Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 960-980 / Aktif Sayfa : 49
İlk kez The New Yorker'da yayımlanan bu öykü genç bir kadının; Londra'nın kuzeybatısında bir evde hizmetli olarak çalışan ve kendisine ayırdığı nadir mahrem zaman aralıklarında, elçilik binasının önünden geçerek yakınlardaki havuza yüzmeye giden Fatou'nun hayatından kısa fakat etkileyici sahneler sunuyor. Kamboçya Elçiliği bir öyküden ziyade çağdaş dünya edebiyatının en sevilen yazarlarından biri olan Zadie Smith'in muhteşem gözlemleriyle süslenen ve canlanan bir minyatür roman: Sıradan hayatların önemsiz
20. YÜZYILIN EN ÖNEMLİ YAZARLARINDAN BİRİ O LAN Arno Schmidt, ?nevi şahsına münhasır" yazarların başında gelir. Bireyci, hatta tekbenci denebilecek ölçüde karamsar bir dünya görüşüne sahip olan Schmidt'in parçalı, tumturaklı, gündelik konuşma dilini dönüştüren, sözcükleri atomlarına ayıran, şeytani bir mizah duygusuna sahip metinleri okuru şaşkınlığa uğratır. Joyce çevirmeni de olan yazar, kendine özgü sözdizimi, noktalama işaretleri, fonetik imlâ, kelime oyunları, tuhaf tipografiler ve mizanpajlar da kulla
Nasıl bir destur? Orda burda açılım var, bende böğür. Bir korku bastırıyor sabahları, kıl payı komedi Beyaz garson ceketiyle. Akmaya kaldı mı mecra sızlanmasında Alışmak zifir parfüme... Ben - besbeter. Yani deme arsızlığı... Yani kasmayalım çok! Bastırıyor, var güne yok rızık. Siz de görmeyiverin Kendiyle gül gibi geçinenleri. Bu da dirlik görgümüz.
Bir neden sonranın da sonrasında izin alıp köşedeki bileycinin sabrından, hınçlanıp son sepetçinin aç açına imgeler taşımasından yazıyorum bu şiiri. Bu sonsuz göçmene bütün tarifeler boş, her yere gidebilir ki onlar hiçbir yerlerdir. Yağmura tutunur, ıslak trenlere, belki bir meraka. Neler neler geçer aklından ki hepsi ara seferlerdir olmayan bir güzergâhta...
"Or´da Kimse Var mı?" dörtlüsü azgın iştahların beslediği cehaleti şehvetle bağrına basan Türkiye toplumunun kıydığı bir aydının, Günay Rodoplu´nun öyküsü. Dörtlünün birinci kitabı, Viva la Murte! hızla yabancılaşan Türkiye toplumunda bir haymatlos gibi yaşamak zorunda kalan Rodoplu´nun, ezilmesini, pasifize edilmesini anlatır. "Bu toplumda ´biliyor´ olmak mutlak surette bir haksızlığa maruz kalmak demektir. Çünkü, bilgi borçlandırır, ´anlamak´ zorunda bırakır. Cahil, acıma duygusu uyandırır. Yıkıcılığı bağ
Tükendi
"Lisede fen derslerinden çok başarılı olduğum halde, son sınıfta edebiyat şubesini seçmiştim. Edebiyatçı olmak istiyordum. O sıralarda şiir yazıyordum. Bazı dergilerde şiirlerim yayınlanıyordu. Daha ortaokulda, kendimce roman yazmaya kalkmıştım. Babam da yazı yazmaya meraklıydı. Amcam tanınmış bir yazardı. Ağabeyim de yazar oldu." Bürokratlar, Erhan Bener'in yapıtında birçok açıdan dönüm noktası oluşturan bir eserdir. Mesleki yaşamında edindiği anı ve gözlemlerinin öyküleştirilmesinden oluşan ve kendisin
Sonu gelmeyen kurallara, düzenlemelere, prosedürlere ve bürokrasiye duyduğumuz arzunun kaynağı nedir? Nasıl oldu da internet çağında bile form doldurmaktan başımızı kaldıramaz hale geldik? Yoksa devlet şiddeti denen olgunun kaynağı burada mı? Antropolog, düşünür ve aktivist David Graeber bu sorulara yanıt ararken günümüz bürokrasisinin güdümlediği tekinsiz ve şaşırtıcı ilişki türlerini inceleyip bunların biz farkına varmadan hayatımızı nasıl şekillendirdiğini gözler önüne seriyor. Gelgelelim oldukça riskli
Zamana direnen çocukluğun, geçip gitmeyi reddeden anıların yazarı Kürşat Başar, bu kez kendi hayatının izini kendine has üslubuyla sürüyor Unutulmaz romanların yazarı olarak, yaşadığı onca ilginç tecrübeden eserlerine açılan dolambaçlı, sürprizli patikaları takip ediyor. İstanbul, Ankara, Kıbrıs ve Doğubayazıt'ta geçen çocukluk ve gençlik yıllarını; edebiyatla, müzikle tanışmasını; son otuz yılın gözde dergi ve gazetelerinde geçen günlerini anlatan yazar, Sevim Burak'tan Ara Güler'e, Doğan Hızlan'dan Cemal
"Canto'yu okudum ve anladım. Sizi kutluyorum ve yeteneklerinizden dolayı sizi kıskanıyorum." Max Frisch, kutlama telgrafı, 1963 Alman dilinin yaşayan en büyük yazarlarından Paul Nizon, Bernhard ve Handke düzeyinde bir biçeme sahiptir. Edebiyatı "özgürce seçilmiş varoluşsal bir görev" olarak gören, biçimsel özgürlüğe her şeyden çok önem veren, sanat tutkunu bir kent gezgini olan Nizon, günümüzde yazınsal tür haline gelmeden çok önce, kurgulanmış özyaşamöyküsü olarak tanımlanan "öz-kurgu" (auto-fiction) biç
Adalet, ilk kitabı basılmadan önce onu bana ithaf edeceğini söyledi. Ben de ?Kitaba basılmasın da, baskıdan sonra bana elle yazacağın bir ithafla kitabı armağan et," dedim. Bu armağanlar bugüne kadar sürdü. Her kitabın her baskısından bir adet, ithaflı haliyle bana en güzel armağan oldu. HALİM AĞAOĞLU İthaflar özenle okunduğunda, bir yazarın eserlerine yayılmış yaşam psikolojisi de izlenebiliyor. Bu kitapların verilerinden hareketle, bir bibliyografya ve bir kitap kültürü envanteri de ortaya çıkıyor. Ve b
Yaratmak iki kişilik yaşamaktır. Proust'un, el yordamıyla endişeli arayışı, çiçekleri, duvar kâğıtlarını ve huzursuzlukları titizlikle bir araya getirişi bundan başka bir şeye işaret etmez. ALBERT CAMUS Kayıp Zamanın Etrafında, Marcel Proust'un gençliğinden beri yazdığı tematik denemeleri bir araya getiriyor. Sonunda Kayıp Zamanın İzinde'nin yapısına dâhil edeceği temaların bir araya toplandığı metinler bunlar: Akdikenler, güneş ışığı, deniz, bulutlar, mevsimler, Paskalya günleri, bahar, kiliseler, çan ku
Tükendi
Derin sosyal, siyasal, kültürel çalkantılara sahne olan 20001i son yıllar Türkiye aydınları arasındaki saflaşmanın da keskinleştiği yıllardır. Bu kitap Behram'ın 2012-2014 yılları arasında Yurt gazetesindeki "Tekzip" başlıklı köşe yazılarından geniş bir seçmeyi içeriyor. Bu yazılar, halk safındaki yurtsever bir sanatçının zulme direniş çağrısından öte bu dönem tarihine devrimci bir aydının düştüğü dipnotlarıdır. Ülke hayatının bu dönemi irdelenirken bu yazılara dönüp dönüp bakmak, kaçınılmaz önemdedir. Tek
Her kalp en az bir kez aşk ateşine düşer... Bu aşkı bir cümleye sığdırabilir misiniz? Ya hayatı? Sevdiklerinizi? Unutamadıklarınızı? Unutmak istemediklerinizi? O cümle neyin cümlesidir o zaman? Bu kitap aşka inancını kaybetmeyenler için yazıldı. Aşk için ve aşkla kendini var edenler için... Çünkü sevmek bir yetenektir. Sahiden sevmek sahici bir hayat yaşamak demektir. Aşk da hayat da bir ve aynı cümledir zaten. Bu yüzden bu kitapta yüz aşk ve yüz cümle var.
Yaşayan en önemli yazarlar arasında yer alan, deneme, roman, şiir, seyahatname gibi çeşitli yazın türlerinde eserler veren Cees Nooteboom, bu sıradışı kitapta dünyayı binyıllar önce terk etmiş bir tanrıya, Yunan mitolojisindeki deniz tanrısı Poseidon'a seslenmeyi deniyor. Yılın belirli bir kısmını deniz kenarında geçiren yazar ona mektuplar yazarak, Alberto Manguel'in sözleriyle, ?sadece geçmişle değil, sonsuza dek kaybolmuşa benzeyen koca bir dünyayla da diyalog başlatıyor." Bu benzersiz diyalog girişimin
?Cortázar alıştığımız algı biçimlerini gerçeküstü perspektiflerin içine alarak özgürleştiriyor." TIME OUT 62: Maket Seti sözde ?Şehir" denilen yerde yaşanan hayatın çetrefilli ama olağanüstü bir dille anlatımıdır. Zira romanın başkarakteri arayış içindeki entelektüel Juan şehri şöyle tanımlar: ?Paris'te de karşımıza çıkabilir, Oslo'daki bir birahanede de; birimiz şehirden geçip Barcelona'da bir yatakta bulmuştu kendini, belki de tam tersi. Açıklanacak bir şey değildi şehir; sadece vardı." Bu şehirde Juan'l
Misafir günleri, 1950'ler, 1960'lar İstanbul'unda hanımların hayatında önemli, özel günlerdi. Örnekse, ayın ikinci çarşambası falanca hanımın misafir günü, son perşembe de filânca hanımın. Bu öğleden sonralar için özel olarak hazırlanılıyor, ev yapımı tuzlular tatlılar, çörekler, pasta, çay, sıcak günlerde limonata. Misafir günü, evin beyi dönmeden sona eriyor. Tabiî bazı emekli beylerin tam ikram saati hanımlara katıldığı oluyor... Türk edebiyatının yaşayan belleği Selim İleri, ?sonsuz" İstanbul'unda bizi
Köy veya kent kökenli, hepsi Cumhuriyet çocuğu, otuz üç yazar ve düşünürün 1930-1980 dönemine ait, daha önce yayımlanmamış çocukluk anıları-anlatıları. Kişisel tarihler ile ülke tarihinin kesiştiği bu anlatı mozaiği, durmadan değişen bir Türkiye manzarası ortaya koyuyor. Kiminin ekonomik ya da politik nedenlerle uzaklaşıp, kiminin özlemle geri döndüğü bir ülke burası. Hem Doğu'dayız, hem Batı'da. Bir ağlıyor, bir gülüyoruz. Kâh hâlâ eski dilden izler taşıyan bir Türkçe kulağımızda, kâh Ermenice, Rumca,
?Bugüne kadar yazılmış en iyi Shakespeare biyografisi." John Carey, Sunday Times 1580'lerde genç bir adam, küçük bir taşra kasabasından Londra'ya göç eder ve birkaç yıl zarfında, yalnızca kendi çağının değil tüm zamanların en büyük oyun yazarı olur. Hatta Borges, Melville ve Joyce gibi ustalara bakılırsa, gelmiş geçmiş en büyük yazarlardan biridir. Böylesi kısa bir zaman aralığında böylesi görkemli bir başarı nasıl mümkün olmuştur peki? Shakespeare nasıl Shakespeare olmuştur? Ünlü edebiyat kuramcısı ve t
Anadolu eski çağlarının yetiştirdiği en gerçekçi, en kuşkucu, en sivri dilli yazar olan Samsatlı Lukianos, edebiyat tarihindeki ilk bilimkurgu eserin de yaratıcısıdır. İ.S. II. yüzyılın ortalarında yaşamış olan Lukianos, Suriye'nin Kommagene ilinin başkenti Samosata'da doğmuştur. Samosata'ya biz bugün Samsat diyoruz, Malatya ilinin küçük bir kasabasıdır.Lukianos'un başlıca yapıtları, insan ruhunun kötü yanlarını eleştirmek, ilkçağın birçok tanrılar kabul eden dininin çürüklüğünü, anlamsızlığını göstermek i
Ellerini masaya dayadı. Ne yapacağını duşunmeye çalıştı. O başını kaldırıp konuşmaya başlamadıkça, burada durup ne yapacaktı? İyi ama, nereye gidebilirdi ki? Kiminle konuşabilirdi? Sonra tekrar onun, Bugunü beklemiyor muydun?" deyişini hatırladı." Türkçe edebiyatın ustalarından Erhan Bener'in 1960 tarihli Loş Ayna'sı, sıradışı kurgusu ve farklı edebi türleri bir araya getiren üslubuyla önemli bir roman. Teknik açıdan polisiye romanın tüm özelliklerine sahip olan roman, kurgusunun sürükleyiciliğini yap
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 960-980 / Aktif Sayfa : 49