Babasının öldüğünü zanneden Sinbad, bir gün halasından babasının ticaret yapmak için uzak diyarlara gittiğini ve bir daha geri dönmediğini öğrenir. Sinbad, babasına kavuşmadan yolculuklardan vazgeçmeyecektir. Yeniden yola çıkan Sinbad bindiği gemiyi kaçırır. İki arkadaşıyla beraber limanda kalan Sinbad ve arkadaşları kalacak bir otel bulur ve oraya yerleşirler. Parasını emanet ettiği otelci paraları alıp ortadan kaybolunca otel Sinbad ve arkadaşlarına kalır. Ancak hesapta olmayan bir şey olur. Otelin eski

Babasının öldüğünü zanneden Sinbad, bir gün halasından babasının ticaret yapmak için uzak diyarlara gittiğini ve bir daha geri dönmediğini öğrenir. Babasını bulmak için yollara düşen Sinbad'ın yolu bir mağaraya düşer. Mağarada gördüğü heykel buranın sıradan bir yer olmadığına delildir. Peki bu heykelin özelliği nedir? Sinbad yola devam edebilmek için bunu öğrenmek zorundadır. Yakın çevrede yaşayan bir kabilenin hurafe inanışları Sinbad'ı nasıl bir durumda bırakacak? Sinbad onlar gibi bir insan olduğuna kab

Babasının öldüğünü zanneden Sinbad, bir gün halasından babasının ticaret yapmak için uzak diyarlara gittiğini ve bir daha geri dönmediğini öğrenir. Sinbad babasını bulabilmek için sayısız yolculuğa çıkacak ve her yolculuğunda birçok zorlukla karşılaşacaktır. Bu yolculukların sonuncusunda büyük bir hazinenin izine rastlayan Sinbad ve yol arkadaşları hazineyi denizin dibinden çıkarmak için olağanüstü bir çaba harcarlar. Kurtların saldırısına uğrayan Sinbad ve arkadaşları inanılmaz bir şekilde kurtulurlar. Ha

Babasının öldüğünü zanneden Sinbad, bir gün halasından babasının ticaret yapmak için uzak diyarlara gittiğini ve bir daha geri dönmediğini öğrenir. Babasını bulmayı aklına koyan Sinbad yolculuk için hazırlıklar yapmaya başlar. Samimi dostu Saffan ona eşlik etmek istese de Sinbad bunu kabul etmez ve yola tek başına çıkar. Yanında sadık köpeği Kıtmir'den başka kimse yoktur. Sinbad ilk yolculuğunda birçok tehlike atlatacaktır. Eşkıyalar yolunu kesecek, sığındığı mağarada Dağın Hükümdarı onu tutsak olarak alık

Bir gazetecisiniz. Bütün hayaliniz dünyaca ünlü bir TV muhabiri olmak... Görevle gittiğiniz Avustralya dönüşü, uçağınız kazaya uğruyor. Vahşi doğada, çok çetin koşullarda bir başınıza kalıyorsunuz. Yaşamak için ne yaparsınız? Nasıl hayatta kalırsınız? Uygar dünyaya nasıl ulaşırsınız? Daha da önemlisi, dünyanın hayranlık duyduğu başarılı, zengin ve ünlü bir TV muhabiri nasıl olursunuz? Bu kitapta tam 14 farklı son var... Kimi iyi, kimi kötü... Romanın sonunda, yaşamı filmlere, romanlara konu olan, baş

Uçukkaçıkya'dan başlayan uzay yolculuğunun yeni durağı Çalışçabalakya Gezegeni; Durup dinlenmeden çalışan, Enerji Takip Kurulu tarafından, evlerinde ve işyerlerinde devamlı performansları ölçülen bu Moryumlar kim? Çalışçabalakya'da, anne ve babalarının köle gibi durmadan çalıştırılmasına isyan eden çocukların planları ne? Enerji Takip Kurulu, isyankâr bu çocukları Biyo adlı gezegene neden gönderiyor? Hafızası bir gidip bir geldiği için Kafa Gidik Dede denilen yaşlı profesör, çocukları Çalışçabalakya'ya geri

Bir sabah annenizin; "Çabuk kalkın! Uzaylılar Dünya'ya saldırıyor." çığlıklarıyla yatağınızdan fırlıyorsunuz. İşte o andan sonra, tüm yaşantınız değişiyor. Uzay Korsanlarına karşı girişeceğiniz bu soluk kesici savaşta eğer başarıya ulaşırsanız; herkesin hayranlığını kazanacak, meydanlara heykelleri dikilen başarılı ve ünlü biri olacaksınız. Ancak uzayın derinliklerinde yok olmanız veya uzak bir gezegende köle olarak yaşamanız da olası... Bunu, roman boyunca vereceğiniz kararlar belirleyecek. Çünkü bu macera

Merhaba Cankadaşlar! Bu sefer acayip, gizemli, çok çılgın bir hikâye ile karşınızdayım. Bir gün meşhur bir bilgisayar oyunu oynarken garip bir şey oldu ve kendimi oyunun içinde buldum. İşte her şey bundan sonra başladı. Oyunun içinde mahsur kalmıştım. Kurtulmak için birbirinden ilginç maceralar yaşayarak oyunu bitirmem gerekiyordu. Pohomonlar, kızgın kuşlar, çılgın araba yarışları, virüsler ve daha neler neler... Bakın bakalım, oyunlar bana nasıl oyunlar oynamış?

Merhaba cankadaşlarım... Ben Sessiz Sakin. Azıcık tembel, birazcık meraklı, çokça hayalciyim. Ben de sizin gibi okulda öğretmenlerin "zeki ama çalışmıyor" dediği öğrencilerdenim. Offf sıkıldım ama! İnsanın kendinden bahsetmesi ne kadar da zormuş ya hu! Yayınevindeki ağabeyler, ablalar bana, kitabını tanıt dediler. Ama ben nasıl tanıtacağımı bilmiyorum ki. Hem zaten ben kitabı bile zor yazdım. Şimdi bir de arka kapak yazısı yazmaya çok üşeniyorum. En iyisi ben size kitabın içinden tüyolar vereyim. Gen

Merhaba Cankadaşlar! Bu sefer acayip, gizemli, çok çılgın bir hazine avı ile karşınızdayım. Maceraya Civildek Kuş Cenneti'nde başladım. Orada Aynalı Baba diye biri çıktı karşıma. Sonrasında neler yaşadım neler... Ne ara Peri Bacaları'na gittim? Hangi ara Pamukkale'ye vardım? Kız Kulesi'ne nasıl gidip, orada hiç kimsenin konuşamadığı birileriyle konuştum? İshak Paşa Sarayı'nda neden kalorifer tamirciliği yaptım? Boğaz Köprüsü'nü ne zaman geçtim de Süleymaniye Camisi'ne vardım? Hadi hepsine tamam desem; nasıl

Fethin Sancaktarı Ulubatlı Hasan Ulubatlı Hasan romanını, muhteva olarak iki farklı çerçevede değerlendirmek gerekir. Birinci çerçevede, çocukluğundan şehit oluşuna dek, roman kahramanının yaşam öyküsünden kesitler var. İkinci çerçeve ise, çok büyük bir tarihsel olayı, İstanbul'un fethini içeriyor. Yani bu kitabın okurları, hem bir destan kahramanını tanıyacaklar hem de bu kahramanla birlikte on beşinci asır Türk tarihinde kısa bir yolculuğa çıkacaklar. Ulubatlı Hasan'la sevinecek, koşacak, coşacaklar... U

Fatma Seher, henüz bir genç kadın iken ailesini ve yuvasını arkada bırakıp her türlü mahrumiyet ve fedakârlığı göze alarak vatanı kurtarmaya koşuyor. Bu yiğit Türk kadını, gönüllü olarak katıldığı ölüm kalım savaşımızda erkek silah arkadaşlarını imrendirecek ve onları coşturacak şekilde savaşıyor. Savaştan sonra Fatma Teğmen, her gittiği yerde bir kahraman olarak selamlanıyor; bol bol takdir ve alkış topluyor. Fakat hepsi bu kadar... Aradan zaman geçiyor. İstiklâl Savaşımızın adlı adsız birçok kahramanı gib

"En önde bir yiğit süvari, bir usta savaşçı vardı ki, kılıcının havaya her kalkışında bir düşman askeri yere düşüyordu. Verdiği emirlerden bu yiğit süvarinin başkomutan olduğunu Haçlılar da anlamıştı. Ve onlar da biliyordu ki, Türk ordularının savaş meydanlarındaki başkomutanı, sultanın bizzat kendisidir." Tarih meraklıları, kitap sevdalıları... Sizleri, Türk'ün şanlı tarihinde heyecanlı bir gezintiye davet ediyoruz. Bu davete katılmakla, Türk tarihinin en büyük kahramanlarından biriyle tanışacaksınız. Bu r

Yemen'de hainler isyana durmuş, Her çalı dibinde bir pusu kurmuş, Gelip Osmanlı'yı ardından vurmuş , Anadolu nere Yemen neresi, Kan akar Yemen'in çayı deresi! Yemen neresidir? Yemen uğruna niçin onca şehit verildi? Türk ordusu, Yemen'de kimlere karşı, nasıl savaştı? Birinci Dünya Savaşı'nda Yemen cephesi, neden çok önemliydi? Yemen'de askerlerimiz, düşmanlardan başka hangi zorluklarla boğuştu? Cepheden Cepheye serisinden Yemen Cephesi adlı bu romanda, Teğmen İsmail Avni ve Sani Çavuş'un sürükleyici serüve

"Boran Çavuş; kendisi fırtına olmuş esiyor, düşmanın üstüne üstüne... Soğuğa, kara, fırtınaya olduğu gibi, üzerine yağan kurşunlara da aldırdığı yok. Hedef gözetmeden basıyor, basıyor tetiğe... Bir an evvel düşman mevzilerini basıp, arkadaşlarının öcünü almak için koşuyor, koşuyor..." Cepheden Cepheye serisinden Doğu Cephesi adlı romanda, Mehmetçik'in bir yandan düşman askerleri ile diğer yandan çetin hava koşullarıyla mücadelesine tanık olacaksınız. Sizleri, türlü kahramanlıkların ve acıların yaşandığı, y

Cennet yurdun elli beş bin Mehmet'i Göğsünde söndürüp onca şiddeti Nur-ı şahadetle boğdu zulmeti Ağılar bal oldu Gelibolu'da Bu eserde, vatan savunmasının en yüksek duygularla yapıldığı ve milletimize bu şanlı zaferi kanlarıyla, canlarıyla armağan eden Mehmetçiklerimizin kahramanlıklarına şahit olacak, bir milletin kaderinin nasıl yazıldığını göreceksiniz. Sizleri, Çanakkale Zaferi'nin 100. yılında ?Çanakkale Geçilmez!" diyerek gözünü kırpmadan bu cennet vatanımız için şehit olan kahramanlarımızın de

Serüven düşkünü iki arkadaş, zaman içinde savrulurlar. Kendilerini bir anda 16. yüzyılda, açık denizde sürüklenip giden bir ölüm gemisinde bulurlar. Kaçabilenler, çoktan gemiyi terk edip gitmiştir. Kalanlarsa, tifüs salgınıyla ölüp yitmiştir. Şimdi bu geminin tüm kürekçileri, iskeletlerdir. Pruva direğine asılıp ölüme terk edilen kaptanıysa, şu anda yalnızca bir korkuluk işlevi görmektedir. Hiçbir liman onları almamakta, hiçbir gemi onlara yaklaşmamaktadır. Oysa çok önemli bir görevle Fransa'dan yola çıkan

Gizem'le şakalaştıkları bir sırada, Ufaklık'ın parmağı kolundaki zaman saatinin kırmızı düğmesine değer. Göz açıp kapayana kadar kendilerini, ölüm saçan dev yılanların yaşadığı bir dağ başında buluverirler. O anda ne hangi çağda, ne de hangi ülkede olduklarının farkında değildirler. Yaşadıkları olaylar onları Yılanlı Dağ'dan, bir sarayın zindanlarına sürükler. Burada, Türk tarihinin en ünlü kahramanlarından biriyle tanışır, onunla serüvenden serüvene atılırlar. Sonunda da, Türk tarihinin dönüm noktası olan

Ufaklık ve arkadaşı Gizem, bu serüvende Ateş Kent'e kaçırılan dostları Targo ve Targa'yı kurtarmak için Batık Kent'e geri dönerler. İhtiyar Tor'la birlikte Kızıl Kuyu'dan yerin derinliklerine inip benzersiz bir serüvene atılırlar. Ateş ırmaklarından beslenen Ateş Gölü'nün çevresinde kurulu Ateş Kent'te, kölelerle birlikte taş taşır, mantar toplarlar. Ateş Kent'in talihsiz prensesi Etna'yı kurtarmak için Kara Kraliçe'yle amansız bir savaşın içine girerler. Ölüm yarışında ecel terleri döker, Ateş Ejderi'ne

İşte sizleri heyecandan heyecana, şaşkınlıktan şaşkınlığa sürükleyecek bir serüven daha! Ufaklık'la Gizem'in karşısında, bu kez bilgisayar oyunlarından tanıdığınız süper kahramanlardan oluşan bir çete vardır. Çocuklar bu çetenin izini sürerlerken izledikleri ipuçları, onları hiç ummadıkları bir yere taşır. Bir anda kendilerini bu suç örgütünün birer üyesi olarak bulurlar ve büyük bir soyguna karışırlar. Bundan sonra karşılarında hem güvenlik güçleri, hem de suç örgütünü