İklim deyince ilk sen gelirsin aklıma
Dudakların suskunsa meyveye durmuş çiçek
Gülüyorsa ballı yemiş oluyor mübarek
İklim deyince ilk sen gelirsin aklıma
Kirpiklerin ara ara kararan bir bulut
Bulutların içinde ne hoş bir mahzen
Karanlığında bir ben tutuk
"Ali Emîrî Efendi'nin Levâmiü'l-Hamîdiyye isimli eseri
onun Osmanlı hanedanına olan bağlılığını ve Sultan Abdülhamîd'e
duyduğu muhabbetini gösteren en bariz örnektir.
Bu metin Sultan Abdülhamîd'i yakinen tanıyan ve uzun
süre memuriyetinde bulunan bir şahsiyetin duygu ve düşüncelerini
aksettirdiği gibi Sultan Abdülhamîd dönemine de ışık
tutacak hüviyettedir.
Zira II. Sultan Abdülhamîd anlatılırken uzun yıllar onun
döneminin şair ve yazarlarınca neredeyse hiç sevilmeyen bir
padişah olduğu iddia edildi.
Eliniz
Ehl-i Beyt konusu biz müslümanlar için oldukça hassas. Çünkü Hz. Peygamber s.a.v.'in yakınları olan Ehl-i Beyt, hayatı boyunca Resûlullah Efendimiz'e hizmet etmiş, onun peşinde her türlü sıkıntılara göğüs germiş, bu noktada diğer müslümanlara örnek olup yol göstermiştir.
Bu anlamda günümüzde ihtiyaç duyduğumuz en kritik önceliklerden biri de Ehl-i Beyt'e hürmet ve edep. Çünkü onların izinden gidip İslâm ahlakı ile vasıflanmak, çağın doğurduğu tüm fitne ve karışıklar arasından bizlere Kur'an ve Sünnet'in mü
"Eski Şiirin Rüzgârıyle, Yahya Kemal´in klâsik tarzda yazdığı şiirlerden oluşur. Yahya Kemal, bir anlamda geçmiş yüzyılların diliyle geçmişi günümüze taşırken bir anlamda da bizim geçmişi içimizde yaşatabileceğimizi göstermiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar´a göre "O, sadece yeni dili bulmamış, eski dili de ayıklamış, basit hayallerin zaruretiyle nesre kaçan unsurlarını ve Türkçenin bünyesine uymayan, asırlık yürüyüşünde dil zevkinin kabul etmediği lügat ve deyişleri atmış, sadece zevkiyle, hatta bir çeşit dokunm
Tunçtan yağmurlar dürttü şehri
Ölü baykuş dirildi
Tapınağın tüm beşikleri ıslandı
Gri elmalarla mumyaladılar prensi
Böğründeki dövmeyi öpüp, okşadılar
Gövdesinden yemişler döken ağacın,
Tepesine uzattılar.
Sarı sarnıçtan su içen her kadını
Kaplanlara attılar.
Ölü baykuş uçtu.
İki at girdi avluya
Kişnemeleri beşikleri kuruttu.
Samanalar yürüdü önden
Bellerinde mandarin kemerleri.
Ellerinde; şankha, tanpura, şehnayi, sitar...
Kanatlarına inci dizilmiş turnayı vurdular,
Şekere, safrana buladılar.
İki çocuk yok
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren farklı bilim dallarında gerçekleştirilen çalışmaların en önemlilerinden birisi olan Türk Antropoloji Mecmuası (Revue Turque d'Anthropologie)'nın birinci sayısı 1925 yılı Ekim ayında yayınlanmıştır. Mecmuayı İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi içinde yine aynı yıl kurulan Türkiye Antropoloji Tetkikat Merkezi çıkarmıştır. Mecmua yılda 2 kez, 1 Kasım 1928'de yapılan Harf Devrimi'ne kadar Osmanlı Türkçesi ve Fransızca olarak yayınlanmıştır. Ekim 1925 - Mart 1928 yıl
Aşk iki kişiyi affetmez:
seni çünkü gittin
ve beni çünkü beklemedim
Bu kitap bildiğiniz şiir kitaplarından değildir. İçindeki şiirler de yıllarca ezberlediğiniz kült
şiirlerden değildir. Şairi de edebiyat tahtına oturmuş romatizmalılardan değildir. Şiirlerini bütün
dünyanın okuması gereken taze bir kan.Şiirlerini okurken her mısrasında gözyaşlarını hissettim
ve devam edebilmek için gözyaşlarımı silmek zorunda kaldım. Şair şiirlerini Kız Kulesi olarak
rumuzladığı gerçek bir kadına adayarak yazmıştır.
Zevk içinde cihan veli Şeyhi
Yatur uş minnet ü beledan dahi
Batı zengi yüzü tek agarmaz
İşi başmaklayın başa varmaz
Rahat umdukça gördü zahmetler
Devlet isteyü buldu mihmetler
Fikr olurken haletün sıfatı
Geldi bu kıssanun münasebeti
(Laklı Karton Kapak, Kitap Kağıdı, Roman Boy, 248 sayfa)
Artık adımı sorma her an değişiyor
Peşimden gelme ben de kayboldum
Esrâr-ı Aşk kitabı yaşadığımız evrende her an varoluşun merkezi olan kalbe din, dil, ırk içermeyen mucizevi ve gizemli bir aşk yolculuğudur.
Bir gece yarısı Konstantiniyye'nin sisli sokaklarında materyal âlemin girdaplarındaki çıkmazlarda dolaşan Savcı sıradan bir selamlaşma ile birden kendini rüyada rüyete, rüyette aşk ruletine giren adamlarla kozmik gayb âleminin en uç noktası
İçerisinde yer aldığı Servet-i Fünun döneminin de ayırıcı bir özelliği olarak dilinin süslü ve anlaşılmayı güçleştirecek terkiplerle dolu olması Tevfik Fikret'in günümüzde bütünlüklü bir biçimde okunup hakkıyla bilinmesine engel olmaktadır. Elinizdeki çalışma, bu engelin ortadan kaldırılmasına yönelik bir katkı sağlamak üzere hazırlanmıştır.
Eserin hazırlanmasında "bütünlük" ve "ahenk" kavramları yol gösterici olmuştur. Her şiirin mümkün olduğunca tek bir sayfada okuyucu tarafından görülebilmesi arzu edilm
"Koca ciltlere baliğ nice nesir yazdı
Kisveyi taba bürünme oldu muradı
Sonra nedir derdi işi şiire sardı
Onda da iyi mi, belli bir yere vardı
Sonunda şiirler ete kemiğe büründü
"Garibce Yazmış Diyeler" böyle göründü
Tanı Garibce'yi, bilgi, duygu, mizah var
Her nefes buram buram Anadolu kokar"
Beng ü Bâde, Fuzûlî'nin 444 beyitlik bir kısa mesnevisi. Mesnevi sözünden umumiyetle Mevlâna'nın eseri akla gelmekle beraber esasen mesnevi, doğu edebiyat mecrâsının nazım türlerinden biri. Fuzûlî'nin Beng'i (Esrar) ve Bâde'yi (Şarap) kişileştirerek, kendileri ve birbirleri hakkında konuşturduğu bu küçük mesnevisini daha önce Bal Kaşığım kitabıyla tefekkür âlemine yelken açan Murat Kaymaz Dresden nüshasından hazırladı. Okuyucu, Beng ü Bâde'de, bu ikisi dışında pek çok mücerret karakterin, gayet müşahhas m
DÎBCE
İnsana beyânı öğreten Rahmân'a hamd olsun. Cevâmiu'l-kelim Peygamberine salâtu selâm olsun.
Sadece bir emeğin mahsulü değil, gençlik yıllarının şiddetli anlam arayışının ve ızdırabının mahsulü olan bu şiirlerin unutulup gitmesine gönlüm razı olmadı. Çünkü bu şiirler, üzerimde hâlâ derin izleri bulunan acılarla yazıldı. Esasen bu şiirler kendime bir va'z u nasihatten başka bir şey değildir. Bu şiirlerin ana teması ulvî ile suflî, bâkî ile fânî arasında yaşanan çatışmada bilgelikten yana konulan tavır
Bâkî (1526-1600): Şiirlerinde Bâkî mahlasını kullanan şairin asıl adı Mahmud Abdülbâkî'dir, "şairler sultanı" olarak anılır. Osmanlı İmparatorluğu bürokrat ve şairlerinin XVI. yüzyılda en önde gelenidir. Kanunî'yi saltanatı süresince en çok memnun eden işlerden biri Bâkî gibi bir kabiliyeti keşfetmiş olmasıydı. Bâkî, Ziya Paşa'nın Harabat'ında ilk yenilikçi olarak nitelendirilir, Muallim Naci'ye göre milletin lisan muallimi, Recaizade'nin şiir terazisinde Osmanlı şuarâsının Hafız-ı Şirazî'si, Tanpınar'ın gö
Hariçten gelen teşkilâtçı tasavvufun Türkiye'de ilk mümessili olmak itibarile kültür tarihimizde mühim bir yeri olan Eşrefoğlu hakkındaki malûmat o kadar dağınık, kıyıda bucakta kalan vesikalar o kadar nadir bulunmakta idi ki, ekserisi yazma ve güçlükle elde edilen bu vesikalar üzerinde pek az çalışılmış olması, matbu yazıların ise kifâyetsizliği, bana bu hususta mümkün olduğu kadar faideli olabilecek bir etüt hazırlamak arzusunu verdi.
On beşinci asrın mühim mütasavvıflarından olan ve daha ziyade halk aras
Modernliğin görünmez kıldığı şiir hikmet, felsefe ve poetik düşünme arasında şiir geleneğimiz metafizikten akla şiirden düşünceye şair, hükümdar ve yabancılaşmış ben felsefesiz islamcılık karşısında gelenek ve divan şiiri tasavvufî aşkın felsefesi felsefeci bir şeyhülislamın şiir dünyası...
"Behr-i cem'iyyet-i dilhast perişani-i ma"
Bizim perişanlığımız gönüllerin cem'iyyeti içündür.
"Yek dem ki be-guzered be-hoşi bih zi-omr-i Nuh"
Hoşlukla geçen bir nefes, 'ömr-i Nuh'dan kıymetlidir.
"Tıflan-ı şehr mujde ki divane mi-resed"
Ey şehir çocukları! Müjdeler olsun ki deli geliyor.
Bir sultanın gönül ışıltılarının günümüze yansıması şeklinde tarif edilebilen "Barika" Yavuz Sultan Selim şiirlerinin Şeyh Vasfi tarafından meydana getirilen bir güldestesidir.
Toplam 70 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 20-40 /
Aktif Sayfa : 2
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.