Yüzbaşının Kızı, modern Rus edebiyatının kurucu figürlerinden Puşkin'in belgesel gerçekçilik konusundaki mahareti ile kişisel öykülere açılan hayal gücü zenginliğini benzersiz bir şekilde
birleştiren, eşine az rastlanır bir tarihsel roman.
Pyotr Grinyov, 17 yaşına geldiğinde, emekli bir asker olan babasının ısrarıyla askerliğini yapmak için Orenburg'a gönderilir. Burada Yüzbaşı Mironov'un kızı Maşa'ya âşık olur. Maşa ile Pyotr arasındaki aşk başladıktan kısa süre sonra Pugaçov ayaklanması patlak verir. Ru
"Her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?" dedi.
"Herif rüzgârı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarısı."
"Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku," dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi.
"Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku," dedi, arkasını dönüp gitti.
Hikâyeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor... Bülbülün çilesi, yazarın zulası... inceden sarma bir sigara, inceden bir bardak... Jak Danyel isimli bir şişe
Lilinin yedi çocuğu var. Dizinin altıncı kitabında Velinin macerasını okuyoruz.
Veli hayvanları çok sever. Kedileri okşar, köpeklerle koşar, balıkları besler büyük bir coşkuyla! Bir gün annesiyle hayvanat bahçesine gittiğinde, çok sevdiği hayvanların akrabalarıyla tanışır: kedinin amcası aslanla, köpeğin dayısı kurtla, balığın yengesi yengeçle. Onlar Veliyi sever bu defa, büyük bir coşkuyla
"Büyümeye" dair "büyük" sorunları işleyen renkli ve eğlenceli bir çocuk dizisi...
İnsanların, sürekli mutlu olmaları gerektiğine inandırıldığı bir çağda yaşıyoruz. Gazeteler, kitaplar, ilan panoları, reklam spotları mutluluk üzerine söylenebilecek her şeyi tüketmiş halde... Mutlu olmak bir görev, ödev gibi algılanır oldu ve bu algı, tek başına, kişiler üstünde önemli bir stres kaynağı haline geldi. Adeta "mutluluk diktatörlüğü"nün tahakkümü altında yaşamaya başladık. Wilhelm Schmid mutluluğa gereğinden fazla anlam yüklendiğini söylüyor ve kitabında mutsuzluktan yana pozisyon alıyor.
D
Peri, annesiyle çarşıya çıkarken bu kadar sürprizli bir gün geçireceğini hayal bile edemezdi. Oyuncakçı dükkânının vitrininde o güzelim uçurtmayı görünce âdeta büyülenmiş gibi oldu... Evde kırmızı, mavi, yeşil, sarı, hatta mor, turuncu ve pembe renkte bir sürü uçurtması vardı ama bu bambaşkaydı... Rengârenkti, harikaydı, gökkuşağına benziyordu... Peri'nin, ne olursa olsun annesini ikna edip bu uçurtmayı satın alması gerekiyordu. Belki sihirli değneğinden de biraz yardım isteyebilirdi... Tülin Kozikoğlu'ndan
Oğuz Atayın Türk edebiyatının bir klasiği haline geldiği aşikâr. Yazarın adı bu kadar anılırken, eserlerine bu kadar gönderme yapılırken, karakterleri neredeyse meşhur birer isim haline gelmişken Atayın öykücülüğü üzerinde yeterince durulmadığı ve hatta öykülerinin ihmal edildiği düşüncesiyle gerçekleşen bir sempozyumun ürünü Korkuyu Beklerken Gelenler. Hilmi Tezgörün derlediği bu kitap, 2010 yılında Yeditepe Üniversitesinde gerçekleşen Oğuz Atayın Sekiz Öyküsü için Sempozyumda sunulan makalelerin yanı sıra
Gürsel Aytaç çevirisi, Thomas P. Saine önsözü, Roberto M. Dainotto'nun sonsözüyle, Yazar ve dönem kronolojisiyle.
İtalya Seyahati Alman edebiyatının en büyük ustası Goethe'nin rüyalarının ülkesi İtalya'ya yaptığı yolculuğun gezi notlarını bir araya getiriyor. Johann Wolfgang von Goethe 3 Eylül 1786 gecesi sabaha karşı kimseye haber vermeden gizlice Weimar'daki evinden çıkar ve çocukluğundan beri hayalini kurduğu İtalya'ya gitmek üzere yola koyulur. Genç yaşta yazdığı Genç Werther'in Acıları ile yakaladığ
Psikolojik romanın kurucusu Stendhal, Fransız
Restorasyonunun siyasi tartışmaları ortasında, dinî eğitimiyle,
aşklarıyla, ihtiraslarıyla dünya edebiyatının en önemli
karakterlerinden Julien Soreli yaratıyor.
Stendhal, 1840.
Fransanın küçük bir kasabasında, bir kerestecinin oğlu olarak
dünyaya gelen Julien Sorel, genç yaşında yükselme ihtirasına
kapılır. Çalışkanlığı ve dini eğitimiyle dikkat çeken Sorel, bir an
önce bu kasabadan kurtulup Parise gitmeyi arzular. Böylece
kırmızı ve siyah arasında yaş
Gündelik siyaset, simgelerle, sloganlarla, deyimlerle, sembolleşmiş tarihlerle veya rakamlarla yürüyor.Hele toplumsal iletişime jestlerin ve dolaylı anlatımların hakim olduğu Türkiye`de, böylesi mecazları ve deyimleri dikkate almayan bir siyasi tarih eksik demektir. "Gözlerimizin içine bakın.." lafını bilmeden AP`nin yükseliş dinamiği kavranabilir mi? "Sayın muhbir vatandaş" formülü bilinmeden 12 Mart döneminin havası anlaşılabilir mi? 12 Eylül zihniyetinin, "asmayalım da besleyelim mi?" sözünden daha veciz
Bizans ve onu izleyen kısa bir Venedik yönetiminden sonra, dört yüzyılı aşkın bir süre Osmanlı yönetiminde kalan Selânik, sadece kozmopolit bir Balkan liman şehri değildi. Şehre hâkim rengini veren, büyük bir sefarad Yahudi cemaati burada yaşıyordu. 1850'den sonra Selânik, Osmanlı İmparatorluğu'nun en canlı merkezi oldu.
II. Meşrutiyet'in ilânıyla sonuçlanacak süreç burada başladı. Bu kitapta Selânik'in "altınçağı" olan dönem ve bu dönemin sona erişiyle ilgili farklı bakış açıları, değişik kesitler bulaca
Ergin Altay çevirisi,
Murat Belgenin önsözü,
Philip Rahvın sonsözüyle.
Yazar ve dönem kronolojisiyle.
Düştüğü yoksulluk çıkmazında toplum kurallarının bağından
kurtulduğuna inanan bir gencin hikâyesini anlatan Suç ve Ceza
ahlâkın anlamını sorgular.
Dostoyevskinin yazın hayatının olgunluk döneminde kaleme aldığı
Suç ve Ceza, Raskolnikov adlı gencin ahlâki hesaplaşması üzerinde
yükselir: Raskolnikov öldürmeyi planladığı tefeciden aldığı parayı
hayırlı bir amaç için kullanırsa, işlediği suçun doğasın
"Politik liderin ‘açık narsisist' rolünü, memnuniyetsiz, incinmiş halkın da "ekhoist" [narsistin aşığı ve tamamlayıcısı] rolünü üstlenmesi... lideri yetersizlik duygularından kurtarır ve kendi ihtişamını tam anlamıyla yaşamasına imkan verir. O güçlü adam olduğu için, halk kendi sorumluluğunu ona aktarır, böylece kendi kararlarını vermek ve çaba harcamak zorunda kalmaz. İki tarafın da avantajı vardır. ‘Narsisist' büyür, ‘ekhoist' de onun arkasına saklanabilir ve
onun başarılarından faydalanabilir."
"Parl
Mehmet Ali Aybar, Türkiye sol hareketinde bambaşka bir yeri olan Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) tarihini anlatıyor. Partinin kuruluşundan 1968 sonlarında, Aybar'ın "Türkiye'ye özgü sosyalizm" kavramı üzerinden su yüzüne çıkan anlaşmazlıklara kadar uzanan bir dönemi ele alan TİP Tarihi, Aybar'ın Türkiye, dünya ve sosyalizm üzerine analizleriyle zenginleşiyor. Aybar'ın hayatından çarpıcı izler de barındıran kitabı İnönü, Demirel, Behice Boran, Sadun Aren, Yaşar Kemal ve daha nicelerinin sahne aldığı bir anı k
Gün Ortasında Karanlık, hapishane edebiyatının dünya çapındaki en başarılı örneklerinden biri ve Arthur Koestler'in en çok okunan eseridir.
Macar asıllı İngiliz romancı Arthur Koestler Gün Ortasında Karanlık'ta Stalin diktası altındaki 1930'lar Sovyetleri'ni anlatıyor. Ülke ve kişi adı vermeden, belirli bir dönem anmadan, burada
yaşanan siyasi çalkantıyı ele alıyor. Koestler, kahramanı Rubashov aracılığıyla iktidar-yetki ilişkisini sorgularken, "öznel iyi" aynı zamanda "nesnel iyi" de olabilir mi ve kişi
Franz oldukça normal bir çocukken, tek gözüne takmak zorunda kaldığı bir bantla bütün hayatı değişir. Okul bahçesinin kuytu köşelerinde, o güne kadar hiç fark etmediği çocuklarla
tanışır: Kablolu Lepiska Blume, Köstebek Jacob, Kule Emily, Üç Kalibre Holger ve diğerleri. Gizli bir topluluk oluşturan bu çocuklar, Ö.T.E.K.İ. adını verdikleri örgütü kurarlar. O günden
sonra, Mortgöz diye alay edilen Franz, Kobra Göze dönüşür! Farklılıklarıyla birbirlerine yaklaşan bu benzersiz çocuklar, artık hiç normale dönm
Oğuz Atayın hikayeleri, gündelik hayatı kavrayış derinliği, anlatım zenginliği ve okuru alıp götürmedeki enerjileri bakımından romanlarından geri kalmaz. Kitaba adını veren hikayenin korkuyu beklerken kendini evine hapseden kahramanı, Atayın edebiyat güzergahındaki farklılığının en büyük kanıtlarından. Yazarın bu kitaptaki ilk hikayeyle varettiği beyaz mantolu adam da öyle.
Ergin Altay çevirisi,
Joseph Frank'ın önsözüyle,
Yazar ve dönem kronolojisiyle,
Dostoyevski'nin ilk Avrupa seyahatinin ardından kaleme aldığı Yaz
İzlenimleri Üzerine Kış Notları öfkeli ve alaycı bir Batı eleştirisidir.
Dostoyevski, 1862 Haziranı'nda Petersburg'dan ayrılarak ilk kez
Batı Avrupa seyahatine çıktığında, tedavi için gittiği bu topraklarda
bir yandan da varlığını uzaktan sezdiği yoldan çıkmışlığı ve
yozlaştırıcılığı arama niyetindedir. Yazar Avrupa'nın kültür
başkentlerinde sivri kalemiy
Cereyanlar, Türkiye'de siyasî ideolojilerin özelliklerini; birbirlerini
etkileme ve birbirlerinden etkilenme süreçlerini; cereyanlar
içindeki figürlerin ideolojik seyahatlerini; muarız bellediklerine dair
kurguladıkları dili; ideolojileri popülerleştirme tekniklerini ve siyasî
ideolojilerin gündelik hayatta nasıl karşımıza çıktıklarını ustalıkla
işlenmiş bir biçimde gözler önüne seriyor.
Tanıl Bora, "cereyanlar"ı şu başlıklar altında tartışıyor: Geç Osmanlı
Zihniyet Dünyası, Batıcılık,
İstanbul sınırları içine sıkışıp kalan hikayemizi yurt yüzeyine açan Karaosmanoğlunun bu kitaptaki anlatılarında aşk yüzünden veya düşman zulmünden bilinci sakatlanmış, saplantılı, isterik, melankolik, yerini yadırgayan insanlar var. 20 hikayeden oluşan kitabın tüm karamsarlığına rağmen yazar, insanın tek kurtuluş umudunu yine insanda aradığını sezdirir.
Yürümek, Sevgi Soysal`ın yazarlık çizgisinde bir eşik olarak nitelendirilir. Ela ve Memet`in hayatta kesişmelerini ve ayrışmalarını anlatan bu romanında Sevgi Soysal, toplumca çizilen erkeklik, kadınlık sınırlarını ve sınıf değerlerini bireyin gözünden sorgular. Bir Ege adasında bireyselliğin dar çemberinden çıkıp, insanca duyarlılıklarına sahip çıkan Ela, 12 Mart`ın ayak seslerinin duyulduğu Ankara sokaklarına yürüyüp gidecek Sevgi Soysal`ın iç sesi olarak da okunabilir...
Müstehcenlik gerekçesiyle toplat
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.