Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 415 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4
Osmanlı döneminde Sivas, 16. yüzyılın ilk çeyreğinden devletin yıkılışına kadar geçen sürede idarî bir merkez olarak karşımıza çıkar. 15. yüzyılı hariç tutarak Sivas'ın, Danişmentli Beyliği, ardından Anadolu Selçuklu Devleti, Eratna Beyliği ve Kadı Burhanettin Devleti dönemlerinde sahip olduğu idarî merkez olma statüsünü Osmanlı döneminde de koruduğunu söyleyebiliriz. Başka bir deyişle Sivas'ın 11. yüzyıldan itibaren elde ettiği bu idarî merkez olma konumu -15. yüzyıl hariç- 20. yüzyıla kadar sürmüştür. Bun
Uzun zamandır Sivas-Gölova ve çevresi ile ilgili çalışmalar sürdürüyorum, ancak bazı konular özel bir ilgi istiyor. Bunlardan birisi de yaşlılardan duyduğum Çoban Baba Menkıbesi ve Çobanlı köyünde büyük bir kaya üzerinde duran Çoban Baba Türbesi idi. Duymamak, görmemek mümkün değildi ve bir çalışmayı çoktan hak etmişti. Elden geldiğince konuyu anlamaya ve öğrendiklerimi hemşerilerim ve akademik çevreler ile paylaşmaya gayret ettim. Küçük ölçekli bu menkıbe çalışması Sivas Gölova ilçesi Çobanlı köyünde ziya
Şairleri birbiriyle karşılaştırmak, ya da "en büyük" demek, anlamsız aslında, ama yine de bundan vazgeçemeyiz. En sevdiğim (diyeyim) şairlerden Dezső Kosztolányi, bir mektubunda "Arany'ı her gün okurum ve ezbere biliyorum", bir başkasında "Shakespeare ve Arany, Edgar Poe'dan ve Baudelair'den her zaman daha büyük kalır" diye yazıyor. Bu türden alıntıları çoğaltabilirim, biri mesela "Bütün dünya bir yana, Arany bir yana" diyor. İşte bu Macar ozan János Arany biz Macarların gizli servetidir – bir de Macarca "a
Tükendi
Kıvırcık kuzucuklar gibiydiler aramızda, Süt dişlerinin altında keskin vampirler... Meleşmeleri kolonlanmış, aynı ton aynı tını; Tebessümleri kâğıttan biçilmiş, aynı ayar... Bense kusurluyum evet, kusursuzluk riyadır; Şöyle dedim: bunlarla yolum kökten ayrı. Kuzular kurda dönüştü ansızın kudurdu; Dolunayda azarlarmış Holivud efsanesidir... Senesi şöyle kalsın, aylardan Temmuz'du. Daldılar protez dişlerle halkın gırtlağına; Halksa bildiğiniz millet... Dimdik durdu... Ne güneşler battı yine bir hilâl uğruna;
Şair veya yazarların, kendilerinden önce yaşamış ve eser vermiş edebiyatçılarla, çağdaşları olan sanatkârlar hakkındaki fikirleri, tespit veya değerlendirmeleri her zaman ilgi çekici olmuştur. Edebiyat araştırmacısı, her ne kadar ilmî bir disiplin dairesinde, her türlü sözlü-yazılı kaynağa başvurarak üzerinde çalıştığı eser veya şahsiyet hakkında birtakım sonuçlara varırsa da, bir sanatkârı en iyi, sanatın demirden leblebisini çiğnemiş olan, eser vermenin güçlüğünü bilen, yaratmanın sancısını çeken şair vey
Tükendi
Bu çalışmada, Osmanlı Toplumu'ndaki cüzâmlıları ve tecrit edildikleri miskinhaneleri incelerken cüzâmı, dünyanın en eski hastalıklardan biri olarak peşinden getirdiği tarihsel ve dinsel geçmişi ile beraber incelemenin daha doğru olacağını düşünerek cüzâmlının sistem içindeki yeriyle içinde yaşadığı toplumun dinsel kimliği arasındaki ilişkiye odaklandık. Osmanlıların kurmuş oldukları Miskinhaneler üzerinde araştırma yapan ve çok önemli bilgiler veren Ayvansarâyî Hüseyin Efendi, İbrahim Hakkı Konyalı, Süheyl
Tükendi
Keman yapımı, uzun tecrübelerin ve belli bir el becerisinin gerektirdiği ve ustalık seviyesine ulaşmış kişilerin yapacağı ve asla aceleye getirilemeyecek hassas bir sanattır. Ancak tecrübe uzun yıllarda oluştuğu için, eski ustaların birikimlerinden yararlanabilirsiniz. Bu sanat geleneksel olarak usta-çırak ilişkisi ile günümüze kadar gelmiş ve hâlâ böyle devam etmektedir. Ancak sizin amatörce başlayabileceğiniz keman yapımı; eli alete yatkın olan, belli zekâ seviyesinde, dikkatli ve sabırlı vasıfları taşıya
Tükendi
Türk dili; dünyada konuşulan irili ufaklı yaklaşık üç bin dil arasında tarihi köken bakımından en eski, konuşulan coğrafi alan açısından en geniş ve konuşur insan sayısı yönünden de en çok konuşanı olan ilk beş dilden biridir. Günümüzde de Türkçe öğrenmek isteyenlerin sayısında hissedilir derecede bir artış gözlenmektedir. Türkçenin tarihî derinlik, coğrafî genişlik ve kelime hazinesi ile kültürel etki alanı bakımından sınırlarını tam olarak çizmek mevcut bilgilerle imkânsızdır. Ancak bilim insanlarının çab
Tükendi
Bu çalışmanın konusu, İstanbul'da 1845-1880 yılları arasında bugünkü anlamda borsa olarak işlev gören Unkapanı (Kapan-ı Dakik) ve Galata'da bulunan durum buğdayı, ekmeklik buğday, mısır, arpa, çavdar ve yulaf çeşitlerinin fiyat ve menşelerinin tespit edilmesi; tahıl ve ekmek fiyatlarında meydana artışların savaş ve enşasyon olgularıyla ilişkisinin değerlendirilmesidir. Bu değerlendirmelerde fiyat artışlarının sebepleri, olumsuz durumlara karşı İstanbul halkının tepkisi ve Osmanlı Hükümeti'nin reaksiyonları
Tükendi
Elinizdeki kitap, belgelere, yazılı kaynaklara ve görsel malzemelere dayanarak Anadolu'dan Balkanlar'a, Yemen'den Kafkasya'ya, Osmanlı Habeşistanı'ndan Osmanlı Macaristanı'na kadar üç kıtaya yayılmış bir imparatorlukta, Osmanlı köylülerinin kullandıkları tarım âletlerini (Âlât-ı Zirâ‘at), çift hayvanlarını, nakil vasıtalarını ve bunların nerelerde ve nasıl kullanıldıklarını, ürünlerin nasıl taşındığını ve muhafaza edildiğini anlatmayı amaçlamaktadır. Söz konusu âlet ve vasıtaların, hangi malzemelerden, kiml
Muska Kitabı, kültürümüzde muska, hamayli, mutlak, vefk, hırz, heykel, bâzûbend, beduh, taviz, cevşen, meftul, zer levh, rukye, nazar ile ilgili birikimin kayda geçirilmesini amaçlamıştır. Hem divan edebiyatında hem modern edebiyatta koruyucu özelliği olduğuna inanılan bu nesnelerle ilgili inanç ve uygulamalardan bahis vardır. Yazılı kaynaklar dışında motifler de koruyucu özellik taşırlar. Giyim, kuşam, takı ve yaygılarda yer alan bu motifler insanı kötülüklerden koruma beklentisi ve bereketi sağlama düşünc
Tükendi
İnsanın kendini övmesini hoş karşılamayan bir kültürün temsilcileri olarak, Türk Milleti'nin meziyetlerinden bahsederken, yabancıların bu konuda yazdıklarından örnekler vermek, günümüz insanına ecdadını anlatmanın en güzel yolu olduğu düşüncesi ile derlenmiş bir kitap, maziden günümüze ulaşmış bir fotoğraf gibi unuttuğumuz birçok değerlerimizi bize yeniden hatırlatıyor.
Tükendi
Mutfak Gereçleri Kitabı'nda yemek pişirirken, yemek yerken ve mutfakta kullanılan kap kacak ve aletlerin isimleri, şekilleri ve fonksiyonları açıklanmış; Türk kültüründe yeme içme ile ilgili alet ve edevata verilen isimlerin en eski yazılı kaynaklarımızdaki şekilleri ortaya konmuş; halk ağızı derlemelerindeki ve bugün Anadolu'nun çeşitli yörelerindeki isimlendirmeler tasnif edilmiş; Özbekçe, Tatarca, Altayca gibi Türk lehçelerindeki isimlendirmeler incelenmiştir. Kültürün belki en önemli unsuru olan yeme iç
Tükendi
Şiir, eskilerin bakışı ile, ilâhî ilhâm esintileri ve Sübhânî feyz havalarının eseridir. Onlara göre, dili Cennetin anahtarı olan şâirlerin içlerindeki denizlerden düşünce kabarcıkları ile kenara çıkan irfân cevherleri, mârifet ve mânâ incileri, İlâhî sır ve vâridât hazînelerinde toplanarak şiir hâlini alır. Şâirler, Ezelî Yaratıcı'nın övücüleri ve Mutlak Güzelliğin sırlarının kâşifleridir. Şâir, câmid (donuk) olan kelimelere ve lâfızlara kendi rûhundan üfleyerek cãn bağışlar. Bu kitap, şiiri ve şâiri meta
Tükendi
Anlam, ele alınan konularda, mazmûnlarda, kullanılan terimlerde, terminolojide ve hayalde kendini ele veriyor. Daha doğrusu, hayata dair temel sorulara cevap arayan sufi şairin; ilahi, nutuk, tevhit ve naat gibi farklı türlerde kaleme aldığı şiirlerde, ele aldığı konular benzerlik gösterir. O; aşk, ölüm, dünya, zaman, varlık, hakîkat-i Muhammedî gibi konuları işler. Bilhassa ele aldığı konu varlık problemidir. Çünkü hayata dair temel sorulara, varlık konusundaki zihnî belirginlikle cevap verilecektir. Bu be
Şiir ve Hikmet isimli elinizdeki bu kitap, sûfî şairin hikmet kavramına yüklediği anlamın serüvenini hikâye etme niyetinde değildir. Belki yeri geldikçe bu hikâyeye de yer verilecektir; ancak burada daha ziyade hikmet penceresinden sûfî şairin eserine "nazar" edilecektir. Daha doğrusu bu kitap son yıllarda, işaret edilen "nazar"la okunan sûfî şairin eserlerinden mülhem yazılan makaleler ve hazırlanan tebliğlerden oluşmaktadır. Birbirinden bağımsız metinlerin ortak noktası "hikmet"tir. Esasen dörtbeş yıl önc
Tükendi
İrfani şiir, asırlardır bu toprağın sesi ve nefesi olmuştur. Bu ses ve bu nefes, sadece divan şairine, tekkedeki dervişe, mektepteki softaya, kalemdeki memura ve karargahtaki askere değil; aşıklara, halk bilgelerine, tarlasında çalışan çiftçiye, dükkanında demir döven sanatkara, pazarında malını satan tüccara yahut yoksulluğa ve sıkıntılara göğüs geren evdeki annelere de hayat vermiştir. Bu yüzdendir ki, asırlardır söylene gelen türkülerde, yakılan ağıtlarda, dost meclislerini süsleyen manilerde, bulmacalar
Hepimiz yolcuyuz. "İki kapılı bir handa" gitmeler de bitmiyor, gelmeler de. Her geliş, yeni bir gidişe işaret. Lakin biz yine de "tabiatın boşluk kabul etmediği" gerçeğini unutuyoruz. Belki de unutmak işimize geliyor; bıraktığımız boşluğun doldurulamayacağını sanıyoruz. Benden sonra tufan olur zehabına kolayca kapılıyoruz. İnsanın kendisini vazgeçilmez sanması ne büyük bir yanılgıdır. İçinde nice korkular barındıran bir yanılgı... Eh, insanız; yanılgılarımızla, korkularımızla insan. İnsan, yani unutan var
Tükendi
İnsan Deniz ve Hayat bir faninin not defteridir. Bazen bir şiir, bazen bir çiçek, bazen bir damla gözyaşı yahut gökkuşağı, bazen de bir türküdür bu notları almaya sebep olan. Konuşmak, dinlemektir, okumaktır, seyretmektir; dinlenirken, notlarda insandan, denizden ve hayattan bahisler açılmaktadır. İnsandan, denizden ve hayattan söz etmek varlığı konuşmak değil midir? Hepimiz, farkında olalım yahut olmayalım, varlığı konuşuyoruz. Hep varlıktan söz açıyoruz. Lakin varlığa yüklediğimiz anlamlar farklılaşıyor.
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 415 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4