ölü çocuklar ülkesindenmiş masalcılar
çok şey bilirlermiş de sesleri kaybolur
bir türlü anlatamazlarmış
o ülkede oralarda olup bitenleri
karanlık çökünce ovalara dağlara
kaçarmış anneler çocukları
ölmesin diye
çünkü şehirlerde vurulurmuş
ölürmüş çocuklar
on ikisinde de on dördünde de
hatta dağları bombalarmış
onların hızlı uçakları
çocuklar kaçamazlarmış
ama dağılan kemikleri kanları
sıçrarmış ellerine yüzlerine
savaş yapıcıların
bir türlü temizleyemezlermiş kanlı ellerini
Kübra ?'aba bana bir toka takıver'' demişti. O tokayı yaptım, taktım başına. Bana ?'bu çocuklarla oynamaya gideceğim'' dedi. Yanında iki tat (dilsiz) çocuk vardı, gomşumuzun. Tat çocuklarla getti.
Bir saat, iki saat gadar oldu gelmedi bu. Onlar geldi bu gelmedi. O zaman nere getti Kübra deyi sordum. Onlar anlamaz ki, tat olunca. Bir iki bekledim gelmedi gayrı. Bayağı geç oldu, gene gelmedi Kübra. Bubamla aradık, gene bulamadık. Biz şöyle aramışız, o böyle getmiş, bilememişiz.
Naime Atalay Gezer
(Kaybolan
...bildiğim!..
sonsuz uzunluktaki bir kumsalda
tek bir kum tanesinden daha çok değil,
ama söyleyecek sözlerim var
yine de...
kimi zaman derin derin
söküldüğüm bir netlikle,
kimi zaman hayat kadar
karışık bir depremle,
kimi zaman telaşlı bir yürek
yangından kurtardığım bir sözle,
bir anlamı olsun için değil,
yok olmasınlar diye yazdığım oldu,
gerisi sadece kelimeler...
kelimeler... kelimeler...
Müslümanların özellikle son 20 yılda geleneksel putları yıkmaya yönelik başlattığı düşünme ve sorgulama süreci, onları dinin gerçek kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'e dönmesine vesile oluyor. Bu süreçte çok sayıda konuda geleneksel görüşler ve inanışlardaki sorunlar da ortaya çıkıyor. Peygamberin ölümünden çok da fazla zaman geçmeden Kuran'ın terkedilme süreci başlıyor ve ?Kur'an Dini"nin yerine büyük ölçüde ?Gelenek Dini"nin egemen olmasıyla birlikte, kadınlar en çok zulüm gören kesim haline geliyor.
Sonia Cih
Azmin, İradenin, İnancın, Kararlığın ve Sahiplenmenin Adı; ''Beril Şeker''...
"Senden ötesi yok" mu diyorlar.
İnanma...
Senden ötesi var. Ondan da ötesi var...
Bunu; toplumun, sosyal hayatın, özel durumunuzun, size dikte edilen yaşam biçimlerinin sınırlarından ayrılarak görebilirsiniz.
Zor mu?
Belki, evet, elbette...
Hatta çok zor.
İmkansız mı?
Hayır.
Hayır çünkü insan iradesinin gücü her türlü engeli aşmaya, her türlü duvarı yıkmaya yetecek düzeyde.
Beril Şeker'in öyküsünü okuduğunuzda göreceksiniz ki; ya
Bu kitabın amacı, yüzyıllardır gerileme döneminde olan Müslümanların neden gelişen uygarlıkların bu derece gerisinde kaldıklarının nedenini ortaya koymaya çalışmaktır.
ALLAH'ın yeterli, apaçık ve kolaylaştırılmış olarak tanıttığı Kuran'ı terk eden Müslümanlar, din adına yüzlerce yasak ve kuralla dini yaşanmaz bir hale çeviren atalar dinini sorgulamadan izlemeyi tercih ediyor.
Çoğu Müslüman, âlim olarak nitelediği kişilere ve kitaplarına güvendiği kadar, ALLAH'a ve kitabına güvenmiyor hatta okuma gereği bil
Merhaba Hayat; zevkle okuyacağınız öykü ve anlatılar kitabıdır.
İş hayatının büyük bir bölümünü memur olması nedeniyle ülkenin farklı yerlerinde geçiren Sibel Karakız; görüp gözlemlediklerine, edip eylediklerini de katarak kâh anlatıcı, kâh anlatılan
olmuş...
Kendi yaşam serüvenine kattığı başka hayatların ağrılı ve kederli yanlarını atlamadan, iyi olana, güzel olana dair söz biriktirmiş...
Biriktirdikleri aşkınlaşıp dışa taşmış... Taşanı derlemiş, toplamış, kurmuş, örmüş ve öykü olmuş...
Okura is
Ahlak Islatan gerçekte olmayan,
gazetelerde, televizyonlarda geçen medya hikâyelerinden oluşuyor. Ancak
okuyunca hissedebiliyorsunuz ki, burada anlatılan olayların hemen hepsi çok
fazla "tanıdık" geliyor.
Ağırlığı haber medyasından seçilmiş
olmasına karşın, iletişim alanının en gelişmiş kolu olan reklamcılık ve
halkla ilişkiler dalından da hikayeler yer alıyor. Çünkü hepsi aynı anne
babanın çocukları...
***
Babıâli'de 40 yılını geride bırakan
Nazım Alpman kolay okunan metinler üret
On Çocuktuk Necmettin Yalçınkaya'nın
okuduğum ikinci öykü kitabı.
Nedense Yalçınkaya'nın öykü dilinde
ilgimi çeken, daha çok onun devrimcilik yıllarına ait kurduğu, yarı
eğlenceli, yarı ironik ve düşündürücü metaforik algı. Direnişlerden geçmiş,
kırılmalar ve travmalar yaşamış bir zaman aralığından bahsediyorum.
Haydar Karataş - Yazar
Yalçınkaya'nın öyküleri; gölgesinde
dinleneceğimiz bir su başı selvisi, başımız ağrıdığında atacağımız bir
aspirin, aranjmanla karışık hafif bir müzik, key
Adı: Ramazan...
Aile; Remazan diye seslenir ona...
Sokakta Remo'dur...
Mücadele içinde kod adı almıştır ve
Çiya (Dağ)'dır artık...
Dolayısıyla; bu ülkenin yakın siyasal
tarihini bir bellek çizgisi olarak taşıyanların yabancısı değildir Ramazan,
Remazan, Remo ya da Çiya...
***
Sedat Yurtdaş; Remo nezdinde bize
yakın tarihimizi anlatıyor. Bu tarihsel kesit özgülünde bireyi ve bireyin
içinde şekillendiği nesnel koşulların yarattığı çelişki ve çatışkıların yanı
sıra, o günler
Siz Cüneyt Korhan Oral'ı bir Hekim hatta bir Şair olarak tanıyorsanız, doğru ama eksik biliyorsunuz, derim ben. Çünkü hekimliğinin de şairliğinin de, görünenden fazlası var; sanki dünyamızda icra ettiği mesleği ve sanat dalı, bir yüksek katta tasarlanmış gibi. Sanki o, herhangi bir doktor değil, bir Lokman Hekim, bir şifacı; ellerinde maharet, yüreğinde hikmet gizli. Ve sanırım işte bu yüzden şiirleri, okurları görünenin ötesine çağırıyor.
İlk şiir kitabında, aradığı şifreyi çözmüş, bizlere sevgi ve umutta
allame-i kül!
bize hakikat pınarından ne getirdin
biraz kibir
birkaç mefhum
fazlasıyla mihnet
sözün pamuk gibidir bilirim
ve bizim hırkamız eksiktir
söküklerimiz nice
Şu anda halkımız yeterli sağlık hizmeti alabiliyor mu? Ülkemizde tıp mesleği hangi düzeyde seyrediyor? Çağımızın tıp alanındaki gelişmelerine ne kadar ulaşabilmişiz ve ne kadar ayak uydurabiliyoruz? Hastalar bu gelişmelerden ne ölçüde yararlanabiliyor.
Türkiye'de tıp mesleği; Bulgaristan, Küba, bazı Afrika ülkeleri ve Azerbaycan'dan daha mı geri? Devletle hekimler neden sürekli kavga halindeler? Hastalarla iletişim ve hastalıklarla mücadelenin özlük haklarıyla bir ilişkisi var mı?
Hekimlerimiz ve çalışma a
1945 yılından bu yana en büyük göç yaşanıyor. Değişik ülkelerden yaklaşık 60 milyon insanın yollarda olduğu tahmin ediliyor. Suriye'de Irak'ta ve Afganistan'da göç etmek zorunda kalanlar, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine ulaşmak için, en önemli geçiş ülkesi olan Türkiye'ye geliyorlar. Gelenler, Türkiye'den gitmiyorlar veya gidemiyorlar. Bu kitap, insanlık tarihinin her döneminde var olan göçü, tarihsellik temelinde bugüne kadar inceliyor.
Göbeklitepe'deki ?T" biçimli figürler, yerel ideolojilere özgü anlamlarının ötesine geçen ?arkaik" kanalın en ?ilksel" ürünlerinden birisiyle karşı karşıya olduğumuzu ortaya koyuyor. ?Bilim insanları", Göbeklitepe'nin ortaya çıkmasından önceki zaman dilimlerinde yalnızca kendi ölçümlerine uyan biçimde ?Haç" figürünün eskiliğine dikkat çekmişti.
Bu yaygınlıktan hareketle, kitapta; Göbeklitepe'de gördüğümüz T biçimli taş figürlerinin ?Haç" sembolizmine dahil olup olmadığını anlayabilmemiz için temel bir fonks
İstanbul medyasından bir gazeteci, Bandırma'da yerel 'Hakikat Gazetesi'nin' sahibi olan dayısını ziyarete gelir. Sohbet sırasında dayısına Erdek yakınlarındaki 'Kyzikos Antik kalıntıları'nı gezmek istediğini söyler. Dayısı, bu konudaki uzmanın o sırada kentte avukatlık yapmakta olan yakın dostu, Muhsin Bey olduğunu söyler ve hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra yeğenini Muhsin Bey'in bürosuna gönderir. Ama gazetecinin dayısının Muhsin Bey'le ilgili anlattıkları öylesine ilginçtir ki onunla ilgili ayrıntı
?Coğrafya kaderdir" der İbn-i Haldun. İnsanlar yaşadığı yerleri ve şartları seçemezler. İçine doğarlar. Ortadoğu, tarih boyunca hep bir keşmekeşi, hep tarifsiz bir acıyı, karanlık bir kederi, hiç bitmeyen ölümü, kan deryasını, katı töreleri ve siyasal mücadeleyi çağrıştırır.
Tahir Elçi, Cizire Botan'da doğdu ve 1991'de faili meçhullerin, baskının ve işkencenin doruk noktasına çıktığı yıllarda avukatlığa orada başladı. Vicdan sahibi bir Kürt olarak halkının yaşadıklarına kendisini vakfetti.
Onları belgelemey
Ben, kültürler birleşince zenginleşir düşüncesi taşıyan ve bu düşünceye inanan bir insanım. Politik çizgim hep bu yönde olmuştur. Ben burada Avrupa kültürüyle de yoğruldum. Bir çeşit karma kültür, nitekim ömrümün büyük bir kısmını burada geçirdim.
Lord Tarsem King
Duygusal ve politik olarak bir Arap, profesyonel olarak bir İngiliz, felsefî olarak da bir Fransız'ım. Farklı kültürlerin birleşiminde ortaya çıkan bir kültürüm var. Kimliğim bunların hepsi olduğumu ve aynı zamanda hiçbiri olmadığımı içerir.
Dr.
'Bazen hece hece damlar avuçlarınıza anılarınız. Soluk hır akşam, mavi gökyüzü, ılık bir rüzgâr eşlik eder çaresizliğinize,
Ne yapacağınızı bilemez bakarsınız öyle boş boş saate, tavana, pencereden dışarıya, yıldızlara ve kaybolup giden karanlığa.
Sonra kâğıt ve kalemi alırsınız elinize, başlarsınız yazmaya özlemlerinizi. Yazarsınız fakat eksik kalır hep bir şey.
Ne siz anlatabilirsiniz ne de başkaları sizi anlayabilir.
Kendi yalnızlığınızda eriyip gidersiniz de kimsenin haberi olmaz. Belki yıllar geçer
Kitapsever, okur, sanatsever olma özellikleri yanı sıra "eli kalem tutar olmak" bizim kuşağın özelliklerinden biridir. Yalnızca yazar, çizer, şair, gazeteci olanlar değil bizim kuşağın neredeyse hepsi böyledir. Olcayto ise deyim yerindeyse, meslekten yazardır ve ben bildim bileli de yazar.
Olcayto'nun gazeteci-yazar olarak en önemli özelliği, edebiyatımızı ve dünya edebiyatını sürekli yakından izleyen biri olması bence. Hele denk düşürüp bir şiire gönderme yapması, bir şiiri, bir şairi anması, hatırlatması
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.