Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 61 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2
Ömrünün ve yaratıcılığının baharında, henüz 43 yaşında kendi elleriyle hayata veda etmiş bu adamın ruhundaki fırtınaları, onu bu kararı almaya zorlayan nedenleri anlamak amatör bir edebiyat meraklısı olarak benim için çok güçtü: hayatın daha ziyade eğlenceli yanlarını böylesine büyük bir gözlem gücüyle bulup çıkaran, okuruna yaşama mutluluğu kazandıran biri, ondan nasıl bu kadar yılardı? Sanırım bu iki hikâyeyle anladım Gogol'ü: halkına karşı karmaşık duygularla doluydu, onların saplantılı hurafeciliği, tem
Tükendi
İngilizce edebiyatın dil üstatlarının önde gelenlerinden Nathaniel Hawthorne'un sıra dışı bir uzun öyküsüyle karşı karşıyasınız. Zaten kendi sıradan biri sayılmayacak bu yazar hiç de sıradan olmayan bir şey anlatıyor. Hem gerçek üstü (ya da dışı), hem de birçok gerçeği çağrıştırıyor. Okuyana bağlı hepsi. İsterseniz ?İşte! Kadın-erkek ilişkileri böyle bir şeydir!" diye yerinizden sıçrayabilirsiniz. Belki de ?Ne diyor bu adam? Niye böyle imalarda bulunuyor?" diye merak edebilirsiniz. Ne tepki verirseniz verin
Tükendi
Öfke, garaz, nefret, kıskançlık gibi duyguları herkes kendince ifade edebilir, her birinin ifadesi de kendince bir üstünlük taşır; ama aşk bunlara benzemez: aşkı ancak pek az insan, ona yaraşır bir içtenlik, saflık, tutku, yalınlık ve şiirsellikle resmeder. Bu yüzden, Al Yelkenler'e bir tanıtım yazmak çok güç; zira ne yazarsam yazayım, onun nakış nakış işlediği, ama nüansları ancak bu bütün tablonun içinde anlam kazanan ruhunu yansıtamam. Bir çeşit masaldır bu; ama kahramanlarının doğaüstü yetilere mazhar
Tükendi
Shakespeare'in 16. yüzyıldaki Venedik ortamına yerleştirdiği bu demir leblebi gibi oyun paranın egemenliği altındaki insanın çırpınışlarını ön plana alır. Ama anlattığı tek şey bu değil. Ne olursa olsun bozulmayan dostluklar da anlatılır bu oyunda. Üstüne para gölgesi düşse de... Yazdığı her oyunda olduğu gibi burada da üstat Shakespeare insancıllığını ön plana çıkarır. Dünya edebiyatında benzersiz bir karakter olarak unutulmazlar arasına giren Yahudi tefeci Shylock alacağını tahsil etmek için bir insanı ke
Tükendi
?Dünyada değişen bir şey yok. İyilik öylesine kızgın alevlerle karşılaşıyor ki, ancak her şey hepten çökerse dünya düzelecek gibi. Sadece yeni olan talep ediliyor; eskiyen her şey tehlikeye düşüyor. Herhangi bir şeyde sebat etmek cesaret ister oldu. Toplumların güvencesini sağlayan gerçekler zorla ayakta kalabiliyor; oysa dostlukları yerle bir eden bencillik almış başını gidiyor." İnanılır gibi değil ama Shakespeare'in Kısasa Kısas (Measure for Measure) oyununda geçen bu kehanet gibi sözleri 1603 ya da 1604
Tükendi
9 Ocak 2007de doksan üç yaşında ölen Jean-Pierre Vernant, XX. yüzyılın yetiştirdiği en büyük Antikçağ tarihçisiydi. Ve benim dostumdu. Sorbonneun merdivenlerinde gizli gizli ince purolarından tüttürdüğümüzü, Malamoudun Eski Hint seminerlerinde yanyana oturup fısır fısır physis konuşmamızı, o müthiş kahkasını, babacanlığını ve samimiyetini unutamayacağımı biliyorum. Ama bütün bunlar Eski Yunana bakışımızı kökten değiştiren bu büyük adamı anlatmaya yetmez. Jipé derdi yakınları ona. II. Dünya Savaşı sırasında
Tükendi
Bolero'yu herkes bilir. On dört on beş dakika boyunca aynı ritmi yineleyen, en sonunda yükselip zirveye ulaştığında bir anda kesiliveren, ilk temsilinde yaşlı bir teyzenin ?deli işi bu" diye feryat ettiği bir orkestra eseri. Bestecisine sormuşlar, başyapıtınız hangisi diye, ?Bolero" demiş, ardından hemen eklemiş, ?ama içinde müzik yok." Bu müziğin doğum yeri Vésinet'deki bir fabrika. Bestecisi, Ravel, yani Echenoz'un deyişiyle ?Ravel adı verilen organizma." Müşkülpesent, pimpirikli, mendebur, ama alabildiği
Tükendi
İktidarını sadece kan ve ateşe borçlu olan biriyle karşılaşsaydınız, ne derdiniz ona? Ya o size ne derdi? Yaşayanlar için yapacağınız fedakârlığın ölçüsü ne olurdu, eğer ölüme mahkûmsanız? Herkes gibi sizin de hissettiğiniz oldu çaresizlik zincirlerini, ne yaptınız? Sembollerle dolu, trajik bir dünya Andreyev'in dünyası. Bu hikâyelerin ortak yanı da şu: kahramanlarının kendi geleceklerini çizebilecek güçleri yok, akıntıya kapılmışlar gidiyorlar, kim bilir nereye... Zavallı ve acınasılar; kimi zaman bir imp
Tükendi
Saltıkov-Şçedrin'in bütün masallarında iki güç belirir: emekçi halk ve onu sömürenler. Halk, iyi ve savunmasız bir hayvan maskesiyle görünür çoğu zaman (ve ayrıca, herhangi bir köylü, "mujik" olarak); sömürücüler ise, aralarında insanların da bulunduğu yırtıcı hayvanlar... Halktan itaat beklenir ve o da koşarak gider kurdun sofrasına meze olmaya. Onu kovuşturan savcının ise tek amacı vardır:insani her şeyini kaybedip sultanın divanına kabul edilmek. Saltıkov-Şçedrin'in masalları, kuşkusuz, ilkin zamanının
Tükendi
"Ah, o dostlar! Yüzüme gülüyorlar, arkamdan neler söylüyorlar. Oysa düşmanlar... Küfürlerini yüzüme karşı sıralayıp, gözlerimin içine bakıp sövüyorlar bana. Düşmanımla kendimi tanıyorum, dostumla aldanıyorum." Evrensel gerçeklerin bilge ozanı Shakespeare soytarı Feste'ye bu sözleri söyletir On İkinci Gece'de. Shakespeare'in iki adı olan nadir oyunlarından biridir Twelfth Night ya da What You Will (Nasıl Arzu Ederseniz). Bilinen adının On İkinci Gece olmasının nedeni, İngiliz Kraliyet sahnelerinde Noel'in o
Tükendi
Nedense, Turgenyev'le epey geç tanıştım. Hayır, onu daha önce okumamıştım demek istemiyorum; bir klasik Rus yazarını okumamak nasıl mümkün olabilir? Demek istediğim, ilk defa bu çeviriyi yaparken böylesine ciddiyetle okudum onu, birçok hikâyesini gözden geçirdim, bilmediğim çok şey öğrendim hakkında. Sonra sadece kendime değil, bizim edebiyat dünyamıza da şaşırdım: biraz mürekkep yalamış herkes Turgenyev'i bilir de, Türkçeye kaç kitabı çevrilmiştir tanrı aşkına? Tolstoy'un gençliğindeki hamisi, efsanevi Sov
Tükendi
Huysuz bir kadın suyu bulanmış çeşmeye benzer. Kararmış, çamurlanmış, hastalanmış ve uzaklaşmıştır iştah uyandırmaktan. İnsan susuzluktan perişan olsa bile, içemez o çamurlu sudan" diyor üstat Shakespeare, kahramanı Katharina'nın ağzından. Shakespeare sahnelenmek üzere özgün bir hikâye hiç uydurmamış desek yeridir. Başına buyruk bir kadının yola getirilmesini sahneye taşımak için 14. yüzyılda İspanya'da Kastil diliyle yazılmış olan ?pek özgür kişilikli, çok ateşli bir tabiatı olan bir kadınla evlenen genç b
Tükendi
Öykülerinde günlük yaşamdan sahneleri, kırtasiyeciliği ve rüşveti hicveden Mihail Mihayloviç Zoşçenko Sovyet mizah edebiyatının en önemli isimlerinden. Sözcükleri bilinçli olarak yanlış kullanması nedeniyle başka dillere çevrilmesi zor bir yazar. 1930'lardan sonra Sovyet yönetiminin eleştirileriyle karşılaşmaya başladı. 1943'te Oktyabr dergisinde tefrika edilen anıları ikinci bölümünden sonra yayından kaldırıldı. 1946'da ?Priklyuçeniya obezyany" (Bir Maymunun Serüvenleri) adlı öyküsü zararlı ve Sovyet halkı
Tükendi
Hemen hepsi öneri ya da istek üzerine yazılmış, insanı tuhaf bir biçimde etkisi altına alan bu öyküler, Echenoz'un dünyaya eşi benzeri olmayan bakışını özetliyor adeta. "Ne basit yazıyor" diyebilirsiniz, "sadece gördüğünü anlatıyor, olayları art arda diziyor, o kadar." Ama neleri görüyor Echenoz? Gördüklerini hangi sırayla anlatıyor? İşte bu sorunun yanıtıdır Echenoz'u eşsiz kılan. Biraz uzak, biraz alaycı bir edayla her cümleyi ince ince kurar, her sözcüğü titizlikle seçer, kendimize, çevremize, açmazlarım
Tükendi
Bu kitapta yer alan üç hikâye de 1856'da yazılmış. Tolstoy da bu sırada 28 yaşında. İlk hikâye olan ?Tipi," Tolstoy'un en dikkat çekici hikâyelerindendir. karakterlerin olağanüstü bir canlılıkla çizilmiş olması bir yana, sıradan bir doğa olayını öylesine dramatik resmeder ki, okur kendini onun içinde bulur, hatta neredeyse üşüdüğünü hisseder. İkinci hikâye, ?Tenzil-i Rütbe"de Tolstoy'un derin insan sevgisi, hem de son derece itici bir Guskov karakteriyle ortaya serilir. Hikâyenin dramatik finaline kadar oku
Tükendi
Şimşekler'de Echenoz, ampulden radyoya, röntgenden helikoptere, füzeden internete kadar bin bir türlü fikri öne sürmüş, alternatif akımı yaygınlaştırmış, bunlardan çoğunu başkalarına kaptırmış, takıntılarla dolu yaşamında bir türlü sosyal bir varlık olamamış ünlü mucit Nikola Tesla'yı anlatıyor. Sonraki yüzyılda teknoloji olarak kullanılacak ne var ne yoksa o bulur, ama bu icatları paraya çevirme konusunda yeteneksizdir. Şimşeklerle başlayan hayatı güvercinlerin arasında son bulur. Çaktırdığı şimşeklere kar
Tükendi
Gamaliel, Macar faşistlerinin eline geçmemesi için ailesi tarafından Katolik Ilonka'ya emanet edilmiştir. Yahudi çocuğun köklerinden sökülen yaşamı işte böyle başlar. Elli yıl sonra New York'ta beklenmedik bir karşılaşma, eski vatansızı geçmişine kaçınılmaz bir dönüş yapmak zorunda bırakır: yarım kalan aşkları, ülkeden ülkeye savruluşları, anlaşılmaz bir kinin kendisinden koparıp aldığı kızları, tek amacı Gizli Kitap'ını tamamlamak olduğu halde geçinebilmek için yeteneksiz yazarlara ?gölge yazarlık" yapma
Tükendi
Daha dün gibi hatırlıyorum bu küçümen kitabı nereden aldığımı. Montparnasse garından trene binip Marsilya'ya gidiyordum. Büyülendim. Kısa bir sürede bitince, tüm iyi romanlarda sizi çarpan his, geldi çöktü üstüme: "Niye bitti ki?" Hakikaten, niye bitmişti ki? Ben, Echenoz'un yeni Fransız romanının en büyük üstatlarından biri olduğunu bu romanla anladım. Arkasından Ben Gidiyorum'u okudum. Aynı minvalde bir hikâyeydi. O da şahaneydi. İşin tuhaf tarafı, bu küçümen Bir Yıl da, Goncourt ödülü alan Ben Gidiyorum
Tükendi
Öykü okumaya başladığım ergenlik yıllarında sürprizler yaşamak ne güzeldi. Gerçek hayatta zor yaşanan sürprizleri O. Henry'den öğrendim, hayatın doksan derece dönebileceği umuduna da o zaman kapıldım herhalde. On yaşımdayken öğretmenim Saime Hanımın verdiği, Varlık Yayınlarından çıkan Yanlış Tahmin kitabı sanıyorum okuduğum ilk O. Henry öykülerini içeriyordu. Asıl adının William Sydney Porter olduğunu, alkolün onu 40'lı yaşlarının sonunda bu dünyadan alıp götürdüğünü öğrendiğimde ise şaşa kaldım. Bizi güz
Tükendi
Ünlü Romen yazarı Panait Istrati'nin Nerantzula adlı romanı, Faruk Ersöz'ün yeni ve yetkin çevirisiyle Türk okurlarına sunuldu. Nerantzula, insanın sandığından daha güçlü ve sanıldığından daha iyi bir varlık olduğunu anlatan bir roman. John Fowles, Fransız ve Anglosakson edebiyatları arasında önemli bir ayrım olduğunu ileri sürer: "Fransız yazarlar uluslararası bir okuyucu kitlesini, Anglosaksonlar ise ulusal bir okuyucu kitlesini benimsemişlerdir." Panait Istrati'nin yaşamöyküsüne baktığım zaman belleği
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 61 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2