Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 219 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2
Selâhaddin-i Eyyübi sonrası Eyyübi tarihi, Selahaddin’in büyük zaferlerinin gölgesinde kalmış, yeteri kadar işlenmemiştir. Gölgede kalmak, üstün bir Müslüman tecrübesi olarak dönemin sadece yitik kalmasına yol açmamıştır. Aynı zamanda Eyyübilerin Haçlılara karşı verdiği mücadelenin bugünün insanı üzerindeki etkilerinden huzursuluk duyanların bu dönemdeki gelişmeleri saptırmalarına da yol açmıştır. Melikü’l Adil’in Haçlılara karşı mücadelesi; onun oğlu Melikü’l-Kamil’in, Dimyat zaferiyle Kilise’nin İslam’ın
Kur’ân-ı Kerîm, dile getirdiği ölümsüz gerçeklerin herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabilmesi için bunları çoğunlukla dikkat çekici örneklerle ve benzetmelerle sunmaktadır. Çünkü istenilen gizli ince manaları ortaya çıkarmada ve hakikatlerin üzerinden örtüleri kaldırmada örnek vermenin çok önemli bir yeri vardır. Kur’ân, verdiği örnekler ve yaptığı benzetmelerle vermek istediği mesajın doğruluğuna kişileri ikna etmekte; rağbet edilecek şeylerin güzelliklerini zikrederek teşvikte bulunmakta, kaçınılacak şe
Ağaçlar ve çiçekler de kendi lisanlarıyla Allah’ı zikrederler. Yeşil bir çevre, gözü dinlendirir, gönlü şenlendirir, dünyamızı güzelleştirir, iklimi olumlu yönde etkiler. Çevrenin yeşilden mahrumiyeti, bu güzelliklerin de kaybı anlamına gelir. Çevreyi koruma, bozulmasını önleme ve güzelleştirme çabasında ahlâkî-manevî boyut önem taşır. Bu sebeple biz bu özet çalışmada meselenin ahlâkî-manevî boyutuna dikkat çekerek çevre bilincinin gelişmesine bir katkı vermek istedik; İslâm’ın Kur’an ve hadis ile şekillene
Kudüs’ün 1099’da Haçlılarca istilası, İslâm dünyasını dehşete düşüren bir sürecin dönüm noktasıdır. Urfa’nın 1146’da Haçlılardan kurtarılarak yeniden fethi ise o dehşet verici sürecin son bulacağını haber veren ilk büyük tarihsel gelişmedir. Bu iki tarihi olay arasındaki kırk yedi yıllık zaman dilimi, Müslümanların Haçlılara karşı mücadelesinin oluşup rayına oturması açısından tarihi bir öneme haizdir. Ancak Batılı araştırmaların aksine Müslüman dünyada o dönemin önemine denk gelen çalışmalar yapılmamıştır.
Oku! Niçin? Anlamak için Anlamak? İnanmak için İnanmak? Eylem için Eylem? Süreklilik için Süreklilik? Karakter inşası için Karakter? Amaç için Amaç? Allah’ın rızasını kazanmak.
İslâm dünyasına antik bilimlerin girişi yeterince ele alınmamıştır. Bunun temel nedeni çeviri faaliyetlerinin Abbâsîler özelinde incelenmesidir. Hâlbuki Abbâsîler dönemine kadar antik bilimlerden özellikle tıp, simya ve astronomi İslâm coğrafyasında merak konusudur. Bu merak ve birikimin Abbâsîler’e intikal serüveni ne yazık ki irdelenmemiştir. Elinizdeki bu eser bahse konu intikalin ortaya konulmasını hedeflemektedir. Fetihten Bilime antik bilimlerin İslâm dünyasına intikalini iki kısımda incelemektedir. E
Abbâsî Devleti, miladî X. yüzyılın ilk yarısında hayatî sorunlar yaşadı. Merkezî devlet zayıfladı, bölgesel yöneticiler özerk bölgeler ilan etmeye başladı. Merkezî devletin kontrolünde olan bölgelerde birtakım isyan hareketleri baş gösterdi. Olumsuz siyâsî gelişmeler yanında toplumsal ve ekonomik sorunlar da gün gittikçe arttı. Mezhebî ve ideolojik yapılanmalarda da pek çok ayrışma yaşandı. Ardı arkası kesilmeyen bu sosyo-politik sorunlar bir sarmal şeklinde devleti varlık kriziyle baş başa bıraktı. Sonuçta
Babasının ısrarlı uyarılarını dikkate almayan ve namaza karşı vurdumduymazlığı olan bir oğula babası son bir kez seslendi: -Yavrum, anlasaydın ki ömrün azdır ve faydasız gidiyor; anlasaydın ki kılacağın beş vakit namaz: Dünyada huzurun, kabir karanlığında kandilin, haşır mahkemesinde kurtuluş senedin ve beratın, amellerin tartıldığı terazide seni kurtaran sevabın, sırat köprüsünde Burak’ın, cehennemden kurtaran şefaatçin, ahirette de ebedî saâdet ve cennetin olacaktır; ne yapar yapar o namazı kılardın
- İlahi kelamın son kez insanla buluştuğu Kur'ân-ı Kerîm, ilk vahiyden itibaren yüce değerler inşa etmiş, cahiliye dönemindeki bir toplumu ilim ve medeniyetin öncüleri haline getirmiştir. Müslümanlar, asırlardır bu menbaı derinlemesine anlamak ve uygulamak için büyük çaba göstermektedir. -Ayetlerdeki derinliği keşfetmek maksadıyla ilk dönemlerden itibaren Allah Resûlü'nün (sas) hayatına müracaat edilmiştir. Nitekim Peygamberimiz'in (sas) ahlakı Kur'an, hayatı da Kur'an'ın pratiğe yansıtılmış halidir.
Tefsir müktesebâtının temelini Kur’ân’ın ilk muhâtapları olan sahâbeden intikal eden rivayetler oluşturmaktadır. Hz. Peygamber’in (sas) muhatabı ve öğrencisi oldukları için onlardan aktarılan rivayetler en değerli tefsir malzemesi kabul edilmiştir. Nüzûl ortamına şâhit ve Kur’ân diline vâkıf olduklarından dolayı onların şahsî içtihat ve yorumları da sonraki kuşaklarınkinden daha kıymetlidir. Söz konusu birikim sahâbenin öğrencileri olan tâbiîn âlimlerince aktarılmıştır. “Tefsîrde İmam” diye anılan, aynı zam
Sahâbe Resûlullah’ın (sas) yakın arkadaşları olma, vahyin sebeb-i nüzûlüne, hadislerin sebeb-i vüruduna şahitlik etmeleri, Arap diline vakıf olmaları ve dini sonraki nesillere aktarmaları gibi mümtaz hasletleri taşıdıkları için Müslümanlar nazarında erken dönemden itibaren ilginin merkezinde bulunmakta ve bunun kıyamete kadar devam edeceği de anlaşılmaktadır. Tarihî süreçte siyasî rekabet ve itikadî tartışmalara bağlı olarak oluşan farklı anlayışlar, ashâba gösterilen bu rağbet sebebiyle onlar hakkında yapt
Endülüs, İslam tarihinde önemli bir yere sahiptir. Endülüslü âlimlerin İslam ilim ve kültür mirasına büyük katkıları olmuştur. Mekkî b. Ebî Tâlib (ö. 437/1045), Ebû Amr ed-Dânî (ö. 444/1053), İbnü’l-Bâziş (ö. 540/1145) ve Şâtıbî (ö. 590/1194) kıraat ilmi sahasına katkıda bulunan âlimlerden yalnızca birkaçıdır. Bunların yanı sıra, Kur’ân mesajının anlaşılmasını kolaylaştırmak amacıyla yazdıkları tefsirlerle İbn Atiyye el-Endelüsî (ö. 541/1147) Ebû Bekr İbn Arabî (ö. 543/1148), Kurtubî (ö. 656/1258) ve Ebû Ha
docviewer.yandex.c- Muhammed Emin Yıldırım hocamızın En Güzel Örneğin En Güzel Örnekleri serlevhası adı altında Türkiye'deki tüm iller ve Kıbrıs ili de dahil olmak üzere 82 sahâbî efendilerimizin hayatını anlattığı bir eserden meydana gelmektedir. - Eserde her bir sahâbî efendilerimiz her bir il ile ilişkilendirilerek hayatları anlatılmış ve ardından bu proje matbu bir eser olarak yayın dünyasına kazandırılmıştır. Bu çalışma toplamda 4 ciltten oluşmaktadır.
Tükendi
Hicri V. asır, siyasetin mezhep eksenli oluşturulduğu bir döneme denk gelmektedir. Bu asırda faaliyet gösteren Büyük Selçuklular ve onlardan kısa bir süre sonra tarih sahnesine çıkan Eyyûbiler'in Sünnî siyaseti birçok açıdan benzerlik göstermektedir. Büyük Selçuklular, Sünnî Abbâsî hilâfetine tehdit oluşturan İsmâîlî Fâtımî Devleti başta olmak üzere Şiî oluşumlarla mücadele etmiştir. Selçuklular'ın başlattığı bu mücadeleyi Eyyûbiler, Fâtımî hilâfetini yıkarak zirveye eriştirmiştir. Her iki devlet de tesis e
Elinizdeki bu kitap, son dönem Osmanlı âlimlerden olan Ermenekli Süleyman Sırrı Efendi (1851-1931) tarafından kaleme alınan Makâsıd-ı Münciye fî Siyeri Fahri'n-Nübüvve adlı beş ciltlik yazma eser ve müellifi üzerine yapılan bir inceleme ve araştırma çalışmasıdır. Makâsıd-ı Münciye, Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı ve akabinde de Millî Mücadele'ye şahit olmuş bir âlimin ve bununla birlikte altı yıl boyunca cephedeki tek oğlunun sağ salim evine dönmesini bekleyen bir babanın kaleminden çıkmıştır. Buhranlı s
Hz. Peygamber (sas), kişisel bakım alanına giren vücut temizliği, saç, sakal-bıyık bakımı, ağız- diş temizliği, el-yüz ve tırnak bakımı gibi davranışları fıtratın bir gereği olarak kabul etmiş ve bu davranışları kendisi de hayatında titizlikle uygulayarak ümmetine de ısrarla tavsiye etmiştir. Bu davranışların bir kısmı (gusül abdest gibi) İslâm'da farz kabul edilerek her Müslüman'ın hayatında bir zorunluluk haline getirilmiş, diğer bir kısmı da (diş fırçalama, saç-sakal bakımı, tırnak kesme vs.) sünnet kabu
Yürüyordu Resûl aleyhisselâm. Canı kucağında yürüyordu. Topuklarına değen beyaz elbisesinin eteği ve omuzlarının arasına düşen siyah sarığının uçları rüzgarda havalanıyordu. Gönlü Allah'ta, gözü evladında, oğluyla son kez yürüyordu. Tüm mahlukat onunla yürüyordu. Mekke'nin batısındaki Kuaykıân Dağı'na kaldırdı bir ara başını. "Ey dağ, dedi. Benim başıma gelen, senin başına gelseydi, bu acıya dayanamazdın!" Yeşeren dalı kurumuştu Muhammedü'l-Emîn'in. Gözyaşları sessiz çağlayanlar gibiydi... Bir soluk aldırma
İnsanlık tarihi, olması gerekenler/ilkeler ile olanlar/realite arasındaki etkileşimin serüvenidir. Durum, geçmişte ve günümüzde bu şekilde olduğu gibi gelecekte de farklı olmayacaktır. Bu iki husus arasındaki benzeşme ya da ayrışma ise olanların; yani realitenin meşruiyet derecesini ortaya koyacaktır. Her zaman, olması gereken ilkelere bağlı bir hayat yaşayan ve realiteyi bu ilkeler doğrultusunda değerlendirip ona göre tavır belirleyen Hz. Peygamber (sas), kendisinden sonra aynı yolu takip etmeleri için ümm
Selâhaddîn-i Eyyûbî, Müslümanların bugünkü düştüğü duruma benzer bir çağda yaşamıştır. Onun yaşadığı dönemde İslâm toprakları parçalanmış, ümmetin birliği bozulmuş, düşmanlar her taraftan ümmeti kuşatmıştı. Buna rağmen Selâhaddîn-i Eyyûbî, tefrika ve zilletin zirve yaptığı birlik ve zaferin mumla arandığı bir dönemde Ümmetin birlik ve beraberliğini sağlayarak "Salâhü'd-dünya ve'd-dîn" lakabına mazhar olmayı hak etmiştir. İşte tam bu noktadan hareketle bugün ki İslâm coğrafyasında yaşanan yüzlerce acı tabloy
İlk Müslüman, ilk halife, Hz. Peygamber'in (sas) can dostu, hicret arkadaşı... "Ailene ne bıraktın?" sorusuna "Allah ve Resûlü'nü!" diyecek kadar malını ve canını İslâm'a hizmete adayan iman eri... Her daim Allah ve Resûlü'nün (sas) övgüsüne mazhar olup cennetle müjdelenen insanlık semasının en parlak yıldız... İhlas, samimiyet, peygamber aşkı ve adanmışlık dendiğinde akla gelen ilk kişi... O, yüksek ahlakı ve peygamber aşkıyla gönüllerde taht kurdu. Aile ve sosyal ilişkileri, ibadet ve ilim hayatı ile insa
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 219 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2