Şiir yazarım
Şiir okurum
Şairim diyemem.
Henüz gönülleri fethedemedim
Şarkı söyleyemem ama
Çok isterdim nağmelerle
İçli dışlı olmayı
Sesler dünyasına ses vermeyi.
Armonik müziği de severim.
Kuğu Gölü'nün
Okşayıcı sesleri
Kulaklarımı okşuyor şimdi.
Hele keman sesi
Yüreğimi deler geçer sanki!
Bir zamanlar
Bir keman sesi
Yükselirdi komşudan
Bir gün
Sustu birden!
Şimdi
Bu akşam
O keman sesini anımsadım
Gürültüleri arasında klaksonların!
Ve kuzum kuğucuk diyorum ki;
Anılar ne derse desin
Yaşamak zorundayız
Herke
Neşeyi bulsam da avunsam yine
Gençliğim beyhude soldu gurbette.
Kederli, yaralı, hasta gönlüme
Bir aşkın zehiri doldu gurbette.
Saadetten, neşeden, huzurdan ırak
Gözlerim kan döksün, erisin bırak.
Beklerim bir türlü doğmuyor şafak
Gündüzlerde gece oldu gurbette.
Yasından karalar bağlayan âşık,
Irmak gibi coşup çağlayan âşık,
Durmadan günlerce ağlayan âşık,
Derdine dermanı buldu gurbette.
Benim dünyamın adı KARA DÜNYA...
Yeni gelen tabut siparişinin beden ölçülerini alırken, içeriye giren sıfır beden, peruk saç
takmış, alabildiğince güzel , yaşı yaşıma uygun müşterimle göz göze geliyorum."M" takısı
durumun ne kadar ciddi olduğunun en önemli kanıtı.
Adının Pelin olduğunu sonradan öğrendiğim kızın ilk cümlesi, bana bu mesleği daha ne
kadar yaparımı hatırlattı.
"Annemi öldürmek istiyorum."
Ölüm kelimesinin bu kadar soğuk olabileceği daha önce hiç aklıma gelmemişti.
Benim için gerçek mutlu ölüm,
Sokağın başına koydum,
Kalbimin derinliklerine
Gömdüğüm sevdanın
Pabuçlarını!
Gelen
İlk yağmur bulutu ile
Göndereceğim,
Bende kalan,
Sana ait
Hatıralarını!
Sevmiştim,
Hem de çok,
Yalan yok!
Şahittir,
Gökyüzünde parıldayan yıldızlar
Ve ay...
Bir tek hakkın kalmıştır
Belki ben de,
Onu da sevildiğine say!
Hep yanımda olacaksın sen
Ve ben, bir başkasına gitmeyeceğim senden
Son durağım olacaksın benim sen
Minderimdeki kedimsin benim sen...
Bitmiş bir düelloda dönüp arkana bakma
Dilediğini yapmakta özgürlükler sana...
Kayıpsın
Elini yakalamaya geliyorum
Çok uzakta arama beni
Yanında olacağım hemen
Kimsenin bir yere gittiği yok!
Daima
Birlikte
Her zaman
Sen ve ben
Sonsuza dek
İlelebet...
Aslında zor olan yazmak değil de herkese ulaşacak yazılarda ne yazacağıma karar vermekti asıl mesele.
Bazen iki cümleyle anlatabileceklerini sayfalarca yazar ama anlatamazsın, bazen sayfalarca anlatacağını iki cümleye hapsedersin. Çıkmak ister, kurtulmak ve özgürleşmek ister kelimeler. Yaz beni der, anlat benimle. Mahkûm etme içinde düşündüklerini. Ya birilerinin bu yazacaklarına ihtiyacı varsa? Ya birileri bu kelimelerden bir şeyler öğrenecekse?
Düşünülen ama anlatılmayanlar, içerde kalan hayaller, yürekte
Yaşam tarzı bütün ifade araçlarına, öğelerin her şeyine sahiptir. Yaşam tarzının ifadelerinden
birinde değil de hareketli kanunda, var olan eksiklik yaşam tarzının son gayesince yer alır. Bir
üçüncü olayı bana bu düşünce öğretti: Ruh hayatında yer alan belli nedensellik, çoğu uzmanın,
düşüncelerini mekanik veya fiziksel görünüşlü bir değişim biçiminde gösterme uğraşlarını
oluşturmaktadır. Kimi zaman da iki ucu ile bir mıknatıs veya hayat ihtiyaçları için savaşan tehlike
içindeki bir hayvan, kimi zaman emme
''Güneşin ışığı ruhuma yansımıyor bu zaman diliminde. Dünyaya bakarken gözlerimi
kısıyorum. Renkler kafamı karıştırıyor. Uzun zamandır bu denli sıkıp da bir kalemi, bastıra
bastıra yazmamıştım adını.
Böylesine çevrelememiştim bir hayalin etrafını beş parmağımla. Kaybettim içimdekini.
Arayamıyorum, bulmuyorum. Sen aşktan bergüzar, ben bergüzara mahkûm.''
Hayat bir taşın altında kalan
Bir çiçek gibidir.
Başını kaldırmış
Gövde sıkışmış kurtarılmayı bekler.
Bunu çok görüyoruz
Kaderi böyle yazılmış diye
yalnız başına bırakıp gideriz.
İnsanoğlu bu bahçemizde
yetişen çiçeklerin
Hangi mevsimde yetişip
Hangi mevsimde kuruduğunu bilmiyoruz...
Sen varsın bir tek birde sol yanım.
Adın mevzu bahisse sağ olan her şey yarım.
Karardım, seni üzdükçe ufaldım.
Kıyamadım, azıcık da asılsa yüzün,
Hep ipe asıldı kalbimin yüzü.
İftihar ettim hep seninle melek yüzlüm.
İntihar etti karanlıklarım seni görünce hep melek yüzlüm.
Seni, dünyanın o gücenik ve yılgın
köşesinde seyrettim.
Gülümsüyordun.
Gözlerin, tembihlenmiş iki uslu çocuk gibi hep uzak durdu
yüzümün salıncaklarından.
Gülümsüyordun.
Dökülmüş bir su, goncası yitik bir çiçek
oluyordum.
Gülümsüyordun.
Kalbi kanatlarından başlayarak kırılan bir kuş oluyordum.
Yıllar ve yollar
Buzlar ve harlar...
Belki trilyon an geçecek kalbimden.
Ama sen geçmeyeceksin.
Ömür billah geçmeyeceksin...
Bu yaşayışın altın tepsisidir, bilinç dediğin
Saatini yitirmiş maarif bir takvim içindeki.
Ucu bucağı yok, beyhudedir şimdiki arayışın
Bu zapt edilmez bumerang yılkı atları
Artık törpüledi zaman sınırlarını
Bundandır iki yakasının kavuşması.
Dönüp dolaşıp ayaklarına dolanıyorsa
Ve ısrarla aynı düşü gördürüyorsa yarının,
Dününün de başını döndürüyorsa benzer kalabalık
Artık aynı zamandayız kaçışı yok bunun
Yuvarlanıp yuvarlanıp göreceğiz günümüzü.
Elinizdeki eser, insanı ruhsal derinliğiyle ele alıyor. İnsan ilişkilerini toplumsal ve
dönemsel boyutlarıyla işliyor.
Roman, çoklu ve karmaşık olayların uzun bir zaman dilimine sistematik dağılımıyla siz
içine çekiyor. Eser, dramatik çelişki ve çatışmaların yoğunluğu ve çarpıcılığıyla dikkat
çekiyor.
Dorlion Yayınları
Karanlık dünyamı aydınlatan prenses Ümitsiz gecelerimde yanımda olan prenses Söylesene bana hangi ülkeden geldin Prensesler diyarından mısın
Yoksa kristaller ülkesinden misin
Niye geldin ki benim için mi
Beni düşünüyor musun
Yoksa ismimi cismimi unutmuş musun
Ey beni gönlümden yaralayan prenses
Adını duyunca adımı unutuyorum
Yıllardır, özellikle Kurban Bayramınamazı hutbelerinde şu kıssa anlatılır:
"İbrahim, oğlu İsmail'i yatırdı, kurban etmek istedi.
Bıçak kesmedi. Sonra gökten bir koç indirildi..."
Detayları bire-bir böyle olmasa da, bizim kutsal kitabımızın da değindiği bir kıssadır.
Peki ama bir peygamber, çocuğunu niye kesmeye kalkar?
Bu nasıl bir eylemdir?
O dönemin arka planında ne vardır? Hangi din, nasıl bir siyasal yapı, en önemlisi, nasıl bir ekonomik zemin?
Ekonomik ve siyasal sistemler, başıboş bırakıldığında putçu
Hayat hep seçimden ibaret... Bir karar verirken doğru mu yanlış mı, yemek yerken az mı çok mu, yemek yaparken tuzu az mı yağı fazla mı, alışveriş yaparken pahalı mı değil mi ya da eksik mi... hep bir seçim telaşındayız. Öyle dönemler oluyor ki karar verirken yanlış şeyleri seçebiliyoruz. Her zaman doğruyu seçemeyiz zaten, o zaman insan değil melek olurduk ki bu dünyada işimiz olmazdı.
İşte bu yanlış seçimleri bazen biz isteriz, bazen de işin içinde kendimizi bulmuş oluruz.
Bazen insan doğruyu seçemeyeceği
Kar yağarken sessizdir mahpuslar beyaz tanelerde ışık yağar geceye mazgalı kapalı hücremin kapısının hasretim dostça dillenen birkaç heceye tavanda çıplak lambalar üşür terleyen duvarlarda küftür gördüğüm memleketimden nice ırak bir diyarda esaret kaderde çözemediğim kördüğüm bedenim sığmıyor üç adımlık alana ayaklarım su toplamış, ellerim nasırdır yaşım kaç bilemem, bakamam aynaya kuyularda Yusuf'um belki bin asırdır resmim aranıyor, afişlerindeydi sokakların kaç zaman şehir şehir kaçtım da kaçtım saklandı
Bu kitap çağdaş düşünen her kişinin kabul ettiği fikrin ana temasıdır. Asrın lideri demekle kastım şuydu. Atatürk, 1919 yılında başlattığı ve bütün çevresi emperyalist ülkeler tarafından çevrilmiş olan ve yaşam savaşı verirken, yanan ateşin küllerinden yeniden haklarını elde eden bir ülke haline gelen Vatan´ın, Halkın iktidarı olan Cumhuriyeti kurarak millete armağan etmiştir. Çağdaş bir ülke konumuna getirilen ve kısa zamanda tüm dünya ülkelerinin kabul ettiği ülke olan Türkiye Cumhuriyeti, her şeyini ona
Toplam 286 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 40-60 /
Aktif Sayfa : 3
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.