Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 419 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Anna Karenina, 1870’lerin Rusya’sında, toplumun üst sınıfına mensup kimseler arasında yaşanan birbirinden bağımsız iki aşk macerasını anlatır. Roman, Moskova’da, St. Petersburg’da ve asilzadelerin yazlık saraylarında geçer. Romanda dürüst bir evliliğin mutluluğu ile yasak bir ilişkinin hayal kırıklıkları karşılaştırılır; sadakat, tutku, kıskançlık gibi temalar işlenir. Bir yandan da o dönemde Rusya’da kadınların durumu, eğitim reformu gibi konular dile getirilir.
Avrupa'da savaş durup yeniden başlamış ve on üç yıl sürmüştü. Şimdi, 1805'te sözde barış olmuştu ama huzursuz bir barış. Avrupa kralları, Fransa'da Bourbon hanedanını deviren devrime karşı hemen silaha sarıldıkları halde, Napolleon'un askerî dehası karşısında pek bir şey yapamıyorlardı. Fransa ile savaş hâlinde olan bir tek İngiltere kalmıştı; o da bunu denizlerdeki üstünlüğüne borçluydu. Bütün diğer devletler gibi, Rusya da, Avusturya da savaştan çekilmişlerdi. Yalnız Napolleon imparatorluğunu giderek gen
Tükendi
Tolstoy estetik ve sanat tarihi üzerine düşüncelerini Sanat Nedir? adlı çalışmasında bir senteze ulaştırmıştır. Bu çalışmada sanatın halk kökenlerinden kopması, zengin sınıfın ve onun emrine giren kilisenin eğlencesi haline gelmesi, anlaşılmaz bir dekadanlığa doğru sürüklenmesi anlatılır. Tolstoy’a göre çağdaş sanat illüzyon ve efekt sanatı haline gelmiştir ve bundan uzak durabilen, kendisi dahil, çok az sanatçı vardır. Dostoyevski, Dickens gibi sanatçılar bunun ender örneklerini verebilmiştir. Bu çalışma d
Tolstoy estetik ve sanat tarihi üzerine düşüncelerini Sanat Nedir? adlı çalışmasında bir senteze ulaştırmıştır. Bu çalışmada sanatın halk kökenlerinden kopması, zengin sınıfın ve onun emrine giren kilisenin eğlencesi haline gelmesi, anlaşılmaz bir dekadanlığa doğru sürüklenmesi anlatılır. Tolstoy’a göre çağdaş sanat illüzyon ve efekt sanatı haline gelmiştir ve bundan uzak durabilen, kendisi dahil, çok az sanatçı vardır. Dostoyevski, Dickens gibi sanatçılar bunun ender örneklerini verebilmiştir. Bu çalışma d
Tolstoy, yaşamın ve ölümün anlamını ömrü boyunca arayan, yaşamının sonuna doğru ölümün anlamını yaşamın içinde bulan; yaşamın amacının da “tüm insanları sevmek, tüm insanlığı kardeş bilmek” olduğunu savunan büyük bir sanatçıdır. Tolstoy, eser hakkında, “Savaş ve Barış” “roman değil, bir manzume, daha çok ise, tarihi günlüklerdir” demiştir. Romanın bazı bölümleri ise tasvircilikten tamamen uzak olmakla beraber, felsefi vatanperverlik karakteri taşır.
"Hiçbir şey bir erkeğin kişiliğini, iyi aile terbiyesi almış bir kadınla kuracağı yakınlık kadar geliştiremez." “Soluk alabiliyor, yiyebiliyor, içebiliyor, uyuyabiliyordum. Bunları yapmamak zaten elimde değildi, ama yaşamıyordum.” “Sevdiğin insanları kaybetmeye alıştığın zaman, hayatı önemsememeye başlıyorsun.” “Gerçi cehalet hep aynı şeyi söyler. Bilmediği bir şey varsa onun saçma olduğunu söyler.” “İşte bütün romancıların en büyüğü, ‘Savaş ve Barış’ yazarı içinbaşka ne diyebiliriz ki?” -Virginia Woo
Günümüz okumuşlarının anlayışına göre din lüzümlu değildir: onun yerini bilim alacak ya da çoktan aldı bile. Oysa tıpkı geçmişte olduğu gibi bugün de tek bir insan toplumu veya tek bir aklı başında kişi dahi dinsiz yaşamamıştır ve yaşayamaz da. Aklı başında kişi diyorum, çünkü aklı başında olmayan kişi tıpkı bir hayvan gibi dinsiz yaşayabilir. Aklı başında bir varlık ise dinsiz yaşayamaz; çünkü öncelikle ve sonrasında neyi yapması gerektiği konusunda ona hakikaten yol gösteren sadece ve sadece dindir. Din i
Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910): Anna Karenina, Savaş ve Barış, Kreutzer Sonat ve Dirilişin büyük yazarı, yaşamının son otuz yılında kendini insan, aile, din, devlet, toplum, özgürlük, boyun eğme, başkaldırma, sanat ve estetik konularında kuramsal çalışmalara verdi. Bu dönemde yazdığı öykülerde yıllarca üzerinde düşündüğü insanlık sorunlarını edebi bir kurgu içinde ele aldı. Tolstoy, insan sevgisi ve inanç konularını ustalığının bütün inceliğiyle işlerken, İnsan Neyle Yaşar? ile gerçek hayatı yansıtan t
"Taşlama yapılarak yüceltilen, kılı kırk yaran bürokrasi, ?Timsah'taki tamamlanmamış fantezinin temel konusudur. Öykünün ortamı düşseldir ve karabasana dönüşmek üzeredir. Bu seçkide, Andreyev ve Dostoyevski arasında aşinalık bulunduğu düşüncesinin keyfi olduğu hükmüne varılabilir. Bununla beraber, hazin dürtülerin ve düşman bir dünyanın teselli kabul etmediği görüşünün örtüştüğünü gözlemlemek mümkündür. Kişisel bir gerçekmiş gibi dünya anlayışımızı değiştirebilen ?Elazar' öyküsü, kendi aynasında Andreyev
Tolstoy’un öykülerinde para hırsı, kazanma arzusu önemli bir yer tutar. Bu öykülerin kahramanları, üç beş kuruş daha fazla kazanmak veya bir toprağı kapatmak için en olmadık şeylere katlanır, büyük bir emek ve çaba harcar, hatta bu uğurda canlarından bile olur. Efendi’de de böyle bir hırs ve arzu vardır. Bu yüzden o kar kış kıyamette Uşak’ı da yanına alarak bir ormanı ucuza kapatmak için yola çıkar. Ama bu sefer aşılması gereken çok büyük bir engel vardır: Doğa. Ve doğa karşısında, Efendi ile Uşak eşittir…
Tükendi
Çarlık Rusyası kırsal yaşamından hüzünlü bir öykü ve insan manzaraları... Dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Tolstoy, Polikuşka adlı uzun öyküsünde 19. yüzyıl Rusyası’nda malikâne sahibi efendilerle, burada zorlu koşullar içinde yaşayan köylülerin ilişkilerini anlatır. Polikuşka iyi niyetli ama kolayca aklı çelinen bir köylüdür. İçkiye düşkündür ve meyhanelerde içki içmek için küçük hırsızlıklar yapar. Aslında ona göre yaptığı pek de hırsızlık sayılmaz. Sadece insanların sağda solda bırakıp
Tolstoy, farklı hikayeler üzerinden, dini ve âhlâki öğütler verdiği bu eserinde, insanın yaradılış gayesinin altını çizerken, kişiye ve içinde bulunduğu topluma ayna tutuyor. Tolstoy, “İnsan ne ile yaşar?” sorunsalıyla insanı ayakta tutan gücü, manevi temellere dayandırıyor ve insanda bulunması gereken erdemleri, “Tanrı inancı, sevgi, adalet ve iyilik!” başlıklarıyla öne çıkarıyor. İyilik -kötülük, açgözlülük- kanaat, adalet-zulüm gibi zıtlıkları sorgulama imkânı bulacağınız eser, ruhunuza ve vicdanınıza ış
Tükendi
Tolstoy’un 20’li yaşlarda yazdığı bu romanı, Kırım’ın Sivastopol Cephesinde, Ruslarla Fransızların savaşını konu ediniyor. Kırım Savaşı’na subay rütbesiyle katılan Tolstoy’un, savaşın duygu tasvirini ustalıkla yapığı bu eserinde, kendinizi savaşın ortasında bulacak; can derdine düşmüş askerlerin, omuz omuza mücadelesini, kulakların yanından geçip giden mermileri, kopmak üzere olan kol ve bacakları, patlayan bombaları; kan, ıstırap ve ölüm gerçekliği ile etkili bir şekilde somutlaştırıldığını göreceksiniz.
Tükendi
Tolstoy’un ilk eseri olma özelliğini taşıyan bu öyküsü, aynı zamanda Tolstoy’un çocukluk dönemini anlattığı bir otobiyografi olarak nitelendiriliyor. Ölümün ne olduğunu anlayamayacak kadar küçük bir yaşta annesini kaybeden yazar, bir annenin yokluğunu ve bunun insanın yaşamını nasıl etkilediğini çarpıcı bir üslupla analiz ediyor. İnsanın sevme ve sevilme gereksiniminin hayranlık verici bir dille anlatıldığı öyküde, çocukluğun saf ve masum anılarını, Tolstoy’un çocukluk hatıraları üzerinden okuyacaksınız.
Öykülerinde “savaş, esaret ve özgürlük” temalarını gerçekçi bir dil ve insanı sarmalayan bir kurgu ile ele alan Tolstoy, bu öyküsünde de yine savaşan insanların ruh hallerini duygulu bir dille anlatıyor ve okura savaşın atmosferini, gereksizliğini ve kasvetini tüm dehşetiyle yaşatıyor. Aynı topraklar üzerinde yaşayan insanların birbiri ile savaşını okurken; sadece öldürmeye odaklı olan askerlerin nasıl bir psikoloji içinde olduklarına ve savaşı nasıl içselleştirerek hayatlarının bir parçası olarak kabul ett
Tüccar Vasiliy Andreyiç ve uşağı Nikita’nın yolculuk öyküsünü, Tolstoy’un hayran edici kaleminden okurken, o dönem Rus toplumunun, ağır ekonomik ve sosyal bunalımını iliklerinize kadar yaşayacaksınız. Gözü bir türlü doymayan, hırslı, kibirli efendi; soğuk bir kış gecesi, koruluğu rakiplerinden daha önce satın alabilmek adına uşağı ile birlikte yollara düşer. Öykü, okuru; hırsın ve aç gözlülüğün insanı nerelere sürüklediğini sorgulattırmaya zorlarken, yaklaşan ölümün hissettirdiği duyguları ve pişmanlıkları
Cümlelerin birbirini muhteşem bir uyumla yakaladığı eser, ölüm temasını gerçekçi ve çarpıcı bir kurguyla okuyucuya sunuyor. Farklı yaşamların ve farklı canlıların, farklı bir şekilde son buluşunun anlatıldığı derin tasvirlerde, hayatın anlamını, ölümü ve insanı sorgulayacaksınız. Ölümün heybeti ile buluştuğunuz her satırda bambaşka duygulara savrulacak, ölümün her canlı için kaçınılmaz bir hakikat olduğunu hatırlayacaksınız.
Gerçek bir olaydan esinlenen bu uzun öykü toprak kölesi Polikuşka'nın hikâyesini anlatır. Köyde sahtekârlıklarıyla tanınan Polikuşka'ya bir şans daha vermek isteyen toprak ağası hanımı, kasabaya ulaştırılmak üzere ona yüklü bir miktarda para emanet eder. Bütün bir köyün hayatını derinden sarsacak olayların fitili böylece ateşlenmiş olur. Savaş ve Barış, Anna Karenina gibi başyapıtlarıyla tanıdığımız Tolstoy'un, toprak kölelerinin hayatına ışık tuttuğu, derin psikolojik ve ahlaki analizler içeren bu öykü
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 419 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1