Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 16-32 / Aktif Sayfa : 2
İslam´ın miladi VII. yüzyılda Mekke´de doğmasından ve Hz. Muhammed´in (s.a.v) peygamberliğinin on ikinci yılında (m. 622) Medine´ye hicretinden sonra, yeni bir devlet ortaya çıkmış ve bu devlet, toplumsal hayatı düzenleyen hukuki faaliyetlerinde, genel olarak Kur´an´ın hükümleri ile Hz. Peygamber´in yorum ve uygulamalarını esas almıştır. Kur´an ve sünnetin sayılı ve sınırlı naslarının, sayısız ve sınırsız hayat hadislerine uygulanması sırasında ise, İslam hukukçuları söz konusu nasların yorumlanması faal
Hıristiyanlık denince akla hemen İsa gelmesine ve asırlardır yüz milyonlarca insanın onun adını yüceltmesine rağmen çok az sayıda insanın tarihin İsa'sını anladığı ve onun yapılmasını istediği şeyleri yapmaya çalıştığı inkar edilemez bir olgudur. Çünkü onun sözleri ölümünden sonra ilk Hıristiyan toplumu ve İncil derleyicileri tarafından zaman içinde ortaya çıkan yeni durumlara uygun olarak yeniden yorumlanarak, redaksiyon ve revizyona tabi tutularak orijinal bağlamlarının dışına itilmişlerdir. Öyle ki bu sü
Sünnetin Sahihliği ve bağlayıcılığıyla ilgili sorunlar, uzun zamandır İslam incelemeleri için, özellikle de İslam hukukuyla ilgili çalışmalar için merkezi bir yere sahip olmuştur.
İnsan iradesinin hür olduğunu ifade eden hadislerin dışındaki bazı hadislerde telkin edilen cebirci anlayışın, toplumun çeşitli katmanlarında etkisini gösterdiği bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla toplumda, her şeyi kadere bağlama, kaderden bilme ve insanın alnına ne yazılmışsa onun olacağına inanma gibi birtakım fikir sapmaları meydana gelmiştir. İnsanlar kaderde ne varsa o olur düşüncesiyle kendilerini atıl hale getirmekte, tedbir almayı ve üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeyi -kasıt
Tarihi süreç içerisinde insanları hidyete erdirmek amacıyla pek çok seçkin dini şahsiyet gelip geçmiştir.Bunlar gerek yaşam tarzlarıyla gerekse getirmiş oldukları mesajlarla bulundukları toplumda örnek bir kişilik sergilemiş ve herkesin takdirini kazanmışlardır.Fakat bu seçkin şahsiyetlerin vefatlarından sonra hem beşeri yaşantıları hem de getirdikleri mesajlar zamanla değiştirilerek tahrif edilmiş, haklarında masal ve menkıbe üretilerek ulaşılması ve örnek alınması mümkün olmayan olağanüstü ve mucizevi bir
İslam'ı yeniden-düşünme veya yeniden-inşa etme projesinin yüzleşmeye çalıştığı düşünce birikimi, İslam'ın siyasi bir varlık ve bir imparatorluk olduğu çağ şeklindeki bir galibiyetçi / muzaffer ideoloji üzerine kuruludur. Bu entelektüel mirasa üstünkörü bir bakış, bu imparatorluk ideolojisinin kelama, fıkha, ahlaka nasıl nüfuz ettiğini ve hiyerarşiyi öne süren bir dünya görüşünü benimsediğini gösterecektir. İslam'ın milyonlarca takipçisinin hüsranına hüsran katan şey, bu zaferci akide ve dünya görüşünün, ken
Hz. Peygamber'in vefatından sonra râşid halifeler arasında yaşanan hadise-lerle ilgili olarak nakledilen bazı rivayetler ve bu rivayetlere dayanarak ileri sürülen bir kısım görüş ve iddialar, günümüz Müslümanları arasında çeşitli fikri ve siyasi ayrılıklara neden olmakta ve bazı meselelerin istismar edilmesine kapı aralamaktadır. Bu durum, ilk dönem islam tarihine damgasını vuran râşid halifelerin arasında yaşanan hadiselerle ilgili rivayetleri ele almayı, incelemeyi, değerlendirmeyi ve mezkeır halifelerin
Hz. Peygamber'in vefatından sonra râşid halifeler arasında yaşanan hadise-lerle ilgili olarak nakledilen bazı rivayetler ve bu rivayetlere dayanarak ileri sürülen bir kısım görüş ve iddialar, günümüz Müslümanları arasında çeşitli fikri ve siyasi ayrılıklara neden olmakta ve bazı meselelerin istismar edilmesine kapı aralamaktadır. Bu durum, ilk dönem islam tarihine damgasını vuran râşid halifelerin arasında yaşanan hadiselerle ilgili rivayetleri ele almayı, incelemeyi, değerlendirmeyi ve mezkeır halifelerin
Modern zamanlarda bilincimize arız olan muhtelif illetler, İslâm'ın ve onun kaynaklarının doğru/sahih biçimde algılanmasını önemli ölçüde engellemektedir. Bu "arıza" durumunun sadece algı seviyesinde kalmayıp, imana ve amelî hayata dolaysız biçimde etki ettiği ise izâhtan varestedir... "Bahsedilen durumun bir "arıza" olarak tesbiti ne kadar doğrudur?" sorusu bu noktada önemlidir. Ancak bu sorunun cevabına burada eğilmektense, onu, makaleler okunduktan sonra okuyucuda oluşacak kanaate havâle etmenin daha d
Tükendi
"Ben kendimi bir tek amaç için vakfettim. O da: Yaşamımla insanları İslam'a davet etmektir." diyen Hasan el- Bennâ, Osmanlı İmparatorluğunun yıkıldığı, İslam coğrafyasının büyük işgaller ve katliamlarla karşı karşıya kaldığı, Müslümanların emperyalist kültürün saldırılarına karşı teyakkuz halini kaybettiği bir dönemde "Hedefimiz, yeniden Müslüman ferdi, Müslüman aileyi, Müslüman toplumu, Müslüman devleti ve Müslüman ümmeti oluşturmaktır." diyerek her alanda İslamileşme hedefiyle yola çıkmış izzetli bir öncü
Artık yakından biliniyor ki, Yüce Allah’a yakınlaşma adına O’nun gönderdiği elçiler ve onların peşinden gelen iyi insanların yolunu takip etmekle işe başlayan bu süreç, zamanla o kişileri işin merkezine yerleştirmekle kalmamış, zaman içinde insanın pek çok isteğini de din diye sunmaya başlamasına neden olmuştur. İşbu nedenledir ki, yola çıkılan değer ile yolda bulunan değerin uyuşmazlığı olan şirkin, zaman içinde tevhidin en büyük çeldiricisi olduğunu görmek şaşırtıcı gelmemelidir.
Bu kitapta, İslâm Hukuku içerisinde muâmelât olarak isimlendirilen bölümün borçlar hukuku ile ilgili konularına yer verilmiştir. Birinci bölümde; borç, borcun unsurları, hükmü ve borcu sona erdiren durumlar ele alınmış, ikinci bölümde; başta satım akdi olmak üzere diğer akit çeşitleri, üçüncü bölümde ise; şirketler hukuku üzerinde durulmuştur. Ayrıca ele alınan bütün konuların klasik İslâm Hukuku kaynaklarında nasıl ifade edildiğine örnek teşkil eden Arapça metinler ve çevirisine yer verilmiştir.
İslam inanç esaslarının temelini teşkil eden ilâhiyât bahsi, kelâm ilminin en önemli ve kapsamlı konularındandır. Sahâbe döneminin sonlarından itibaren Allah’ın varlığının ve birliğinin delilleri, zâtı ve sıfatları başta olmak üzere ulûhiyet meseleleriyle ilgili tartışmalar ve mühim düşünce ayrılıkları ortaya çıkmaya başlamıştır. İslam inanç esasları alanında özgün düşünceler serdeden yetkin ilim adamlarından biri, aynı zamanda Mâtürîdiyye mezhebinin kurucusu olan Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’dir. Mâtürîdî, Ehl-i
Dünyada çoğulcu din eğitimi modellerinin geliştirilmesinin yanı sıra çoğulculuğun somut belirtisi olan farklı din ve inanç anlayışlarının, mezhep ve kültürlerin öğretimi üzerine çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Ülkemizde ise din eğitimi çerçevesinde çoğulculuğun yeterli ve nitelikli akademik ilgiyi gördüğünü söylemek oldukça zordur. Bunun gerekli olduğuna dair inancın da güçlü olmadığı anlaşılmaktadır. Elimizde bulunan Dinde Çoğulculuk ve Din Eğitimi: Türkiye Tecrübesi isimli eserde de Türkiye’deki din eği
Müslümanların, karşı karşıya kaldıkları zorlukların üstesinden gelebilmeleri için, İslâm’a hükmeden kültürel tasallutlardan arınmaları gerekmektedir. Bunun için de, ilahi alanla beşeri alan arasındaki çizgilerin iyi tespit edilerek, her iki alana, kendi konumlarıyla mütenasip bir değer atfetmemiz icap etmektedir. Böylece kültürel alan, kendi tabiî sınırlarına çekilip, vahyin inşâî gücü yeniden çalışmaya başlayınca, tevhide dayalı İslâm kardeşliğiyle birlikte, Müslümanların gücü de geri gelecektir. Aksi takd
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 16-32 / Aktif Sayfa : 2