Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 286 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
1956 Adana/Ceyhan doğumlu olan Handan CANAK, ilkokulu Ceyhan'da, ortaokul ve öğretmen okulunu İskenderun ve Antakya'da tamamlamıştır. Hatay Eğitim Enstitüsünden de mezun olduktan sonra Hatay, Diyarbakır ve Antalya' da birçok okulda, uzun yıllar sınıf öğretmenliği ve idarecilik yapmıştır. Gazi Üniversitesi Lisan Okulunda, Fransızca lisan eğitimi alan Handan CANAK, Brüksel ULB Üniversitesinde de İngilizce – Fransızca eğitimini bitirmiş ve Brüksel Eğitim Ateşeliğinde, beş yıl "Koordinatör Öğretmen" olarak Ecol
Tükendi
Her zaman bir açık kapı arıyorum. Sana giden yolların baharında. Bana güldür, cennettir. Bahçelerin en güzeli de senli olandır. Bu gecedeki soğukluk, Yokluğundan. Ellerin ellerime değmediğinde, Buz keser bu narin bedenim. Sana giden yolların baharında, Sensizliğin gecesinde. Gecelerin zemheri soğuğunda, Sana divane bir ben. Yürürüm yavaş adımlarla, Sana giden yolların baharında. Gecelerin zemheri soğuğunda, Buz tutmuş deli bir ben.
Tükendi
Jean-Jacques Rousseau (28 Haziran 1712 Cenevre,enevre Cumhuriyeti ve Kantonu- 2 Temmuz 1778 Ermenonville,Fransa) Cenevreli filozof ve yazar.Siyasi fikirleri,Fransız Devrimini etkilemişştir.Düşünceleri özellikle,Devrim'den sonra kurulan yeni devletin kalkınmasında toplumun sosyal yapısında ve eğitim sisteminde etkili olmuştur. Jean-Jacques Rousseau'nun yapıtlarındaki karmaşıklık onun;doğal hukuk kuramcısı,doğal hakları yadsıyan biri,aydınlanmacı,aydınlanma ilklerini yerle bir eden biri,demokrasinin inançlı
Tükendi
Zengin bir ailenin çocuğu olarak Rusya´nın Tula şehrindeki Yasnaya Polyana adlı konakta doğdu. Çok küçük yaşlarında önce annesini, sonra babasını kaybetti, yakınlarının elinde büyüdü. Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Öğrenimini tamamlamak için Moskova´ya gitti. Çalışkan zeki bir öğrenci olarak başarı ve sevgi kazandı. Fransızcasını ilerletmiş, Voltaire´i ve J. J. Rousseau´yu okumuş, bu iki yazarın kuvvetli etkisinde kalmıştı. Yasnaya-Polyana´ya döndü, yoksul köylüler ar
Tükendi
Nazım Hikmet 1921`de gittiği Moskova`da devrimin ilk yıllarına tanık oldu ve komünizm ile tanıştı. 1924`te Moskova`da yayınlanan ilk şiir kitabı 28 Kanunisani sahnelendi. O yıl Türkiye'ye dönerek Aydınlık Dergisinde çalışmaya başladı, ancak dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapsi istenince tekrar Sovyetler Birliği'ne gitti. 1928'de Af Kanunundan yararlandı ve Türkiye'ye döndü. Bu defa Resimli Ay dergisinde çalışmaya başladı. 1938`de yirmi sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı. 12 sen
Tükendi
Gerçek,bir çocuğun en içten gülüşü ya da bir sevgilinin öpüşüyle donanmış olarak seslernir bize;ama biz sevginin kapısını onun suratına çarpar ve sanki düşmanımızmış gibi davranırız. Dünya kuruldu kurulalı bilinir:Aşk,derinliğinin farkına,ancak ayrılık saati gelip çattığında varır. Siz çoksunuz, oysa ben tekim. Bana dilediğinizi söyleyin ve yapın. Dişi koyun gecenin karalığında kurtların avı olabilir... Fakat kanı, vadinin taşlarında tan ağarıp da güneş yükselene değin duracak!
Tükendi
Bu kitap, kişinin özellikle bilinçli zihni ve bilinçaltını anlaması ve doğru kullanabilmesi açısından çok değerli bir kaynak. Kitabın farklı bölümlerinde zihninizin tüm yönleriyle ilgili pratik bilgileri ve zihinsel iyileşme yöntemlerini bulacaksınız. Büyük düşünme yollarını öğrenecek, bunların zihin üzerindeki etkisini daha iyi anlayacak ve bu sayede sorunların nasıl çözüleceğine dair önemli bilgilere erişebileceksiniz. Bilinçaltını anlamak ve ondan en iyi şekilde faydalanmaya yönelik örnekler bulacağınız
Tükendi
İçimden sana yazmak geldi, Dokunmak, senin adının geçtiği o sayfalara. En baştan başladım seni anmaya, Sen benim kır çiçeğim, Sen benim soldurmaya kıyamadığım goncam. Kurumuş toprağıma yağmur, Solmuş çiçeklerimin kırağısısın sen. Sen benim için masmavi bir gökyüzü Ve onu andıran denizimsin... Oturdum, denizi izliyordum, Sonra sen geldin aklıma. İzin bile almadan oturdun SOL YANIMA.
Tükendi
Daha on yedi yaşında ve onca şeye katlanmaya çalışırken, bu ölüm ona haksızlıktı. Saat akşam 19.30'u gösteriyordu. Dar, boş ve loş ışıktaki bir sokakta, tek başına ilerliyordu. O fark etmese de katili onu görmüş ve peşine takılmıştı bile. Katili arkasından yavaşça yaklaştı. Soğuk bıçağı boğazında hissedince, olduğu yerde donakaldı. Saçını geriye attı ve eğilip kulağına fısıldadı: "Hemen ölmeyeceksin güzelim, korkma!"
Tükendi
Tarifsiz bir aşk yaşadık ikimiz, uçsuz bucaksız bir denizde. Ne can simidine rastladık, ne can kurtarana. Ta ki sen, balıkçı ağına takılana dek. Ağ seni yuttu. Söyle şimdi, kurtulan sen mi oldun gitmekle, yoksa kalmakla ben mi?
Tükendi
Stefanos Yerasimos bu belgeyle ilgili olarak üç noktaya temel açıklama getirir. Ona göre, Osmanlılar da, "Kızıl Elma"yı sultânın ordularının zapt edeceği bir Hristiyan şehri olarak gösteren bir efsâne mevcuttur. Çıkış tarihi 15 yüzyıl sonlarına kadar giden efsane, Bâb-ı âlî'nin stratejik ve askerî koşulları doğrultusunda çeşitli şehirlere uyarlanmıştır. İlk başta Macaristan'da ya da Cermen İmparatorluğu'ndaki şehirler söz konusuyken sonraları "elma" ile daha genel olarak Roma kastedilir olmuştur. Ancak, bu
Tükendi
Bırakalım artık bana o düşman bu düşman demeyi. Senin en büyük düşmanın zaman! Giden saniyeler geriye gelmeyecek önüne bakmalısın. Hayat bu işte korku, endişe, hüzün, sevinç, başarı, aşk tattığımız ya da tatmamız gereken çok fazla duygu var. Bu duygular nasıl yaşanır, nasıl anlatılır ayrı ayrı ele alınmalı ve yazılmalıydı bende tam olarak böyle yaptım yaşadıklarına hüzün, yapman gerekenlere hırs olmak için yazıldı. Eğer merak ediyorsan sayfaları çevirmeye başla. Vakit kaybetmeyelim . . .
Tükendi
Sil gözyaşlarımı Çal gönül kapısını Ekmeğim aşım gibi Sevelim aşk olsun Harca bütün hayatımı Beraber geçelim sırat'ı Kulağımda aşk yankısı Gel beraber aşk olsun Unuttur kâbus dolu yılları Dinlet bana aşk şarkıları Sar kabuk tutan yaraları Yansın canım aşk olsun Anlatabildiysem ne mutlu Anlamayana aşk olsun Anlatılmaz ki yaşanırmış aşk Yaşamayana aşk olsun
Tükendi
Yokluğunun büyüdüğü bir boşluktayım şimdilerde, türbülansa giren duygularım bir şiir boşluğuna düşüyor. Şehir şehir uzarken bıraktığın bakışlar, bilmediğin bir ülkenin başkenti oluyorum, yolları sana çıkmasa da, yılları sana adanan. Sonra bir fatih bekliyor ümidim, en keskin özleminle surlarıma dayanan. Şakağımda bir namlunun soğukluğu dururken; kan revan her gülüşte, sayfalar dolusu boşluklar birikiyor. Satır başım olsa da ayrılık, artık tek sırdaşım değil. Sıralı ölümlerden çok, sıralı özlemler yazıyorum.
Tükendi
"Sanki sessizce kabullenmişti tüm olanları ve olacakları. Ahırdaki Zeliha ablamla değiştirilen ineklerin sesi çıktı sadece gecenin sabaha karışan koyu sessizliğinde. Huzursuzca tepinip böğürdüler birkaç kez. Öyle ki hayvanat dile gelecekti insanlığın düştüğü sefil ve rezil durum karşısında neredeyse..." Ziyan edilen yaşamlar... "Bunu ikisi de biliyordu lâkin dönüp bakamıyorlardı birbirlerine. Gece şahitti tüm olanlara ve anlatılanlara ve şahitti ellerini uzatsalar parmaklarının ucuna değecek kadar üzerler
Tükendi
Yazacaklarımı bilmelisin kardeşim, Hatırlamalısın. Çünkü akılda tutmaya değer bu söyleyeceklerim. Bin dokuz yüz ellili yıllarda yaşanmış, Ve unutulmuş bir savaştan söz edeceğim...
Tükendi
Kutsal Erdenliğe Doğru Sözcüklere dökülmemiş şiir gibi duyumsuyorum geceyi. Upuzun uzanıyor kendi karanlığına; Göğe gömülen kesintisiz koyu bir çizgi gözerimimde . Tek bir dize yalnızca: " Yarın; sanki, dalgıç kuşunun kanadında gelen Kutsal Erdenlik..." Yankılanıyor gecenin esmer sesinde.
Tükendi
Toprak hep de ala boyanır bu memlekette, Bu nasıl ressamdır, bir al bir karası var. Ölüler aynı dilden susmuştur bak, Aynı ağıttan çınlamıştır dağlar. Biri uçurtmaya dair, Biri vatan için vurulmuştur. Hep loş ışıklar yanacak değil ya bu memlekette, Bu gölgeler de bir gün silinir gülüm. Umudun mavisi, huzurun yeşili, Doymuşluğun sarısı biter kuru tepelerde. Çünkü annelerinin gözyaşlarıyla büyümüştür çocuklar, Aynı toprakta oyunlar kurmuştur...
Tükendi
Orta Asya'dan Türkmen adıyla Anadolu'ya gelen Oğuzlar, dönemin kavim göçleri hareketlerinin dışında kalamazlardı. Onlar da uzun bir göç serüveni ve göçebe hayatından sonra yerleşik yaşam biçimine geçtiler. Günümüz bilgilerine göre, Oğuzların kimi boyları, Orta Asya'dan Babalar ve Dedeler öncülüğünde Anadolu ve Balkanlara kadar geldiler ve burada, çok geç ve sancılı da olsa yerleşik hayat biçimine geçmek zorunda kaldılar; yaklaşık bin yıldır da bu topraklarda yaşamaktadırlar. "Geçmişini bilmeyenler geleceğin
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 286 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1