Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 140-160 / Aktif Sayfa : 8
"Gölgeye bir daha dönmemek üzere ayrıldım. Kendimden kurtuldum artık. Ondan bundan kurtuldum. Hiçbir hançer yaramaz tenimi, şerha şerha yarıldım. Bundan böyle orada, birinci semanın feleklerinde arayın beni. Şimdi sadece gözüm kamerde, şemste, zuhalde. Senin belirdiğin yerde, ayan olduğunda." "Hiç" olma yolunda "şey"e varan bir yolcu... Hakikati yıldızlarda arayan Hayyam'ın hiçbir şeyin anlamının kalmaması için kendisini tümüyle aradan kaldırması gerektiğini anladığı anlar ve onun gözünde "şey"lerin a
ürkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk, milli Mücadele’den sonra ülkenin doğusuyla, batısıyla, güneyiyle, kuzeyiyle bir kalkınma hamlesine girişmişti. Bunun için çeşitli projeler geliştirdi. Ülkenin kalkınması için iç yönetim kuruluşlarını yurdun doğu bölgelerinden başlayarak genişletme gereği duydu. Dersim bölgesinde önemli bir reform programının uygulanması da düşündü. Ülkeyi bir baştan bir başa demir yolları ile bağladı. Ancak ne hazindir ki, özellikle dış güçlerin ve emperyalist devletlerin kışkırtması
Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü konumunda olan Türkiye, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan boğazları, Ortaasya, Kafkasya ve Ortadoğu’daki doğal enerji kaynaklarının kesiştiği noktadaki jeopolitik konumuyla bütün dünyanın dikkatini çekmektedir. Geçmişte Osmanlı Devleti, bugün de Türkiye, bu jeopolitik ve jeostratejik konumundan dolayı çeşitli entrikaların çevrildiği bir alan olmuştur. Osmanlı Devleti’ni parçalayarak tarih sahnesinden silmek isteyen sömürgeci devletler, bu entrikalarında yüzlerce yıldır Tü
“Hilalin Gölgesinde” isimli bu eser, birbirini kronolojik olarak takip eden olan 4 ciltlik “Türk'ün Tarihi” projesinin üçüncü cildini oluşturmaktadır. Bu eserde Osmanlı Devleti ve dönemi anlatılmaktadır. Osmanlı ve dönemi siyasi, askeri, kültür ve medeniyet tarihi, her konunun değişim çabaları ile birlikte verilmiştir. Aynı tarihsel süreçteki Türk dünyasında yaşanan gelişmelere de ışık tutulmuştur. En geniş döneminde hâkimiyet alanı yaklaşık 24 milyon kilometre kareyi bulan ve üç kıtaya yayılmış olan Osmanl
II. Abdülhamid Dönemi, Osmanlı tarihinin en çok tartışılan ve araştırılan dönemi olmuştur. Bu dönem içinde de en çok tartışılan konu, Hafiye Teşkilatı ve jurnalciler olmuştur. Bu eserde, II. Abdülhamid tarafından kurulan ve bir dönem dünyanın sayılı istihbarat teşkilatlarından biri olan Hafiye Teşkilatı’nın kuruluşu ve faaliyetleri hakkında önemli bilgiler bulacak; gerek görevi icabı, gerekse şahsî menfaat sağlamak için Sultan II. Abdülhamid’e jurnal veren bazı jurnalcilerin Abdülhamid tahttan indirildikten
Tükendi
Bugünkü Yunanistan sınırları içerisinde bulunan Siroz beş asır Osmanlıların elinde kalmış ve Rumeli’de tipik bir Osmanlı kentine dönüşmüştür. Çandarlıların ve Gazi Evrenosların fethettiği ve imar ettiği bu kadim şehrin son bir buçuk asrına ise “Siyavuşpaşazâdeler” damgasını vurmuştur. Osmanlılara hem tâbi hem de şerik olarak hareket eden bu ailenin en şöhretli âyânlardan biri olan Sirozî İsmail Bey 1808’de ordusuyla Davud Paşa sahrasına gelmiş ve Sened-i İttifak metnine imza atmıştı. “Asilzâde” yaşantısı il
Osmanlı’nın son halifesi Abdülmecid Efendi, ölümünün üzerinden geçen 70 küsur yıla rağmen hâlâ yaşamının birçok yönüyle konuşulmaya devam ediyor. Lale Uçan bu çalışmasıyla bizlere yalnızca bir şahsiyet olarak Abdülmecid Efendi’yi değil, aynı zamanda Topkapı’dan Beşiktaş’a taşınan Osmanlı Sarayı’nı, oradaki hayatı ve ilişkileri, Harem maiyetindeki çalışanları, onlar arasındaki alt-üst dengelerini, değişen algıları da anlatıyor. Saray hayatının yanında, çalkalanan siyasi hayatla hem içli dışlı hem de ondan ba
Tükendi
Kızılay / Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin kurulduğu ilk günden bu yana diğer cemiyetler ve sivil toplum kuruluşları arasında farklı bir yeri olduğunu; iç işleyişi, millî tarihimizdeki yeri, yaptığı kapsamlı faaliyetler ve hâlâ milletin gönlünde değişmeyen konumu itibariyle önemini koruduğunu söylemek mümkündür. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin tarihini okumak; gerek modernitenin Osmanlı/Türk deneyiminin izlenmesi, gerekse Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan devamlılığın takibi gibi temel tarihsel problematikler için adeta
Tükendi
1908’de başlayan köklü siyasal, toplumsal ve ekonomik değişmeler bir devrimdir. Cumhuriyet, Talât Paşa’nın ve Atatürk’ün bizlere mirasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli, Talât Paşa’nın önderliğinde İttihatçılar yani Jön Türkler tarafından atılmış; bina yine bir Jön Türk olan Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde Kemalistlerce tamamlanmıştır. Bu tarihi sürece damgasını vuran en önemli iki ad: Talât Paşa ve Atatürk’tür. Mustafa Kemal Atatürk bu temel tarihi gerçeği bir cümleyle belirtiyor: “Eğer Meşrutiyetl
Lozan, “Bin Yıllık Hesaplaşma”dır. Bu kimilerine bu garip gelebilir. Fakat Lozan tarihsel süreç içinde değerlendirildiğinde gerçek budur. Lozan'da sadece Birinci Dünya Savaşı'nın değil, Türk Milleti'nin Batıya yürüyüşünün, “Şark Meselesi” bağlamında hesabı görülmek istenmiştir. Sevr dayatmasını Milli Mücadele sayesinde elimizin tersiyle itmemize rağmen önümüze ağır bir “hesap” (fatura) konulmuştur. Tutanaklardaki tartışmalara bakıldığında görülecektir ki; Lozan'daki kavga “Hilal ile Haç”ın kavgasıdır. Onun
Nobel ödüllü yazar Anatole France, Tanrılar Susamışlardı'da, Fransız İhtilâli'nin terör yıllarını, kendi çocuklarının başını yemek konusunda iştahı hiç tükenmeyen ihtilâlin keskin bıçağı giyotinin cömertçe inip kalkışları ve tutkulu Evariste Gamelin'le ölçülü Elodie'nin aşkını merkeze alarak büyük bir ustalıkla anlatmış, ihtilâl mahkemelerinde körelmiş vicdanların, soğuk nazarların, yolundan sapmış bir hukukun gölgesinde sel gibi akan insan kanının boğduğu kardeşlik ülküsünün trajik sahnelerini canlandırmış
Fotoğrafın doğumu ve gelişimi tüm dünyayı domino taşı misali etkileyen Sanayi Devrimi’nin yaşandığı dönemde olmuştu. Bu dönem bilimsel bilgi birikiminin had safhaya vardığı ve bu birikimin patlayarak üretime geçtiği bir zaman dilimiydi. Zaten fotoğraf da başlı başına bilimsel ve teknolojik bir buluş olması sebebiyle dönemin teknolojik dönüşümüne paralel olarak gelişimini sürdürdü. İnsanoğlunun uçmasıyla beraber de her teknolojide olduğu gibi askerî alanda da bu icadın kullanılması, strateji ve bilgi toplama
Türkçe’nin, Tatarca denilen kuzey lehçesi, Altınordu Devleti’nde konuşulan dildir. Toktamış Han’ın 1396 yılında Emîr Timur’a yenilmesiyle bu devletin toprakları üzerinde Kazan, Kırım, Astrahan, Kasım Hanlıkları ortaya çıkmıştır. Bu hanlıkların sadece hanları ve yüksek kademedeki idarecileri gerçek tatar, yani Mongol idiler. Fakat, idare edilen Kıpçak Türklerine de, hükümdarlarından dolayı ‘Tatar’ denildi: Türkistan’daki Türklere, başlarındaki Özbek Han’dan dolayı ‘özbek’ denilmesi, son Altınordu Hanı Toktam
Tükendi
Bir milletin en köklü, en değerli varlığı olan dili, bilindiği gibi, onun hayata bakışının, olayları değerlendirişinin, milletlerarası câmiada kendini sunuşunun, inançlarının, bağlandığı, içinde yoğrulduğu, uğrunda savaştığı değerlerin –bu değerler, Türk ve Araplar için, geçmiş yüzyıllarda İslâm'da kaynak ve ifâdesini buluyordu– tek kelimeyle kişiliğinin, kimliğinin aynasıdır. Tunus mahallî diline girmiş, yerleşmiş Türkçe kelimelerin çokluğu, –bu sözlerin yerleşmesi için sömürgecilerin başvurduğu yollara hi
Tükendi
İmparatorluğun en uzun yüzyılı olarak adlandırılan 19. yüzyılda, devletin üst düzey kadrolarında görev alıp ömrünü Tanzimat hükümlerinin uygulanarak Osmanlı Devleti'nin ayağa kaldırılmasına adayan bir devlet adamı ve aynı zamanda önemli bir tarihçi olan Ahmed Cevdet Paşa'nın bürokratik ve siyasi hayatı, bu çalışmanın ana eksenini oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra, yazar Kübra Fettahoğlu, Ahmed Cevdet Paşa'nın bir başka yönüne, tarihçiliğine de değinmektedir. Kaleme aldığı tarih metinleriyle kendinden son
“Ben Ermeni okulunda okudum. Ermeni okullarında okutulan tarih kitapları bütün ülkede bütün liselerde okutulan tarih kitaplarıdır ve bu tarih kitaplarında Ermeniler vatan haini gösterilir, haindir, arkadan vurandır. Ve sen bir Ermeni olarak onları okurken çok fazla psikolojik olarak bir karmaşaya düşersin çünkü aa biz vatan hainiymişiz, biz böyle şeyler yapmışız. Ama ailende öyle duymazsın. Ailende başka bir tarih duyarsın. Bu iki farklı tarihin o çocuk kafanda karışması gerçekten ileride çok ciddi sorunla
Tükendi
“Köy Enstitüleri’ndeki romantik milliyetçilik, ‘tabiat anayla köylü babanın’ arasının düzelmesi, aynı zamanda köyün cumhuriyet rejimini içselleştirmesi ile doğru orantılı olmuştur. Romantik milliyetçilikteki, doğa ve tarihsellik vurgusu cumhuriyetin ulus-devlet inşasıyla bu orantıyla bütünleşmiştir. Toplumların eğitildikçe uluslaşması ile toprakların işlendikçe yurtlaşması, tabiata hâkim olan ve ileri cemiyetler yaratmayı amaçlayan Köy Enstitüleri’nin en önemli söylemi olmuştur.” Emre Ateş, cumhuriyet
Tükendi
“‘Bütün Kürtler kardeştir’ fikrini yayan radyo, Kürtlüğün salt antropolojik/etnografik bir veri olmaktan çıkarak yeniden politik bir nitelik kazanma sürecini hızlandırmıştır. Kendal Nezan’ın 1970’lerin ikinci yarısında UNESCO’nun da desteğiyle radyonun repertuarından küçük bir seçme yayınlaması ve repertuarın tümünün 2010-2020’de sanal alanda erişime açılması ise, ‘Erivan tecrübesi’nin aynı zamanda Kürt kültür tarihinde bir kilometretaşı oluşturduğunu da göstermektedir.” Hamit Bozarslan Kamran Elend,
Tükendi
Yeni Türk devleti, milli bekayı güvence altına almak ve milleti ileri ülkelerin refah seviyesine çıkarmak için topyekûn bir yenileşme ve kalkınma seferberliğine girmiştir. Bu seferberlikte eğitim stratejik bir öneme sahiptir. Eğitimin “aslî unsuru” öğretmenlerdir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e göre öğretmenler bir milletin hür ve müreffeh bir insan topluluğu haline gelebilmesi için olmazsa olmazdır. O eğitime ve öğretmene verdiği önemi, 1921 yılında düşmanın top seslerinin Ankara’da duyulduğu günlerde bir Ma
Piyasa ekonomisinin geleceğindeki esas sıkıntı veri, bilgi ve gözetleme gücünün yoğunluğudur. Sadece mahremiyetimiz değil, bireyselliğimiz de risk altında. Bu rahat okunabilir ve düşünmeye sevk edici kitap bizi bu varoluşsal tehlikelere karşı uyarıyor. Şiddetle tavsiye ediyorum. Daron Acemoğlu — Ulusların Düşüşü yazarı Yirminci yüzyılda şahlanan endüstriyel kapitalizm doğaya diz çöktürüp onu zincirlere boğmuştu, bugünün gözetleme kapitalizminin hedefinde ise insan doğası var. Artık hayatlarımızın v
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 140-160 / Aktif Sayfa : 8