Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 61 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3
Fransızların Büyük Savaş dedikleri Birinci Dünya Savaşı'nı küçük bir romana sığdırmak kolay olmasa gerek. Ama iğne deliğinden Hindistan geçiren Echenoz var karşımızda. Dolayısıyla romanın tam bir Homeros destanına dönüşmesi işten bile değil. Öyle de olur, Anthime adlı roman kahramanı, türdeşlerinin bu tuhaf, müziksiz, bitmek bilmez savaş dansının tam ortasına düşer. Tek "kahramanlığı" sağ eline taktığı şövalye yüzüğüdür belki de. Bir şarapnel parçası sağ kolunu özenle kesip aldığında o da kalmaz geriye. Oy
Tükendi
Birbirinden sevimli dört köpek, iki hırsız saksağan, Tekgöz Hanım adlı bir kaplumbağa, peygamberdevesi Cicely, baykuş Ulysses, martı Aleko, güvercin Quasimodo, iki su yılanı, bir kertenkele ile içlerinde daha sonra büyük bir yazar olan Lawrence Durrell (Larry) ve ünlü bir doğa bilimcisi olan Gerald Durrell'ın (Gerry) de bulunduğu beş kişilik bir ailenin Korfu adasında geçirdiği beş yılın anıları. On yaşındaki hayvan meraklısı bir çocuğun gözünden anlatılmış, yediden yetmişe herkesin okuması gereken bir kita
Tükendi
Kırmızı ve Siyah, ilk baskısı 1830'da yapılan, Fransız yazar Stendhal'ın romanı. Parma Manastırı ile birlikte Stendhal'ın az sayıda eseri arasında en sağlam iki yapıtından biri kabul edilir. Napoleon Bonaparte'ın sürgüne gönderilişi ile yaşanan Restorasyon Dönemi'ni ustaca anlatan Stendhal; Katolik Kilisesi'ni, liberaller, aristokratları, burjuvaları, kralcıları ve özgürlükçüleri tutkulu bir aşk hikâyesi içinde aktarmıştır. Yükselme ihtirası ile yanıp tutuşan genç Julien Sorel'in zaman zaman ikiyüzlülüğe ka
Tükendi
Bir imparator. Öyle sıradan biri de değil. Hadrianus. Edirneyi kuran adam. Londradaki son sergide, British Museumda, Türkiyedeki Sagalassus yani Burdurun Ağlasun ilçesindeki kazılarda çıkan bir heykeli de sergilendi. Sadece ayağı 80 santimetre idi. Anlayın. Büyük imparator. Ama ben bu büyük imparatorların nasıl adamlar olduğunu hep merak etmişimdir. Düşünsenize, dünyanın en büyük gücü elinizde. Ne yaparsınız? Kendinizi kaybedip, hubrise, yani çılgınlığa mı kapılırsınız, yoksa, ne yaparsınız? Tek lafınızla
Tükendi
İşte tuhaf bir rastlantı daha: Bu benim ikinci kez Kâtip Bertleby çevirisi yayınlayışım. İlkini yıllar önce Dost Kitabevi Yayınları arasında çıkan ve Jorge Luis Borgesin hazırladığı Babil Kitaplığı dizisi vesilesiyle çevirttirmiştik: Yusuf Eradama. Önsözü de Borgesindi. Kaya Gençin adını bilmezdim. Bir gün gökten bir roman düştü. Gökten değil tabi Yapı Kredi Yayınlarından çıktı. Gökle, bildiğiniz gibi, biz uğraşıyoruz Helikopterde! Neyse, roman, geçen yılın en iyilerindendi. Sevgili dostum Cem Akaşa göre, e
Tükendi
Şimdi, açıkçası, bu Echenoz büyük yazar; hakikaten büyük yazar. Bence, Fransız romanının son büyük temsilcisi; müthiş bir üslûpçu, harika bir hikâye anlatıcısı. Cidden, bu dediklerime kalpten inanıyorum. Ondan başka hangi yazar, Çekoslovakya Çekoslovakya iken, 19 Eylül 1922de Koprivnicede doğmuş, fakir bir ailenin altıncı çocuğu olan, on altı yaşında Zlindeki ayakkabı fabrikası Batada çalışmaya başlayıp, bir gün fabrikanın spor danışmanının üç-beş çocuğu zorla uzun mesafe yarışında koşturması üzerine ikinci
Tükendi
Voltaire deyince, akla, aklıma, ister istemez Leibnizin sistemini eleştiren filozof geliyor (aslında Leibniz de garip bir kişi, 14. Louisye ayrıntılı bir İstanbulu işgal planı göndermiş, işi yokmuş gibi). Aydınlanmanın önemli kişisi Voltaire, Candidede iyimserlik fikrini ölesiye sarakaya alır, zaten de Candide felaketlerin çemberinden geçer ve sonunda Mudanya kıyılarına yerleşir (inşallah Tirilye civarlarıdır): Şimdi bahçemizi ekelim Öyle işte, Helikopterde, biz de bahçe ekerken karşımıza çıkıverdi tekrar,
Tükendi
Helikopter nasıl gururlanır? İşte tam da böyle gururlanmak gerekir. Hollanda edebiyatının Büyük Hanımefendisi Hella Serafia Haasseyi ilk kez Türkçede yayınlayarak. 2 Şubat 1918 doğumlu Haasse. Hayatının ilk yirmi yılını Hollanda sömürgesi olan Batı Hint Adaları yani bugünkü Endonezyada geçirdi. Birçok romanı, özellikle de ilk romanı Oeroeg bu ülkede geçer. Ancak Haasseye büyük ününü kazandıran tür, tarihsel roman oldu. Başta da elinizde tuttuğunuz kitap, Günah Şehri. 1952de yayınlanan bu roman, okuyan görec
Tükendi
Yaygın kanının aksine, D.H. Lawrence'da sert bir cinsellik yoktur. Hatta, neredeyse oyuncu, iyiliksever, hayırsever bir cinselliktir karşımıza çıkan. İnsanlar birbirlerine karşı samimidir, yazar da o ölçüde katkıda bulunur bu samimiyete. Gerçek tüm çıplaklığıyla gözlerimizin önündedir; güneş sanki her şeyi aydınlatmaktadır; insanlar kıskanırlar, insanlar kötüdürler, insanlar birbirlerini aldatır. Ama aynı ölçüde naziktir insanlar, iyidirler, bir anda birbirlerine sarılıverir, bir anda öpüşmeye, sevişmeye ba
Tükendi
Yıllar önceydi. Frankfurt Kitap Fuarı sırasında, üç-beş kişi dert yanıyorduk. Neredeydi yeni ve iyi edebiyatçılar? Yeni ve iyi derken, hem dil derdi olan, hem de kurgusu sağlam, akıcı bir hikâye yazmayı bilen yazarları kastediyorduk: Yoksa yalnızca iyi hikâye anlatanları ya da yalnızca kendine has bir dil dünyası yaratmış olanları değil. O sırada, birisi, Nicholas Christopher´ı okuyup okumadığımı sordu. Hayır, dedim. Tam aradığım yazarmış. Okursam çok sevecekmişim. New York´a dönünce gönderecekmiş kitapları
Tükendi
Roman sanatı geçtiğimiz yüzyılda büyük dönüşümler yaşadı. Olanakları sürekli olarak denendi, sınırları uç noktalara doğru genişletildi. İşte Erpenbeckin Gölün Sırrı da yirminci yüzyılın bu deneysel çabalarının bir mirasçısı. İnsan okurken Fransız Yeni Roman geleneğini hatırlıyor: Özellikle de Sarrauteu, Claude Simonu, Michel Butoru. Gölün Sırrı, Berlin yakınlarındaki bir koruya yakın, göle hâkim bir evin hikâyesi aslında. Hikâyenin sabit unsuru ev; ama bu ev aracılığıyla, iki savaş arası Almanyası, 3. Reich
Tükendi
La Chartreuse de Parme, ilk kez 1839 yılında iki cilt olarak basılmış, Balzacın ünlü bir makalesi üzerine yeniden yazılmış ve tek cilt olarak 1842de tekrar basılmıştır.Tam da Parma Manastırını yayına hazırladığımız bu günlerde, çeşitli kitaplarda tekrar tekrar bu kitapla ilgili yorumlarla, hatıralarla karşılaşıyorum. Sanki herkes sözbirliği etmişçesine bu romanın dünyada roman diye bir şey varsa onun en iyi örneği olduğunu söylüyor. Daha geçen gün Scholemin Walter Benjamin üzerine yazdığı kitapta Benjamin b
Tükendi
12 Eylül darbesinden sonra ilk kurulan yayınevlerinden biriydi İletişim. İletişim bugün yayınladığı nitelikli kitaplarla tanınıyor da, o zamanlar dergi de yayınlarlardı. Hatta ansiklopedi. Bugün o delilikleri biraz azaldı (biraz diyorum çünkü mesela Ömer Laçinerin derlediği Modern Türkiyede Siyasi Düşünce dizisinin yeni çıkan sekizinci cildi 1350 sayfa; anlayın!). Bu dergiler nefes alma yerleriydi bizler için. Yeni Gündem müthişti. Başta on beş günlüktü, sonra haftalık oldu, sonra olmadı. İşte bu dergide bi
Tükendi
Gore Vidal'le ilk tanışmam o muhteşem tarihsel roman, İmparator'la oldu. Eski E Yayınları'ndan çıkmıştı ve benim ellerime Aydın Uğur tutuşturmuştu. Üç aylık bir Anadolu turuna çıkmıştım ve nereye gitsek Dönek Julianus'un izlerini görüyordum. Sonra yıllar geçti, Gore Vidal'in kim olduğunu daha iyi öğrendik. Türkçeye de çevrilmeye başladı, özellikle tarihsel-siyasal romanları. Ama en hoşuma giden şey, Fellini'nin Roma'sının sonundaki büyük şölen yemeğinde Vidal'le karşılaşmaktı. Vidal'de skandal sever bir ru
Tükendi
Bir başka İtalyan bindi Helikoptere: Elio Vittorini. Bu kez Sicilyaya gidiyoruz ama trenle. Denizin üstünden, uçar gibi. Oğul Silvestro babasından bir mektup alır; yaşını başını almış baba aşık olmuş kaçmıştır. Annene iyi bak demektedir. Atlar trene Silvestro, ver elini Sicilya: Annesine atacağı kartpostalı kendisi götürmeye karar verir. Çocukluğu da trenlerde geçmiştir, o pek yoksul Güneyde. Bir sürü insanla karşılaşır trende, konuşurlar. Sonra iner, Signora Concezionenin, annesinin evine varır; annesi aşı
Tükendi
Çağatay bir gün aradı, Yunancadan çok iyi çeviriler yapan birisi var, çevirtmeyi düşündüğümüz bir kitap var mı diye sordu. Aklıma uzun zaman önce okuduğum Vardiya isimli roman geldi, ne iyi olur dedim. Onu söyledim. Sonra, yine aradı Çağatay ve Ari Çokona'nın elinde zaten çevirdiği iki roman var, bakalım mı dedi. Tabii, dedim, bakalım. Ari romanları gönderdi. İlkini okumaya başladım. Açık söyleyeyim, Türkçe yazılmış olsa bu kadar akıcı olabilir miydi diye şüpheye düştüm. Kitap su gibi akıyor ve şunu anlatıy
Tükendi
Tarık Günerseli hepimiz bilmeliyiz! O ince mizah başka kimde var? Mesela, işte 1984 tarihli Milli Marşlar (Bazıları) başlıklı hikaye: Bahama Adaları: İleri, Bahama Ülkesi! Bangladeş: Altın Vatanım! Batı Samoa: Özgürlük Bayrağı Botsvana: Kutsal Ülke Burma: Özgür Vatanımız Burundi: Burundimiz! Kutsal Topraklar! Ekvador: Selam Vatanıma! Fildişi Sahili: Selam Umut Ülkesi! Filipinler: Sabahın Ülkesi Gine-Bisseau: Aziz Yurdumuz Honduras: Bayrağım Göklerde Dalgalanıyor Kamerun: Ey Kamerun! Atalar
Tükendi
Bizim kitapların çoğunun düzeltisini yapan bir arkadaşımız var: Gökhan Gençay. Missios'un kitabını düzelttikten sonra bize bir not yazmış. Kitap hakkındaki düşüncelerini söylüyor. Sizlerle paylaşayım dedim: "Yazar,bizatihi kendi deneyimlerini, kendine has diliyle sade ve samimi biçimde aktarmayı başarmış. Ayrıca, kişisel anlatısını kurarken bir yandan okuyucuyu hissiyat bağlamında sürecin içine çekme hususunda mahir davranırken, bir yandan da klişe 'politik roman' kurgusunun didaktik, kahramanlık destanı ka
Tükendi
Açıkçası bu kitabı benim basacağımı söyleseler inanmazdım. Bir13 Mart günü tanışmamızdan bu yana, hepimiz Esradan bir kitap bekliyoruz. Yıllar geçti, bir türlü gelmedi. Nasip işte. Bugüneymiş. Bu kitaptaki yazıların farkına biraz geç vardım açıkçası. Esra, Milliyetin iş ve yönetimle ilgili ekini yönetecek ve yazılar yazacaktı; yıllardır da basının içinde olduğu için, bunların gazete yazısı gibi olacağını sandık mekanik ve geçici. İki, üç, derken beş, on yazı sonra, ne kadar yanıldığımızı anladım. Esra, üst
Tükendi
İnsan kırk yıllık arkadaşının kitabını nasıl tanıtır? Hele de başından beri bu yazma serüvenine yakından tanıklık etmiş ise. Şunu hemen ifade edeyim: İlhami Algör, ilk kitabı Müzeyyen...´de ve ikinci kitabı Albayım...´da dile öyle meftun ki, onu en çapkın, en kıvrak, en konuşulur, en akıcı haline öylesine sokmak istiyor ve başarıyor ki, arada, romanlarının kurgusunu ihmal edebiliyor. Ama bunun çok da önemi yok. Barthes, Proust için şöyle demez mi: Canım sıkıldığında açıyorum rastgele bir sayfa, okuyorum. Aç
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 61 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3