyiz? Bilgi nedir? Toplum nasıl örgütlenmeli? Yüzyıllar boyunca, filozoflar bu sorulara bir dizi çetin yanıtlarla yaklaştılar. Felsefenin Kısa Tarihi, sizleri Platon’dan Jean-Paul Sartre’a batı felsefesinde eğlenceli ve bilgilendirici bir yolculuğa çıkarıyor. Metafiziğin kökenlerini, idealizmin değerlerini veya varoluşçuluk tarafından ortaya atılan soruları tartışırk
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 668 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3