Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 193 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
İslâm dünyasında felsefî düşüncenin teşekkülünde Yunancadan Arapçaya yapılmış tercümelerin mühim bir rolünün olduğu bilinmektedir. Ancak tercümelerle aktarılan kavram, teori ve yaklaşımların İslâm düşüncesindeki serüveni pek çok açıdan hâlâ incelenmeyi beklemektedir. Elinizdeki eser, ahlâk felsefesini merkeze alarak doğrudan doğruya Yunanca ve Arapça metinleri mukayese etmek suretiyle söz konusu intikalin doğasını keşfetmeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede klasik dönemin önde gelen filozofları Kindî, Ebû
Elinizdeki çalışmada, siyasi düşüncenin fıkıh ilmiyle ilgili boyutunda önemli bir yere sahip olan ve bu sahanın klasikleşen müellifleriyle bazı farklılıklarının bulunması hasebiyle dikkat çeken İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî’nin (419-478/1028-1085) el-Gıyâsî başlıklı eseri, yazım amacı, bağlamı, teklif ve eleştirileri ile sonrasına etkisi açısından incelenmektedir. Cüveynî, el-Gıyâsî’de siyasi-fıkhî ahkâmı, elde edilmesi bakımından katî ve zannî olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Teorik alt yapısı fıkıh usulü ese
İslam düşünce ekolleri olan mezhepler, dinî düşüncenin pek çok sebebe bağlı olarak farklı düşünce çerçevelerine dönüşmüş halleridir. Söz konusu çerçeveler sabit ve statik bir yapıda değil olabildiğince hareketli bir süreç takip etmektedirler. İslam düşüncesinin hicri IV-VI. asırlarda bu hareketliliğin oldukça canlı yaşandığı dönemlerdir. Mezhepler arası olumlu ya da olumsuz ilişkilerin kurulduğu, etkileşimin hayli hızlı gerçekleştiği bu zaman dilimi pek çok mezhep açısından ilgi uyandıran, dikkat çeken bir
Tükendi
ON ALTINCI yüzyıl Osmanlı dünyasının en velud müelliflerinin başında gelen Kınalızâde Ali Çelebi, özellikle başyapıtı olan Ahlâk-ı Alâî isimli eseri ile tanınmaktadır. Bir ahlak kitabı olan Ahlâk-ı Alâî ile Kınalızâde, bir yandan döneminin düşünce dünyasını tafsilatıyla resmederken öte yandan bireylerin kendileriyle, aileleriyle, içinde yaşadıkları toplumla ve devletle ilişkilerini ne şekilde kurmaları gerektiğine dair önemli bilgiler verir. Bu noktada özellikle aşırılıklara dikkat çekerek hem bireysel, hem
Tükendi
GİRİŞ Ali Emre Özyıldırım Türkçe'nin belagati, belagatin Türkçesi I: ESERLER Kâzım Yetiş Türkçe'de belâgat kitaplarının çerçevesi Osman Horata Klasik belâgatte söz estetiğinin temel ilkeleri Sooyong Kim Bir süreklilik ve çevrilebilirlik poetikasına doğru: Ankaravf'nin Mifthâhu'l-Belâga adlı eseri Ali Emre Özyıldırım Üsküdarlı Ahmed Âsım'ın matbû ve meçhul Ferîde Tercümesi Redîfe'si ve belâgat bağlamında medrese-Türkçe ilişkileri üzerine Furkan Öztürk Ta'lîm-i Edebiyyât ekseninde seci ve buna ilişkin
Gazâlî, İslâm düşünce tarihinin en dikkat çekici isimlerinden birisidir. Onun kelâm, felsefe, tasavvuf ve fıkıh gibi disiplinlerin tarihinde bir dönüm noktası teşkil ettiği, hatta eserleriyle İslam toplumlarının dini algılayış ve yaşayışlarında da derin izler bıraktığı, bilinen bir gerçektir. Etkileyici hayat hikâyesiyle o, zihinlere, ömrü boyunca hakikatin peşinde koşmaktan vazgeçmeyen bir entelektüel, tarih boyunca filozoflara yöneltilmiş en derinlikli eleştiriyi kaleme almış bir kelâmcı, dinî ilimlere di
Tükendi
İslâm siyasi düşüncesinin modern temayüller, icbarlar ve ihtiyaçlar etrafında yeniden üretilmesi ve dönüştürülmesi problemi söz konusu olduğunda ilk önce başvurulması gereken kaynaklar, ıslahat hareketlerine paralel olarak İstanbul başta olmak üzere İslam dünyasının değişik coğrafyalarında telif edilen hilafet risaleleri ve metinleri olmalıdır. Bu metinler sadece İslam siyasi düşüncesindeki kavramlara ilişkin farklılaşmaları ve devamlılıkları, yeni rejim arayışlarını göstermesi açısından değil uluslararası
Esrâr-ı Siyâsiyyât, on dokuzuncu yüzyılda Diyarbekir Mülkî İdâdî Mektebi’nde çalışan bir muallim olan Mahmud Hamdi Efendi tarafından yazılmış ve devrin sultanı II. Abdülhamid’e ithaf edilmiştir. Onun, eserini sultana ithaf etmesi, İstanbul’dan nispeten uzak bir vilayet olan Diyarbekir’deki bir alt düzey memurun siyasete müteallik konulardaki görüşlerini sultana duyurmaya ve eseriyle ona yardımcı olmaya çalışması açısından dikkate değerdir. Elinizdeki çalışma, elyazması halindeki bu eseri, Latin harflerine a
Bu kitap, İslam tarihinin klasik döneminde (miladi yedinci ve on birinci yüzyıllarda) sûfîler ile halifeler, emirler, valiler ve kadılar gibi yönetici ve devlet görevlilerinin ilişkisini, tasavvufun gelişim sürecine etkileri bakımından incelemektedir. Tasavvufun “kimlik krizi” yaşadığı ve Emevîler ya da Abbâsîler gibi güçlü merkezî yönetimlerin olduğu bu süreçte, sûfîler kendilerini fakihler, mütekellimler ya da başka gruplarla mücadele içinde bulurken siyasete karşı nasıl bir tutum geliştirmişlerdi? Yöneti
Aristoteles’in aklın mahiyeti ve nefsle ilişkisine dair muğlaklıklar barındıran tanımı, Aristoteles yorumcuları arasında aklın mahiyetine ilişkin farklı yorumların ve ciddi tartışmaların oluşmasına zemin hazırlamıştır. İslam dünyasının son büyük Aristoteles şârihi ve Latin dünyanın meşhur “commentator”ü İbn Rüşd de De Anima’ya yazdığı şerhlerde, özellikle de eş-Şerhu’l-kebîr’de problemi felsefî ve teolojik yansımaları bağlamında ele almıştır. Faal aklın ayrık, değişmez ve etkilenmez niteliklerinin heyûlânî
Tükendi
Ontolojiden epistemolojiye, zihin felsefesinden mantığa kadar felsefenin pek çok alanıyla ilişkisi ve irtibatı bulunan zihni varlık kavramı, felsefe tarihinde ilk kez Islim filozofları tarafından ortaya konulmuş ve geliştirilmiştir. Bu kavramın tarihsel gelişiminde. tevirüs edilen daha önceki birikimleri, birlikle özellikle MAK, lbn Sinb, Ebül-Berekit el-Bağdid; ve Fahreddin er-Bizi gibi filozofların belirgin bir yeri vardır. Bizi sonrası tarihi süreç yakından incelendiğinde ise bilhassa Ali Kuşçu, Devvinf,
Tükendi
Nizâm-ı Devlet Budin’in düşüşüne şahitlik eden, yüzlerce insanın kılıçtan geçirildiği bir katliamdan muhtemelen yüzerek Tuna’yı geçebildiği için canını güçlükle kurtaran meçhul bir müellifin kaleminden çıkan ve onun devletin gidişatına dair gözlemlerinden elde ettiği sonuçları tahliline dayanan Arapça-Türkçe bir risalenin neşri ve incelemesidir.Söz konusu risale, genel çerçevesi itibariyle XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gün yüzüne çıkan “ıslahat risaleleri” kapsamında yer almaktadır. Bu risaleler,
İslâm düşüncesinde Allah-âlem ilişkisi bağlamında beliren en büyük sorun, ezelî varlık ile yaratılmış varlıklar arasındaki nedensel ilişkiyi izah noktasında ortaya çıkmaktadır. Meselenin bir ucunu, sonsuz varlığın naslar çerçevesinde doğru biçimde anlaşılacağı oluştururken, diğer tarafta ise sınırlı varlığın kendini ve içinde olduğu tabii düzeni anlamlandırma çabası durmaktadır. Kelâmda Nedensellik, ilk dönem kelâmında Müslümanların tabiat ve insan hakkındaki ilk fikir yürütmelerinin teolojik arka planını,
Tasavvuf metinlerinde sıkça anlatılan bir menkıbeye göre İmam Şâfiî, içinden çıkamadığı bazı konularda bilgi ve görüş almak üzere, dinî ilimlerde herhangi bir tahsili bulunmayan Şeybân isimli bir çobana gidiyor ve her defasında aradığı cevabı bulmuş olarak dönüyordu. Bu hareketinden dolayı eleştirildiğinde ise “Bu, bizim ilmimizin gereğidir” cevabını veriyordu. Bu nasıl mümkün olabilmiştir? Elinizdeki kitap temelde bu ilişki biçiminin mahiyetini izah etmek üzere ortaya çıkan soru ve cevapları, şeriat-hakika
Tükendi
İbn Sînâ, sadece İslâm medeniyetinin değil, tüm zamanların en büyük zekâlarından birisidir. Onun, Tanrı’dan insana kadar var olan her şeyi bütüncül bir şekilde anlamlandıran felsefî sistemi, hem muhteva hem de yöntem açısından İslâm felsefesinin zirvesini teşkil etmektedir. İbn Sînâ sonrasında İslâm felsefe geleneği neredeyse tamamen onun felsefesinin imkânları ve zaafları etrafında şekillenmiş ve bu etki, farklı disiplinlere da yayılmış bir şekilde 18 yüzyıla kadar devam etmiştir. Diğer yandan İbn Sînâ’nın
Kur'an'daki garip kelimeleri açıklamak üzere kaleme aldığı el-Müfredât ve ahlak alanında telif ettiği eserleriyle tanınan Râgıb el-İsfahânî'nin (ö. 425/1033-34) Tefsîru'r-Râgıb adlı tamamı günümüze ulaşmayan tefsirinin mukaddimesi, tefsir usulü açısından kurucu metin niteliğindedir. Bu çalışmada tenkitli neşriyle birlikte tercümesi sunulan söz konusu mukaddimede İsfahânî; filolojik açıdan sözün tabiatı, dil-yorum ilişkisi, metni farklı yorumlara açık hale getiren hususlar, metni/sözü doğru anlamanın önündek
Tükendi
Adı, çağları ve mezhepleri aşan el-Keşşâf adlı tefsiriyle özdeşleşen Zemahşerî (ö. 538/1144), Muʻtezile'nin son kalesi olan Hârezm'in en önde gelen Mu‘tezilî âlimlerindendir. Kelâma ilişkin bilinen tek eseri olan el-Minhâc, Mu‘tezilî düşünceyi büyük bir açıklık ve özlülükle ortaya koyan bir akāid metnidir. Zemahşerî, el-Minhâc'da seleflerinin fikirlerini derlemek ve karşılıklı argümanlara da yer vermek suretiyle, Mu‘tezile'nin 6/12. yüzyıldaki gündemini veciz bir şekilde ortaya koymaktadır. İsminden anlaşıl
Tükendi
Türkiye'de 1970'lerde başlayıp İran Devrimi ve Afgan Cihadı süreçlerinde yoğunlaşan İslami siyasi hareket metodu tartışmaları, genellikle Seyyid Kutub'un Yoldaki İşaretler'de söyledikleri etrafında yürütülmekteydi. İhvân-ı Müslimîn'den gelen itirazî cevaplar ile Kutub'un metodik "rabbânî hareket" teorisi üzerine özellikle Mısır ve Suriye'de yapılan düşünsel ve pratik eklemeler tartışma alanını zenginleştirdi. Elinizdeki bu çalışmada Mehmet Ali Büyükkara, eski hararetini kaybetmiş olsa da Türkiye'de ve İslam
Türk ve İslâm tarihinin hem büyüklük hem de uzun ömürlülük itibariyle en dikkate değer devleti olan Osmanlı İmparatorluğunun bu devamlılığında hukukun ayrı bir yeri vardır. Çok sayıda dinî, mezhebî, ırkî farklılığı ahenkli bir şekilde bir arada tutan ve Osmanlı toplumunun sosyal yapısını güçlü kılan, bu devlette hâkim olan hukuk ve Osmanlı insanının bu hukuka duyduğu güvendir. Osmanlı yönetiminin kanun hâkimiyetine gösterdiği ihtimam, İslam hukukunun uygulanmasına getirdiği yorum, ve içtihat hukukunun kanun
Tükendi
İslâm düşünce geleneğinde fizik ve matematik gibi bilimlerin genelde filozoflar (felâsife) tarafından ele alındığına yönelik yaygın bir kabul söz konusudur. Ancak gerek tarihî veriler gerekse günümüze ulaşan kelâm metinleri, İslâm dünyasında atom, uzay, boşluk, hareket ve nedensellik gibi fizik ve kozmolojiye dair konuların erken dönemden itibaren kelâmcılar (mütekellimûn) tarafından ayrıntılı bir şekilde incelendiğini göstermektedir. Alnoor Dhanani'nin bu kitabı, kelâmcıların fizik ve kozmolojiye yönelik
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 193 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1