Nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir. Artık siz orada yaşamasanız da o içinizde yaşar. Afganistan'ın Khaled Hosseini'de yaşadığı gibi...
Bin Muhteşem Güneş, ilk romanı Uçurtma Avcısı'yla tüm dünyada inanılmaz bir başarı yakalayan Hosseini'nin ikinci romanı. Yazar bu romanında da yine doğduğu toprakları anlatıyor. Bu kez iki kadının kesişen yaşamları ve dostlukları üzerinden...
Küçük yaşta evlendirilen kızlar, çocuğu olmayan kadınlar, babaya ya da çocukluk arkadaşına duyulan, geçmişe gömül
“Geçmişinde çok uzun yıllar yalnızca ‘gerçekçi’ olmuş, romantizmi neredeyse hiç yaşamamış Türk romanı, modernist/postmodernist biçimcilikte ilk kez ‘romantizm’le tanışmaktadır ve bu bana göre estetik düzlemde gerçekleşen bir devrimdir ve her devrim gibi de heyecan vericidir.” Yıldız Ecevit bu kitabında uzun yıllar bir tek “gerçekçi” biçim öğeleriyle üretmiş, yalnızca içerik/konu alanında yaratıcı olabilmiş ve çoğu zaman da okurunu gerek siyasal gerekse etik düzlemde yönlendirmeyi kendine amaç edinmiş Türk e
Selim İleri'den dorukta bir dil ve anlatış şöleni: Kapkara alayın eşliğinde ölümsüzlük!
Hazin bir azap günü, yine sonbaharda, üzüntüler cümleleri parçalıyor. Hayat bir yanıltı. Uzak, her şey çok uzak!
Bebek'teki üçüz yalı, Çamlıca'daki bülbül yuvası köşk, Maçka Palas'ta salon-salamanje...
Ulu Şair nereye adım atsa; her köşeden üstüne üstüne gelen Samipaşazâde Sezai'ler, Namık Kemal'ler, Halid Ziya'lar, II. Abdülhamid'ler, Abdülmecid Efendi'ler, Ahmed Hâşim'ler, Nurullah Ataç'lar, ötekil
Aynı ırktan, kim bilir belki de aynı soydan geliyorlardı. Aynı yaşlarda, aynı boylardaydılar. Aynı kadını sevmişlerdi. Ataları aynı tanrıya ayrı yollardan ulaşmak istedikleri için, biri Boşnak diğeri Hırvattı. Bunu kendileri seçmemişlerdi, savaşmayı ve kaderlerini de seçmedikleri gibi. Ve ambulanstaki çocuğu kurtarmanın dışında, beklentileri yoktu yarın için.
Yarınlar, kurşun, havan topu ve bombaydı, kandı. Ama her ikisi de farkına bile varmadan daha güzel günleri bekliyorlardı. İnsanlar, değişik inançl
“Unutmak geliyor, uyku gibi geliyor, durduramıyorum.”
Ömrünü geriye doğru adımlayan, çaresizce kendi hayatının içine sızan bir adamın hikâyesi bu. Dün ayağına takılan taşları yıldızlara uzanır gibi toplarken bugünün içinde kaybolanın, kendini aynalarda değil takvimlerde arayanın, rüyalarında bile eğreti kalanın, unuttukça geç kalıp hatırladıkça aksayanın hikâyesi Kırk Kabuklu Çekirdek. Peki, ya zaman ayağına takılır da düşersen?
Her şey yolunda zannederken kendi gölgesine çarpıp parçalanan bir ad
“Sanatta Manevilik Üstüne adlı kitabım (...) her şeyden önce, gelecek için mutlaka gerekli olan ve sonsuz deneyimleri mümkün kılan bir yeteneği, maddi ve soyut nesnelerde manevi [Geistig] olanı duyumlama yeteneğini uyandırmak amacını güdüyordu, iki yayının da ana hedefi, bu yeteneği henüz bundan habersiz insanlarda uyandırmaktı. İki kitap da çok sık olarak yanlış anlaşıldı ve anlaşılıyor. Bir ‘program’ oldukları düşünülüyor ve yazarları kuramlar üreten, beyinsel uğraşlara dalıp kaybolmuş, ‘kazaya kurban git
Normandiya, 1870. Fransız ordusu, yakında Prusyalılar tarafından ele geçirilecek olan Rouen’i terk ediyor. Kentin on sakini, Havre’a ulaşmak için yolcu arabasıyla kaçıyor: Tüccar Loiseau ailesi, iplik fabrikası sahibi Carré-Lamadonlar, Bréville Kontu ve eşi, iki rahibe, demokrat Cornudet ve "Yağ Tulumu" diye adlandırılan kibar fahişe Élisabeth Rousset. "Namuslu insanlar" bu kızın varlığını hoş görebilecekler mi? Flaubert tarafından "bir başyapıt" olarak görülen Yağ Tulumu, ilk olarak 1880’de, Zola tarafında
Bu küçük kitapta yer alan Doğu, Batı, Doğulu, Batılı tarzı tüm ifadeleri nüanslı bir şekilde, biraz ihtiyatla, eleştirel bir bakış açısıyla ele almak gerekir, çünkü buradaki ana tez bunlar ve bunlara benzer tanımlamaların ilk bakışta nötr gözükmekle birlikte aslında nötr olmayan, üzerine doğru-yanlış pek çok anlam yüklenmiş, sıklıkla da niteliği metinde ilerledikçe ortaya konacak bir güç ilişkisini belirten kültürel yapılar, kurgular olduklarıdır. Ortaöğretim yıllarımızda edindiğimiz bilgiyle coğrafyaya açı
“Neden Orhan Veli?
Küçükken uyumak için yatağa girdiğimde Müşfik Kenter'in sesiyle sabaha kadar Orhan Veli şiirleri dinlerdik. Kulağımıza fısıldardı usulca. Öyle yavaş yavaş uykuya dalar, rüyalar görürdüm. Altı kişiydik ama Müşfik Kenter'in sesi ile yedi oluyorduk sanki. Ailemizden biriydi Orhan Veli.
Orhan Veli demek çocukluğum demekti,
Orhan Veli demek babam demekti,
Orhan Veli demek incelik demekti, hayat demekti, insan demekti...”
Türk edebiyatının sevilen şairi Orhan Veli'nin seçme şiirleri
Irmak Zileli bu romanında genç bir kadının ölüme giderkenki son birkaç
dakikasından hareketle, geriye doğru hayatlar ve kuşaklar boyunca aktarılan
bakışların izini sürüyor. Aynı zamanda insanın hayata, geçmişe, kendi varlığına
ya da yokluğuna yönelen bir bakış bu...
Son Bakış yabancılığın ve dilsizliğin nasıl bir şey olduğunu anlamanın ve
anlatabilmenin yolunu arayan bir roman. Bu nedenle de evvela dille uğraşan,
dilin kendisini romanın meselesi yapan bir metin. Türkiye'ye kaçak yollardan
girmiş, gir
?İnsanlara, ölümü örtbas etmeye çalışan kuru gürültü değil, soluk alabilecekleri geniş ufuklar gerekli pek aziz prensim. Bence kentin surları yıkılmalı. Bizler duvarların içini durmadan taş, mermer yığınlarıyla dolduracağımız yerde, dışına doğru açmalıyız, genişlemeliyiz."
Evlenmeye fırsat bulamamış, kendini kaptırdığı dersleriyle öğrencilerinin ?Hayalci Hoca" lakabını taktığı tarih öğretmeni Kâmil Kaya kişiliğinde, ?tarih ve bugün" ya da "anlatılan ve hayat" sarkacında salınan roman, Kayanın emekliliğin
Şiirleri Seçilmiş Hikâyeler, Varlık, Dost, Yelken, Hisar gibi
çeşitli dergi ve gazetelerde yer alan, Taşra Kızının
Deliceleri (1966) ve Havva Çıkmazı (1967) ile döneminde
büyük ilgi uyandıran Türkân İldeniz’in bu iki kitabını
yayımlıyor, okurlarını Buz Altında Yanardağ adlı yeni
kitabıyla buluşturuyoruz!
…
Ben bunu önce de söylemiştim
Havva elmayı sunarken Âdem’e
Kanım o kan etim afsunlu benim
Gelme üstüme üstüme.
Şiirleri Seçilmiş Hikâyeler, Varlık, Dost, Yelken, Hisar gibi
çeşitli dergi ve gazetelerde yer alan, Taşra Kızının
Deliceleri (1966) ve Havva Çıkmazı (1967) ile döneminde
büyük ilgi uyandıran Türkân İldeniz’in bu iki kitabını
yayımlıyor, okurlarını Buz Altında Yanardağ adlı yeni
kitabıyla buluşturuyoruz!
…
Çözülmez sırrı ellerimde ölümün
Son mezar taşı isimsiz
Gönlümde gömülü güzelliğin tamamı
Siz hiçbir şey vermediniz
Ben ta... Havva’dan aldım alacağımı.
Bunlar benim sultan yıllarım
burcum böyle buyuruyor
Yanıltmaya burcumu
çapraşık yollara dalıyorum kaybolmaya
bir anda
bulvarlara çıkıyorum.
Silah çekiyorum gözü kapalı
ilk atışta
on ikiden vuruyorum.
Yanıltmaya burcumu
ne denli yanlışa koşsam
doğrulara kavuşuyor.
Bunlar benim sultan yıllarım
burcum böyle buyuruyor
Herkes Her Şeyin Farkında, Türkiye’nin yakın geçmişine, pek çok insanın hayatını sarsan toplumsal olaylara, insanların yaşamlarını derinden etkileyen yokluk ve çaresizliğe bütün bunları yaşayanların gözünden bakan, dilinden anlatan öykülerden oluşuyor.
Anıl Mert Özsoy bu öykülerde tanıklığın sorumluluğunu yerine getirirken okuru da yüzleşmeye davet ediyor.
“Sırtıma bıçak saplanmış gibi bir ağrıyla doğruldum. Koridoru kaplayan kokulardan, tüm gece ağlamaktan uyuyamamış bebekten, yaşlı bir adamın pros
“Nehir tanrılarının çoktan terk ettiği kupkuru dere yatağında çırılçıplak bir kadın koşuyordu...” Son damlasına kadar canı çekilmiş bir nehir, Dünya'nın suyuna siper olanların mücadelesine bedeniyle el veren sıra dışı bir anti-kahraman, umudun bir ucundan tutunca sandığı kadar yalnız olmadığını anlayan genç bir avukat... Yüzlerce yıl önce bu topraklardan geçmiş Amazonların sıcak nefesini, günümüzün ekolojik yıkımlarla sarsılan dünyasına taşıyor Hande Aydın: Kurutulan nehirlerin, bir bir yok edilen yaşam anl
Hayalleri, masalları ve yenilgileri olmayan insan, yaşadığını söyleyebilir mi? Ya o tutku ilişkileri?
Bizi bir yerlere götüreceğine hep inanmak istediğimiz,
o aşklar, o sevgililer? İlişkilerimizde duvarlar ören ve bunu bize hissettiren kimdir aslında? Kendini kazanmanın bedeli, birilerini kaybetmeyi göze almak mı?
O hayalleri yolun neresinde yitiriyoruz?
Lunapark Kapandı, bu sorulara yanıtlar arayanların, diğer yandan da gidenlerin, gitmeyi bilenlerin ve hep aynı yerde kalanların, kendilerini bi
“Özgünlük deneyimdedir. Şeytan ayrıntıda gizli; şair de şeytanla karşılaşmaya en teşne insan. Öyleyse karşılaşmalıdır.”
Çağdaş Türk şiirinin hararetli tartışma ortamına, 2000'li yıllarda öne çıkan önemli konu başlıklarını özgün bir yaklaşımla inceleyerek dahil olan Ersun Çıplak, yakın geçmişten günümüze uzanan bir çizgide, yazarı şaire, yazıyı şiire dönüştüren nüansın izini sürüyor Minima Poetika'da: "Şiirin Sesi" ve "Şairin Gölgesi" başlıkları altında, hem şiirin hem de şairin kırmızı çizgilerini adımla
Arjantin edebiyatının en önemli isimlerinden Jorge Luis Borges ile Adolfo Bioy Casares’in her daim edebiyatla beslenen dostluklarından doğmuş olan kurmaca yazar Honorio Bustos Domecq, okurla ilk olarak Don Isidro Parodi’ye Altı Bilmece’de imza attığı polisiye öykülerle bir araya gelmişti. Bustos Domecq Vakayinameleri ise onun bir edebiyat ve kültür muhabiri olarak, Ultima Hora gazetesi için kaleme aldığı birbirinden ilginç yazıları içeriyor. Domecq bu denemelerinde adı sanı duyulmamış sanatçıları, yazar ve
Hazan, sonbahar demek. Hüzünle akraba olan bu sözcüğün bir başka anlamı özlem ve ayrılık mevsimi… bir diğeri sararıp solmuş, eski canlılığını kaybetmiş kimse. Kimi tanımlarında kendimi bulduğum bu kelimeyi çok sevdim ve madem ben de sonbahar mevsimindeydim ömrümün, kitabımın adını HAZAN koydum. VEDA ile başlayıp UMUT- HAYAT- HÜZÜN ve HAYAL ile sürdürdüğüm otobiyografik yolculuğumu HAZAN ile noktalıyorum. Kitabın hüzün dozu aşırıya kaçmasın diye komik ve mutlu anılarımdan da seçtim siz okurlarım için. Hayat
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.