Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 48-64 / Aktif Sayfa : 4
Siracettin Ali b. Osman el-Ôşi (ö. 575/1179) Kırgızistan’ın güneyinde bulunan Oş şehrinde doğmuştur. Oş’ta yaşadığı için Ôşi künyesini alan bu âlim, yaşadığı bölgenin meşhur bir hukukçusu ve önde gelen kelamcısı olmakla birlikte nazım edebiyatında da şöhret kazanmıştır. Ôşi’nin tahminen 569/1173 yılında yazdığı nazım halindeki “Emâli Kasidesi”, Mâturidi kelam düşüncesinin manzum şekilde dizgilendiği ilk eser olma özelliğini taşımakta ve kasidenin tamamı Mâturidi ekolünün temel görüşlerini içermektedir. Ôşi’
Nefsin bilgisine sahip olarak kendini geliştirme faaliyeti günümüz dünyasında toplumun yıkıcı ve dışlayıcı etkisi altında ezilen aydın için bireysel bir uğraş olup onu sıradanlaşmaktan ve anlaşılamamaktan kurtaracaktır. Toplumsal açıdan ise düşündüğü gibi eyleyemeyen, ikiyüzlü davranışların tehdidiyle karşı karşıya kalan sosyal insanın, yanlışa evet dememek adına yapmış olduğu bir çıkış yolu olarak ve bu soruna dair iç-dış tutarlılığı bozmadan, yanlışa düşmeden bir çözüm önerisi olarak sunulabilir. Bu merte
Kur’an ilimlerinin özeti olarak telif edilen bu mukaddime günümüz okurlarının ilgisini çekecek niteliklere sahiptir. Çünkü bu sahadaki klasik eserler, genel itibarıyla ancak uzmanlık alanı tefsir olan araştırmacılar ve akademisyenlerin okuyabilecekleri türden oldukça kapsamlı eserlerdir. İşte bu mukaddime tefsir okumak isteyen ama bu alanda teknik bir altyapıya sahip olmadığı için okuduğu eserden yeterince yararlanamayan okurlara yönelik bir tür kılavuz niteliğindedir. Ayrıca bu özelliği nedeniyle tefsir us
Vahyin temel vurgusu Allah, âlem ve insan üzerinedir. Allah inancı, âlem ve insanın varlık nedeni ve onlara anlam veren mutlak varlıktır. Âlem ve insanın, Allah ile ilişkilerine göre bir yeri, anlamı ve değeri vardır. Vahye göre Allah, âlem ve insanın zorunlu bir kaynağı ve nedenidir. Allah, âlem ve insanın hedefini ve amacını belirler.
İslâm âlimleri, gerçek peygamberle sahtesini ayırt edebilecek bazı usuller ortaya koymuşlar; kelâm ve felsefe başta olmak üzere hadis ve tasavvuf gibi diğer disiplinler de bu konuda bazı metotlar geliştirmişlerdir. Bunların en önemlisi de mucize faktörüdür. Bu çalışmada nübüvvetin ispat edilmesi açısından mucizeler, daha özel anlamda hissî mucizeler değerlendirilmiştir.
Her insan akıllı yaratılmıştır. Dolayısı ile insan doğuştan mantıklı düşünür ve hareket eder. Akıl ilkelerine uygun olmayan birbiri ile çelişen söz ve düşünceleri benimsemez, onlardan uzak durur. Mantığın amacı ve konusu da gerek gündelik hayatta gerekse bilimde insanları hataya düşmekten korumak ve bildiklerinden hareketle yeni bilgilere ulaştırmaktır. Mantık bilimi bilimlere giriş kabul edilir ve bilim öğrenmede vasıta olarak kullanılır. Bu yüzden mantık sistemleştirildiği tarihten günümüze temel bilim
Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’e vahyedilişinden başlayarak okunmuş, anlaşılmış ve hayata geçirilmiştir. Zamanla farklı kültürlerin İslam’a dâhil olması, yaşam şartlarının değişmesi, yeni ortaya çıkan durumlar ve diğer bazı nedenler çerçevesinde birtakım anlama problemleri ortaya çıkmış, Kur’an’ın âyetleri tefsir edilmeye daha çok ihtiyaç duyulur hale gelmiştir. Bu süreçte Hz. Peygamber’le varlık kazanan tefsir ilmi, sistemleşmeye başlamış ve tarihsel süreç içerisinde birbirlerinden farklı birçok tefsir çalı
Tükendi
Önderler, toplumların başarı kazanıp zirveye çıkmasın da ya da tam tersine yok olmaya doğru gidişlerinde büyük bir rol oynayan şahsiyetlerdir. Elbette lider tek başına her şey değildir. Ama onlar toplumu yönlendirmede en önemli rolü oynamışlardır. İşinin ehli güçlü liderler, toplumsal dinamikleri harekete geçirerek bölgesinde ve hatta dünya çapında büyük gelişme ve sıçramalar gerçekleştirebilmekte ya da başlatabilmektedirler. Burada ele alacağımız Murabitlar Devleti'nin lideri Yusuf b. Taşfin de kendi toplu
Makrîzî’nin, İġāsetü’l-ümme bi-keşfi’l-ġumme adlı bu eseri, hacim itibarıyla küçük olmasına rağmen, muhteva açısından oldukça zengindir. Makrîzî, bu eserinde H 808/1405 yılına kadar Mısır’da meydana gelen kıtlıklardan, bunların sebeplerinden ve halkın yaşadığı ekonomik ve sosyal sıkıntılardan bahsetmektedir. Bu eserin kaleme alınma sebebi, H 796-808/1394-1405 yılları arasında Mısır’da yaşanan ve insanları kırıp geçen kıtlık hadisesidir. Ancak Makrîzî, bu eserinde sadece H 796-808 yılları arasında yaşanan kr
O,her halifeyi tek tek anlatmış, dönemindeki siyasi olayları, atadığı görevlilerle ilişkilerini ele aldıktan sonra ilim, edebiyat, şarkı ve eğlence meclislerine yer vermiştir. Kullandığı bu yöntem ile sakin ve ağırbaşlı üslubu ona çağdaşları arasında farklı ve ayrıcalıklı bir yer kazandırmıştır. Bağdat ve İrak’ın tarihini ilk yazan İbn Tayfûr bağımsız bir tarihçidir. Plan ve anlatımından da anlaşılacağı gibi eseri özgün bir eserdir. Eserinde yararlandığı kaynaklarının çoğu şifahidir. Saraya nüfuz edemediğin
İslam fıkıh geleneğinde Ebû Hanîfe’nin en önemli öğrencisi ve Hanefi ekolüne mensup bir âlim olan Ebû Yûsuf, bu eserinde kendisine gelen problemleri rivayetler üzerinde çözmeye çalışmıştır Bu yüzden eserinin ismini KİTÂBU’L-ÂSÂR koyarak nakle bağlılığını ortaya koymaya çalışmıştır.
Hayat dua üzerine kuruludur.Sevinçler kadar üzüntüler de yaşama dâhildir.Keder olmadan mutluluğun kıymetini bilmek zordur.Her iki durum da imtihanın güzelliğidir. Ama ne olursa olsun bizim sözümüz hep şudur:"La tahzen innallâhe meane. (Üzülme, Allah bizimle beraberdir)."(Tevbe suresi) Ve sevgili okur; Yunus Emre'nin de dediği gibi:"Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim.Aşkın ile avunurum; bana seni gerek seni." "Üzülme!Kaldır yüzünü yerden...Gözlerinin içine içine bak sevdiklerinin.Rabb'in seni unut
Hikmeti yitiren hayat, bayatlar, solar. Hakikati yitiren hayatsa, insanı yalnızca ağlarına bağlar, soldurur. İlim, hakikatin ‘söz’ hâlidir. İrfan, hakikatin ‘göz’ (kalp gözü) hâlidir. Hikmetse hakikatin öz hâli. İlim, ‘çağrı’dır: İlâhî çağrı. İrfan, ‘çağ’dır: Nebevî çağ. Hikmet’se, çağlayandır: İlâhî ‘çağrı’yla buluşan, nebevî ‘çağ’la oluşan insanın, hakikati çağlayana dönüştürme çabası. İlim, ‘söz’ü zenginleştirir. İrfan, ‘göz’ü derinleştirir. Hikmet’se, ‘öz’ü gürleştirir. İlim, ‘ribat’tır: Hakikate bağlan
Tevrat, Tora veya Pentateuk, Tanah ve Eski Ahit'in ilk beş kitabına verilen isim. Musa'nın Beş Kitabı olarak da bilinir. Orijinal olarak İbranice yazılmıştır. Tanrı tarafından Musa'ya vahyedildiğine inanılır. Tevrat sözcüğü bazen Tanah'ın tamamı için de kullanılır. Musa’nın 5 Kitabı: ▪ Tekvin veya Yaratılış: Dünyanın ve insanın yaratılışını, Cennetten kovuluşu, Nuh Tufanını, İbrani halkının ataları olan İbrahim, İshak, Yakup ve Yusuf'u anlatır. ▪ Çıkış veya Mısır'dan Çıkış: Yahudi halkının Musa ön
Bu çalışmada, İslam düşüncesini modernleştirmeye yönelik eserleri ile bilinen Tunuslu akademisyen Abdülmecîd eş-Şerefi'nin görüşleri İncelenmektedir. Şerefi doğrudan Tefsir ve Kur'an İlimleri üzerinde çalışma yapan bir bilimadamı değildir. Onun çabası İslami ilimleri modernleştirmeye yöneliktir. Elinizdeki bu eser onun genel olarak bütün görüşlerini değil, Kur'an ve Tefsire dair görüşlerini merkeze alarak meydana getirilmiştir. Yazarın, Şerefi'nin görüşlerine bakışı, eleştirel bir bakıştır. Bununla birlikte
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 48-64 / Aktif Sayfa : 4