Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 980-1000 / Aktif Sayfa : 50
: İletişim Gücü adlı bu eserde Manuel Castells, iktidar ile iletişimin çift yönlü ilişkisini inceleyerek hem iletişimin iktidar yaratmaktaki hem de iktidarların iletişimi biçimlendirmekteki rollerini gözler önüne seriyor. Toplumsal ve siyasal iktidarları belirleyen unsurlar ile çağımızın kitle iletişim süreçlerini belirleyen unsurlarını irdeleyen yazar, medya takipçilerinin tüm bu unsurlar ile süregiden ilişkilerini temel sorun olarak ele alıyor. Castells'e göre internet ve kablosuz teknolojilerin gelişmesi
Tükendi
?Abi şimdi diyelim kadın benim yanımda oturuyor, vol söylemezsen kalkar. Kalksa misal ortamda bir sürü orospu çocuğu oturuyor, onlar hele aran birileriyle bozuksa, belki adamın niyeti o değil ama gider oraya oturur diye düşünürsün, kalkmasın dersin. Kadın bunu bilir, garson senin aran kiminle bozuk bunu bilir, zaten garson dediğin adam orospu çocuğunun önde gideni, bir dönüm içinde kırk tazı yakalayamaz. Şimdi kadın bir de senin masana oturunca, hele sen iki üç akşam oraya gidip, bir şeyler söylemişsen, yan
Tükendi
Bugün Ortaçağ İslâm düşünürü ve tarihçi İbn Haldun'u okumak ne anlama geliyor? Devlete, iktidarın yükseliş ve çöküşüne, devrimlere ve toplumların birlik duygusunun gücüne dair saptamalarını, İslâm coğrafyasında ve ötesinde cereyan eden çatışma ve krizleri anlamak için bir anahtar olarak kullanabilir miyiz? İktidarların ve toplumların şiddet sarmalına sürüklenerek çökmeleri kaçınılmaz bir yazgı mıdır? Ortadoğu tarihi ve şiddet üzerine araştırmalarıyla tanınan Hamit Bozarslan, ?Med 21 Programı İbn Haldun Ödül
Tükendi
Jar
Yaşlanmak ıslah etmemişti iki meçhul adamı. Arkanya'daki iki ayrı meyhanenin bahçesinde oturmuş nefret dolu bakışlarla birbirlerine bakıyorlardı günlerdir. Aralarına sımsıkı bir ip gerilmiş gibi ölüm kokan gözlerle zamanı kolluyorlardı. Upuzun bir caddenin ikiye böldüğü tozlu yoldan gelip geçen insanların bakışlarına aldırdıkları yoktu. Masanın üzerine koydukları sabırsız ellerini habire tıkırdatıyor, ayakları bir anda ileriye atılmak için sandalyelerin altında aralıksız sallanıp duruyordu. Vakit yaklaşıyor
Tükendi
Bay Sammler'ın Gezegeni, İkinci Dünya Savaşı'nın insan ruhunda bıraktığı yaralara yeni bir geleceğin penceresinden bakan bir başyapıt. Soykırım kurbanı bir Polonyalı Yahudi, tek gözünü kaybetmiş bir savaş mağduru ve üniversitede ders veren bir entelektüel olarak Bay Sammler savaş sonrası Amerika toplumunda ?deliliğin kayıt memuru" olarak tutunmaya çalışır. Salzburg'daki bir toplama kampından yeğeni tarafından kurtarılan Sammler, New York'ta artık hiçbir şeyin kıymetini bilmeyen yeni neslin arasına düşmüştür
Tükendi
?Ermeniler arasında sürgün konu edilmezdi. Büyükler konuşmazdı, bizi de konuşturmazlardı. Biz çocuklar bazı şeylerin farkına varınca soruyorduk, dedemiz, amcamız, teyzemiz nerde, filan diye. Öldüler, deyip kestirip atıyorlardı büyükler. Sonraları anladık ki huzur içinde yaşayabilelim, intikam peşinde koşmayalım diye anlatmıyorlarmış. 18-20 yaşına gelince, sağdan soldan duyduklarımızla yaşanan felaketi biraz olsun öğrenmiştik ama artık kin güdecek yaşı geçmiştik. Çünkü Türklerle iç içe yaşıyorduk, en yakın a
Tükendi
"Türkiye'nin 1980'ler ve 1990'lardaki Kürt sorununu çözmek için amansız bir askerî güç kullanma yönündeki tercihi (...) Ankara'nın umduğunun tam tersi bir sonuç yarattı..." Kürt hareketi ve PKK üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Paul White, PKK'nin kuruluşundan 2014 ortalarına kadar uzanan bir zaman diliminde yaşanan gelişmeleri özlü bir anlatımla aktarıyor. White, PKK'nin başlangıçta izlediği yolu 1999'dan itibaren nasıl değiştirmeye başladığını, Abdullah Öcalan'ın bir ?müzakereci" olarak rolünü, Türkiye
Tükendi
?Partiye biz ne kadar destek oluyorsak, parti de bizi değiştirdi. Ben kendim, kişiliğim, kıyafetim... Çocuklarımızla ilişkilerimiz değişti. Ev hanımıydık, günlük, temizlik vesaire... Burada oturunca kendimizi daha çalışkan, daha faydalı hissediyoruz. (...) Oturmaktan kalkmaya [kadar], biz partiye ne kadar faydalı olduysak da o da... Ben yaptığım çok şeyi burada kazandım. Seminerlere katıldıktan sonra çocuklarımla, eşimle aramdaki diyalog değişti." AKP iktidara geldiğinde çocuk yaşta olan, bugünse orta yaşl
Tükendi
?Bilimsel bilginin iktidar sorusundan bağımsız düşünülemeyeceğini, ?postmodern' zamanlarda değil, modern zamanlarda her türlü iktidarı eleştiren, her türlü iktidarın büyüsünü bozan modernliğin eleştirel geleneğinden öğrendik. (...) Üniversite, bilimsel bilginin tanımının çoğu zaman ilk belirleyicisi bile olmadı. Devlet ve piyasanın ihtiyaçları bilimsel bilgiyi şekillendiren temel kaynaklar olageldi. (...) Buna rağmen, günümüzde bunlardan habersizmişçesine yeniden ortaya atılan iddialar, bilginin bir yandan
Tükendi
Vladimir Nabokov, 1951 yılında Harvard Üniversitesi'ne misafir öğretim üyesi olarak geldiğinde, Don Quijote üzerine altı ders vermiştir. Yıllar sonra ?Zalim ve kaba, eski püskü bir kitap olan Don Quijote'yi Memorial Hall binasında, muhafazakar meslektaşlarım dehşet ve utançla seyrederlerken paramparça edişimi keyifle hatırlıyorum" diye yâd ettiği bu derslerde Nabokov, romanın tatlı ve taşlamalı bir güldürü olduğuna dair yerleşik düşünceyi tamamen reddeder. Aksine, Don Quijote'nin ?en acımasız ve insanlıkdış
Oğuz ile Kerim, bir Bursa baharında, Tuz Pazarı'nın hemen altındaki okunmuş kitap satılan tezgâhların önünde tanışmışlardı. Sait Faik'in Havuz Başı'sına önce uzanan Kerim olmuştu. Oğuz sonradan, asılı kalan elini ve Kerim'in hafifçe gülümseyişini hatırlayacak, talihin seçimini ta o zamandan kimin için yaptığını anlayacaktı. Anayurt Oteli'nin Zebercet'i ile Tutunamayanlar'ın Selim'i arasında gezinen, okumuş yazmış, şehirli ve biraz da snop Oğuz... Edebiyat cemiyetine pek de yakışmayan, çirkin parmaklarıyla
Tükendi
Yalnızlık herhalde, bir insanın saklamayı düşündüğü en son şey olmalıdır. Fakat yine de konuşulsun istemezsiniz. Size öyle öğretilmiştir, ayıptır çünkü yalnızlık. Yetken "deli" diyen de olur, "Bakma sen, bugünlerde en düzeyli ilişki, yalnızlık aslında" derken gözlerinize "Seni aklına çaktığımın manyağı seni, kimbilir ne arızan var ki, kimselerle geçinememişsin, ısırsa bana da bulaştırır mı acaba" gibisinden bakan da. Oysa sanıldığından çoktur yalnız nüfusu; kişi başına bir yalnız düşer.
Tükendi
Vitrinler hep neskafe doldu... Civciv kutusu ne ki, çok daha acıklı öyküler anlattı zaman... Kimileri, çiş karışmış suyla neskafelerini içerken, iki reklam arasına sıkışmış haberlerde, bu acıklı öyküleri izlediler. Hamile kadınlar, gecekondu önlerinde dozer kepçeleriyle güreş tutuyorlardı... Damlara çıkıp kendisini atan, yakan oluyordu... Tüm kent için için yanıyor, görünmeyen alevlerin pis kokusu, herkesin genzini dağlıyordu... Ama alabildikleri son nefesi bile; kendi sularına az daha işemek, arablarına fa
Tükendi
" Masal gibiydi... Ottan, kuştan, böcekten anlatıyordu.. .Taktankan`lar, Cırnık Kuşları, üveyikler, ebekulaklar... Bi ara sigarasından derin bir nefes çekip, `Köylük yerde cüce olmak çok zor` dedi... İlahi Zelha, sanki şehirlik yerde kolay... Orada şu boyumla ben bile... Neyse... Benden Bid Bid Zelha`ya ne... O`nun kocaman dertleri kendine yeter... Derken, Zelha `enteresinden` ufacık bi gözlük çıkardı.... Birkaç tane de buruş buruş kağıt... Birden `şirinler` masalı bitti... Zehla kocaman birisi oldu sanki.
Tükendi
?Devlet anayasa ile doğar ve anayasa ile yaşar" deyişi, çağdaş devletlerin ?anayasal düzen" kavramı ile tanımlandığını da ortaya koyar. Bu deyiş ve tanım, 1921 Anayasası ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti için haydi haydi geçerli. Anayasal düzen, askerî darbe ve müdahale yoluyla zaman zaman kesintiye uğramış olsa da şu iki özellik kayda değer: İlki, yeni bir anayasal düzen kurma hedefi; ikincisi ise geçiş döneminin elden geldiğince düzenleyici kurallar eşliğinde sağlanması. TBMM'deki farklı siyasal çoğunlukla
Tükendi
Bir dakikanızı istirham edeceğim, kıymetli abilerim, ablalarım. Şu elinizde tutmuş olduğunuz kitap; Sıdıka 2003, Olası Lakırdılukurdular, Sıkılhanla Diyalog Çabaları adlı başlıklar altında tam elliiki tane öykü içeriyor. Düzeyli ilişki yaşamak isteyenler, kredi kartı mağdurları, noter tasdikli TV güzelleri, otoyol fahişeleri, sahte şeyhler, iş arayan tetikçiler, dizi ağaları, çocuklarıyla diyalog kurduklarını sanan anne babalar, hırslı ofis insanları, digital musallatlar, internet bağımlıları, kontör ve bon
Tükendi
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen Yahudi soykırımıyla ilgili nasıl bir politika izledi? Bu konudaki yaygın ve popüler anlatıya göre, Avrupadaki bazı Türk diplomatlarının girişimleri, binlerce Yahudinin soykırımdan kurtulmasını sağlamıştı. Elinizdeki kitap, bu korumacı-kurtarmacı tutumun istisnai, münferit olduğunu ortaya koyuyor. Corry Guttstadt, olağanüstü ayrıntılı incelemesinde, İkinci Dünya Savaşı döneminde Türkiyenin izlediği resmî politikanın Yahudileri vatandaşlıktan çıkartarak kader
Tükendi
"1908 Devrimi'yle birlikte bu paşaların alıştığı eski dünya ve mutlakiyetçi düzen çökmüş, ancak onun yerini alacak yeni düzen hemen kurulamamıştır. (...) 1908 sonunda meclisin açılması ile 1913'ün başında İttihadcıların meşru olmayan bir hükûmetten yasadışı yöntemlerle iktidarı geri almaları arasında geçen sürenin siyasi tarihi, yeni oluşturulmuş bir meclise dayanan ve işleri buradan yürütmeye çalışan yeni rejim yanlıları ile her ne pahasına olursa olsun eski düzeni yeniden kurmayı amaçlayan monarşist güçle
Tükendi
Adem, Havva ve Şit'le başlayan insanlık macerasının Hazreti Muhammed'e kadar uzanan öyküsü, onun yeni dini ilan etmesiyle birlikte yaşanan sorunlar, her şeyden önce amcasının oğlu Ali ile olan ilişkileri, Kerbela olayı... Erdal Gezik, çocukluk günlerinden itibaren dinlediği; tarihsel verilerin, efsanelerin, mitos ve söylencelerin birbirine karıştığı "büyüklerin" sohbetlerini yıllar sonra anlamlandırma çabası içine giriyor. Bir yandan incelikli bir sözlü tarih çalışması yürütürken bir yandan da temel bir so
Tükendi
Vur Ulan Vur, bir linç öyküleri derlemesi... Linç, sözün sahiden bitişi, sözün ezilmesi, sözün boğulmasıdır... Barbarlıktır. Linç karşısında, edebiyat nefes alamaz. Linç atmosferi, edebiyata nefes aldırmaz, susturur. Kitaptakilerin önemli bir bölümünün kısa öyküler oluşu, belki biraz da bunun ifadesi. Kısa ve tok öyküler. İster tok sözlü olsun, ister uzunca anlatsın meramını, bu öyküler, edebiyatın, linçe, linç atmosferine direnişidir. Hiçbir şey olmamış gibi geçiştirilen ve unutulan, vicdan sızlatan zama
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 980-1000 / Aktif Sayfa : 50