Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 58 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2
"Bu küçük risale, 1400 senesini idrak etmek üzere olan hicri takvimi, bütün islam alemin'nin birlikte karşılamasını teklif etmek maksadıyla yazıldığı kadar, din kardeşlerimizle müşterek dert ve davalar üstünde kısaca dertleşip halleşmek niyet ve maksadını da içine almaktadır.
Yazarın çocukluk hâtıralarını topladığı bu kitapta 31 Mart Vak´asından Balkan Harbi´ne kadar birçok târihî olay, âile büyükleri, akrabalar ve eski İstanbul manzaraları ile birlikte akıcı bir uslupla âdeta bir masal gibi anlatılır.
"Şöyle bir an için istiğraka vardım güzelim. Karşımda tepeler, çayırlar, nice yıllık âşinalarım, top top ağaçlar ve sararmaya yüz tutmuş bir mısır tarlası... Horozlar ötüyor, havada kuşlar cilve cümbüşle kayıp gidiyor. İşte bir de dana böğürdü. Diyorum ki işte fâni bir güzellik. Ber hayâlî sulh-şân ü cenk-şân Şu asude saadet manzarası bir hayal olduğu gibi kara günler tablosu da hayalmiş ve hayal o derece kudretliymiş ki evliya bile onun dâmına tutulurmuş. Ancak onların hayaline Aks-i mehrû-yân-ı bostân
"Demek ki biraz olsun üzülmen lâzımmış. Ama ben senin böyle vehim üzerine de olsa, sıkılmana kıyamam. Şunu bil ki, içimde uzakta olmandan mütevellid, devamlı, bir hüzne benzer gariplik duyarım. Bu hissimi her fırsatta da arkadaşlarına söyler, âdeta onlarla seni konuşmak ihtiyâcı duyarım. Kemalciğim, bu mektubun ile hem sevindim hem de tahmin edersin ki içim sızladı... Oğulcağızım, sen meydan malısın. Yâni canını kütleye nezretmişler fasîlesindensin. Onun için kendini ye'se kapıp koyvermeye hakkın yok!.. On
Tükendi
İlhancığım, Bu sabah size bir mektup postaladım. Şimdi gece ve saat oldukça ileri... Tahmin eder ve hak verirsin ki içim hüzünlü... Hem de nasıl? Mübârek Mîrac gecesi nerelerde, kimlerleyim? Öğleden sonra o genç mîmar ile Mügül geldiler ve West Minister Kilisesi'ne gitmeyi teklif ettiler. Mâdemki Allâh'ım bu mübârek gecede beni bir kiliseye dâvet ettiriyordu, nasıl hayır diyebilirdim? Gittik. Gece olmuş daha doğrusu hava kararmıştı. Şöyle bir dolaştık. Papazın biri: Üç dakîkalık bir seans var, isterseniz bu
Sâmiha Ayverdi'nin elli yılı aşan yazı hayâtı boyunca, yakın dost ve akrabaları ile devrin mühim edebiyatçılarına imzaladığı kitaplardaki ithafları, üç sene süren bir çalışma sonunda toplayarak, 2002 yılında çok az sayıda basmıştık. Satışa arz etmediğimiz ilk baskının ardından geçen on dört yıl zarfında, elimize çok sayıda yeni ithaf ulaşmış bulunuyor. Bu durum bize, daha geniş kitlelere ulaşacak ilâveli bir ikinci baskı yapmak lüzumunu hissettirdi. Böylece her biri ayrı değer taşıyan ithafların hemen tamam
?Mektubunuzun havasından, dedilerden kodulardan üzülüp sıkıldığınızı hissetmiş gibiyim. Haklısınız. Hazreti Mevlânâ bile, "Cehennemleri yutmaya râzıyım. Tek avâmın dedikodusunu işitmeyeyim" buyuruyor. İnsan oğlu mânâdan yana ham ve câhil kaldıkça, nafakasını da bittabi bu zehirli maddelerde bulacaktır. Fakat siz, bir bakıma çok bahtlısınız. Zîra elinizin altında hamur gibi yoğuracağınız körpe, yumuşak istîdatlar var. Hakîkî hoca, müfredat programının hududları içinde kalan kimse değildir. Kendinde olanı, ka
Belgradın fethinde ve aynı zamanda Mohaç Muhârebesinde üstün gayreti olmuş bulunan Bâlî Bey, 1531de Budini muhâsara ederek Avusturya ordusunu kovalayıp zafere ulaştıktan sonra, muvaffakiyetlerini sayıp dökerek, Knûnî Sultan Süleymandan bir tuğ niyaz edince, pâdişah kendisini şöyle cevaplandırmıştır: Berhudâr ol, Allah senden râzı olsun! Benden bir tuğ istiyorsun. Sana emîrül-ümerâlık veriyorum. Lâkin bu yaptıklarına güvenme, ve bir fânî kuldan herhangi bir talepte bulunarak kendini küçültme ve minnet altına
Bu eserde, Sâmiha Ayverdi'nin 1940'lı yıllarda, evinde kendisini ziyâret eden, aralarında Mehmed Ali Aynî, Sâlih Zeki, Necip Fâzıl, Safiye Erol ve Burhan Toprak gibi şahsiyetlerin de bulunduğu kimselerle yaptığı görüşmelerden zaptetmiş olduğu ve "tevhid" inancına sımsıkı bağlı hayat telâkkîsini ve çeşitli konulardaki görüşlerini aksettiren karşılıklı konuşmaları bulacaksınız.
"Yavrum, mâzîmizin, târihimizin bereketi ve şerefi olan fikir mahsûllerimizi, îtinâ ile yuvarlandıkları uçurumlardan çekip kurtarmaya uğraşırken, gerek ben, gerek âilem, sanat mahsûllerimizin de öksüz ve alâkasız bırakılmasına dayanamıyoruz. Meselâ Nâdîde ve Nezîhe ablaların, oya, kaşık ve kese toplarlar. Her ikisinin de şimdiden birer koleksiyonları var. Fakat Orta Anadolu, Akdeniz, Rumeli işleri İstanbul'da hayli mebzul olmakla berâber şark işleri pek yok. Şimdi şartlarına dikkat etmeni isteyerek, sana şu
Sinan'ın Günlüğü, birçok edebî türde eser vermiş olan Sâmiha Ayverdi'nin 1953 - 1961 yıllarında torunu Sinan için tuttuğu günlüklerinden oluşuyor. Sâmiha Ayverdi bu günlüklerde torununun büyümesini müşâhede ederken yaşadığı güzellikleri, çocukluk hasletlerini, mutluluğunu, hüznünü yâd etmekle kalmıyor, o dönemle ilgili günlük meşgaleleri, sosyal-siyasî hâdiseleri, dînî hayatı bir mütefekkir gözüyle torunu Sinan üzerinden anlatıyor.
İki arkadaşın mektuplaşması ile başlayarak, günlük şeklinde devam eden eserde nefis terbiyesi ve ölmeden önce ölmek fikri ağırlık merkezidir. Romanın kahramanı, Gerçek Çelebi´nin mürebbî kişiliğinin yardımıyla benliğinden sıyrılarak hakîkatin sırrına erer.
"Fâtih neden büyük insandı? Onu cihan nazarında Fâtih yapan, serdarlığı mı, tâcı, tahtı, ordusu, ülkesi, dostları, düşmanları mıydı? Hem serdar, hem hüküm-dar, hem sanatkâr, hem de bir mutasavvıf olan, şarkın bu büyük evlâdı, vâsıl olduğu maddî ve rûhî âhenk ve muvazeneye hangi yollardan geçerek ulaştı? Zamânında imparatorluğun içten ve dıştan arzettiği o muhteşem orkestrasyonu, birlik ve berâberliği temin eden ne gibi sebeplerdi? Bâhusus kütle ondan, o kütleden ne istiyordu? Dünya görüşünün g?yesi, mevzûu
Batı dünyâsına zebun olup diz çöküşümüz, sârî hastalık gibi, ne de çabuk iliğimize kemiğimize işlemiş bulunuyor. Bâhusus, bu illet, millî kültür zırhı giymemiş zümreler arasında kendine zemin bulup nasıl da kolaylıkla ve şuursuzca bir sür'atle yayılabiliyor. Bir millet, târihi, medeniyeti, dîni, irfânı, an'anesi ile bir bütün olduğuna göre, bu kaleden taş düşürmek demek, o kalenin burcunu, bârûsunuören diğer taşların da gevşeyip birer birer yerlerinden oynaması ve âkibet koca kalenin yıkılması demektir. Bir
Tükendi
Samiha Ayverdi tarafından kaleme alınan ve İsmet Binark tarafından gözden geçirilmiş ilaveli baskısı yapılan bu eser, Ermeni Meselesini dünden bugüne uzanan boyutu ile incelemekte, asılsız Ermeni iddialarını tarih önünde çürütmektedir.
Dün de, bugünkü gibi yavaş yavaş akşam olmuştu. Güneş, altın duvağını ovanın üstünden gene böyle ağır ağır çekip sıyırmış; ağaçlar, az evvel gün ortasının meltemleriyle çırpınan sanki onlar değilmiş gibi, uslanıp durulmuş; derin ve dilsiz düşüncelerine dalmışlardı. Yalnız, gururlarıyla halka tepeden bakan kimseler gibi, bu yeşillik ummânını yarıp yükselmiş kavaklarda bir ürperti vardı. Biraz da ıhlamurların, tersleri astarlanmış açıklı, koyulu yaprakları kımıldıyordu. Az evvel birbirlerini kovalarcasına baş
Çocukluğumda dinlemiş olduğum masallar arasında câniyâne saldırışlarla âleme maskara olmuş ilâhî vahiy câhilleri de mevcuttu. Öyle ki bunlar, Hakkın sesini duymuş olsalardı bugün kendilerinin de Ebrehe gibi gökten inen bombalar ve füzelere sebep ol-mayacak bir uyanıklık göstermeleri gerekmez miydi? Sâmiha Ayverdi bu eserinde gerçek olaylar ve yaşanmış hadiseleri emsalsiz üslubuyla anlatarak, eşsiz tefekkürü ile değerlendirip bizlere günümüz, geleceğimiz ve kendimizi geliştirmemiz hususunda paha biçilmez ip
Bu kitap, 1949-1989 yılları arasında Sâmiha Ayverdi ile yapılan röportajları, anketler verilen cevaplar ile konferans ve radyo konuşmalarını ihtivâ etmektedir. Eserde yazarın edebî hayâtı ile konuşmalarının tafsilatlı bilgileri yanında târihimiz, kültürümüz, âile yapımız ve bir çok sosyal konuda fikir ve görüşleri yer almaktadır.
Samiha Ayverdi, edebiyat dünyamıza malolmuş edebi ve fikri eserleri yanında dini ve manevi hayatıyle de irfan hayatımızın bir abide şahsiyetidir. Tevhid, din ve iman şuuru onun şahsiyetiyle öylesine kaynaşmıştır ki bu, nazari bir din anlayışı değil, şuurlaşmış bir imanın fiilen yaşanmasıdır. Bu hali, büyük bir imanla bağlı olduğu Rahmet Kapısı'nda kazandığını: ‘‘Hayatıma bir çizgi çekerek yekünunu gözden geçirdiğim zaman, kendi kendisinin emiri olduğu gibi etrafındakileri de hayvani ve nefsani hırs ve çirki
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 58 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2