?Havaların soğumaya başlamasıyla yavaş yavaş yanmaya başlayan sobaların, havada bıraktığı is kokusudur lüferin kokusu... Kestane karasının, yaprak dökümünün, bıldırcının ve birbirini kovalayan fırtınaların yerlere serdiği yaprakların kokusudur lüferin kokusu... Tüm sene çekeklerinde, tonozlarında bu zamanı bekleyen teknelerin limandan tam gaz çıkarken arkalarında bıraktığı egzoz kokusudur lüferin kokusu... Denize sarkıtılan lüks lambasının gömleğinin yanarken çıkardığı kokudur, ele sinen yem kokusudur, tek
Bu kudretliliğe, bu büyük tour joué'ye, çevrilen bir dümene ve tamamlanan bir büyük tura gülerken işitilebilen bir James Joyce vardır. Ulysses'in dümenlerinden ve turlarından, hilelerinden, kurnazlıklarından ve geri dönüşünden, her şeyden geri döndüğünde tamamladığı büyük turundan söz ediyorum.
-Jacques Derrida-
"Yapmaya çalıştığım şey ile kilisedeki ayin arasında bir benzerlik yok mu sence de? Ben de gündelik hayatın ekmeğini, kalıcı sanat değeri olan bir şeye dönüştürerek insanlara bir tür zihinsel zevk
Burada yayımladığımız mektuplar gerçekten sıradan, alelâde metinler olmayıp Rızâ Tevfik
gibi bir babanın kızına gerek evlilik hayâtı, gerekse hayatta mutlu olabilme, bu hususta kimleri,
nasıl örnek alması gerektiği konusunda çeşitli öğütleri de ihtivâ eden önemli belgelerdir.
Orhan Okay mektuplarla ilgili bir takdim yazısında: ?Geçmişi tanımak için en değerli
malzeme hâtıralar, günlükler ve mektuplar içindedir." demektedir. Bu bağlamda, Rızâ Tevfik'in
kızına gönderdiği özellikle 1923-1930 yılları arasında y
Anı ve tanıklıklar...
"Ben Ali Zengin, İbo oğlu Hatice'den olma.
Şu yıl doğdum demeyeceğim. Hangi yıl doğduğumu kesin olarak ne babam ne de anam bilirdi. Doğru olanı, keleş dayının gölbaşına giderken babamın ricası ile bizi nüfusa kaydettirmesi. Şimdilerde ise nüfusa kaydetmek için illa bir doğum kağıdı isteniyor.
Göçümüz Malatya-Sürgünü önünde duran Borik Dağı'ndan Adıyaman Gölbaşı'na inince, (...) bahtımız gibi simsiyah olan çadırlar Gölbaşı Gölü'nün yukarısındaki demir yolu arasındaki alana kurulunca
Sonunda bağın olması gerektiği yere ulaştık.
Üzüm bağı yerinde yoktu.
Üzüm tevekleri yoktu.
İncir ağaçları yoktu; incir kuşları yoktu.
Bağın olduğu yer kocaman bir çam ormanı olmuştu.
Ama ceviz ağacı orada duruyordu.
Artık yaşlanmış, kurumaya yüz tutmuştu.
Sanki bizi beklemişti bunca yıl.
Belki de geldiklerinde burada bulunayım; yabancılık çekmesinler diye
düşünmüştü.
O ceviz ağacı da olmasa ne yapardık bilmem.
Sonra uzun uzun baktık gökyüzüne.
Artık gökyüzünde arıcık kuşları da yoktu.
Belki de tüm bu yaşad
Önceden tanımlanmış ve sınırları çizilmiş bildik bir dünyanın içine birtakım kişileri ve olayları yerleştirerek kurulan bir dünya değil bu kitaptaki. Karanlık Thomas, "gerçek dünyanın ters çevrilmişi, inkârı" olan bir başka dünyanın içinde, kendi deneyimini ve kendi evrenini yaratan, saf hayal gücünün eseri bir roman... Derin sularda yüzmeyi, uzağa, öte´ye gitmeyi, Blanchot´nun düşüncesinin dehlizlerinde dolaşmayı ve kaybolarak başka bir ben bulmayı göze alan okurlar için...
YAZAR HAKKINDA
1907´de Fransa´d
Bu kitap, Türkiye'nin terörle boğuştuğu en kanlı yıllarda, bu terörün içinde doğmamış ama bir anda kendini bu kanlı savaşın ortasında bulmuş bir askerin, not defterine düştüğü yaşanmışlıklardan derlenmiştir. Mesut Maral, ilk kitabı, "Merak Etme Anne, Bacaklarım Yerinde" ile kahramanca bir öyküyü, en insani yönleriyle, o öykünün tam da içinden, en yalın haliyle okurlarına sunmakta.
O yılları, ülkenin doğusunda yaşananları anlamak için...
"Yazışmalar 1946-1959'', yapıtlarıyla ölümsüzleşmiş iki ismin, Albert Camus'yle René Char'ın dostluğunun anlatısı aslında. Bu mektuplarda iki edebiyatçı arasındaki dostluğun nasıl geliştiğini, zor günlerinde birbirlerinden nasıl güç aldıklarına tanık oluyoruz. Yine bu mektuplar, Camus'yle Char'ın kimi yapıtlarına, dönemin siyasi olaylarına ilişkin düşüncelerini ve gündelik dertlerini paylaştıkları birer belge niteliğinde.
"Sevgili RenéChar,
Mektubunuz beni çok mutlu etti. Bugün hem dilini hem de duruşunu
Söyle sevgili; seni düşündüğüm gibi sende beni düşünüyor musun? Sende dualarında benim için âmin diyor musun? Başını yastığa koyduğunda aklına geliyor muyum? Sevgili sorum da sensin cevabım da, hükmü istediğin gibi ver, aşkım da sensin aşksızlığım da. Dinle sevgili; gökyüzünden sökülen her şafak vakti adını sayıklar dilim, bekle beni, bir gün çıkıp geleceğim yürek kapına, ellerimde çiçekler, içinde sana yazılmış aşkla.
Eleştirmenin Arzusu, nesnel eleştirinin önde gelen isimlerinden Hüseyin Cöntürk'ün yakın dostu Halûk Aker'e 1968-2003 yılları arasında yazdığı toplam 253 mektubu bir araya getiriyor. Bu mektuplar Cöntürk'ün edebiyattan koptuğu düşünülen son yıllarında edebiyat tutkusunun, çalışmalarını yayım-lama arzusu ve heyecanı bulma umudunun nasıl sürdüğünü gösteriyor. Onun edebiyat olaylarına ve edebiyatçılara ilişkin görüşlerini, divan edebiyatına olan derin ilgisini yansıttığı kadar dönemin edebiyat ortamına da ışık
2?Hakikat yolu aramakla bulunmaz. Ama bulanlar ancak arayanlardır." - Beyazıd-i Bestami
Elinizdeki kitap, bir annenin oğluna yazdığı mektuplardan oluşuyor.
Lakin içeride, büyükten küçüğe gönderilen nasihatler yerine yüklü bir zihnin iyi bir dinleyiciye hitabıyla karşılaşacaksınız.
İçtenlik ve incelikle nakşedilmiş bu satırlarda, herkesin mahiyetini anlamaya çalıştığı mutluluk, yaşam, ölüm, istikamet, sabır, denge ve daha birçok netameli soruya verilmiş berrak yanıtları bulacaksınız.
Mevlânâ'nın, Ferîdüd
Susan Sontag ilk cildi "Yeniden Doğan" adıyla yayınlanan günlüklerinin bu ikinci cildinde annesiyle gerilimli ilişkisinden yazarlar ve sanatçılarla etkileşimlerine, roman ve film çalışmaları sırasında yaşadığı yaratıcılık sancılarına kadar iç dünyasını paylaşıyor okurlarla...
Sevgili kızım, biriciğim;
Uzun bir suredir sana mektup yazamadım. Nedenleri vardı. Aramızdaki kopukluk duygusal değil, bir iletişim kopukluğuydu. Senin için canımı bile verebileceğimden kuşkun olmasın. Özlemin taş gibi göğsumde duruyor. Duşlerime giriyorsun. Sokakta bir kız çocuğunun baba diye bağırması yureğimi kanatıyor. Kaç zamandır bana baba demene hasretim. Bu yazı seninle birlikte geçirmeyi ne kadar isterdim bilemezsin. Ama olmadı, olamadı.
Edebiyatımızın acıya kiracı şairi Metin Altıokun, kızı Zeyne
Uzaklarda hep bir nefes, bitmeyen bir enerji vardır. Bazen o sonsuz keşfin içinde olmak istersiniz, bazense içinde olduğunuz zaman tünelinden çıkmazsınız. Hayata, öğretilen, gösterilen kadarıyla değil, uçsuz bucaksız ve farklılıkları açık bir oyun alanı olarak bakmak için hep daha farklı, daha fazla, daha sonsuz olanın peşine gitmek gerekir. Uzaklara gitmek, oraları keşfetmek, keşfetmenin verdiği heyecanı, macera duygusunu ömrünüzün hiçbir anında kaybetmemek için yolunuzu hep kendiniz çizin ve gidebildiğini
Bilirsiniz dostlar. Yazı yazmak zor zanaat, hele de bu bir kitap önsözü, yani "SÖZ BAŞI" olursa ve bu söz başı aynı zamanda bir devrin YUSUFİ'yelilerinin hislerine tercüman olacak mektuplar için yazılacaksa, gerçekten zor.
Elinizdeki, eser diyemeyeceğim "eser"; 1979-1981 yıllarında değişik cezaevlerinde yazılmış bir kısım mektuplarımın sizlerle paylaşımıdır.
Bu mektuplardan bir kısmı -okuyacağınız gibi- değişik mahalli veya yurt genelinde ya-yınlanan gazetelere yazılmış ve o gazetelerde yayınlanmış, genel
İşte İbo´nun ayağını bastığı toprak: Dağ ve zindan
İşte direncin karşısında zalimin çaresiz kalışı
Ve işkenceye karşı direnişiyle efsaneleşen bir hayat
İBRAHİM KAYPAKKAYA´NIN RESİM ARŞİVLİ KİTABI!
Nihat Behram´ın, efsaneleşen unutulmaz kitabı "Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit" uzun yasaklı yıllardan sonra yine okuruyla buluşuyor. Behram, bu belgesel anlatısında, halka bağlılık ve inancın karşısında işkencenin gücünü yitirişini seslendiriyor. İlk yazıldığı 1976´dan bu yana geçen ve beraatle sonuçlanan
"Hepsini yak!"
Viyana yakınlarında bir sanatoryumda kan tükürürken yazıdan vazgeçti Praglı, yazar. Kalemi bırakmamıştı aslında ama yazdığı hiçbir şeyin yayımlanmasını istemiyordu. Kafka, bütün hayatı boyunca, kendisini, ünlü öyküsü Değişim' in Gregor Samsa'sı misali, bir hamamböceği gibi hissederek yaşadı. Şüphesiz Kafka'nın bu hissiyatının kaynağı otoriter babasıydı. Okumak istediği okula, evlenmek istediği kadına karşı çıkan babası, yazılarını da hiçbir zaman onaylamadı. Matbaadan henüz çıkmış kitabını g
"...seslerle girmeli bu kitaba belki. Bir ses tahayyülüyle: bir yaprağın kopuşu, diğer yapraklara sürtünerek aşağıya düşüşü ve yere çarpışı. Sonra; durduğu, savrulduğu, konulduğu, terk edildiği yerde rengi kızarıp soluklaşırken, yüzeyi düzleşirken, kırışırken, lekelenirken, kuruyup kırılganlaşırken o; benim günlerim, onun sonsuza düşüşünün olası bir yankısıdır sadece."
"Herbaryum", kurumuş bitkilerin zamanında kaybolmuş bir ses-metin. Doğa, zaman, ses ve boşluk üzerine bir günce denemesi. Görselliğin bir m
Orhan Duru'nun mektuplarıyla günlüklerinden oluşan bir çifte kitap elinizdeki.
İlkinde, Orhan Duru'nun 1957-72 yıllarında Ferit Edgü ile Yüksel Arslan'a gönderdiği mektuplar var. Burada, daha önce Edgü-Arslan yazışmaları kitabında da görülen, soyunuk bir dil bulacaksınız. Gençlik arkadaşlığının sıcaklığına, teklifsizliğine, dahası 1950 Kuşağı'nın bu iki yazarıyla bir ressamı arasındaki, bugün büsbütün yitip gitmiş, içtenliklere tanıklık edeceksiniz. Doğan Hızlan'ın önsözünde dediği gibi, mektuplar "Orhan D
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 320-340 /
Aktif Sayfa : 17
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.