Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 247 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4
Yüzünü her zaman ustalıkla maskeleyebilmiş Şeytan, modern uygarlıkta gene kendine yakışan kusursuz kıyafeti seçiyor. Şeytanın bu sefer bizlere hazırladığı tuzak, çektiği son numara, gerçekle kurduğumuz hayalî ilişkiler ağında aranmalıdır. Sadece bir süreliğine coşkuyla kendimizden geçiyoruz, fakat ardından benliğimizi kötülüğün mutsuzluk sarmalına doladıkça dolayan "gerçekler" yığını, tepetaklak edilmiş bir dünyayı gözler önüne seriyor. İnsan benliği dünya adlı dev ekrana yansıyan zavallı görüntüsünü izleme
Bildiğimiz dünya, düşünülenden hep daha geniştir... Bazen katı bir bilimsel gerçeklik içinde kalır, bazen de kültürel modalar halinde kendine daha geniş bir halka bulan astroloji, totem, sihir ve büyü gibi dile dolaşan, bilinçaltında gezinen eğilimlerle farklı düzeylerde yeniden yorumlanır. Ünlü dinler tarihçisi Mircea Eliade'nin eserlerinde birbirinden farklı kültürlerde kendine yer edinen sembol ve imgeler, inanç ve mitler esasen arkaik bir kökeni işaret eder: İnsanın kutsal ile kurduğu bağdır bu. Eliade
Tükendi
Frankfurt Okulu, Batı düşünce tarihinin en bunalımlı yıllarında bir kırılma anına rastlar. Bir grup entelektüel, kapitalizm ve faşizm için alternatif sayılabilecek dünya görüşlerini “Frankfurt Okulu” çatısı altında bir araya toplamışlardı. Adorno, Horkheimer, Benjamin, Marcuse, Fromm –müteakiben Habermas– ve bu çevrenin diğer mensupları, geçmişin katı ve geleceğin umutsuz göründüğü bir zaman dilimi arasında sıkışmışlardı. Ama yine de Batı düşüncesini yeniden yorumlayabilecek kayda değer yapıtları onlar orta
Tükendi
Korkunun kendisi kişiye bir ceza olarak yeter mi? Ruhu saran, kemiren bir korkuyla yaşamak nasıl mümkün olabilir? Peki, bir korku, insanı bir köprünün, uçurumun kenarına getirip de "hadi atla" dediğinde, hayattaki yanlışların, hataların yol açtığı bir durum kişiyi yaşamın kendisinden kopartacak bir noktaya getirdiğinde gerçekte iç dünyada neler olup bitiyor? Zweig'ın novellasındaki "Korku" belki de bu durumlardan birine işaret ederken, burada bu duygu tam anlamıyla ete kemiğe bürünür ve bu hissin bizatihi k
Edgar henüz on iki yaşında, bir an önce büyüme arzusuyla yanıp tutuşan merak dolu küçük bir çocuktur. Geçirmiş olduğu hastalıktan dolayı annesiyle birlikte gittiği Semmering'te genç bir baronla arkadaşlık kurar. Yaşıtlarının toyluğundan sıkılmış olan Edgar yetişkin biriyle dost olduğu için oldukça heyecanlıdır. Ancak onun aksine bu yakışıklı, maceraperest baronun amacı küçük çocuğu kullanarak güzel annesiyle yakınlaşmaktır. Yakıcı Sır, annesiyle yabancı bir adam arasındaki sırrı öğrenen ve bu sırra ortak
Tanrıların Doğası adıyla Türkçeye kazandırılan Marcus Tullius Cicero'nun de Natura Deorum adlı yapıtında Klasik Yunan döneminde temelleri atılan ve gelişen, ardından Roma Döneminde de kabul gören ancak yeterince açık olmayan felsefi düşünceler bir kez daha açıklanmıştır. Latin Dilinin tüm inceliklerini bilen usta bir hatip olmasının yanı sıra toplumda uzlaşmaya ve uyuma önem veren Cicero'nun bu yapıtı, konularında uzman ve yetkin kişilerin karşılıklı konuşmaları biçimindedir. Kemale ermiş kişilerin anlat
Tükendi
İlk dört kitabı burada sunulan ve aslen on kitaptan oluşan Mektuplar (Epistulae), Genç Plinius'tan günümüze kalan iki eserden biri olma özelliğini taşır. Söz konusu diğer eseri, konsüllüğe atanması vesilesiyle İmparator Traianus huzurunda yaptığı ve Panegyricus olarak yazıya dökülmüş olan uzun övgü konuşmasıdır. Kayda değer çalışmalar olduğu tahmin edilen diğer söylevleri ise elimize ulaşmamıştır. Genellikle gayrıresmî bir havada, hoşsohbet bir üslupla ve coşkun bir ruh haliyle yazılmış olan bu mektuplar,
Tükendi
MÖ 49 yılının henüz ilk günlerinde Roma Cumhuriyeti, bir iç savaşa girmek üzereydi. Roma'nın en kuvvetli ve büyük iki devlet adamı ve askeri olan Gaius Iulius Caesar ile Gnaeus Pompeius Magnus'un çarpışacağı yaklaşık bir buçuk yıllık bu sürede yaşananlar, daha önce sekiz sene geçirdiği Galya'da olduğu gibi notlar tutan Caesar'ın aktarımıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Eser, 49 yılının ilk günleriyle başlayarak 48 yılının yaz aylarında zuhur eden Pharsalus Muharebesi'nden sonra Mısır'a kaçan Pompeius'un burad
Tükendi
Avrupa nasıl Avrupalaştı? Küçük Kent Devletlerinden (Polis) Avrupa düşüncesine giden bu uzun tarihsel birikim hangi özelliklerle karakterize edilebilir? Hangi önemli olaylar, hangi kişi ve kurumlar bu süreçte belirleyici bir rol üstlenmişlerdir? Latin-Yunan ve Yahudi-Hıristiyan uygarlıklarının bir sentezi olan Avrupa felsefi, sanatsal, dinsel, bilimsel ve toplumsal atılımları, 'Ortaçağ Aydınlığı'nı, Rönesans'ı, Aydınlanma Çağı'nı, Hümanizmi, Devrimler yüzyılını ve daha birçok bileşeni içine alan uzun bir sü
Yirmiden fazla dile çevrilen bu kitap, Ortaçağ'ın ruhunu keşfetmek isteyenler için yol gösterici bir rehber niteliğinde. Annales Okulu'nun ünlü temsilcisi Jacques le Goff, burada derin bir zihniyet okumasına girişir. Sözü edilen dönem, tümüyle bir "karanlıklar çağı" mıdır? Le Goff, zamanın ve mekânın gerçek boyutlarından eksiltilemeyeceğini tarihyazımındaki ustalığıyla kanıtlar. Ortaçağ, keşişleri, ruhbanları, savaşçıları, köylüleri, zanaatkârları ile bir yandan yaşam mücadelesi verirken öte yanda köy, şa
Tanpınar'ın romanlarını veya kuramsal metinlerini okuyanlar, kendi simgelerini yaratan ve onları tutarlı şekilde kullanan bir yazarla karşılaşırlar. Bunların birçoğu gündelik sözcüklerdir. Tanpınar, kendi mitolojisini yansıtan bu sözlüğü yaratmak için, önce belirli işaretlerin anlam ve biçimlerini boşaltıp, sonra kendi metafiziği ile uyumlu şekilde yeniden içlerini doldurur. Böylece bazı basit işaretler simgelere dönüşür. Böyle bir sözlüğün parçaları birleştiğinde, şahsî bir masalın kenar çizgileri ortaya ç
Tükendi
Dünyaya gelme bahtsızlığı büyük bir kötülük ve telafisi mümkün olmayan bir zararı içinde taşır. Bunu felsefenin şimdiye kadar kulaklara hoş gelen, yürekleri teselli eden tatlı ve melankolik sesiyle değil, son derece katı ve mantıki bir dille savunur kitabın yazarı David Benatar. Ve iflah olmaz iyimserlere fena sürprizleri vardır. Çünkü bütün hayatlar göründüğünden çok daha fazla acı bir tecrübeye sahiptir. Sürekli yükseltilmeye çalışılan mutluluk, zevk ve keyif standartları gerçek rakamlara döküldüğünde der
Francesco Petrarca bir seyahati esnasında elinden hiç düşürmediği Aziz Augustinus'un İtiraflar kitabının bir sayfasını rastgele açtığında okuduğu cümleden çok etkilenir: "Et erunt homines admirari alta montium et ingentes fluctus maris et latissimos lapsus fluminum et oceani ambitum et gyros siderum et relinquunt se ipsos" (...ve insanlar dağların yüksekliğini, denizlerin dev dalgalarını, nehirlerin geniş yataklarını, okyanusların enginliğini, hatta yıldızların yörüngelerini hayranlıkla izlerler, lakin kend
Tükendi
Tür nedir? Tanımlanabilir mi, yoksa tarihsel süreçte tanımı sürekli değişen, dönüşen bir kavram mıdır? Toplumdan topluma değişiklik gösterir mi? Sayıca sonlu mu sonsuz mudur? Dahası, ne işe yarar bu tür denen şey? Kültür ürünlerini sınıflandırmak bize ne kazandırır, ne kaybettirir? Tek bir ürün farklı türlere ait olabilir mi? Peki türsüz metin var mıdır? Türsel uzlaşımlarla iyi geçinmek ya da çatışmak ne anlama gelir? İşte bu kitabın amacı, edebiyatta, sinemada ve televizyonda tam da bu sorular çevresinde y
Tükendi
"Hayal gücünden yoksun" insanın talihsizliği ve çöküntüsü artık açıklanabilmektedir diyor Eliade: O, hayatın ve kendi ruhunun derin gerçeğinden kopmuştur. Hayal gücüne sahip olmak ise, dünyayı bütünselliği içinde görmektir, çünkü kavramsallaştırmaya gelmeyen her şeyi göstermek imgelerin görevidir. Efsanelerin, masalların, mitlerin gerilediklerini ve simgelerin dünyevileştiklerini gördük, ama bunlar hiçbir zaman kaybolmadılar. En silik varoluşta bile simge kaynamakta, en "gerçekçi" insan bile imgelerle yaşam
Tükendi
?Kendini tanımak, mutluluğun ilk kanunudur." Fransız dilinin en büyük stilistlerinden, en önemli üslup ustalarından biridir Alain. Yaşadığı dönemde Fransız kültür ve yazın alanına çok derin etkileri olmuş, eğiticiliği ve rehberliğinin gücü sayesinde kendisinden sonra bu alanda çok değerli isimler kazandırmıştır. Filozof Alain, mutluluğu tıpkı bir Kandinsky tablosunda kullanılan farklı renkler gibi hayatın tamamına yayar. Mutluluğun birbirinden farklı tonları vardır: İyimserlik, kararlılık, özgüven, uyum ve
Tükendi
Königsbergli filozofun düşünceleri, şüphe yok ki bir dehanın tüm parıltısına kavuşmuştur. Güçsüz bir bedenden yükselen ateş, insanın ve evrenin sırrına dahil edilme isteğini, doğaya karşı aynı ölçülerde, aynı mutlak kesinlikte karşılık verebilme iradesini göstermiştir. Kant´ın büyüsü şimdiye kadar hiç eksilmemiştir. "Üzerimdeki yıldızlı gök ve içimdeki ahlâk yasası" yeryüzünde var olduğu müddetçe de bu büyü yaşamaya devam edecektir. Akıl, ahlâk, metafizik, değer, bilgi, inanç ve yargılarımız konusunda hiç
Tükendi
Machiavelli modern siyasi düşüncenin kurucusu olarak kabul edilir. Cumhuriyet ya da monarşiye sahip herhangi bir devletin liderinin normal etik anlayışa göre suç olarak nitelendirilen eylemlerden bile kaçınmayarak, onun tek amacının her halükarda kendi egemenliğini korumak olduğunu kabul eder. Ortaçağ metinlerinin kurgusal ve ikiyüzlü bir şekilde bahsettikleri ideal bir hükümdarın erdemlerle dolu olduğu düşüncesine aldırmadan, tam tersine bir prensin tahtına sıkıca tutunması için aldatmaya ve öldürmeye haz
Machiavelliden bu yana, siyasetin doğası zayıflarla güçlülerin mücadelesi şeklinde tasvir edilmiştir. Bu sefer bir başka ünlü İtalyan, iktisatçı ve sosyolog Vilfredo Pareto, XX. yüzyılın başındaki bu mücadeleyi anlatıyor. Paretoya göre insanlık tarihi, seçkinlerin durmadan devam eden yer değiştirme tarihidir: Biri yükselirken diğeri alçalır. Kısa aralıklar dışında insanlar her zaman bir seçkin azınlık tarafından yönetilmişlerdir. Pareto, seçkin (elite) kelimesini (İt. Aristrocrazia) en güçlü, en enerjik ve
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 247 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4