40 dakikalık ders öğrenci zihninin vakte ait dolanım ve salınım alanıdır. Öğretmenin zihni de bu "kırk dakika koridoru"nda tur atar. Hiç de az bir şey değildir bu vakit. Anneler babalar evde çocuklarına herhangi bir terbiyevi konuda kırk dakikalık bir zaman ayırabiliyorlar mı acaba? Hiç sanmıyorum. Üstelik bir öğrenci günde en az altı yedi kez bu "kırk dakika sahası"nı öğretmenleriyle birlikte dolaşıp turluyor. Anneler kızlarının aklına nereye kadar refakat edebiliyorlar acaba? Babalar oğullarının duyguları
"Ben" bilgisi "sen"i tanımaya, "biz" bilinci "siz"i idrak etmeye katkı sağlar. İşaret zamirleri de
öyle. "O" gaybbilgisini, "bu" yakını görme yeteneğini, "şu" ilgisizi ilgiliden tefrik kabiliyetini
geliştirir. Haklısınız, ben ne demek istiyorum ve buraya ne diye geldim? Unutmanın sildiği
resimler kadar silemediği suretler ve şekiller de vardır, onu haber vermeye geldim. İlkokuldan
aklımda kalan, sarışın Semra Öğretmenim'in dışında tüten sobamız ve kara tahtayla uyumlu
siyah önlüğümdü. Hatıralar da kıyafetle
Onda Çıplak ayakla böyle gezerdi heves
Gülse sürgün, ağlasa hükümetler düşerdi
Duruşu Yassıada sanki ipte Menderes
Durup durup bakardı portakal yokuşuna
Ey yoksulluk geri git, alıştık sana derdi
Babamla hiç gezmedi bir kerecik Mercedes
İlkokulu bile bitirdiği meçhul olan babam, o gün büyük bir pedagogluk örneği sergilemişti. Başımı öne eğdiğim için sadece yüzümün bir yarısına bakarak söylediği şu sözleri unutamam: "Karnen ölçü değil, senin yarınını değil bugününü gösteriyor karne. Yarın çok şeyler değişir. Sakın bu zayıflarla okumaktan kurtulurum sanma. Otuz yaşına da gelsen okuyacaksın. Ya bu deveyi güdeceksin ya bu deveyi, diyardan gitmek yok!" Anladım ki kaçış yoktu. Pılımı pırtımı alıp içime döndüm. İçim gerçek evimmiş meğer; bunu anl
Konuşmalarımızda muhabbet havası, eylediklerimizde coşku ve bereket kalmadı.
Hayır, bunu bir tespit olsun diye söylemiyorum. Zaten oldum olası tespitlerden de hazzetmem. Bir şeyi sabitlemenin adıdır tespit.
Bugünlerde herkes kendi çapında bir tespitçi... Benim derdim başka.
Bütün yatırımımızı nefret üzerine yaptığımız için midir bilmiyorum o sohbet neşvesini bir türlü yakalayamıyoruz.
İnanmakla sevmek arasında sanki dağlar varmış gibi birinden diğerine giden yolları önyargılarımız ve peşin fikirleri
Sevgili babacığım ne çok şiir yazmadın
Uyanmasın acılar, düşler ürkmesin diye
Ben ki hayattan düştüm, kime çektimse böyle
Gelmeseydim dünyaya o kadar kırılmazdım
Bu yüzden seviyorum her şeyi ölesiye
Sizin hiç Ankara'da dayınız oldu mu? Benim bir kere oldu. Dayımdan ummazdım bunu kahroldum! İstanbul'da çözülmez işlerin içerisine girmiştim. Çözülmez dedimse yanlış anlamayın, bürokratik, kırtasiye işleri anlayacağınız. Babam yıllar sonra aslında benim bir dayımın olduğunu ama onun dar zamanlarda ortaya çıktığını kulağıma doğru fısıldayıverdi. Ben ona aklımda iyi kalsın ve diğer vilayetlerdeki sahici dayılarımla karıştırmayayım diye ?dar zaman dayısı" adını vermiştim. Çok büyük bir kapıdan giriliyordu dayı
Konuşmanın konudan firar ettiği zamanlarda yaşıyoruz. Düşüncelerimiz düşten yoksun. Ne çok gerçeklerin kollarına kendimizi bırakmaya meyilliyiz. Ah o gerçekler değil mi rüyalarımızı yarıda kesip, hayallerimizi gözlerden düşüren. Öyle diyordu bir bilge:
"Gözünüzü kapayın ki hakikati daha net göresiniz."
Şimdi tam da gözlerimizi kapayarak hakikati görebilme vakti Kim gözünü kaparsa kendi odasında kendisiyle yüzleşir. Oysa aynada iskeletini görmeye kadar varan kaç kişi var şunun şurasında? Aynaya bakmanın ce
Sizi bilmem, çünkü siz ölmüştünüz fotoğrafta
Yasını tutar gibi bir kasketi tutmuştunuz
Yüzünde bir sürü insan, babanız mıydı neydi
Uzanmış şiltesine sanki şimdi o tarafta
Mutluluğa giderken tam gülmeyi unutmuştunuz.
Mutluluktu o, gelir ara sıra bizde kalırdı
Onun bize geldiği yerden kalkardı tirenler
Tirenler ki hep boş gider günler gibi kısalırdı
Tutardı beni annem sımsıkı yüreğimden
Hep inişe geçerdi göğsümde merdivenler
Kış gelmiş herkes evinde resimde bir tek o
Yüzü henüz dönmüş taze bir ölüyü gömmekt
Yazar mekân ve zaman sarmalından geçen adamdır. Yaşadıklarında yazdıklarının, yazdıklarında yaşadıklarının izleri vardır. Yazınsal ömürle yaşamsal ömür arasında her zaman birbirini destekleyen geçişlilikler, soluk alış verişleri bulunabilir. Mekân ömre ne katar? Kadim zamanlardan eski izler taşıyorsa eğer bir mekân, burada yaşayanların ömrüne geçmişten bir şeyler bahşedip uzun yaşanmışlıkları heybesine yükleyebilir. Sesi, sözü ve tınısı hâlâ devam eden şarkıya bir tarafından dâhil olup geçmişten geleceğe do
Yan odada çocuklar daha gözlerini açmadan babalarının odaları dolduran varlığını hissetmiş, uyandıklarında bunu bir sevince dönüştürmüşlerdi. Faik Bey´in karısı, bir yardımcı kaptan edasıyla, evi nasıl çekip çevirdiğini kaptan kocasına duyumsatmayı daha o kapıdan girer girmez başarmıştı bile.
Sadece gemilerin değil evlerin de iskeleleri, limanları vardır. Ayrılıştan sonra kavuşma anları aynı zamanda evlerin limanlarıdır. Ve her kavuşma ayrılış noktasından sevgiye ve aşka demir atmaktır..
O benim gülüşümdür dibinde oturduğun
Uzaktan türkü çığır serin tutsun gölgemi
Gün döndü gömleğimi kaptığı gibi güneş
Yorgunluk, yüreğinden uçmak geçen bir gemi.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.