Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 38 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2
DÜNYAYA, bir misketin cam göbeğinden baktığımız çocukluk günleri, yaşanan yıllar kadar uzak, geçen zaman kadar eski değildir. Yaratanın hadsiz nimetleri içinde, zihninize bahşettiği o geçmişi yâd etme nimeti ile, anılardan bir köprü kurar, onunla en uzak zannettiğiniz günlere, çölde kaybolmuş bir masal ülkesinin hazinelere malik virane sarayına giden bir yegâne geçitten geçer gibi geçersiniz. Küçük bir anahtarın naftalin ve leylak kokan eski bir çeyiz sandığını açması gibi; ufacık bir iz, bir ses, bir k
Tükendi
SAAT 03.30´du. Adamın telefonu çalmaya başladı. Başını gömdüğü yastıktan binbir zorlukla kaldıran adam, yatak ucundaki telefona uzandı: "Alo! Kimsiniz?" "Benim oğlum, annen!" "Anne of ya.. Bu saatte ne var Allah aşkına! Yarın ne kadar önemli işlerim olduğunu bir bilsen...." "Şey... Oğlum..." "Ne var anne! Beni bu saatte uyandıracak kadar önemli ne var? Sabah arasan olmaz mıydı?" Anne, oğlundan duyduğu bu kırıcı sözlerden dolayı, çok üzülmüş ve çok incinmişti. Ağlamaklı bir sesle şunları söyleyerek tel
Tükendi
AÇLIKTAN KARNI SIRTINA YAPIŞMIŞ, kaburgaları teker teker sayılmaya başlamış bir tilki; "Böyle oturup kaşınmakla olmayacak, çıkıp yiyecek birşeyler bulayım bari" demiş. Çok gitmemiş ki, bakmış bir ölü horoz; uzanmış yatıyor. Hafifçe de kokarcaymış. "Aman benim gibi asaletli bir hayvan, bu kokulu leşe mi kaldı" deyip burun yapmış. Tam dönmüş giderken; gökten bir kartal inip, iki pençe horozu kapmış. Tilki kartalın pençesine takılıp salın salın, giden horoz ölüsüne bakarken: "Ah ne temizdi, ne semizdi; k
Tükendi
Türkçe´nin, deyimler yönüyle zengin bir hazineye sahip olduğu şüphesizdir.Hepimiz konuşmalarımızda ve yazılarımızda bu hazineden faydalanırız, ama çoğumuzun, kullandığımız deyimlerin kaynağından habersiz olduğu da bir gerçek.Bunun en önde gelen sebeplerinden biri, bu deyimlerin ilk kullanıldığı durum ve olayların öykülerine ulaşabileceğimiz derli toplu bir çalışmanın hali hazırda bulunmayışıdır.İşte ´Deyimler ve Öyküleri´ dizisi bu sahadaki eksikliği gidermek amacıyla hazırlandı. ´İkinci Öykü Dizisi´ okuyuc
Tükendi
ORTA YAŞLI BİR BEY, traş olmak için berbere gitmiş. Berberin koltuğuna oturur oturmaz sormuş: "Usta söyle bakalım, saçımıza düşen aklar çok mudur, az mıdır?" Berber, umursamaz bir tavırla cevap vermiş: "Eh işte beyim, şöyle böyle ağarmış amma pek fazla sayılmaz." Bu cevap, beyin merakını daha da artırmış: "Yahu, benim yaşım daha kırk bile değil. Ağarmışsa, üç beş tel anca ağarmıştır diye düşünüyordum. Sen ise, şöyle böyle ağarmış dedin. Hele iyice bir bak," demiş. Berber, yine aynı umursamaz tavırla:
Tükendi
BİR BİLGEYE SORMUŞLAR: "Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?" "Terzimi severim," diye cevap vermiş. Soruyu soranlar şaşırmışlar: "Aman üstad, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim oluyor? O da nereden çıktı? Neden terzi?" Bilge, bu soruya da şöyle cevap vermiş: "Dostlarım, evet ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim ölçümü yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler." Dostluk Öykül
Tükendi
AVUSTURYA´DA bir pilot, Cessna tipi uçağıyla üçbin fit, yani yaklaşık bin metre kadar yükseklikte uçarken, aşağıda, yoldan çıkmış ve ağaca çarpmış bir araba gördü. Trafik polislerinin veya ambulansın olayı haber almakta gecikebileceğini düşünerek, telsiziyle kazayı hemen ilgililere duyurdu, kaza mahâllini tarif ederek yardım istedi. Pilot, yere indikten sonra şu gerçeği öğrenecekti: Kazayı haber vererek hayatını kurtardığı kişiler, pilotun kendi eşi ve çocuklarıydı... Doğudan ve Batıdan, sanal ortamdan
Tükendi
Seylan Adası´nda turistler, yüzlerce dalgıcın, denizin dibine dalarak, sepetlerine istiridye toplayıp gemiye çıkarmalarını, sonra bu istiridye toplayıp gemiye çıkmalarını, sonra bu istiridyelerin kabuklarını bıçakla açıp, içlerindeki incileri ayıklamalarını seyrediyorlarmış. Bu inci avcılarına başkanlık eden ihtiyar Hintli´den, incilerin nasıl oluştuğuna dair bilgi istemişler. İhtiyar Hintli şöyle açıklamış: İnci, istiridyenin kabukları arasına denizin dibinden rastgele giren herhangi bir kum parçası veya b
Tükendi
Bir kurbağa sürüsü ormanda gezinirken, içlerinden ikisi bir çukura düştü. Diğer kurbağalar çukurun etrafında toplandılar. Çukur oldukça derindi. Yukarıdaki kurbağalardan birisi üzüntülü bir sesle aşağıdakilere seslendi: "Dostlarım hiç boşuna uğraşmayın, kendinizi yormayın! Bu çukurdan çıkmanıza imkân yok! Bir başkası yine hüzünle söze karıştı: "Bu çukur çok derin. Bir kurbağanın buradan çıkması mümkün değil!" Ancak çukurdaki kurbağalar, onların söylediklerine hiç kulak asmıyorlar, bütün gayretleriyle z
Tükendi
KRİSTOF KOLOMB, bir akşam vakti, İspanyollar arasında yemek yiyordu. Yemekte bulunan misafirlerden bir-çoğu, Kolomb´un şöhretini küçümsüyorlardı. Yemek arasında söz Amerika´nın keşfinden açılınca, içlerinden biri, yüksek sesle: "Oraları keşfetmek zor bir iş değil" dedi. Kolomb, bu söze karşılık birşey demeden eline bir yumurta aldı ve masanın yanında oturanlara dönerek: "İçinizden hanginiz bu yumurtayı dik olarak dengede tutabilir?" diye sordu. Herkes bunu denedi, fakat hiçbiri başaramadı. O zaman Kri
Tükendi
Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa da, evlenmeden önce sık sık birbirlerini çok sevdiklerine dair ne kadar da dil dökmüşlerdi. Ama şimdilerde, küçük bir söz, ufak bir hadise aralarında orta çaplı bir kavganın çıkmasına yetiyordu. Bir akşam oturup, ilişkilerini gözden geçirmeye karar verdiler. Her ikisi de, boşanmayı istememekle beraber, işl
Tükendi
"Hayatım boyunca her zaman başkalarına karşı da, kendime karşı da dürüst davrandım. Dünyanın tükenmeyen didişmesi içinde hep En Yüceyi aradım. Gelin, günümüz batana kadar böyle kalalım.Yarın güneş başkaları için doğacak, başkaları günışığına çıkacaklar. Bizler ise daha aydınlık bir ışıkta parlayacağız. Geleceği düşünüp üzülmeyelim. Allah´ın ülkesinde çok iller var.Bu tarafta bize bu güzel yerlerde yaşamayı nasip ettiği-ne göre, öteki tarafta da herhalde rahat yerlerimiz olacaktır." - GOETHE
Tükendi
Kimi yazarlar aşkı, kimileri de savaşı yazarlar. Önemsedikleri bir konu bir ömür oyunca edebiyat dünyalarını doldurur. Selim Gündüzalp de "ölüm"ün, bu ebedî konu-nun yazarı oldu.Birgün çıktı ortaya ve edebiyat hayatına bir ana başlık attı: Ölüm son değildir! Kendi adına da, tüm insanlar adına da hep ölümü düşündü, hatırladı ve yazdı. Bize ölümle yüzleşmeyi öğretti. Onu sevdirdi. Kalbimizi ümitlerle doldurdu. Korkulardan, kaygılardan kurtardı. Gönlümüzü ölümden sonra diriliş çiçekleriyle güldürdü. İnanıyorum
Tükendi
Başarılı ve ünlü bir doktor. Kitap kurdu bir yazar. Ve Serap, meslektaşlarının hayranlığını kazanmış bir reklamcı. Beklenmedik bir hastalık, kaderin birleştirdiği yollar, içten dostluklar ve herkesin kendi içindeki yolculuğu. Acaba yollar nereye çıkacak? Selim Gündüzalp insanımızın acısını duyan ve toprağımızın çocuğu olmakla nasıl bir sorumluluk taşıması gerektiğini bilen bir yazar. Dört yüz sayfalık eserini enfes bir Türkçe ile dokumuş. "İdealist, ünlü bir doktor, genç, güzel, akıllı ve başarılı bir
Tükendi
Türkçe'nin, deyimler yönüyle zengin bir hazineye sahip olduğu şüphesizdir. Hepimiz konuşmalarımızda ve yazılarımızda bu hazineden faydalanırız, ama çoğumuzun, kullandığımız deyimlerin kaynağından habersiz olduğu da bir gerçek... Bu durumun önde gelen sebeplerinden biri, deyimlerin ilk kullanıldığı durum ve olayların öykülerine ulaşabileceğimiz derli toplu bir çalışmanın hâli hazırda bulunmayışıdır. İşte Deyimler ve Öyküleri dizisi bu eksikliği gidermek amacıyla hazırlandı...
Tükendi
BİR GÜN KÖROĞLU´NUN atını çalmışlar. At da atmış hani; çok kıymetli, çok akıllı yağız bir küheylanmış. Biçare Köroğlu, atını bulmak için diyar diyar dolaşmış. Nihayet İstanbul´da bir at pazarında bulmuş atını. Satıcılar Köroğlu´nu tanımıyorlarmış. Köroğlu ata talip olmuş. "Hele bir bineyim ama" demiş. "Bir bakalım bu küheylan rahat mıdır, huyu nasıldır, gidişi iyi midir?" Köroğlu´nu daha yanına varır varmaz, kokusundan tanımış olan hayvan, o üzerine biner binmez şimşek gibi koşup gözden kaybolmuş. Tozun dum
Tükendi
Bir Gün Köroğlu'nun atını çalmışlar. At da atmış hani. Çok kıymetli, çok akıllı yağız bir küheylanmış. Biçare Köroğlu, atını bulmak için diyar diyar dolaşmış. Nihayet İstanbul'da bir at pazarında kendi atını bulmuş. Satıcılar Köroğlu'nu tanımıyorlarmış. Köroğlu ata talip olmuş. "Hele bir bineyim ama" demiş. "Bir bakalım bu küheylan rahat mıdır?" Köroğlu'nu daha yanına varır varmaz, kokusundan tanımış olan hayvan, o üzerine biner binmez şimşek gibi koşup gözden kaybolmuş. Tozun dumanını ardından naralar atan
Tükendi
Ölüm ´hayatın sona ermesi´nden öte birşeydir; demek ki, ölümü hayatın sona ermesi şeklinde açıklayan yaklaşım, kuru bir totolojiden ibarettir; demek ki, yaratılan ve bir ´yaratma fiili´ olarak dikkat gerektiren yalnızca hayat değildir, ölüm de bir ´yaratma fiili´ olarak aynı derecede dikkat istemektedir. Hayata anlamını veren şey, gerçekte, ölümdür. İnsanoğlu şu dünyada hiç ölmeden yaşıyor olsaydı, herhalde, bu hayatın bir ´emanet´ olduğunu, emanetin kendisine verilmiş olduğunu hiç mi hiç düşünemeyecekti.
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 38 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2