Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 93 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3
Tasavvuf Yolunda, İslam tasavvufunun bugün hak ettiği ilgi ve saygıyı görememesinden yola çıktı. Oysa tasavvuf bize katı bir din anlayışı ön görmemektedir. O şekilden çok öze dönüşü önemser ve kişiyi şartlanmalardan kurtarmaya yönlendirir. Ayrıca tasavvuf durağan olmaktan çok aksiyonerliği yeğler. İki günü eşit olan zarardır düsturu gereği insanı ilerletmeyi hesaplar. İslam'ın sevgi, hoşgörü, ötekine tahammül ve başkalarını kendine tercih etme hasletlerini hedef tutar. Tarih tasavvuf kurumunun hak ettiği şe
Tükendi
Düşle gerçek arasında incecik bir çizgi var. Ne zaman düşte, ne zaman gerçekte yaşadığımızı çoğu kez ayırt edemeyiz. Masallara tutkumuz hep bu yüzden. Lena'nın Masalı; küçük bir kızın mutsuzluktan mutluluğa, kimsesizlikten kocaman bir aileye geçmesinin dokunaklı ve içten serüvenini anlatıyor. Acaba düş olan hangisiydi? Bir çocuğun kalbine sığabilen kederleri mi, yoksa yağmur sonrası gökkuşağını anımsatan neşeleri mi? İyilik hangi kalbe değse yumuşatır. İyi insanların kalpleri bereketli topraklar gibi yumuşa
Tükendi
Bir yüzyılın içine sığan bir aile hikayesi var bu romanda. Türkiye'ye yerleşen; kökleri Balkanlara dayanan ama Kırım'la da akrabalık kuran bir Türk ailesinin hikayesi... Birinci Dünya Savaşında, Romanya Cephesinde şehit düşmüş olan büyük dedesinden bir iz bulabilmek için Bükreş'e giden genç bir avukatın geri dönüşlerle anlattırdığı aile hikayesi bugün Türkiye'de yaşayan pek çok Balkan muhaciri, Anadolu yerlisi ve Kırım göçmeni ailenin de hafızasında yer edinmiş yaşanmışlıkları da ihtiva ediyor. Drina Nehrin
Tükendi
Suçun ve suçlunun sıradanlaştırılmasıyla meşruiyet kazanan metropol psikolojisi, işlenen suçları görmezden geldiği sürece şehrin ana dokusunda, her geçen dakika çapı biraz daha genişleyerek derinleşen, telafisi imkansız bir girdaba dönüşmekte. Üstelik sözünü ettiğimiz dönüşüm, müthiş bir hızda gerçekleşmekte. İşte suç şebekeleri tarafından ivme kazanarak devasa boyutlara ulaşan bu korkunç girdap, beladan uzak durmayı ilke edinmiş kimi masum insanları, gerek tehditlerle, gerekse şantajlarla diz çöktürerek, k
Tükendi
Kastamonu seyyahların geçiş güzergâhı üzerindeydi. 14.yüzyıldan 20. yüzyıla kentin pek çok yerli ve yabancı seyyah misafiri oldu. Bunlar içerisinde günü birlik gelip geçenler olduğu gibi günlerce, hatta haftalarca kalıp kente dair detaylı bilgiler toplayanlar vardı. Kentin misafirlerinden İbn Batuta verdiği bilgilerle bizi 14. yüzyıl Kastamonu'suna ve Kastamonu halkına hayran bırakmaktadır. 17. yüzyılın ünlü seyyahı Evliya Çelebi kenti âlimi, şairi ve hafızı bol bir diyar olarak tanımlamaktadır. Evliya'nın
Tükendi
Cemşit derste, ders harici ne varsa onunla ilgilenir, işlenen konu ne kadar ilgi çekici olursa olsun ilgilenmezdi. Çünkü onun bir dersle ilgilenmemesi için zorunlu ve toplu halde öğretiliyor oluşu yeterli oluyordu. Yine böyle sıradan, kara tahta yerine, pencereden iç bahçeyi izlemekle ilgilendiği bir gündü. Aklında Hurşit'i kollarından tuttuğunu ve babasının nispeten az içtiği akşamlar, Cemşit'in uyuduğunu sandığı anlarda annesine yaptığı gibi, dudaklarından öptüğünü hayal ediyordu. Derste anlatılanlar ilgi
Tükendi
Ada, onları kırmadı. Kapının önüne çıktılar. Köyün etrafında, çok uzaklaşmadan yürüyüş yapmaya başladılar. Ada, tertemiz gökyüzüne bakıp yıldız kaymasını bekliyordu. O sırada sarı, parlak bir şey geçti. Ada: - Bakın kızlar, yıldız kaydı. Hadi dilek tutalım. - Ne yıldızı? O gördüğünüz şey karşıdan, sınırdan atılan füze. - Füze mi? Çoğu insanın göz ardı ettiği önemli bir şey var: 'değişim'. Hangimiz on yıl ya da beş yıl, hatta bir yıl önceki halimiz ile aynı? Sanki kişiliğimiz, düşüncelerimiz, duygularımı
Tükendi
İyi veya kötü, güzel yahut çirkin, siyah ya da beyaz; birini seçiyoruz; ara renklerle aramız yok! Osmanlı Devleti söz konusu olduğunda da sabit fikirle desteklenen iki zıt yaklaşımdan biri rehberimiz oluyor. Fakat hangi taraftan bakarsak bakalım, Osmanlı'nın büyüklüğü yadsınamıyor. Büyük olmak; tek başına iyi veya kötü, mutlaka güzel veya çirkin, ille de siyah veya beyaz olmak anlamına gelmeyeceği için Osmanlı'nın büyük diye nitelendirilmesine itiraz gelmez sanırım. Elbette ki büyük olanın doğrusu da çoktu
Tükendi
belki de kendi leşini saldığın mavi bir deryadır leşini serinleten belki de içine düştüğün münferit bir sevdadır bir şiire dönüşen rengi mavi olan bir şiir ....
Tükendi
Bazı hayatlar gereğinden fazla sıra dışıdır. İnsanın ruh hali durmaksızın bir o yana bir bu yana sallanıp gider. İnsan elinin altından kayıp giden zamanın farkına bile varmaz bu sallanışta. İncir Sineği hikâyesinin karakterleri içimizdeki birilerinden başka kimseler değildir. İncir Sineği, gerçek hayat kesitlerinden yola çıkılarak kaleme alınmış hassasiyetlerin, duygu yüklü hayallerin romanıdır kuşkusuz. Yazar, hikâyesinde yetişkinlerin karakter analizlerini irdelemiş ve çocukların ruhsal yapılarını ustalı
Tükendi
İslamiyet'in doğuşundan önceki devirlerde insanlar cehalet karanlığının, akla hayale gelmez sapıklıkların içindeydiler. Kendilerinden üstün gördükleri bazı hayvan veya putlara tapıyorlardı. İslâm'ın hâkim olmadığı ortamlar ilâhî bilginin kaynağından mahrum olan ortamlardır. İslâm'ın gelişinden önceki dönemde yasayan müşrikler Allah'a isyan etmiş, onun hükümlerine sırt çevirmiş bir toplum olarak son derece ilkel ve cahil hayat sürüyorlardı. Bazı hayvan ve putlara kendilerini adak olarak vermekten bile çekin
Tükendi
Midilli Adası'nda doğup büyüyen İshak, Oruç, Hızır ve İlyas kardeşler hayatlarını normal seyirde devam ettirmektedirler. Bir deniz seferinde Oruç ile İlyas Rodos korsanlarıyla karşılaşırlar. Aralarında şiddetli çarpışma yaşanır. Neticede İlyas şehit olur, Oruç esir edilir. İshak ile Hızır, Oruç'u kurtarmaya çalışırlar. Ancak işler ters gider. Bir süre sonra Oruç, esrarengiz bir şekilde esaretten kurtulur ve gaza, cihat düşüncesiyle denizlere yelken açar. Müslüman forsaları kurtarıp onları esir edenlere gere
Tükendi
Geçiciliğinden şüphe olmayan bir dünyada, gölgelenen bir âlemi seyrederek yaşıyoruz. Eline kalem alanlar, gördüklerini kendi durdukları yerden kendi ufuklarınca tarif etmeye çalışıyorlar. Naneli Şeker böylesi bir uğraşının izlerini taşıyor. "Naneli şeker tadında bence hayat. Hafif buruk bir hali var. Şekeri az serinliği fazla sanki." diyen Hatice Eğilmez Kaya, insan olmanın üzerimizde bıraktığı anlaşılması ve anlatılması güç etkiden dem vuruyor. Susmak ve konuşmak arasında mekik dokumakla geçer ömürlerimi
Tükendi
Neden ve kimden kaçıyorsun? Amacın nedir? İnsan neden kaçar? Kaçmak bir kurtuluş mudur? Avazım çıktığı kadar bağırmak, dağı taşı inletmek, Dosta düşmana rest çekmek, acılara meydan okumak, Korkularla yüzleşmek, kırlangıçları incitmek istiyordum... Yüreğimden dedim. Yüreğimden sırtıma binen duygu, düşünce ve kaygı yüklerinden kurtulmak için kaçıyorum... Benim sizinle bir sorunum yok bırakın beni. Günbatımından önce dönmem gerek, sabah güneşine karşı serdiğim yüreğime yeniden kavuşmak için...
Tükendi
Varoluşun müthiş bir kısır döngü haline büründüğü, insanoğlunun en muhtemel geçiş dönemindeyiz. O halde Tanrı'yı, insanı, aşkı, zihni, düşler ve düşüşleri, cinneti ve kadavra hisleri sorgulayan bu öyküler nihayetinde hepimiz aynı cümleyi söylüyor olacağız; Beynim, git başımdan! Fakat muhtemeldir ki ondan kurtulamayacağız... İşte bu noktada insanoğlu birçok açıdan ikiye ayrılacak; içe dönenler ve kendinden kaçanlar, Tanrıyı arayanlar ve asiler, meritokrasi savunucuları ve distopyacılar, ırkını yüceltenler v
Tükendi
Bektaşilik Anadolu'dan Balkanlara uzanan geniş coğrafyada XIII. yüzyıldan günümüze yaşamaya devam etmiştir. Bunda dilden dile, gönülden gönüle dolaşan nefeslerin büyük yeri vardır. Bektaşi Nefesleri tekkeler saz eşliğinde okunan nükteli ve zarif manzumelerdir. Nefeslerin ana teması insandır. İnsanın yeryüzündeki varlıklar içinde en yüce mahluk oluşu ve ilahi bir yanının bulunuşu bunun temel sebebidir. Bektaşiliğin inanç ve düşünce sistemini yansıtan Nefesler adeta Bektaşiliğe mahsustur. Bektaşiler bu şiirl
Tükendi
Varoluşu anlamlı kılan kadim sorular insan belleğini hiçbir zaman boş bırakmamıştır. İnsanı, dünya seyahatinde yalnız bırakmayan ve yalnızlık ve yalınkatlılıktan kurtaran nedir? İnsan ömür boyu neyin mücadelesini verir? Mutluluğun sırrı nedir? İnsan hayatında dostlukların ve anıların kıymetini bilen şanslı insanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu? Hayat daha yaşanabilir ve daha güzel hale mi geliyor? Yoksa gölgeli koridorlar artıyor mu? İnsan hakikaten karmaşık bir rüya veya bilinmeyenler yumağı mıdır? İns
Tükendi
bu yorgan bu yorgun yorgan altında rûhum bir duha bulmak için çırpınıyor varlık sancısı çekmeye yatıyorum bu sensizlik bu fırtına bu tûfan yüzümü yırtıyor bir kelebek kanadında yaşıyorum gördüğüm hep rûyâ tavşan düşünde arıyorum kendimi yaşamak sevdasına karalanan ben ârif oğlu âdem sıla salâsına mecbûrum alıp başımı gelemem bâri mutahhar bir toprak bulup bir ikindi vakti uzanıp yaygısına gözlerimin kulaklarıma yaslanıp öleyim
Tükendi
Masum insanların duygularına sığınan vicdan yürekteki sevgiyi yeniden diriltebilir. İşte Osman Aytekin bu kitabında; Anadolu insanının samimi, saf, sevgiyle dolu ve fakat yeri geldiğinde de ne kadar akilane bir hayatla iç içe olduğunu Buluşma hikayelerinde okuyucuları geçmişle bugün arasında bir yolculuğa çıkarıyor. Ne tarihi evler, ne gökdelenler, ne de şu sahil kenarındaki tekneler, şu kalabalıklar Sevincine sevinç eklenmişti. Oltasını denize fırlatanlara baktı. Bazılarının yüzlerinde umut, bazılarınınsa
Tükendi
Şair aşkı, Saf Aşka İhanet şiirinde bir başka alemin kahramanları ile anlatır; mevsimlerin doğal döngüsü içinde, yeşilin sarıya döndüğünü, tohumun toprağa düştüğünü, çiçeğin meyveye başkalaştığını söylerken doğanın özündeki aşkı anlatır. Gerçekten de insanın yaşam sevincini yeşerten, coşturan bahar mevsiminin yerini yaza bırakması, aşkın gel geç olduğuna bir işaret midir? İhanet mevsimi midir yaz, yaprağa çiçeğin? Erdal Noyan, Beyaz Sayfamda yazmaya olan tutkusunu anlam yüklü satırlarıyla ifade ediyor. Nite
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 93 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3