Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 149 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2
Antik diller öğretmeni Raimund Gregorius’un yaşamı, yağmurlu bir günde okul yolunda karşılaştığı Portekizli bir kadından duyduğu Portekizce bir sözcük ve o sözcüğün büyüsüne kapılarak gittiği bir sahafta bulduğu kitapla tümüyle değişir. Ani bir kararla trene binerek Bern’den ayrılır, Lizbon’a doğru yola çıkar. Dilini, geleneklerini bilmediği, kimseyi tanımadığı bu yabancı kente onu sürükleyen, Salazar rejimine başkaldıran Doktor Prado’nun bu sıra dışı kitabıdır. İzini sürdüğü Doktor Amadeu Prado’nun hayat,
“Kimisi işbirlikçi saray hükümetinin, kimisi işgalci İngilizlerin yanında Kurtuluş Savaşı’na karşı çıktı; Türk milletinin varlık yokluk kavgasında ihanet ettiler. Kurtuluş Savaşı sonrasında affedilenler oldu, böylece sayıları 150’ye indi. 150’likler diye anıldılar. Fransız ve Rus devrimlerinde yapıldığının aksine idam edilmediler, hapse atılmadılar, sürgün edildiler. Cumhuriyet’i kuranlar kin tutmadılar, suçun bireyselliği ilkesini dikkate aldılar. 150’liklerin yakınlarını ve çocuklarını suçlu olarak görmed
Gözlerimi açtım, tam tepemde duruyordu, yüzümün birkaç santim uzağında. O yabancı bana öyle şefkatle bakıyordu ki öleceğime emin oldum. Başımı, saçlarımı okşuyordu; Tanrım, ne kadar yakışıklıydı. Keşke beni seven biri olsa o, dedim içimden, oysa onun ağzından şu sözcükler çıktı: “Beyin kanaması geçiriyorsun!” Dünyaca ünlü aktris Sharon Stone, sadece sağlığına değil, kariyerine, ailesine, servetine ve dünya çapındaki şöhretine de mal olan ağır bir felç geçirdi. Ölümden döndü. Bu kitapta, hayatını yeniden inş
Bir salyangoz neden mutsuz olur? Hele ki adı Süslü Salyangoz Sofi ise. Arkadaşlarını mutsuz gören hayvan dostları onu mutlu etmenin yollarını ararken acaba Sofi mutluluğa dair neler öğrenecek? Mutluluğun bir resmi olsa neler çizerdin renklerinle? Bir ismi olsa ne isim koyardın ona? Bir ezgisi olsa nasıl başlardın notalarına? Bak, bu benim mutluluk şarkım! Bazen mavi bir gökyüzünde, sımsıcak bir güneşte, pofuduk bir bulutta, bir dostun selamında buldum onu ben! Kendi hikâyeni ve mutluluk şarkını yazm
“Borges’in zaten hayranı olan okurlar için bu anı-roman, lezzetli bir ziyafet. Henüz okumayanlar içinse pek çok kişinin edebiyata dair düşüncelerini değiştiren bir yazara mükemmel bir giriş kapısı.” NEW YORK TIMES “Harika bir kitap bu. Çok eğlenceli, zekice kotarılmış, duygulandırıcı, edebiyat sevgisiyle, manzara sevgisiyle ışıl ışıl parlıyor. Parini, Borges’i ve İskoçya’yı nefis betimlemiş, derin bir sevgiyle bakmış onlara, zaman zaman da hırçınlaşmış, ama gülünesi bir hırçınlık bu. O büyük adamın bu sayfa
Şırıl şırıl akan bir nehrin kenarında, yeşilliklerin arasında tek bir meşe ağacı vardı ve Sincap Zıpzıp ile ailesi bu koca meşe ağacında yaşıyordu. Meşe ağacının dallarını dostları Saksağan Neşeli, Baykuş Kapkara, ve kalabalık karınca ailesiyle paylaşıyorlardı. Şimdi anlatacağımız, paylaşmanın önemini bilmeyen ama bunu öğrenecek olan Zıpzıp'ın hikâyesi...
İnsana insan olma niteliğini kazandıran şey düşünmedir. Fakat insanın düşünme yeterliliğine doğuştan sahip olması onun düşünüyor olduğunu göstermez. Düşünme bir edimse, bu edimin gerçekleşmesi için kişinin öncelikle kendi başına bir uğraş vermesi ve hazır (üretilmiş) düşüncelerle yetinmemesi gerekir. Kişinin kendi bilincine erişmesi özgürlüğün de temelidir. Bu yönüyle bakıldığında felsefe ile Cumhuriyet arasında sıkı bir bağ vardır: Çünkü Cumhuriyet’i yaşatacak “cumhur” ancak felsefeyle mümkün bir tinsel dö
Küçücük, minicik bir tohum düşünün. Kendini kocaman dünyanın bir yerinde, masmavi gökyüzü altındaki kurak mı kurak, çorak mı çorak topraklarda bulunca ne yapar dersiniz? Ne su varmış onu yeşertecek, ne de besleyecek bir şey. Çok üzülmüş elbette, ama onun yalvarmalarını duyan küçük bir rüzgâr yardımına koşmuş. Başka kimler yardımcı olmuş ona, biliyor musunuz?
Kar
“Kar okunası ve eğlenceli, üstelik John Banville’in elinden çıkan herşey gibi derin ve güzel.” Financial Times Man Booker ödüllü İrlandalı yazar John Banville, yıllardır yazdığı polisiye romanlardaki takma adından vazgeçerek, öteki-ben’i sayılan Benjamin Black’i resmen öldürdüğünü açıklamıştı. Bu kararın ardından yayımladığı ilk cinayet romanı olan Kar aynı zamanda sevilen bir hayali yazarın ölüm ilamıdır. Yazarın önceki romanlarından The Secret Guests’in kahramanı Dedektif Strafford, İrlanda’nın Wexford vi
Fırat'ın Uzay Problemi Kitap Açıklaması Alp ile Irmak ikiz kardeşler, ikizler ama dış görünüşleri tamamıyla farklı. Fırat teknoloji meraklısı, çok sevdiği bir de kuzeni var: Alp. Onunla bir araya geldiklerinde tabletlerinde oyun oynamaktan başka bir şey yapmıyorlar. Saatlerce tablet başında kalmaları, gözlerinin başka bir şey görmemesi elbette anne-babalarının hoşuna gitmiyor. Onların biraz da dış dünyayla, insanlarla, doğayla ilgilenmelerini, açık havada farklı şeylerle uğraşmalarını sağlamak için müthiş
İspanyol yazar Antonio Muñoz Molina, bu kez güçlü bir psikolojik gerilim romanıyla buluşturuyor okurunu. Lizbon’daki yeni evinin hazırlıklarını tamamlayan Bruno, karısıyla tekrar bir araya gelmeyi dört gözle beklemektedir. Kendilerinin de tanık olduğu 11 Eylül’ün silinmez anısının damgasını vurduğu New York’taki hayatları geride kalmıştır. Karısı Cecilia, bir bilim insanıdır; belleği ve korkuyu yöneten sinirsel mekanizmalar hakkındaki projesini Lizbon’a nakletmeye çalışırken Bruno o kente önceden gelmiş, or
Angela Nicely, şeker mi şeker, çok tatlı ve masum bir kız gibi görünebilir, ama gerçek hiç de öyle değil! Yetenek yarışmasında Burnu-Havada Tiffany’yi geçmeye, ormanda kurt izlerini takip etmeye ve okulun futbol takımına seçilmeye çalışırken Tatlı Bela Angela işleri yine çok fena karıştıracak!
Sadece son on beş yılda 5,58 trilyon lira vergi ödedik. Bu kadar vergi ödeyip; –Geçsek de geçmesek de yola-köprüye tekrar para ödüyorsak, –İzlemediğimiz bir televizyon kanalını bizler finanse ediyorsak, – Muayene katkı payı ödemeye devam ediyorsak, –Devletin okuluna kayıt yaptırırken kayıt parası ödemek zorunda kalıyorsak, –Sokağımızdaki asfalta katılım payı ödüyorsak, –Garantili hastaneleri biz yükleniyorsak, –Harcını ödediğimiz hizmete bir de döner sermaye bedeli ödüyorsak, –İşsizlik maaşına
yastığa sinmeyen bir kokuyum, hatırlamıyor beni hiçbir ev tütsü yaktığım mağaralar, atımı bağladığım ne ağaç ne bulut çadırımı kurduğum yer bütün uydularda hedef noktası dereye iniyor kızlar geçip göçtüğüm yerlerde, yıkanıyorlar uzaktan uzağa hazırız ocak tüttürmeye, diyorlar ama benim ne bir kapı ne de bir duvak açasım var bu denli birisi olamıyorum birinin
“Başlangıçta her şey çok iyiydi. Günnur Hanım yaşadığı şeyin aşk olduğunu sanıyordu. Daha önce hiç âşık olmamıştı, yalnızca kendini sevmişti. On yedi yaşındayken gülüşünü beğendiği uzun boylu çocuğun adını öğrenme zahmetine bile katlanmamıştı. O zamanlar, dünyanın yakışıklı ve mükemmel erkeklerle dolu olduğuna inanıyordu. Görüşseler, tanışsalar hemen kendisine âşık olurlardı. Sonsuza dek böyle olacaktı; rengârenk bir çiçek ve o çiçeğin çevresinde dönüp duran yüzlerce kelebek. Celal Karanlık’la karşılaşmasa,
Bir çöl rüzgârı ömrümüz! Akıp giden bir ırmak. Giden günün, gelecek yarından bir farkı yok benim için! Yaratıcı yeteneğini dökmek için rubai kalıbını seçen Ömer Hayyâm, İran edebiyatının büyük şairleri arasında özgün bir yerde durur. O, bir hıçkırığın boğduğu gülümsemeyi gizleyen bir umutsuzdur. Bu çileli ve mutsuz dinginlik onu kolayca ve yarasız sarmadı. Tüm yaşamı boyunca hakikati aradı. Yoz ve hoşgörüsüz çağdaşlarının yargılarını önemsemeden açıklamaya cesaret etti.
Yönetmen Nurdan Arca, üç yıllık bir çalışmanın ardından 2006 yılında gösterilen Simavnalı Bedreddin belgeselinde, altı yüz yıl önce yaşamış bir âlim ve arifin, ezilenlere umut ve direnme gücü aşılayan bir halk önderinin, Şeyh Bedreddin’in izini sürmüş; zulüm ve baskılara rağmen onun yolundan dönmeyen müritlerini dünyaya tanıtmıştı. O belgesele sığmayanları ise sonrasında yeni okumalarla, Bedreddin’in yaşadığı ve müritlerince yaşatıldığı coğrafyalarda yeni araştırmalarla birleştirerek elinizdeki bu kitapta t
Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler. Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların. Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın, ne bir gemi var, ne de bir yol sana. Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte, yıktın onu, işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.
Tükendi
Kitabımızdaki küçücük su damlasının adı Şıpşıp. Sevimli, meraklı, sabırsız, kıpır kıpır bir su damlası o. Dünya’mıza milyonlarca yıl önce, daha yeryüzünde yaşam yokken, uzayın derinliklerinden gelen gök taşlarıyla birlikte ulaştı. Gelir gelmez de çevresinde neler var diyerek, merak etmeye başladı. Ama henüz pek bir şey yoktu oralarda. Sonra yavaş yavaş, Şıpşıp ve diğer su damlası arkadaşları okyanusları oluşturdular, dünya bir ısındı, bir soğudu ve sonunda Şıpşıp, upuzun yüzyıllar boyunca, pek çok şeyle tan
Bütün canlılar yaşamlarını ait oldukları yerde, ailelerinin ve arkadaşlarının yanında geçirseler ne kadar güzel olur. Ama hayvanlar dünyasındaki bazı dostlarımız doğup büyüdükleri yerlerden, ailelerinin yanından alınıyor ve yabancısı oldukları yerlerde tutuluyor. Bunlardan biri de bu öykünün kahramanı olan yunus Okyunus. Yurdu olan denizden alınıyor ve bir havuza, parmaklıkların içine konuyor. Orada eğitiliyor, kendisini seyretmeye gelenleri eğlendirsin diye türlü numaralar öğreniyor. Onun orada ne kadar mu
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 149 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2