Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 403 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2
Kalbimizin kırk derece ateşe kaç gün dayanabileceğini, böbreğimizin günü birinde taş yapıp yapmayacağını nasıl bilemezsek, söylenmemesi gereken bir hakikati veya bize zorla söylettirilmek istenen bir yalanı söylememek için ne kadar tazyike tahammül edebileceğimizi de ölçemeyiz. Kimisinde bu mukavemet ölüme kadar devam eder, kimisi ilk korkunun doğurduğu heyecanla yumuşayıverip cellatlarının elinde şekilsiz bir balmumuna döner... Kurtla Kuzu adlı öyküden Türk edebiyatının usta öykücüsünden yıllara meydan oku
Sabahattin Ali Yeni Dünya’da 1936-1942 yılları arasında çeşitli dergilerde yayımlanan hikâyelerini bir araya getirir. O her bir karakterini arayıp bulmuş, sanatında gerçeği esas almış ve kimi zaman gerçeğin kurgudan daha çıldırtıcı olabileceğini bizlere göstermiştir. Bunun en inandırıcı örneklerinden biri “Yeni Dünya” öyküsüdür. Taşra eğlencelerinin eskimiş, artık yüzüne bakılmayan bir çengisidir Yeni Dünya ve bu isme ancak bir Sabahattin Ali öyküsünde rastlanabilir.
Tükendi
Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç-beş kelle fırlatmak yeter. Sabahattin Ali öykülerinde kendi dönemi içinde zamansız olanı buluyor, yerel olandan evrensele ulaşıyor. Habercilikle masalcılığı, anıyla efsaneyi, bir gözlemcinin tarafsızlığıyla kıssadan hisseler anlatan bir çınar altı meddahının dilini birbirine harmanlıyor.
“Hiçbir şey istemiyorum. Hiçbir şey bana cazip görünmüyor. Günden güne miskinleştiğimi hissediyorum ve bundan memnunum. Belki bir müddet sonra can sıkıntısı bile hissedemeyecek kadar büyük bir gevşekliğe düşeceğim. İnsan bir şey yapmalı, öyle bir şey ki… Yoksa hiçbir şey yapmamalı.” Sabahattin Ali’nin önce Ulus gazetesinde tefrika edilip daha sonra 1943’te kitap hâlinde yayımlanan ikinci romanı İçimizdeki Şeytan, faşizme daha da yaklaşan 1930’lar sonrası dünyada bir tarafa iliştirilmek istenenlere dair b
Tükendi
Ses
Yirmi yaşından fazla göstermeyen bir delikanlı çadırın önünde, yan yatmış bir el arabasının üstüne oturarak saz çalıyordu. Başı göğsüne yatmış ve gözleri yere dikilmiş olduğu için çehresini tamamen görmeye imkân yoktu. Fenerin aydınlattığı alnı ter damlalarıyla kaplıydı. Sazının uzun sapı, şaşırtıcı bir süratle aşağı yukarı kayan parmaklarının altında, canlı bir mahluk gibi titriyordu. Sabahattin Ali öykülerinde kendi dönemi içinde zamansız olanı buluyor, yerel olandan evrensele ulaşıyor. Habercilikle masal
Sabahattin Ali Yeni Dünya'da 1936-1942 yılları arasında çeşitli dergilerde yayımlanan hikâyelerini bir araya getirir. O her bir karakterini arayıp bulmuş, sanatında gerçeği esas almış ve kimi zaman gerçeğin kurgudan daha çıldırtıcı olabileceğini bizlere göstermiştir. Bunun en inandırıcı örneklerinden biri "Yeni Dünya" öyküsüdür. Taşra eğlencelerinin eskimiş, artık yüzüne bakılmayan bir çengisidir Yeni Dünya ve bu isme ancak bir Sabahattin Ali öyküsünde rastlanabilir. Sabahattin Ali (1907-1948) İstanbul Mua
“Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli ne de bir şey eksiltmeli... Bazı şeyler vardır, canımızı sıkar ‘Bu neden böyle? Böyle şeyleri dünyadan kaldırmalı!’ deriz. Bazı şeyler de mevcut değildir. İçimizden, bunların olmasını ister hatta bu uğurda çalışırız. İkisi de saçma ve faydasızdır. İnsan dediğin mahluk hiçbir şeyi değiştiremez.”Sabahattin Ali, 1936-1937 tarihleri arasında Tan gazetesinde tamamıyla tefrika edilen ilk romanı Kuyucaklı Yusuf’u Aydın’da cezaevinde kalırken tanıştığ
Sabahattin Ali’nin öykülerinde aşk ve ölüm yan yanadır. Sadece öykülerinde mi? Kuyucaklı Yusuf’un sonunu düşünün, Kürk Mantolu Madonna’yı ya da… Bu eserlerde aşkın çıkmaz sokaklarında ölümle karşı karşıya gelir Sabahattin Ali’nin karakterleri. Bu derlemede yer alan öykülerin ekserisinde aşk, ölüm getiriyor. Gramofon Avrat, Sabahattin Ali’nin 1927-1946 yılları arasında aşkı nasıl ele aldığını ortaya koymakla kalmıyor, yazarın aşka bakışının, aşkı tasvir edişinin ne denli bütün ve özgün olduğunu da kanıtlıyor
Arzularım muayyen bir haddi aşınca Ve kulaklar sözlerime sağırlaşınca Bir ihtiras duyup vahşi maceralara Çıkıyorum bulutları aşan dağlara. Tanrıların başı gibi başları diktir, Bu dağları saran sonsuz bir genişliktir, Ben de katıp vücudumu bu genişliğe, Bakıyorum aşağılarda kalan hiçliğe. Bu dağların bir rakibi varsa rüzgârdır. Rüzgâr burda tek başına bir hükümdardır. Burda insan duman gibi genişler, büyür. Bu dağlarda ıstıraplar, sevinçler büyür. Buralarda her düşünce sona yakındır, Burda her şey bizden uza
Tükendi
Kızlar iki üç günde bir gelip saçlarına maşa vurdururlardı. Allah bereket versin, beş on kuruşları nasip olurdu. Günün birinde baktım, kızlardan biri işini bitirince çekip gideceğine Yusuf'un dükkânında oturup sohbet ediyor. ‘Allah Allah!' dedim. Yusuf'un da konuşacak lafı olur mu ki? Kız da ona söyleyecek ne bulur? Anahtarı uzatıp ‘Al Emmioğlu, bu sende kalsın. Selamını aldım, artık buralarda duramam. Herhâlde onu bulmalıyım!' dedi. ‘Aman Yusuf, etme Yusuf.' demeye vakit kalmadan çekti gitti. İşte o gidiş
Kızcağız küçükken sağ kolunu değirmenin çarklarından birine kaptırmıştı. Şimdi onun yerinde şalvarının beline iliştirilen boş bir gömlek kolu sallanıyordu. Ve bu onu diğer insanlardan ayırıyordu. Düşünebilir misin, güzel bir kızın bir kolu olmazsa bu ne demektir? ... Acı acı güldü, "Ağam." dedi. "Ben senden noksanım, bana sadaka mı veriyorsun?" ... Onu nasıl sevdiğimi anlattım: "Bana kolunun yerine kalbini veriyorsun." dedim. "Bir kalp bir koldan daha mı az değerlidir?" Değirmenin öbür başına, çarkların v
Fakat içimde öyle bir şeytan var ki... Bana her zaman istediğimden büsbütün başka şeyler yaptırıyor. Onun elinden kurtulmaya çalışmak boş... Yalnız ben değil, hepimiz onun elinde bir oyuncağız... İçinde, şeytan dediğin o şeyin, en kıymetli tarafın olmadığını nereden biliyorsun?.. Yüksek insan dışına değil, içine kıymet verendir. Kız ne bilsin? Benim ne çirkef olduğumu, ne haltlar karıştırdığımı, ne tehlikeler atlattığımı nereden bilsin? Her suçlu ruhlu insan gibi ben de kuruntularımın oyuncağı olmaya başlıy
Yaşı daha yirmi sularında idi. On beş senelik oturak avratlarından güzel oyun oynuyor, bütün türküleri, en zorlarını bile gözünü kırpmadan söylüyordu. Bir yanık sesi vardı ki... Bu ses için ismi Gramofon Avrat olmuştu. Asıl adı pek bilinir değildi. İçeriden keskin bir kadın sesi çınladı: "Amanın Murat yetiş, beni vurdular!" Murat yavaşça ceketinin cebinden iri nagantını çıkararak oradakilere doğru sıktı; onlar, nereden geldiğini anlamadıkları bu ateşten şaşırdıkları sırada çabucak kadını yakalayıp dışarı fı
Kuyucaklı Yusuf, o zamana kadar öykü yazarı olarak bilinen Sabahattin Ali'nin, Aydın Cezaevi’nde tutukluyken tanıştığı ve hayatından etkilendiği Yusuf'un yaşadıklarından yola çıkarak kaleme aldığı ilk romanıdır.Türk edebiyatında toplumsal gerçekçi akımın öncülerinden olan eser, bazı eleştirmenler tarafından, romanın kahramanı Yusuf’un karakteri esas alınarak romantik olarak tanımlanır.İlk olarak 1932 yılında Yeni Anadolu Gazetesi’nde bölümler hâlinde yayımlanmaya başladıysa da Sabahattin Ali ile gazete aras
İlk olarak 1943 yılında kitap hâline gelen bu eser, Sabahattin Ali'nin 1940-1941 yılları arasında Hakikat Gazetesi’nde Büyük Hikâye başlığı altında yazdığı 48 bölümlük seriden oluşmaktadır. Esere, yazmaya başladığında Lüzumsuz Adam ismini veren Sabahattin Ali, iktidar baskısı altında ‘kendine ve topluma yabancılaşma’ kavramını edebiyat literatürümüze kazandıran ilk romancıdır. Yıllar sonra Sait Faik Abasıyanık, bu ismi bir öyküsüne vererek yazara saygı duruşunda bulunmuştur. “Muhakkak ki dünyanın en lüzumsu
Bir sanatkârın eserlerine yönelik anlamlandırma gayreti onun ölümlü yanlarından ziyade geriye bırakmış olduğu eserlerinin çağları aşabilecek anlam dünyasına yönelik olmalıdır. Bunun için de sanatkârdan geriye kalan eserlerin ilk ve tahrif edilmemiş nüshalarına ulaşmak; edebî esere yönelik farklı okuma biçimlerini bu metinlerden hareketle yapmak önemlidir. Elinizde bulunan ve "eleştirel basım" anlayışıyla hazırlanan Yeni Dünya-Sırça Köşk'ün ortaya çıkış amacının bu olduğunun altını çizmek isteriz. Sabahatti
Bir sanatkârın eserlerine yönelik anlamlandırma gayreti onun ölümlü yanlarından ziyade geriye bırakmış olduğu eserlerinin çağları aşabilecek anlam dünyasına yönelik olmalıdır. Bunun için de sanatkârdan geriye kalan eserlerin ilk ve tahrif edilmemiş nüshalarına ulaşmak; edebî esere yönelik farklı okuma biçimlerini bu metinlerden hareketle yapmak önemlidir. Elinizde bulunan ve "eleştirel basım" anlayışıyla hazırlanan Değirmen'in ortaya çıkış amacının bu olduğunun altını çizmek isteriz. Sabahattin Ali'nin Değ
Bir sanatkârın eserlerine yönelik anlamlandırma gayreti onun ölümlü yanlarından ziyade geriye bırakmış olduğu eserlerinin çağları aşabilecek anlam dünyasına yönelik olmalıdır. Bunun için de sanatkârdan geriye kalan eserlerin ilk ve tahrif edilmemiş nüshalarına ulaşmak; edebî esere yönelik farklı okuma biçimlerini bu metinlerden hareketle yapmak önemlidir. Elinizde bulunan ve "eleştirel basım" anlayışıyla hazırlanan Kağnı-Ses'in ortaya çıkış amacının bu olduğunun altını çizmek isteriz. Sabahattin Ali'nin Ka
Tükendi
Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok, içimizde acz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: Hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var... İçimizdeki Şeytan'da Sabahattin Ali, genç bir ülkenin aydın sınıfının büyüme sancılarını, değişen yargılarını ve yaşadığı çatışmaları gözler önüne seriyor.
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 403 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2