Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 70 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2
"Su azîzdir; insânı yükseltir." "Su" ile Allâh'ın "Azîz" ismi arasında çok anlamlı bir ilişki/örtüşme vardır. Azîz, Allâh'ın güzel isimlerinden birisidir ve "Yüceler yücesi, kadri ve kıymeti her türlü idrâkin ötesinde kalan" demektir. İrfânî dilde su, hayatın/dirilişin/ilmin kısaca "Hayy" oluşun remzidir. Su nasıl hayatın/dirilişin kaynağıysa "Vahiy" de tıpkı onun gibi kalplerin hayatı ve dirilişidir. Bu nedenle Allâh, Kur'ân'da vahyin/âyetlerin işlevini anlatırken su/yağmur benzetmesini kullanır. Hz. Peyga
Tükendi
"Kaf" harfi, görünen varlık veya varoluşla ilgili bir remiz/semboldür. Görünün bu varlık hem gayba hem de şehâdete işâret ettiğine ve bu gerçekliği en mükemmel bir şekilde benliğinde toplayan tek varlık insân olduğuna göre, "Kaf" harfinin sırrı da "insân-ı kâmil" ile örtüşmektedir. Rûh'un hakîkatine erişebilmek önce Kaf/beden/nefs dağımızı aşmakla, kısaca var zannettiğimiz "âriyet" varlığımızı ortadan kaldırmakla mümkündür. Tevhîd ilmi açısından bakıldığında da Kaf dağını aşmak; "sâlikin/tâlibin ef?âlinin,
Tükendi
Mülkün sâhibi konusunda Kur'ân'da yer alan en çarpıcı âyetlerden birisi Mü'min Sûresi 16. âyettir. Bu âyetin sonunda, Allah'ın kıyâmet gününde huzurunda toplayacağı insânlara "Bu mülk kimindir?" şeklinde hitap edeceği anlatılmaktadır. Bu hitap, duyma basîretine sahip olanlar için yaşadığımız âlemde her an yenilenmekte; nefsimiz, dolayısıyla bizim zannettiğimiz ve sâhiblendiğimiz bedenimizin/varlığımızın da aslî sâhibinin Allah olduğu gerçeğini bize hatırlatmaktadır. Kur'ân, Allah'ın göklerin, yerin ve her i
Tükendi
Zeytin Dağı'nın terası, surlarla çevrili eski Kudüs ve Mescid-i Aksâ'nın en güzel seyredildiği bölümdür. Hz. Ömer'in fetihten sonra Kudüs'e ilk baktığı yer de burasıdır. Zeytin Dağı'nda Hz. Îsâ'nın verdiği Dağ Vaazı'nın içeriği Hz. Îsâ'nın dînî ve ahlâkî öğretilerinin toplamı gibidir. Zeytin Dağı'nın Hz. Îsâ'nın hayatında tebliğine/risâletine başlamasından vefâtına kadar geçen sürede önemli bir yeri vardır. Aslında her peygamberin hayatında bir şekilde dağ ile temas kurduğu zamanlar olmuştur. Yeryüzüne inen
Tükendi
All?h ?Yâsîn" yani ?Ey insân" diye bize seslenirken içimizdeki/özümüzdeki ?toplayıcı hakîkat'e, Hakîkat-i Muhammediyye'ye, sözde ve fiilde bizi her zaman isâbete ulaştıracak İlâhî bilgiye, tenzîh ile teşbîhi cem etme yeteneğimize, bize hayat veren üfürülmüş Rûh'a, hüviyyetimize ve bütün bunların ortak adı olan Kur'ân'a" dikkatimizi çekiyor. İnzâl edilmişi tenzîle, Kur'ân'ı Furk?n'a, cem'i fark'a, bâtını zâhire, celâli cemâle, kısaca Azîz olanı Rahîm'e dönüştüren ve insanlığa rahmet olan her benlik ?Yâsîn"di
Tükendi
En kısa tanımıyla mezhep, "din konusunda oluşmuş yorum ekolü" demektir. Bu noktadan baktığımızda hiçbir insânın bu bilgi ve düşünce üreten mezheplerden/yorumlardan uzak olması düşünülemez. Fakat şu iyi bilinmelidir ki, bir mezhebin yorumunu almakla, o yorumu din yapmak tamamen ayrı şeylerdir. "Geniş Mezhepliyim" adlı çalışmamızın mezhep gerçeğini anlama noktasında az da olsa bir uyanışa vesile olmasını Cenâb-ı Hakk'tan niyâz ediyorum. Mezheplere uymanın Kur'ân'a ve Sünnet'e uymaktan başka bir şey olduğu iz
Tükendi
Dünyâ ölçeğinde "Tevhîd"e zarar veren, "Tevhîd"i şirke dönüştüren her türlü görünmez/örtülü odakları cin kavramı içerisinde değerlendirmek mümkündür. Başka bir deyişle ifâde etmeye çalışırsak "Tevhîd'i bölen ister şeytânî isterse insânî olsun her türlü gizli plan/eylem örtülü cinciliğin bir ürünüdür." Kur'ân örtülü/görünmez/sinsi bu varlıkların şerlerinden korunmanın, ancak All?h'a sığınmakla mümkün olacağını çok açık bir şekilde söylemektedir. Bu çerçeveden bakıldığında insânlar üzerinde Rabb'lik, Melik'
İnsânın yaratılış gerçeği, "var olan" hiçbir şeyden ilgisini kesmesine izin vermez. İnsân, her şeyin kendisiyle ve kendisinin de her şeyle ilgili olduğu bir varlıktır. Bu nedenle bir başka yaratılış gerçeği olan ölümle o gelmeden çok önce ilgi kuran tek varlık insândır. Her doğum kadar her ölüm de hayatın içindedir. Ölüm, bizim dar/sınırlı algımızın sandığı gibi bir yokluk ve tükeniş değil, bir oluş ve hayat faaliyetidir. Her ölüm yeni bir doğumun başlangıcıdır veya başka bir ifâde ile ölüm, daha yüce bir d
Tükendi
Hâbil ve K?bil'le başlayan mücâdele bugün yeryüzünde farklı isimler altında sürüp gidiyor. Şiddet/savaş/terör/ölüm ve buna bağlı olarak kan ve gözyaşı sel olmuş akıyor. Ne adına olursa olsun merhametsizlik, zulüm, kabalık, bencillik, câhillik hayatın her alanını olanca gücüyle etkilemiş. Nasıl durulacak bu olaylar, nasıl düzelecek bu gidiş? Hiç şüphe yok ki merhametin kaynağı dindir ve dinden nasîbi olmayanın merhametten de nasîbi yoktur. İnsanlık dünyası günümüze kadar merhametten ne öğrenmişse bunu, vahy
Tükendi
İrfânî bir bakış açısıyla düşünürsek hepimiz Allah'tan gelmiş kelimeleriz ve bu görünen âlemde anlamımız/varlığımız tükendiğinde tekrar aslî kaynağımız olan Allah'a döneceğiz. Bunun bir anlamı da şudur: "Allah bilinmezliğini bizim kelimelerimizle bilinir hâle dönüştürüyor." Dolayısıyla her kelime O'nun güzel isimlerine karşılık geliyor ve bizler de zaten o isimlerin terkibinden oluşmuş varlıklarız. Öyleyse kelimeleri anlamak/okumak bir yerde bu güzel isimlerin sâhibini okumak/anlamak/bilmek anlamına geliyor
Tükendi
Soyut mânâlar, bilinen şekillerle örneklendirilmedikçe insan düşüncesinde boş ve köksüz kalır. İnsan zekâsına ne kadar saf bir mânâyı anlayabilecek güç verilmiş olursa olsun, yine de saf/soyut bir mânâyı kavrayabilmek için sembollere, işâretlere ve çizgilere ihtiyaç vardır. Bunun için Kur'ân insanlara örnekler veriyor ve çok büyük mânâları sahneler ve tablolar hâline getirerek insanların düşünce dünyâlarına yaklaştırıyor ve anlaşılır biçimler kazandırıyor. Böylece her insan realiteyi, kendi seviye, yetene
Tükendi
Yeryüzüne inen Hz. Adem'e ilk rahmetin gelişi bir dağda olmuştur. Hz. Musa, bir dağda Rabb'inin tecellisine kavuşmuş; Hz. İsa havarilerine en can alıcı tebliğlerinden birini bir dağda yapmıştır. Hz. Davud'un sesine ise yankılarıyla dağlar katılmış; Hz. Nuh'un gemisi, tufan sonrası yolculuğunu bir dağda noktalamıştır. Yine Kur'an'ın ilk ayetlerinin insanlık dünyasına inişi bir dağda gerçekleşmiştir. İlk defa insan ile doğa arasında sevgiye dayalı bir ilişkinin varlığına örnek verirken, Hz. Peygamber ile da
Tükendi
Resûllulah Efendimiz "Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi. Kadın, güzel koku ve gözümün nûru namaz." buyururken "kadın"la başlar sıralamaya... Zira âlemin yaradılışının kaynağı olan "aşk" kadından zuhûr etmiştir. Bu sebepledir ki Hz. Mevlânâ "Kadın Hakk'ın nûrudur, sâdece sevgili değil, sanki hâliktir, mahlûk değil." der. Ken'ân er-Rifâî Hazretleri de aşkın Allah'ın sıfatı olduğunu ve kadından zuhûr ettiğini söyler. Aşk, cemâl ve celâlin birlendiği dinamik bir olgudur. Yansıdığı mekânda güzellik, yenilik ve
Tükendi
Ağaç olmanın zor yanı, nerede büyümüşsen bir adım atamadan orada sâbit kalmandır. Hele de gövden kalınlaşmış, boyun uzamış, yaşlı bir ağaçsan. Geçmişin hatıraları ile baş başasındır; ne sevdiklerine gidebilirsin, ne de istediğin zaman onları görebilirsin. Beklemektir ağaç olmak, dört bir yana uçan özgür kuşlara, ülkeler gezen rüzgâra heveslenmektir. Sabretmektir ağaç olmak, her mevsime alışmak, her renge boyanmak, geceye gündüze, Güneşe, Aya, yıldızlara eşlik etmektir. Ağaç olmak başlı başına özlemektir; gö
Tükendi
Geleneğimizde Ölenin kıyâmeti kopmuştur şeklinde bir söz vardır. Bu sözün irfânî dildeki karşılığı Ölmeden önce ölmektir. Yani irâdî ölümle kişinin izâfî varlığını yok etmesi, bir anlamda ölmesi, fenâ bulması, sonra da Hakk ile hayat bularak yeniden dirilmesi, bekya erişmesidir. Fenâ geride kalıp bek/dirilik başladığında, artık her şey âşikâr olur ve bâtın zâhire dönüşür. Rûhânî âlem tüm ihtişamı ile ortaya çıktığında, hakîkate perde olacak hiçbir şey kalmaz. İlmel-yakîn olarak bilinenler, insanın keşfinin
Tükendi
Kur'ân çocukları bize "Dünyâ hayatının süsü" olarak tanıtır. Hz. Peygamber (s.a) de, Allah'ın kullarına olan merhametini sahâbesine anlatırken çocuğunu şefkatle emziren bir kadını örnek olarak göstermiş ve "Şu kadının kendi çocuğunu ateşe atacağını sanır mısınız" sorusuna "hayır" karşılığını alınca "İşte Yüce All?h kullarına bu kadının çocuğuna şefkatinden daha merhametlidir" buyurmuştur. Bir başka gün de, torunu Hz. Hasan"ı öperken yanında bulunan ve "Benim on tane çocuğum vardır, onlardan hiçbirini öpmedi
Tükendi
Kimi Hallâc gibi darağacında yapar Mi'râc'ını, kimi Nemrud'un ateşinde, kimi Çarmıh'ta, kimiyse balığın karanlığında. "Lâmekân" olan varlığa Mi'râc'ın mekânı olmaz. Aslında zamanı da olmaz. Zaman, üç boyutlu varlık için bir anlam taşır, "Asr'dan Dehr'e" davet olunanlar için geçerli değildir. Rûhânî bir şölendir, bir hayret ve haşyet yolculuğudur. Burada yaşananlar All?h ile kulu arasında, anlatılması yasak bir sırdır. Mi'râcın kemâli tekrar dünyevî hayatın realitesine geri dönmek ve yeniden hizmet için insâ
Tükendi
Hayat -doğumdan ölüme- bir çıkışlar serisidir ve her çıkış tekâmül yolunda bir basamaktır. İnsân da kendi bedeninde/toprağında içinde taşıdığı "ilâhî öz" ile aydınlığa/ışığa çıkma ânını sabırla bekleyen bir tohum gibidir. Arz'a ilk çıkışımız/doğumumuz annemizin karnından olmuştu. İkinci çıkışımız ise bu fizik âlemden semâvî/rûhânî âleme tekrar yeniden doğuşumuzla gerçekleşecektir. Her doğum sancılı bir süreçtir. Bu nedenle hayat yolculuğunda karşımıza bir "sünnetullah" olarak çıkan/çıkacak her zorluk, çile,
Tükendi
XIV. Yüzyılın başında ilk defa Venedikte cam aynalar yapıldı. Bu cam aynaların arkaları civa-kalay karışımı olan ve adına sır denilen bir mâdenî örtüyle kaplanmıştı. Artık günlük ihtiyaçtan dekoratif sanatlara, endüstriden mimarîye kadar her alanda ayna kullanımına yer verilmişti. Durgun su yüzeyinden başlayan ve zamanla cam, çeşitli madenler ve teknolojinin gelişmesiyle pratik ve modern aynalarda devam eden İnsân-Ayna birlikteliği günümüze kadar geldi. Ve görünen odur ki bu birliktelik insânın yeryüzü sahn
Tükendi
Geçirdiği rûhanî seyrin amacı Hz. İbrâhimin gökler/rûh ve yer/nefs, zâhir ve bâtın hakkında yakîn sâhibi olmasını sağlamaktır. O Ben Allhtan başkasına ilâhlık yakıştıranlardan değilim diyerek yüzünü Fâtıra yani her ân yeni bir şende olan Allha çevirir. Böylece ona göklerin ve yerin melekûtu/gizlilikleri gösterilir. Zira Tevhîd/Hakîkat Bilgisinin çeşitli mertebeleri vardır. Önceleri gerçek, bir yıldız gibi bir doğar, bir batar idrâkimizde. Sonra Ay, sonra Güneş gibi daha uzun ve etkili aydınlanmalar olur. Öy
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 70 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2