Bütün zulümler bizi buldu
Tankla vuruldu gençliğimiz
Bazen sesli bazen sessiz
Karanlıklar çöktü bir yana
Yaraya ilaç aradık, yok
Kayıp yollarda yürürdük
Bilinmez ülkelerin diyarına
Karlı dağlarda ıslak yağmurda
Gençliğin sıcak teri silindi
Ömür kırılgan, şefkat yorulmuş
İhanet sarmalıyla vurulduk...
Bu kitap; bir yakın tarih tanıklığıdır. Tarihimizde Çorum Olayları olarak bilinen, 4 Temmuz 1980 tarihinde başlayan ve 27 Mayıs'a kadar süren o vahşet günleri, yaşayanların tanıklığıyla anlatılmaktadır.
Neden sonuç ilişkisi bağlamında yıllarca tartışılan ve tanımlanmaya çalışılan bu olayın altında yatan gerçeklik neydi? O günlere nasıl gelinmişti. Neden Çorum seçilmişti? Bir Sağ-Sol ya da Alevi-Sünni çatışması mıydı? Çorumlu bile olmayan o insanlar hangi amaçla oraya taşınmışlardı? İnsanları fırınlarda ya
"An be an deviniyorum devrimime
Çırpıyorum kanatlarımı, yükseliyorum
Göğün şefkatini arıyorum
Hırpalanmak pahasına süzüyorum
Beyazı, maviyi
Bulutları aşarken ya da bulutlara paralel
Başka kanatlılar var sağımda solumda
Geride kalanları oluyor iz almış, iz bırakmış
Bazıları halen kanat uzaklığımda
Duruyor gibiler kafamı çevirdiğimde
Uygun kanat çırpışı, marş marş diye
Birlikte göğe çıktıklarım, göğde bulduklarım
Bir yandan aşkın devrimi başlıyor
Hep yanı başımda süzülen ile..."
"...Üzülsem mi sevinsem mi
Bir ucu aşk bu hayatın, bir ucu keder, bir ucu neşe ve diğer bir ucu uçuk, akla sığmayan, ne yaptığımızı ne söylediğini bilmediğimiz anlar.
Bazen sessizliğinizle attığınız çığlıkta bile aşk vardır. Âşık olduğunuzu anlatan duruşunuz bile aşktır bazen, ufuklara dalışınız, çağlayan gözpınarlarınız, sıktığınız dişleriniz aşktır. Hem seni anlatır hem aşkı, hem seni anlatır hem aşkını, hem seni anlatır hem hayatı, hem seni anlatır hem bağlılıklarını...
Aşk bu, nerede ne zaman neyi anlatacağı, neyi yaşatacağı, n
Aleviler son 500 yıllık süreçte girdikleri çeşitli mücadelelerde yenik düşünce, özellikle son yüzyılda devletin mevcut yapısını kabul etmek zorunda kalmışlar, bu kabullenişle birlikte Cumhuriyet'in sahte laiklik anlayışına inanıp, kendilerini devletin en sadık savunucuları olarak görmüşlerdir. Sonuçta özellikle son 500 yıllık süreç içerisinde Osmanlı ve Cumhuriyetin baskısı yüzünden Aleviler; Kemalist, Bektaşi, Ehlibeytçi ve Alisiz Alevi gibi birbiriyle rakip gibi görünen yapılara bölünmüşlerdir. Aleviliği
MESAJ ARAPÇA
"Kuran'ı mesaj için kolaylaştırdık; yok mu öğüt alan?" (Kamer, 17)
Günümüz Müslümanlarının bildiği ve uygulamaya çalıştığı İslam, yüzyıllar boyu, dine sokulan hurafe ve eklemelerle öylesine
bozulmuştur ki; Muhammed peygamberin tebliğ ettiği İslam'la bir ilgisi kalmamıştır.
Ulema geçinen din adamları, din adına yüzlerce yasaklar ve haramlar uydurarak, İslam dinini Allah'ın doğadaki delilleriyle çelişen,
karmaşık ve yaşanmaz bir dine çevirmişlerdir.
Müslüman halkların, gelişen uygarlığın bu derec
YÜREĞİM BİR KARANFİL
...
Yüreğim bir karanfil
-ben bir güvercin-
Bir zeytin dalı, bir gelincik
Ve bir bahar
Memleket bir kızıl öfke
Bir kızıl umut
Ve sen küçüğüm
Bir kardelen çiçeği
Dağ yamaçlarında baharı müjdeleyen.
ÇİÇEĞE DÖNEN YAZ SÜDÜ
Suad Alkan'ın şiirinde gerçekten güzel, derin ve yeni bir şeyler var.
Prof. Dr. Mehmet Kaplan
Suad Alkan'ın şiiri, çok zengin çağrışımlarla örülü, son derece güzel bir dille yazılmıştır.
Prof. Dr. Zeynep Kerman
Çiçeğe Dönen Yaz Südü, insanlık tarihinin şiiridir.
Cemil Meriç
Suad Alkan, geleneksel ve modern edebiyat bağlamında mücerred bir hayatın "hüsn-ü mücerred ve münezzeh" sanat şahsiyetidir.
Prof. Dr. Himmet Uç
Anlamın üzerine titreyen şiir: Çiçeğe Dönen Yaz Südü"
"Tahtalı Dağlar'ı aşanda, selamete erersiniz."
Böyle demişti Pir Hasan, yol gösterdiği Türkmenlere. Gel gör ki Tahtalı Dağları'nı aşamadan boğazlanmıştı çoğu. Kurtulanlar, dağların kuytuluklarında sıkışmış kalpler teklemeye yüz tutmuş ve onlar için yaşamak hak olmaktan çıkmıştı.
Gidiyorlardı... Tanımadık diyarlara kanat çırpmak için yarışıyorlardı. Dağların en yol vermezinden, sarp vadilerin en ulaşılmazından, kuşların bile uçmaktan korktuğu uçurumlardan geçiyorlardı. Çocukların korkmadan uyuyacakları bir n
Zorlu geçen süreçte yeni hayatıma alışmaya çalışsam da gurbet ve hasretlik gitgide ağırlaşıyordu. Onları zorunlu olarak bırakıp gittiğimde Eylem on altısında, Ezgi on üçündeydi daha.
İki-iki buçuk yıl sonra oturum aldığımda Eylem'in yaşı çoktan on sekizi geçmişti. Ezgi annesiyle yanıma gelebildi ama Eylem İzmir'de bir başına kalmıştı. Bu nasıl bir acıydı, tarif edilemezdi. Bir yarım yanımda, diğer yarım İzmir'de. İki yarım bir türlü bir bütün olamamıştı. Benden uzakta geçen koskoca sekiz yıl bir anda onu k
"Anadolu'da ve Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan her Türk vatandaşı gibi; kendimi tanımaya başladığım günden beri Kıbrıs'taki soydaşlarımıza karşı içimde doyumsuz bir sevgi olmuştur.
Yaşım büyüdükçe, Kıbrıs politikası ile devlet büyüklerimizin söylevlerinden başlayarak; duyduklarım, okuduklarım ve öğrendiklerim yolumu aydınlattı. Kıbrıs'ı, Kıbrıs Türklerini daha yakından ve daha çok tanıma olanağı buldum. Kıbrıs kökenli arkadaşlarım oldu. Onlardan Kıbrıs'ın geçmişi hakkında bilgiler edindim.
Lise yıllarına ge
Edip Yüksel, Müslüman bir toplumun yerleşik inanç sistemini sarsan açıklamalarıyla şaşkınlık yarattı ve şimşekleri üstüne çekti. Dinden çıkmış "mürted" mi yoksa dinin özüne çağıran gerçek bir Müslüman mı olduğu üzerinde duruldu. Bununla birlikte "Müslümanlık-Kuran-Din" üçlemesinin tartışma zeminlerinden birini de o yarattı.
"Üzerinde 19 Var" mucizelerin kitabı.
Edip Yüksel, "Üzerinde 19 Var", adlı kitabını şöyle tanıtıyor: "Kuran´ın Muhammed Peygamber´e vahyedilmesinden tam 1406 (19x74) kameri yıl sonra,
Profesyonel din adamları, insanları Kuran´dan uzaklaştırmak için; Kuran´ın zor ve anlaşılmaz olduğu yalanını yüzyıllarca empoze ettiler. Bu yüzden de; Kuran´ın anlaşılması için yüzlerce ciltlik rivayet kitaplarının didik didik edilmesi gerektiğine kananlar, Kuran´ı öğrenmeye vakit bulamadılar. Vakit bulanlar ise kafalarını binlerce hurafeyle doldurduklarından ve üstelik Kuran´ı bunlara muhtaç kabul ettiğinden, onu anlama şansını baştan kaybettiler.
Türkçe meallerin hepsinde bulunan ortak yanlışların sebeb
Edip Yüksel İçin Ne Dediler;
"Oğlum Mürteddir.
Sadrettin Yüksel, Türkiye, 1989-04-11
Sadreddin Yüksel'i tebrik ediyoruz.
Zaman gazetesi, 1988-02-03
Edip Yüksel uçurumdan düşmüştür."
Prof. Hüseyin Hatemi, Nokta, 1989-04-09
Ümmet için fitne"
Abdurrahman Dilipak, Nokta, 1989-04-09
Bu yazılar içinde, sövgüden uzak, oldukça ağırbaşlı olanlar da var. Örneğin; Edip Yüksel'in cevabı.
Turan Dursun, Din Bu, 1990
Bu mektuba 'Sevgili mücahidimiz Edip' diye başlamak isterdim.
Emine Özkan Şenlikoğlu, İnsanlar
Hüznü şairler yazmış Acıyı Tanrı
Biri adına Şiir demiş
Diğeri Kader
Biri buluttan
Diğeri gözünden akıtmış yaşlarını
Biri yoksulluğu şükürden sayın demiş
Diğeri şiir okuyun demiş
İkisi de ayrılığı ölümden saymış...
Celladın salladığı süngü amacı ıskalayınca, bir daha hiç kapanmayacak o yaradan bir hayat ağacı cana gelmiş. O yaradan armağan bir hayata doğmanın şaşkınlığında kaç diyara yol düşürmüş, kaç uğrakta durak vermişse dinmemiştir ağrısı. Dinmemiştir dönüp yaralandığı yere gitme isteği.
Bir takma isme saklanmış bir ömür, bir ömre sığmayan iç uğultular, hâlâ yolunu aramakta dönüp hayata armağan edildiği yere gidebilmek için. Bütün batıya da sığmayan bir sürgünün yurduna dönme özlemidir yazılanlar. O yaranın hürmet
Besse Ana; Diyarbakır'ın Sur ilçesinin Ali Paşa mahallesinden zorunlu olarak göç etmişti, İzmir-Basmane'nin Agora sokağına... Tatlı bir mutluluk tebessümü belirdi yanaklarında. Felit'ini görmüştü.
Başkaları göremiyor olabilirdi ama o görüyordu! Oradaydı Felit evladı; o boşlukta, Ege Denizi'nin mavi sularıyla yukarılardaki ak bulutların arasındaydı. Kanatlanıp gelecekti birazdan Besse anasına. Gelip, başını bağrına dayayacaktı!.. Ve anası da onu kucaklayacak, koklayacak, okşayacak, yanaklarından doya doya öp
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.