Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 403 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3
1930`lu yıllarda öyküye taze bir soluk getiren Sabahattin Ali, öykülerinde insanın zavallılığını ve gücünü sarsılmaz bir üslupla, masalsı ve destansı biçimde yansıtmayı başardı. Şiir, hikâye ve roman yazan, çeviriler yapan Ali, tüm eserlerinde insan ruhuna ayna tuttu ve gerçeğe bu aynadan baktı. Türk edebiyatının özgür sesinden yıllara meydan okuyan 16 öykü...
Ben hayatta herkese karşı lakaydımdır... Bu bende sevmek hissinin mefkudiyetinden değil çok fazla oluşundandır. Ben sevdiklerimi köpek gibi severim yavrum... Zelilane severim." Şiir, hikaye ve romanlarında, tanımlamakta güçlük çektiğimiz kimi duyguları ustalıkla anlatan; insanı, gücü, zayıflığı ve zaaflarıyla bir bütün olarak kavrayıp ödün vermez bir gerçekçilikle yansıtan Sabahattin Ali, "sandığındaki" belgeler arasından derlenen hikaye, şiir ve yazılarıyla ilk kez okur önünde!
"Hala bir şey çıkmadı... Galiba bu yolu yapmayacaklar. Köylü de bana yardım etmiyor. Pek ölü mahluklar... Belki de pek akıllı mahluklar da, boşuna yere uğraşmak istemiyorlar. İçimde hiç sevk kalmadı. İnsana birkaç kelime ile cevap verseler yine neyse, fakat ne evet, ne hayır!... Sanki bu istidaları ses vermez bir derin kuyuya atmışız. Akşamları köyün yanı başındaki sırta çıkarak uzakta tozlara bulanıp uzanan yolu seyrediyorum. Bazan tozdan bembeyaz olmuş ve üstüne sepetler denkler sarılmış bir kamyon görün
Şehrin kıyısında, ufacık bir derenin kenarında, dalları suya sarkan ihtiyar bir söğüt ağacı vardır. İlkbaharın başlangıçlarında bu söğüdün dallarına bir dişi kırlangıç gelip kondu; derenin bir başından bir başına yıldırım gibi uçan, beyaz göğüslerini suya dokundurarak şeffaf kanatlı küçük böcekleri yakalayan diğer kırlangıçlara bakmaya başladı. Başını hafif hafif sallıyordu. Derin düşüncelere daldığı belliydi. Söğüdün dalları hışırdadı. Bir erkek kırlangıç geldi, dişinin karşısındaki dala kondu. Kırlangıçla
Ses
“Bir tek korkusu vardı: Kalabalık bir yerde, mesela bir sokak köşesinde düşüverirse başına üşüşürler; ifade almaya, itip kakalamaya, götürmeye kalkarlar, onu rahat can vermeye bırakmazlardı. Can çekişirken hırpalanmaktan ödü kopuyordu. Kendisine herhangi bir şekilde yardım edilip kurtarılabileceği düşüncesi kafasından o kadar uzaktı ve dünyada kendisiyle meşgul olabilecek bir insan bulunabileceği ihtimali ona öyle yabancı idi ki bu bitip tükenmez yürüyüşte onun kütleşen sinirlerini ne bir ümit ne bir hi
“Yeni Dünya’nın incecik vücudu ortada, gerilmiş bir yay gibi hareketsiz duruyor ve bekliyordu. Sazın ilk vuruşlarıyla birlikte bu vücut, kendisinden beklenmeyen bir çeviklikle harekete geçti. Boyalı saçlarını savurup yüzüne dökerek ve başını bir göğsüne, bir arkaya atarak, ortada fırıl fırıl dönmeye başladı. Şimdi Deli Emine ona yetişemiyordu. Ellerini başının üstünde birleştirip kaşıkları, dışarıda kalan sapları görünmeyecek kadar hızla birbirine vuran, kısa fakat yine görünmeyecek hızlı adımlar atan Ye
"Kağnı'nın son iki hikâyesini okurken Sabahattin Ali'nin köylüyü, işçiyi, fakir ve zavallı insanları görme ve gösterme kabiliyetine hayran oluyoruz. Hele güzel cümlelere, şu ‘edebiyat' denilen şeye tenezzül etmeden anlatması, doğrudan doğruya mevzuya girişi bize soy bir muharrir karşısında olduğumuzu bildiriyor." (Nurullah Ataç, 1936) "Yazınımızda köy sorunlarını S. Ali'nin Kağnı'sı kadar dile getiren pek az yapıt vardır sanırım. Kağnı bir tarla anlaşmazlığı yüzünden oğlunu yitiren bir ananın mutsuzluğu, ç
"Saltanat devrinin acılarını ancak sanatkârların kaleminden dinleye dinleye unutulmaz bir şekilde öğrenebiliriz. Halkın alnındaki bu karayazıyı daha şefkatle ve daha çabuk silmek için, geçen devrin hatıralarını ona unutturmak için, onun çektiği bu binlerce çilenin birer birer katıksız anlatılması gerekir. Sabahattin Ali Değirmen'deki hikâyelerinde bu işi kusursuz yapmıştır." (Orhan Şaik Gökyay, 1935) "Bir kere şüphe yok ki S. Ali muhite dönük bir hikâyeci. ‘Nabzını kitlenin nabzı ile aynı tempoda attırmak
"Belki yanılıyorum, Maksim Gorki'nin etkileri var gibi geliyor bana. Onda da en yalın gerçekler şiirleşiverir yer yer; gerçek dünya masallaşıverir. Öykücülüğündeki bu yön şairliğinden geliyor olmalı." (Muzaffer Hacıhasanoğlu, 1973) "Yeni Dünya'nın bir özelliği de, S. Ali'nin gözleyici gerçekçilikten yavaş yavaş eleştirici gerçekliğe yönelmesidir. ‘Asfalt Yol', ‘Bir Konferans' adlı hikâyeler bu yönelişin ürünleridir." (Asım Bezirci, 1973) "Sabahattin Ali'yi öykülerinde yer yer Ömer Seyfettin kadar şaşırtıc
Modern dönem edebiyatımızın en önemli isimlerinden biri olan ve yapıtlarıyla daima en çok okunanlar arasında yer alan Sabahattin Ali'nin roman ve öyküleri özel basım olarak tek cilt halinde sizlerle buluşuyor. Bu tek cilt özel basımda, yazıldığı günden bugüne ilgiyle okunan İçimizdeki Şeytan, Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna, Kağnı-Ses, Yeni Dünya, Değirmen-Esirler, Sırça Köşk kitapları yer alıyor.
Yüksek ve üzerinde yer yer otlar fışkıran bir duvara dayanıp yarı kapalı gözlerini yukarı kaldırınca, etrafa alaca karanlığın çökmüş olduğunu gördü. Gideceği yere yaklaşmış biri gibi derin bir nefes aldı. Önünde, üzerinden demiryolu geçen bir köprü vardı. Bunun altına doğru, duvarlara tutunarak yürüdü. Ayakları titriyor ve göğsü müthiş hırıltılar çıkararak inip kalkıyordu. "Buracıkta ölebilirim!" diye düşündü. Fakat sanki onda bu ümidin bir andan fazla yaşamasını istemiyorlarmış gibi, karşı taraftan, elleri
Bir saat kadar sonra resmi tamamladı, daha doğrusu kendi kendine: "Eh, yeter artık!" diye işi bıraktı. Elinin tersiyle alnının terlerini silerek bir iki adım geri çekildi. Hiç de fena olmamıştı. Günün resim yapmaya en uygunsuz olan bir saatinde çabucak çırpıştırdığı bu tablo bile, onun epeyce kabiliyetli bir sanatkâr olduğunu gösteriyordu. Yaptığı resme baktıkça bunu kendisi de fark eden Tevfik, "Ah, Fransa'da birkaç sene daha kalabilseydim! İnsan altı ayda ne görür ne öğrenir ki?" diye zihninden geçirdi, e
On seneden beri belki boşuna yere herkesten kaçmışım, insanlara inanmamakta haksızlık etmişim. Aramış olsaydım, belki senin gibi birini bulabilirdim. Her şeyi o zaman öğrenmiş olsaydım, belki zamanla alışır, seni başkalarında bulmaya gayret ederdim. Ama bundan sonra her şey bitti. Asıl büyük ve affedilmez haksızlığı sana karşı yaptıktan sonra, hiçbir şeyi düzeltmek istemiyorum. Senin hakkında verdiğim yanlış bir hükme dayanarak bütün insanları suçlu tuttum; onlardan kaçtım. Bugün hakikati anlıyorum; fakat n
Yüksek ve üzerinde yer yer otlar fışkıran bir duvara dayanıp yarı kapalı gözlerini yukarı kaldırınca, etrafa alaca karanlığın çökmüş olduğunu gördü. Gideceği yere yaklaşmış biri gibi derin bir nefes aldı. Önünde, üzerinden demiryolu geçen bir köprü vardı. Bunun altına doğru, duvarlara tutunarak yürüdü. Ayakları titriyor ve göğsü müthiş hırıltılar çıkararak inip kalkıyordu. "Buracıkta ölebilirim!" diye düşündü. Fakat sanki onda bu ümidin bir andan fazla yaşamasını istemiyorlarmış gibi, karşı taraftan, elleri
Günübirlik bir fikir hayatının tabii bir neticesi olarak tezatlara, manasızlıklara, hatta edepsizliklere düşüyordum. İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimî bir mesulünü bulmuştum. Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görü
Yüksek ve üzerinde yer yer otlar fışkıran bir duvara dayanıp yarı kapalı gözlerini yukarı kaldırınca, etrafa alaca karanlığın çökmüş olduğunu gördü. Gideceği yere yaklaşmış biri gibi derin bir nefes aldı. Önünde, üzerinden demiryolu geçen bir köprü vardı. Bunun altına doğru, duvarlara tutunarak yürüdü. Ayakları titriyor ve göğsü müthiş hırıltılar çıkararak inip kalkıyordu. "Buracıkta ölebilirim!" diye düşündü. Fakat sanki onda bu ümidin bir andan fazla yaşamasını istemiyorlarmış gibi, karşı taraftan, elle
"Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatırla­mıyordum. Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu? Ahbapça bir selam ve temiz bir gülüş..."
"İki eliyle arkasındaki ağacın kabuklarına sarıldı. Parmakları soğuk yarıkların arasına girdi. Elini hemen geri çekti ve göğsüne götürdü. Göğsünün içinde, bu asırlık ağacın kabuğu gibi, yarıklar bulunduğunu sandı ve gırtlağına kadar bir ateşin çıktığını hissetti. Aman Yarabbi, ne kadar yalnızdı..."
"İrademiz ve kafamız bizi küçültecek bir iş yapmadıkça işkence, sade bir fizyoloji meselesidir. Etlerimiz, sinirlerimiz dayanabildikleri kadar dayanırlar. Sonra, tabiat ne emrederse o olur. Ama ruhumuzu kamçılattırmamak elimizdedir. Hâlbuki ben ruhumun üzerine bir tokat yedim ve bunda kabahatliyim!" İnsana dair hassas duruşunu yaşamının sonuna dek sürdüren Sabahattin Ali, Sırça Köşk ile toplumcu yönünü belirginleştiriyor. Bu esere dâhil edilen 13 öykü ve 4 masal, toplumlar var olduğundan bugüne dek değişme
Tükendi
"Kaçmak, her zamanki gibi her şeyden kaçmak... Görmekten, duymaktan ve beraber ızdırap çekmekten kaçmak... İçimde buna isyan eden bir şey vardı." Eserlerinde toplumcu yönüyle dikkat çeken çıkan Sabahattin Ali, Yeni Dünya'daki öykülerinde insancıl ve hassas duruşuyla öne çıkıyor. Tıpkı yazarın diğer kitaplarındaki gibi "insan"ı merkezine alan 13 öykünün tamamı; yozlaşma, yabancılaşma, sosyal adaletsizlik ve despotizm ana temalarından oluşurken esas güçlerini samimiyetlerinden ve sadeliklerinden alıyor. Yaz
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 403 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3