Mustafa Birgin, "Çocuk Eğitiminde Ailenin Önemi" adlı bu çalışmasında çok temel bir konuyu işler: İsmiyle müsemma bu kitapta, çocuk eğitiminde ailenin rolüne ve konumuna odaklanarak, tanımayı, bilmeyi ve yapmayı öne çıkarır. Eğitimde ailenin nasıl etkili ve belirleyici olduğunu, gelişim ve kişilikte hangi ilişki tarzının biçimlendirici imkanlar sağladığını göstermeye çalışır. Sağlıklı ve dengeli, verimli ve sorumlu bir ilişkinin yöntemi nedir? sorusunu eksen alarak önerilerde bulunur, bilerek yapmanın "yolc
***
SİTEM
Peşine düşeğin bir anı seç
düşlerinden
içinde patlamaya hazır imgeler olsun
şiirlerimden.
Kavaldan çıkan ezgiyim
alıyorum acıyı derinliklerimden
dönüp gidiyor eski yerine
geçmişe armağan ediyorum anıları
yeniden çiziliyor gözlerime
Beyaz gülün kanatlı sesiyim
havaya seslenen
Havvadan beri üşüyorum
ellerimde mahcup bekliyor ısırdığım elma
sana geliyorum
beni akla.
***
Bu roman, hep güneşe bakan bir dapirin (nine) sessiz çığlığıdır. "Havaya yanık et kokusunun yayıldığı" 1938 Dersim katliamında, annesi ve çocuk yaşta üç kardeşiyle sürgüne gönderilen Gülazare'nın "emanet sözü" (Qesa emanete)'dür. Katliamda babasını, amcalarını ve on yedi yakın akrabasını yitiren bu kadın, acılar yumağı ve kan deryası içinde umudunu daima korudu, hasretini güvenle taşıdı.
Dersim'de çocuk çığlıklarının, kadın feryatlarının dört bir yanı sardığı ortamda, uzun ve çileli zorunlu göçe çıkarıldı.
İki kutuplu dünya değişti. Neoliberaller bu fırsattan yararlanarak her yönden emekçilere karşı saldırıya geçtiler. Farklı toplumsal yapıları kışkırttılar. Kültür farklılıklarını birbirine düşman ettiler. Din ve mezhep farklılıklarından yola çıkarak çatışmayı körüklediler.
Sermaye bugün doğa ve toplum bilimlerinden sonuna kadar yararlanmakta, bilimsel bilgiyi kâr amacı için kullanmaktadır. Bilgi sadece sermayenin bir büyüme aracı olarak kullanılmakta, doğa, bitkiler ve hayvanlar, insanlığın geri kalan kesim
Bilimsel düşünceyi egemen düşünce konumuna getirmek için ne yapmalıyız? Bilimsel yaklaşımı ve yöntemi neden öğrenmek zorundayız? Neden bilimsel düşünce üzerinde kalın çizgilerle odaklanmamız gerekmektedir? Çeşitlendirilip çoğaltılması mümkün olan bu sorulara en kestirmeden şu söylenebilir: Her şeyden önce, bilimsel düşünce, ezilen ulusların ve ezilen sınıfların kurtuluşudur; bilimden ayrı bir yol ve yöntem izlemek insanlığın gelişimi için çıkmaz bir sokaktır; her türlü toplumsal problemin çözümü bilim ve bi
Coğrafyamızda halkların varlığına ilişkin tarihsel-kültürel-toplumsal miras göz kamaştıracak zenginliktedir. Burjuva tarih bilimine göre yok sayılan ve unutturulmak istenen bu gerçeklik, bütün renkleriyle ve görkemiyle orta yerde durmaktadır. Halklar kendi iradesi üzerindeki yıkıcı, sömürücü ve saldırgan güçlerden kurtuldukça, benliklerine ait parçaları, varlıkları bir bir keşfetmeye, yeniden tanımlanır hale getirerek yaşanabilir bir düzeye kavuşturmaktadır.
Bu düzey, halkların yaşamı, varlığı ve geleceğ
***
Kara kalem çalışmalı seni
Silmeli bir bir tüm renkleri
Kulağına şöyle çingene karası bir gül
Ellerine hint kınası
Süzme kenevir tohumundan
Sonra;
Sonra, sakınıp ay ışığından saçlarını
Gözlerinin tam ortasına biraz
Gece mavisini kondurmalı...
***
Bu roman, konusunu ve gıdasını, toplumsal mücadeleye katılan bir avuç insanın bıçak sırtında yürüyen yaşamından alır. Zamanını doldurmuş toplumsal düzeni savunmaya, korumaya koyulmuş güçlerin saldırıları çok yönlü ve yoğundur. Bazen bu saldırılara karşı koymak, ender insanların tarihi fedakarlığıyla olur. Ancak üst boyutlarda sürdürülen hücumlar, kişilerde onarılmaz yaralanmalar bırakır. Fedakarlık, insandaki fiziksel ve psikolojik birçok yapıyı bertaraf eder. İnanç önce insanın biyolojik tarafına üstün ge
***
Adam Bakışlı Akşamlar
Uyan,
Uyan yarın
Uyan martı
Uyan düş
Uyanın gündüz erken geldi bugün
Uyan adam bakışlı akşamlarım,
Uyanın gündüzler erken gelmekte bu akşam.
Yüreğimi örten bir manolyam olacak bu akşam
Uyan,
Uyan ki
Dünya sarhoşça öldürsün kendini
Yeni bir son günde...
***
Bu kitapta, yüreği ellerinde bir avuç insanın emeklerinde, adımlarında ve gönülllerinde hayat bulan bir ihtiyacın... bir umudun... gerçeğe dönüşen ve kitlesellik kazanan kamu emekçilerinin hikayesini bulacaksınız. Gönüllü davranmanın, ortak hareket etmenin ve inançla yürümenin güzelliğidir, sevdasıdır bu yazılarda dile getirilenler.
1989 ile 1998 yılları arasında Diyarbakır SES şube yönetiminde yer alan kadroların anlatımlarıyla oluşturuldu. Kamu emekçilerinin kısa mücadele tarihi, sayısız iş bırakma eylem
"O sırada İstanbul'da yedi askeri tutukevi mevcuttu: Kabakoz, Alemdağ, Sultanahmet, Hasdal, Davutpaşa, Metris ve Maltepe. Kabakoz hariç, öbürleri Kara Kuvvetleri bünyesi içindeydi. Askeri tutukevlerinin 12 mart dönemine kıyasla ağırlaştığını, tutukluyu yıldırma ve sindirme hareketinin içeride kol gezdiğini gerek dışarıda, gerekse polis ve savcılık gözlemlerinde duyduk. Ama bu baskının, hangi tutukevinde ne oranda yoğun olduğu hususunda net bilgimiz yoktu. Dolayısıyla Kabakoz Askeri Tutukevi'nde ne gibi geri
'Komünistler, tarihin devrimci mücadelede bir silah haline getirilmesini çok iyi bilirler. Ama, 'miras' diye gerici şeylere sarılmak, halk kitlelerinin aldatılmasında gericilerle ağız birliği etmek, onlara suç ortaklığı etmek olur.' 'Biz, yığınların tükenmez enerjilerinin, mucizeler yaratan dehalarının, sonsuz devrimci güçlerinin mirasçısıyız.'
'Biz, Mustafa suphi yoldaşın ve onun önderliğindeki TKP'nin mirasçısıyız. Komünizm davasına devrimci yürekten bağlı, ama revizyonist önderlik yüzünden inançları ve
Çalışkandı. Böyle olduğu için de sürekli üretkendi. Tabii üretkenliği sayesinde de kendisini sürekli yenileyebiliyordu. (...)
birliktelik sürecimizde onu önderim olarak algılardım. Çünkü buna fazlasıyla layıktı. Bununla birlikte onu her zaman devrimci bir arkadaş olarak gördüm. Onun önderlik gücü, manevi dünyam üzerinde hiçbir zaman köleleştirici bir ağırlık oluşturmadı. Aynı dünya görüşünü paylaşan özgür iki insanın sevgi, saygı ve eşitliğe dayalı bir beraberlikti bizimkis. Toplumsal sorunlara karşı yoğun
"Öğrenme ve ilerleme girift bir olgudur. Düşünsel yetkinleşmeye yönelik yoğun çabalar, bazen beklenen başarıya kapı aralamaz. Birike birike düşün aleminde oluşan yükler, ilerlemenin yakasına yapışan darlaşmaları doğurur; katılık, kalıpçılık, tek boyutluluk şeklindeki sığlıklar sürecin akışını yavaşlatır. Böyle anlarda işlenen hatalar, düşülen yenilgiler öğrenmenin bedeline dönüşebilir, düşün unsuru bu bedel sayesinde yepyeni ufuk ve boyutlara doğru yelken açabilir.
Dünya solunun ilk başarılarından sonra bir
Sisli Bahar, büyük bir özlemin, köklü bir arayışın romanıdır. Kendini yeniden kurma ve üretme mücadelesini zorunlu görenlerin gerçeğini bizlere aktarır. İnsanların özgürce ve doğal çevre ile uyum içinde geliştiği, yeni insanı, yeni çizgiyi, yeni tarzı ve yeni dünyayı olanaklı gören ve isteyenlerin cüretlerini, umutlarını, sevdalarını betimler. Toplumsal davalarını ve yüce insani değerlerini resmeder. İdeal ve gelecek tasarımlarını toplumsallaştırarak yola düşenlerin yol ayrımlarını ve ayrı tarza dönüşen far
İnsan moral bir varlık ve moral bir değer olabildiğinde yaratıcı olabilir.
Siyaset ve sanatta ideal üretebilenler, korkuyu sonuna kadar aşabilenlerdir. Hem de tüm boyutlarda! Asıl zorluk, para ilişkisinde bunu yapabilmekte. Çünkü yalnızca para ile taçlanma, ters duygu ve duyarlılıkları geliştiriyor ve diğer karşıt olan iki durumun duyarlılık enerjisini tüketiyor.
İnsan kendinde ve kendi iradesiyle pozitif niteliklerini öne çıkararak, yeni bir toplum biçimi yaratmaya soyunduğu oranda sanatçı olacak. Ve böyle
"Türkiyede Bilimsel Sosyalizm bir aydın davranışı olarak başladı. Ve çok kez sosyalizmin bütün çabalarını yayın alanında temerküz ettirdi. En çok işitilen izlenim bırakan şey legal yayınlardı."
"Ne var ki, bu yayınların tümüne bir göz atılacak olursa, orada sistematik, bir ülkü propagandasından çok, sosyalizme şöyle böyle değen plansız, dağınık makale parçacıkları görülür."
"Öyleyse bizde teori, fazla olmak şöyle dursun, eksikten de daha aşağıdadır. Eğer teoriyi bir sistem, bilimsel bir sentez sayıyorsak,
Yeni yılın başlarındayız ve hiç de "sağlık, mutluluk, barış, özgürlük" dileklerimiz gerçekleşecek gibi görünmüyor... "Ölüm, hüzün, savaş, tutsaklık..." Yeni yılın getirecekleri bunlar... Daha doğrusu -yeni yılın değil- emperyalistlerin getirecekleri... Artık noel babaların torbasından çocuklara oyuncaklar değil, ölümler çıkıyor...
Üç Adım
Berhudar olasın gönül
Yine üç adıma düştü voltan
Bir musluk
Bir lağım deliği
Ve bir beton ranza arasında
Geçer günlerin
paşa celladına sıkı tembihler
okuyup yazamazsın
dolunaylar ayçalanır
bahar kışa dayanır
yine sızılar kemiklerin
ısıtamazsın
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.