Gülistan, Büyük Şair ve Alim Sadi-i Şirazi'nin en meşhur eseridir. Eserde düz yazı ile şiir karışık olup bir ön söz ve sekiz
bölümden meydana gelir. Eserin bölümlerinden de anlaşılacağı gibi konular daha çok ahlak ve terbiye ile ilgilidir. Ayrıca
anlatılmak istenen her konuyla ilgili hikayelere de yer verilmiştir. Eser üslup bakımından da mükemmeldir, bölümler
sıralanırken, birbirleri ile olan ilgileri dikkate alınmış ve düz yazı ile şiirler arasında bir denge sağlanmıştır. Ayrıca fikirler
kısa ve veciz bir
Çağdaş Urdu Edebiyatı Seçkisi’nde şiirden gezi yazılarına, mizah-hiciv yazılarından öykülere uzanan geniş bir yelpazede özgün örnekler veriliyor. Toplumun her kesitinden seçilen insan ve yaşam manzaralarının resmedildiği düz yazılar Urdu edebiyatını tanımaya yardımcı olurken, mizah ve hiciv yazıları da bu edebiyatın zenginliği hakkında önemli ipuçları veriyor. Toplumsal geleneklere bağlılığın yanı sıra bireysel eğilimler ile duyguların iniş çıkışına şahit olacağımız bu kitapta, Urdu edebiyatının önde gelen
Rose, sevdiği adamın evli olduğunu öğrenmiş, ağabeyleriyle Şili'ye giderek yeni bir yaşama başlamıştır. Bir gün kapısına bir bebek bırakılır. Rose, Eliza adını verdiği bebeği evlat edinir. Yıllar hızla geçer. Büyüyüp genç kız olduğunda Eliza da tıpkı Rose gibi aşk acısını tadar. Büyük bir tutkuyla bağlandığı sevgilisi onu bırakarak California'ya altın aramaya gitmiştir. Dünyanın dört bir yanından, geçmişlerini geride bırakarak yeni bir yaşam aramaya gelen bu insanların pek azı, yeni bir ülkenin oluşumunda y
Edebiyat tarihimizde Hüsn ü Aşk'a nazire ya da ondan mülhem yazılan eserler arasında en dikkat çekeni Refî'nin 1205/1791'de kaleme aldığı Cân u Cânân olarak tanınan Nazm-ı Dekâyık mesnevisidir. Cân u Cânân'ın kaleme alınış sebebi de şöyle anlatılır:
Refî', Hayrâbâd'ı biraz sade yazdığı eleştirisinde bulunsa da Nâbî'ye sahip çıkar. Şeyh Gâlib'in ona benzer hoş bir eser yazdığını ve onun güzelliğini de inkâr edemeyeceğini söyler. Gâlib'in şairliğini yahut Hüsn ü Aşk'ın değerini reddetmez ancak daha önce vefa
İstanbul'un bir paşa konağında doğacak bebek için sütanne aranır. Anadolu'nun bir köyünden getirilen, yeni doğum yapmış Selime, beraberinde kırk günlük oğlu Salih'le konağa alınır. "Küçük Paşa" olarak çağırılan Salih yedi yaşına kadar burada, Büyük Paşa'nın oğlu gibi yaşar, ta ki paşanın ölümüyle kapı önüne konana dek. Hiç tanımadığı köyüne, doğru dürüst hatırlamadığı anne babasına dönen Salih'i eziyet dolu günler beklemektedir...
Ebubekir Hâzım Tepeyran Küçük Paşa'da köy-kent uçurumuna, köylerdeki eğitims
Rıfkı Kulaç, 1914'te Birinci Dünya Savaşı'na katılmadan önce Marksist olmuş ve devrim
öncesi Rusya'yı da görmüştü. Esaret dönüşü 1920'de önce Batum'a geçti, 1926'ya kadar
Moskova'da yaşadı. Trabzon'da gazetecilik yaparken kendi özgün çizgisini ömrünün sonuna kadar
korudu, suskunluğa mahkum edilişine karşılık 1936'da Milletleşen Adam romanını yayınladı.
Milletleşen Adam, tezli bir roman, yalnızca ‘tez'i açısından değil, yazarının
kahramanlarıyla kurduğu yakınlık ve uzaklık mesafesi, kurguyla gerçek arasındak
Yürüyüş kararları, sloganlar,
Asker nakaratları, marşlar...
Parolalar, sözel kodlar,
Operasyon adları...
Harp okulları, kışlalar, gemiler...
Silah isimleri, taşıtlar,
Uluslarası kavramlar,
Kimisi klasik hale gelmiş söylentiler...
Elinizde tuttuğunuz bu sözlük, müteveffa Filiz Bingölçe'nin Kadın Argosu
Sözlüğü'yle başlayıp Futbol Argosu Sözlüğü'yle devam eden "alan
argosu" çalışmaları içinde bir diğer durak niteliği taşır. Bingölçe,
Türkiye'deki "erkek kültürünü" inşa eden alanlar arasında dikkate değer
bir
Adiliğinize hiçbir zaman alışamayacağım ve yaşadıkça, son nefesimi verene kadar size hep bundan söz edeceğim.
Fransız sömürgesi Çinhindi'nde, yirmi ve on altı yaşlarında iki çocuğuyla birlikte zor koşullarda hayatını sürdüren anne, güçbela edindiği toprakları kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Üstelik yoksulluk yüzünden çocuklarının çekip gideceğinden korkar. Onlara bir şey bırakabilme arzusuyla toprağını ekmek için durmadan çabalar, fakat yılın belli zamanlarında yükselen deniz sularıyla emekleri heba
Efsanelere göre Enoch, Adem'in yedinci kuşak torunudur ve Tufan'dan kurtulmayı başaran tek kişi olan Nuh'un da büyük babasıdır. Eski Ahit'in "Yaratılış"
bölümünde hakkında çok az şey yazılmıştır: dünyada 365 gün yaşadığı, Tanrı'nın nezdinde adil ve doğru bir insan olduğu, sonra Tanrı onu yanına aldığı için
ortadan kaybolduğu.
Enoch'un göğe henüz yaşarken alındığı ve ölümün kapılarından geçmek zorunda kalmadığı, onun ismiyle ilişkili çok sayıdaki efsaneye zemin
oluşturdu. Enoch'un göğe çağrılma nedeni, ilahi
Atasözleri; atalarımızın yüzyıllar boyu yaşadığı deneyimleri, öğüt ve fikirleri bize özlü biçimde; genellikle mecaz yolu ile aktaran nesilden nesle geçen, anonim olan ve hüküm bildiren sözlerdir.
Atasözleri, bizim kültür ve dilimizin renkleridir. Onların canlı kalması ve beslenmesi dilimizin söyleyiş gücünü arttırır.
Milletimizin her bireyi dağarcıklarını bu sözlerle bezemeli ve kendine iletilen mesajlardan yararlanmayı bilmelidir.
Bu eserde atasözlerinin en çok kullanılanları derlenip özellikle öğrenci
Hepimiz değişik vesilelerle farklı bölgelere, en azından memleketine senede bir kez de olsa giden insanlarız.
İyi bir gözlemci; çevresinde gördüğü değişik obje, kaya, şekil, işaret, sembol, rakam veya harf gibi şeylere dikkat eder.
Genelde dere kenarları, yol çatakları, değirmenler, ibadethaneler, su kuyuları ve önemli mekanlar definelerin izleridir.
Buralardaki çeşitli insan ve hayvan suretine benzer kayalar, ilginç bitki yapıları defineyle ilgili işaretler olup sanki hedefe adım adım yaklaştıran trafik
GOTINEN PEŞÎYAN ÇÎROKÊN DAWIYAN
Bêguman her milletî li gor jiyana xwe ya civakî Gotinên Pêşiyan gotine. Meriv ji gotinên
pêşiyan bi rehetî dikare rengê civatekê derxîne û bi berfirehî wê nas bike...
Edebiyata devkî di nav Kurdan de gelekî devlemend e. Gotînen pêşiyan bi mane ne, xweş in û
bêguman ji rastiyê xeber didin û bi nimûneyên gelek balkêş ji me re dibin rêber, jiyanê hînî
me dikin...
Helbet her gotin, belasebep nehatiye gotin û çîrokek wê heye. Nivîskarê evê xebatê jî ji 33
gotinen pêşiyan 33 çîrokê
Bu vâkı'adur beyân-ı tahkik
Şâyeste-i i'timâd u tasdîk
Erbâb-ı kemâle mâyedür bu
Hakkâ ki; ‘acîb hikâyedür bu
"Onaylanacak ve övülecek gerçek beyan işte bu olaydır. Bu olay, olgun, aklı başında, sözden anlayan insanlar için bir cevherdir ve gerçekten çok acayip bir hikâyedir."
Günümüzde insanoğlu bütün kötülüklerin başı olan; savaşların, ölümlerin, yağmaların baş sorumlusu paranın ve ihtirasın tutsağı olmuştur. Bu prangalar ile hayatını sürdürürken, ebedî âlemini unutmuş ve bu vesile ile idam ilmeğini ken
Mehmet Âkif Ersoy, en büyük eseri olan İstiklâl Marşı'ndaki ruhu ve heyecanı diğer şiirlerinde de sergilemiştir. Onu, yalnızca İstiklâl Marşı'nın şairi olarak değerlendirmek ve tüm edebî kişiliğini yalnızca bir şiirle sınırlandırmak haksızlık yapmak olur. Safahat'a bakıldığında, Mehmet Âkif'in hayatında tanık olduğu ve ruhunda yer eden türlü olayları, milletine duyduğu sevgiyi hissetmemek elde değildir. Safahat, şairin edebi kişiliğinin gelişme safhalarını gösteren önemli bir belgedir.
Elinizdeki eserde,
Mazmun, klâsik Türk şiiri ile yolu kesişen herkesin aşina olduğu bir kavramdır. Bununla birlikte, onun tam olarak neyi kastettiğine dair tartışmalar devam etmektedir. Bazı araştırmacılar onu, klâsik şiirin kalıplaşmış benzetme dünyasını kastetmek için kullanırken bazıları ise zaten bir adı bulunan çeşitli edebî sanatları mazmun olarak nitelemiştir. Sözcüğün herhangi bir sınır çizilmeksizin gelişigüzel kullanımı, klâsik şiire ait herhangi bir hususu ifade etmek için mazmun teriminin tercih edilmesi sonucunu
Modern Türk şiirinin en önemli isimlerinden biri olan, Doğu ve Batı kültürlerini
kendi şiirinde büyük bir ustalıkla birleştiren Asaf Hâlet Çelebi Mevlânâ ve
Mevlevîlik'te Mevlânâ'nın hayatını, ne gibi şartlar altında yetiştiğini, nasıl bir
disiplin terbiyesi gördüğünü, çocukluğundan ilmine, ailesi ve dostlarıyla olan
muhabbetinden Şems ile karşılaşmasına varana dek tüm yönleriyle
derinlemesine ele alıyor.
Eserlerinden çevirdiği örneklerle Mevlânâ'nın edebî ve tasavvufî zevkini okurla
paylaşan Çelebi, Mevlev
Şiir bir ebemkuşağı
Mavi, yeşil, sarı, kırmızı
Ansızın hayâl ufkumuzu kuşatır
Şiir henüz doğuma yatmış bir çiçek
Gonca gonca sancılar içinde
Hayata uzanır
Şiir cümle güzellikler aynası
Ürkek bir ceylanın katıksız sevdası
Yeşeren dallardaki umut
Kâh açılır, kâh kapanır
Akşam alacasının sancısını yaşar
Sabahın ilk ışıklarıyla şahlanır
Av izinde bir şahin olur uçar
"Her erkek bir dünyadır, Gertrudis."
"Ve her kadın da bir ay. Öyle değil mi Don Juan?"
"Her kadın bir sema olabilir."
"Çocuklar her şeyi bizden daha iyi anlıyorlar. Hem de hiçbir şeyi unutmazlar. Eğer şimdi kavramıyorlarsa, yarın kavrayacaklardır. Çocuğun gördüğü, işittiği bu türden şeyler onun ruhu için bir tohum gibidir, filizlenir ve meyve verir."
"Zavallı dindar kadınlar, onun vaazını dinlerken, tek sözcüğünü bile anlamadan bazen ağladıklarını söylerlerdi bana. Şimdi nedenin anlıyorum bunun. Tek başına
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 560-580 /
Aktif Sayfa : 29
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.