Milano Üniversitesinde İngilizce okutmanı olan JerryMarlow'un Avrupa Topluluğunun kalbi Strasbourg'a yolculuğu, aynıüniversiteden meslektaşları ve öğrencilerle dolu bir tur otobüsünün arka sırasında, ortanın sağındaki koltukta başlar. Avrupa'nın damarlarında ilerlerken, saplantı derecesinde bir arzunun peşinden Jerry'nin zihninin dehlizlerine girer, zaman zaman aklın sınırlarında dolaşırız. Otobüsteki herkesin bir diğeriyle ilgili bazı niyetleri vardır, her şey birbiriyle bağlantılıdır: Aşk, arkadaşlık, ölü
1908'de Ontario taşrasında bir çiftlikte dünyaya gelen Aganetha Smart ömür boyu bir tutkunun peşinden koşacaktır: Koşmak. Bu tutku onu büyük şehir hayatına, kadınların ilk defa 800 metre koştuğu ve etrafında büyük tartışma kopan 1928 Amsterdam Olimpiyatları'na, şöhrete, iki savaş arası yıllarda bağımsız bir kadın olarak tek başına hayat mücadelesi verdiği çalkantılı günlere taşır. Nereye giderse gitsin, ne iş yaparsa yapsın hep koşar, koşar. Aganetha Smart'ın, ablalarının, şifacı annesinin ve Olimpiyat Oyun
İlk ondan duymuş olmalıyım
yokoluş serüveni adlı
kıtasal kahkahayı
delilik bahçesinde bir çınar
Son soluğun başucunda, gökkaranlığın ve yokoluşun dilinden sınırsız bir coğrafyanın toprağına ekilen sözler... Okunup dönüştükleri an kendilerini nasıl bir dünyada bulur acaba? Varlığa karşıt değil ona yoldaş bir yokluktan, imkânsız bir sözlüğün saklı sayfalarından seslenen şair, suskunluğun derinliklerinden bulup çıkarmış tek tek harflerini.
Kulak verenler şafağın sesiyle mühürlenecekler.
El değiştiren hatıralar
Zamanı genişletiyor
Geriye gittikçe kararan görüntüler
Bembeyaz bir sabah ışığına bürünüyor
Güneş daha doğmamış
Ama her yer aydınlık sanki
Şairin dili inceldiğinde, ışık daha da bir ihtişamla dolar evrene. Hem kör eden hem kamaştıran ışık, gerçek ve hayal dünyalar arasında sessizce, maharetle örer ağını. Zafer Şenocak'ın bu şiirlerinde ses?hece?nefes, ?ilk ışığın" ifadesinde dilsizliğe pansuman bir sessizlik örüyor.
Kulak verenler ışık diliyle karşılaşacaklar.
Küçük Prens'le yediden yetmişe herkesin gönlünde taht kuran Antoine De Saint-Exupéry ile usta çizer Peter Sís bir araya gelirse ne olur? Ömür boyu iki büyük tutkusunun, uçmanın ve yazmanın, peşinden koşan ve birden çok defa imkânsızı başaran haylaz bir oğlanın çocukluktan yetişkinliğe yaşadıkları, zihinlerde yer edecek muhteşem resimlerle bir kitaba dönüşür... Okuru Fransa kırlarındaki şatolardan, bir uçak pistinin kenarında uçakları seyredip uçma hayalleri kuran bir çocuğun zihnine, düşen bir uçağın kalınt
Beş yıl önce Santa María'dan kovulan Larsen, namı diğer "ceset toplayıcı," Jeremías Petrus AŞ'ye ait Tersane'nin genel müdürlüğünü üstlenmek üzere bir gün kente geri döner. İyi bir maaşın yanı sıra Petrus'un güzel kızı Angélica Inés ile evlenip ihtiyarın mirasına konmak, nehir kenarındaki görkemli malikâneye yerleşmek, zorluklarla, acılarla geçen hayatını toparlamak ister. Başta ihtiyar Petrus olmak üzere, işler hâlâ gayet iyi yürüyormuş gibi çalışan idari müdür Gálvez, Tersane'nin arka tarafındaki küçük ev
Kapadokya... Yüzyıllar boyu patlayan volkanların, yağmurların, rüzgârların biçim verdiği kayalar, kuleler, yükseltiler, zulümden kaçan insanların yer altına oyduğu şehirler... Katalonya diyarından gelen bir gezginin zihninde Sagrada Familia canlanır. Taşlaşmış bir tövbekârlar alayının geçidine benzeyen kukuletalı kayalar, aslında çini, seramik ve mozaik kubbeler, bacalar, kulecikler olamaz mı? Farkına varmadan, Kapadokya'yı Barcelona'dan ayıran uzaklık ortadan kalkar: İçinde gezindiği inanılmaz uzam onu Gau
Arnon Grunberg 2010 yılı Mart ayında İstanbul'a gelir ve oradan Kürdistan ve Suriye'den geçip Irak'a uzanan ilginç bir seyahate çıkar. Halepçe katliamında ölen bir çocuğun hayaleti ona eşlik edecektir. Başından geçenleri kendisinden bekleneceği üzere "Grunbergvari" bir üslupla kaleme alır. Bu seyahatinin notları NRC Handelsblad gazetesinde yayımlanır. Usta çizer HancoKolk da yazılarını derleyip bir olay örgüsü oluşturarak çizgi roman haline getirir. Bu seyahette yaşadığı olaylar karşısında kendini romanları
Altı yıllık emeğin ürünü olan bir belgesel fotograf çalışması. Anadolu coğrafyasında varlığını sürdürmekte olan Ermeni toplumunu konu alan kitapta, Ermeni toplumunun her kesiminden portreler ile İstanbul ve Anadolu'nun kadim coğrafyasından, Van'daki Ahtamar kilisesinden Hatay'daki tek Ermeni köyü olan Vakıflıköy'e, Kars'tan Kayseri'ye onlara dair izler yer alıyor. Haluk Çobanoğlu'nun proje koordinatörlüğü ve editörlüğünde ilerleyen proje, Nuran Akkaya ve Haluk Çobanoğlu'nun bir arada yaşayageldiğimiz bu mem
Ev-cilik, on dört mikro-öykü içeren bir fotoğraf-öykü kitabı...
Gülnur Akgül'ün ilk kitabı Ada Evinde Bir Gece Uyumadan Önce/ Psychogeography küçük kompakt makina ile rötuşlanmadan üretilmiş fotoğraflar ve kısa anlatılardan oluşuyordu. Coğrafya-mekân değişse de aynı atmosfer kendini tekrar arayıp ortaya çıkarıyor ve "gerçeği değiştirme oyunu"nu devam ettiriyordu.
Ev-cilik'de bu oyun devam ediyor, bu defa söz konusu coğafya bir ada, içinde mekânlar değişiyor, anlatıda yine fotoğraflar var ama sözler biraz d
İnsan bir gün kaybetse de
Rüyası hatırlatır kaybolan gezegenlerin haritasını
Ağır ağır yürüyüp geçersin o yoldan
Atlasın bir ucunda
Zamansız bir manastır gibi
Beklerken bulursun beni
"Dikkat! Pelin Özer'in şiiri tehlikelidir.Can damarınızda hissedebilirsiniz onu." Zafer Şenocak
Sınırsız kentler, kalp şehirleri, rüya odaları, çöldeki zeytin ağaçları, gökdelendeki rezidansından kuşları, ağaçları özleyen insanlar, çöl alışveriş merkezleri, terk edilmiş taş evler, duyu duvarları, çöplüklere gömülmüş gökdelenler...
İleri teknoloji, teknolojinin hayatımıza kattığı iletişim biçimleri ve küreselleşmeyle birlikte dönüşen kentler temalı on yedi öykü. Gelecekte hayal edilen mimarlığın, şehirlerin, şehirlerdeki hayatın öyküleri.
Ya sonra diye soran öyküler...
*Alirıza Arıcan. Gökhan Kablan.
Gülnur Akgül'ün ilk kitabı "Ada Evinde Bir Gece Uyumadan Önce / Psychogeography" küçük kompakt makina ile rötuşlanmadan üretilmiş fotoğraflar ve kısa anlatılardan oluşuyor.Gülnur Akgül, bu kitapta yer alan fotoğrafların küçük bir kısmını 2010 yılında, büyük boyutlarda "korsan afişleme" yöntemi ile Beyoğlu'nda bir takım duvarlarda anonim olarak segiledi. Bu fotoğrafların bir kısmı, kendiliğinden bir grup grafiticinin çalışmaları ile eklemlenerek uzunca bir süre ayakta kalabildi.
Aşk ve Korku, Vampir Manifes
Bir şehir, bir orman, bir coğrafya mıydı içinde olduğu, yoksa bir formül, bir dil, bir kitap mı? Tabii şu ihtimali de görmezden gelemez: Ölüm. Ellerini kavuşturup kanıtları gözden geçirmeye koyuldu. İlk olarak, biraz önce ölümü düşünürken çıkan ani esintiyi anımsadı. Sonra botlarına bulaşan bu safran rengi toz vardı. Ufukta beliren dumanı da kanıtlar arasına katmalı. Bu bir savaş yüzünden olabilirdi. Ve nihayet ceketinin cebinde olduğunu şu anda fark ettiği mektup. Biraz modası geçmiş şekilde başlıyordu. Ha
Herhangi Bir Gün. Ömrü boyunca yaptığı ve yaşadığı hiçbir şeyden pişmanlık duymayan bir ihtiyarın bir günü. Bir salı günü ya da belki çarşamba... Hayatı karşısına çıktığı gibi kabul edip ona göre yaşayan bir adamın geriye dönüşlerle anlatılan hikâyesinden, genç yaşta arkadaşlarıyla birlikte bir suç işledikten sonra ailesi tarafından Afrikadaki sömürgeye
gönderildiğini öğreniyoruz. Burada çiftlik işleten ablası ve eniştesinin yanında başlayan iş hayatı, sık sık kesintiye uğrayarak çeşitlenir. Paralı asker,
Çağımızın en büyükillüstratörüolarakgösterilen Peter Sístenkadimbirmasal
M Ferideddin Attarın Mantıkut-Tayrından yola çıkılarak yazılmış ve çizilmiş bir Simurg hikâyesi.
Kral Simurgu aramak üzere yola çıkan, yedi vadiyi aşıp Kafdağına ulaşan kuşlar... Hiç eskimeyen ve eskimeyecek olan bu hikâyeyi bu kez uluslararası ün sahibi illüstratör, yazar ve film yapımcısı Peter Sís, resimleriyle ve şiirsel metniyle anlatıyor.
Eski Çekoslovakyada Brnoda doğan Peter Sís (1949) uluslararası ün sahibi illüstratör, ya
Ne sanıyordu, dünya büyük bir İsviçre miydi?
Samarendra Ambani İsviçrelidir, bir Hintli göçmen
çiftin oğlu, kendini başkalarının mutluluklarını yöneten
meçhul manipülatör olarak gören meşhur bir mimar. Güzel
bir işi, tatlı bir kız arkadaşı vardır. O küçük mükemmel
hayatı, meşum bir finansörün onu bir opera binası
tasarlamak üzere Bağdata davet etmesiyle geri dönülmez
şekilde altüst olur.
Sürükleyici kurgusuyla adalet, aşağılanma, boş bir
güvenlik duygusu, modern mimarinin aşırılıkları ile felsefi
düşünümler
Mutluluk sadece bir yanılsama mıydı? Johanna geçmişine ve
bugününe bakarak dünyadaki yerini bulmaya çalışır. Kendi
hayatında kaybolmanın ve yaşlanmanın hüznü yavaş yavaş
damıtılan bir umuda bırakır kendini.
Özlediğim bir duygu var, dedim, âşık olduğunda ya da bir
şey için mücadele ettiğinde hissettiğin o heyecandan ölme
duygusu, bir tutku yani, evet, bu işte: Ben tutkuyu özledim.
1941 Berlin doğumlu.
Doğu Almanyada büyüdü.
Tiyatro ve sanat tarihi
eğitimi gördü. Gazetecilik
yaptı. 1976 yılından bu yana
yaz
Herhangi bir romanın konusu olabilecek o genç adamlardan biriydim
ben de. Genç adam evinde oturur, genç adam hülyalara kapılır, genç adam
sever, sevmez, sevmeyi bilmez, hayat ona yabancı gelir. Genç adam... Bıkıp
usanmadan birbirinden sıkıcı sayfalarda dolaşır durur. O genç adamdan nefret
ediyorum, dedim odamda oturmuş içimdeki kasveti dağıtmaya çalışırken,
onun hayatını dolduran bütün o berbat ayrıntıların ne kadar sıkıcı olduğunu
düşündüm. O ayrıntıların hiçbirinin romanımda yeri olmayacak, dedim, benim
r
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.