Cervantès'in tam adı, Miguel de Cervantès Saavedra'dır. 1547 yılında İspanya'nın Alcalà de Henares şehrinde doğdu. Madrid Üniversitesi'ni bitirdiği hâlde, geçimini temin edeceği bir iş bulamadı. Roma'ya gitti. Bir tanıdığı aracılığı ile Kardinal Guilio Acqua Viva'nın maiyetine girdi. Kardinal ve çevresindekiler, Orta Çağ zihniyetini sürdüren, katı ve mutaassıp birer Haçlı idiler. Cervantès, henüz Osmanlıları tanıyacak fırsatı bulamamıştı ama Endülüs Emevîlerinden geriye kalan Müslümanları çok iyi tanıyordu.
Kimi zamanlar içimi dolduran mutluluk anlarında
beni yakalayan o beklenmedik, uzun hayallerden
neden kuşkulanmalı mıyım? Suskunluk içindeyken
sende birden beliriveren o sevilen kadın öfkesi
neden? Hem nedenlerini araştırmadan da benim yaradılışımın çelişkileriyle oynayamaz mıydın sanki? Yoksa bağışlanmak için seninde benim sırlarımı
öğrenmene ihtiyaç duyan gizlerin mi var? Her neyse,
en sonunda çözdün o sırları; hem kim bilir, belki de
her şeyi öğrenmen daha iyidir. Evet, benim yaşamıma bir hayalet egemen.
Liseyi bitirdikten sonra kendini tümüyle edebiyata adadı.1824 yılında Fransız coşumcularının (romantikler) yayın organı olan La Muse Française dergisini kurdu. Cenacle adını taşıyan coşumcu sanatçılar çevresinin üyesi ve onun odak noktası oldu. 1830-1843 arasında en verimli dönemlerinden birini yaşadı. Romanları, tiyatro yapıtları ve şiirleriyle başarıdan başarıya koştu. 1831'de Notre Dame de Paris (Paris'in Notredame
Kilisesi) adlı büyük romanını yayımladı. 1841 yılında Fransız Akademisi'ne üye seçildi. Ço
..."Hem zaten insan biraz açıkgöz oldu mu, hayatta daima başarı kazanır." Bayan Bovary bu sözlere gülüp geçiyor, çocuksa köyde haylazlık edip duruyormuş. Irgatların peşinden ayrılmıyor, toprak yumruları fırlatıp uçan kargaları kovalıyor, hendeklerin kıyılarındaki ağaçlardan dut koparıp yiyor, eline bir değnek alıp hindi çobanlığı yapıyor, harmanda ekin saplarını kurutuyor, korulukta koşup zıplıyor, yağmurlu günlerde kilisenin kemeri altında kaydırak oynuyor, büyük yortularda da: "Çanları ille de ben çalayım
1775 yılında bir posta arabası, içinde muhafız ve yolcularla, karlara batıp çıkarak Dover'e doğru ilerliyordu. Muhafız, bir eli tetikte, bir eli silâh sandığının üstünde, karlı gecenin korkunç sessizliğini dinliyordu. O yıllarda posta arabalarının soyulması görülmemiş işlerden değildi. O kadar ki, yolcular bile birbirlerine kuşkuyla bakarlar, konuşmazlardı. Çünkü içlerinden birinin
soyguncu ya da soyguncu yardımcısı olması mümkündü. Yolculardan Jarvis Lorry, İngiltere'nin en eski bankalarından birinin yaşlı
Yazın tam ortasındaydık. Ekinler biçilmiş, hasat dönemi başlamıştı. Tarlaların arasından yürüyerek eve dönüyordum. Her taraf birbirinden güzel mevsim çiçekleriyle doluydu.
Kırmızı, beyaz, pembe renkli çiğdemler; parlak sarı, hoş kokulu papatyalar; yerlerde süzülen çançiçekleri; sarı, kırmızı, pembe, mor menekşelerle yan yana duran gelincikler; akşama doğru açan kırmızı-mavi peygamber çiçekleri; güzel kokulu, kopartılır kopartılmaz solmaya başlayan sarmaşık çiçekleri... Toplayabildiğim bütün çiçeklerden bir
Kafka'nın birçok dile çevrilen ve başyapıtı sayılan kısa romanı...
Kitabın başkahramanı Gregor Samsa'nın şahsında, yaşadığı toplumun kutsal değerleri kadar sıradan birçok meselenin de başarıyla sorgulandığı eserde Samsa ailesinin oğullarının dönüşümüne verdiği tepkiler, ilerleyen zaman içerisinde tavırlarındaki farklılaşmalar
ve modern toplumun girdapları başarıyla anlatılıyor.
Gregor Samsa'nın bir sabah uyandığında kendini böceğe dönüşmüş halde bulduktan sonra konuşulanları anlamasına rağmen kendini anlat
...Civardaki bir köyden, güçsüz, ihtiyar bir karı-koca sıkça bu mezarı ziyaret ederler. Bu iki ihtiyar, birbirlerine yaslanarak, zayıf adımlarla yürürler. Demir korkuluğa sokularak, yere kapanır, sonra diz çökerler. Uzun uzun, kederle, acıyla ağlarlar. Altında oğullarının yatmakta olduğu suskun taşa, uzun uzun, sevgiyle bakarlar. Birbirlerine kısacık birkaç söz söyler, taşın üstündeki tozları alırlar. Çamların dallarını düzeltir, tekrar tekrar dua ederler. Kendilerini oğullarına, onun anılarına daha yakın h
İstiklal ve hürriyet âşığı bir lider, toplumcu bir önderdir Mustafa Kemal ATATÜRK... Çağdaş, ulusal bir ruh yaratmış, toplumun mutluluğunu kendi huzurunun kaynağı saymış, tükenmişliğin, yıkılmışlığın acısı içinde kıvranan insan topluluğuna millet olmayı anlatmış bir öğretmendir... Atatürk'ü anlatmak için şüphesiz ki, sözcükler yetmez. Buna kitaplar da yetersiz kalır. Böyle bir dehayı ancak yaşamak, yaptıklarını anlamakla çözebiliriz. Bir de kendi ağzından söyledikleri. İşte bu kitap, Atatürk'ün çeşitli topl
TÜRKLERİN İSLAMA HİZMETLERİ
MEHMET ALİ DURMUŞ
? Türkler kahramandırlar, dostalrına zarar vermezler. Yüce Türk milleti tuttuğu eli bırakmaz,
sözünden dönmez, iyi ve kötü günlerde dostundan ayrılmaz. Böyle bir ulusla el ele vermek yeryüzünde
her zorluğu yenmek için sonsuz bir güç ve yetenek kazanmak demektir.'
Comenius ? Çek Bilgini
?Türklerin biricik sevdikleri şey hak ve hakikattır. Tarih boyunca hiçbir haksızlık yapmadıkları halde
haksızlığa uğramışlardır.'
William Pitt ? İngiliz Devlet Adamı
?Türklerin
İNÖNÜ VE YAKIN TARİH SIRLARI
KAHRAMAN YUSUFOĞLU
İsmet İnönü, 1884 yılında İzmir'de doğdu.
Babası Hacı Reşit Bey, annesi ise Cevriye Temelli Hanım idi.
Öğrenim hayatına Sivas'taki bir mahalle mektebinde başladı ve
Mülkiye İdadisi'nde devam etti.
1897 yılında İstanbul'a geldi ve
Mühendishane-i Berri-i Hümayun'a (Topçu Lisesi) girdi.
Daha sonra Erkan-ı Harbiye Mektebi'ne girdi ve
buradan 26 Eylül 1906'de birincilikle mezun oldu.
Mezun olduktan sonra
Günümüz Türkiye'sinde hastalıklı bir tarih anlayışı ile pek çok şey çarpıtılmaktadır. Cumhuriyet ve esasları ile onu kuran iradeyi temsil eden, kurucu kahramanımız Mustafa Kemal Atatürk de bu hastalıklı zihniyetin hedefi durumuna getirilmiştir.
Belgesiz veya masa başında uydurulan sahte belgelerle Atatürk ve ailesi saldırı altına alınmış, Türk milletinin önemsediği değerler bakımından Atatürk yıpratılmaya çalışılmıştır. Bu hastalıklı zihniyetin ürettiği yalanlarla mücadele edilmesi şarttır. Mücadeledeki st
TÜRK'ÜN CİHAN DEVLETİ OSMANLI
Devlet-i Aliye-yi Osmaniyye
KAHRAMAN YUSUFOĞLU
YOĞUZ
Yoksa şu yaprakta Yavuz
Yoksa şu sayfda Oğuz
Biz de yoğuz, biz de yoğuz
Elimizden siz tutunuz
İmdadımıza koştunuz
Daha çoğuz, daha çoğuz
Kervanımız dizi dizi
Bırakma Yarabbim bizi
Bizler yalnız sana kuluz
Arif Nihat ASYA
Nutuk yeni Türkiye devletinin yazılan ilk tarihidir. Yazarı Mustafa Kemal Atatürk'tür. Yaptığı tarihi gelecekteki Türk insanına tanıtabilmek amacıyla bu kitabı kaleme almıştır.
Nutuk: Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet Halk Partisinin 15-20 Ekim tarihleri arasında Ankara da toplanan İkinci Kongresinde okunmuştur. Konuşma otuz altı buçuk saat sürmüştür.
Nutuk 1919'dan başlayarak 1927 ye kadar olan tarih dilimini incelemektedir. Bu dönem üç bölümde ele alınmıştır.
Yıl 1915;
... Yer gök top sesleriyle inliyordu. Her mermi düştüğünde ölenlerin kol, bacak, el, ayak gibi parçaları havaya kalkan toprakla siperlere düşüyordu.
Bir gün önce şarkı söyleyerek sipere gelen, sanki çiçek toplarmış gibi neşeli olan o çocuklar siperin bir köşesinde bir yumak gibi birbirine sarılmış tir, tir titriyorlardı.
Onlar, bu savaş için çok küçüktüler. Daha süngü tutmasını bile bilmiyorlardı.
Ancak, birden içlerinden biri ava,z avaz bir marş söylemeye başladı!.
Atatürk 1924 yılında TBMM'de şu konuşmayı yapıyordu;
?Efendiler! Memlekette menfi kışkırtmalar son haddini bulmuştur.
İstanbul basını, Terakkiperver Fırkası'nın dini siyasete alet eden propagandası, şurada burada sinmiş olan gericilere cesaret vermektedir.
Yer, yer Cumhuriyet idaresi aleyhine ağır isnatlar ve iftiralar yapılmaktadır:
Bu propagandaların tesirsiz kalacağını sanmak budalalık olur. Benim görüşüme göre, yakın bir zamanda karşı bir ihtilal ile karşılaşmamız mümkündür.
Bunların binlerce taraftarı
Padişahın sadık tebaasından nice suçsuz insanları öldürmekte ve kan döktürmektedirler. Padişah tarafından atanmış bazı dini, askeri ve sivil memurları istedikleri gibi memuriyetten çıkarmakta ve kendi yardakçılarını atamaktadırlar. Hilâfet merkezi ile Padişah ülkesi arasındaki ulaştırmayı ve haberleşmeyi kesmekte ve devletin emirlerinin yapılmasına engel olmaktadırlar.
Böylece, hükümet merkezini tek başına bırakmak, Halifenin yüceliğini zedelemek ve zayıflatmak suretiyle yüksek Hilafet katına ihanet etmekt
Atatürk'ün gönül galerisine kısa bir göz attığımızda oldukça zengin olduğunu görüyoruz.
Başta annesi Zübeyde Hanım, kız kardeşleri Makbule ile Naciye, evlâtlık olarak aldığı Zehra Aylin, Rukiye, Nebile, Ülkü Adatepe, Sabiha Gökçen ve dini nikâhlı eşi olduğu söylenen Fikrîye Hanım ve resmi olarak evlendiği Latife Hanım olmak üzere etrafında birçok kadın görüyoruz. Atatürk bu kadınlar içinde annesini anne olarak, kardeşlerini kardeş olarak ve manevî evlâtlarını birer evlât olarak sevmiştir.
Müjgan, Nafira
Türk Halk Edebiyatı'nın ana unsuru Alevi ozanlardır. Bu ozanlar içinde çağımızda öne çıkan ozan ise Pir Sultan Abdal'dır. Pir Sultan'ın bir Osmanlı paşası tarafından asılması, yaşadığı zamanda, Aleviler üzerine devlet politikası olarak uygulanan baskı, bir özdeşlik, bir benzerlik, bir yanlılık ortaya çıkarmıştır. Tasavvufi anlayış, 13., 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu'da çok yaygındı. Ahi Evren, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre ve Şeyh Bedreddin başlı başına ekollerdi diyebiliriz. 16. yüzyıldan itibaren ise du
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.