Gün gelmiş, ülkemizde acı küfür rüzgarları estirilmiş ve
insanımız bu imandan koparılmak istenmiştir. Korkunç
bir yalan ve aldatma kampanyası açılmış, ülkemizin
gerilemesinin bu iman bağından olduğu söylenmiştir.
Beceriksiz devlet adamları, kendi aptallıklarını örtmek
için bütün suçu bu imana yüklemişlerdir. Ve milletimiz
bu imanı bırakmadıkça ülkenin ilerlemeyeceğini
savunmuş, bu hezeyanları adeta sistemleştirmişlerdir.
Bütün bu yalan ve aldatma kampanyaları, insanımızın
kalbinde kökleşmiş olan imanı söküp
"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin
hanımlarına söyle, dışarı çıkarken üstlerine cilbablarını
alsınlar. Bu, onların tanınmasını ve bundan dolayı
incitilmemelerini sağlar. Allah, Gafûrdur, Rahîmdir."
(Ahzab, 59).
İslâmî öğretide toplum hayatının huzurunu sağlama,
dinî-ahlâkî değerleri koruma ve muhtemel bazı
olumsuzlukları önleme amacıyla erkek için de kadın
için de çizilmiş sınırlar vardır ve örtünme bu sınırların
korunması amacıyla alınmış tedbirlerden biridir.
İmam Gazalî'yi halka tanıtan hacimce
küçük, lakin tesiri bakımından büyük olan
eseri Ey Oğul (Eyyühe'l-Veled) olarak
bilinen bu eseri, gençler ve eğitimciler
tarafından her dönemde başucu eseri
olmuştur. Birçok dünya diline çevrilen,
UNESCO tarafından da yayımlanan Ey
Oğul, Batı'da ve Doğu' da okuma rekorları
kıran bir eserdir. "Müslümanın yirmi dört
saati" demek olan bu kitap, ayrıca bir öğüt
ve nasihatler mecmuasıdır. Bu çeşit
çalışmaların tamamında olduğu gibi, İmam
Gazalî'nin bu eserinin baş kısmında im
Peygamber Efendimiz ümmetini çok seviyor; ama O'nun sevdiği bir insanda görmek istediği bazı özellikler var. Peygamberimiz'in bizleri daha çok sevmesini istiyorsak, O'nun istediği gibi bir insan olmalıyız. İşte bu küçük eserde Peygamberimiz'in sevgisini kazanabilmenin yollarını göstermeye, O'nu anlatmaya çalıştık. Her bir konuyu Sevgili Peygamberimiz'in hayatından bir hatıra ile canlandırdık. Bu özellikleri taşıyan bir insan, bu gün nasıl davranır, bunun örneklerini vermeye çalıştık. Ümid ederiz ki beğenir
Bil ki bütün akıl sahiplerinin hedefi, mutlaka sevap yurdunda (cennette) Allah Teâlâ ile buluşup O'nun cemâlini doya doya seyretmektir. Allah Teâlâ'ya ulaşmaya ilim ve amelden başka bir yol yoktur. ilim ve amelde devamlılığı sağlamak ise, ancak bedenin sıhhat ve selâmetine bağlıdır. Bedenin selâmeti ise, ancak gıdalarla mümkün olur ve vakitlerin tekrar etmesiyle ihtiyaç olan kadarını o gıdalardan yemekle sağlamr. Işte bu yönde selef-i salihinden bazıları şöyle demiştin "İnne'l-ekle mine'd-din / Şüphesiz ki
Kardeşim!
Allaha yakarışta bulunmanın en güzel vakti, insanlar uyurken, varlık alemi sessizliğe bürünmüşken ve gece yavaş yavaş perdelerini kaldırmışken Rabbinle başbaşa kaldığın vakittir.
O zaman kalbini feyze hazırlar, Rabbini hatırlarsın. Rabbinin yüceliğini göz önünde canlandırırsın.
O anda ısrarla dua eder ve mağfiret dilemeye çalışırsın.
- Bu mütevazi çalışmada Asr-ı Saâdet'in yiğitlerinden olan Zübeyr b. Avvam'ın (ra) hayatı ele alınmaktadır.
- Eserde Zübeyr b. Avvam'ın (ra) iman edişi, onun Medine hayatı, Hülefa-yi Raşidîn dönemindeki hayatı ve daha birçok konuyu farklı bir anlatım ve tarzda okuyabileceğimiz bir eserdir.
Senenin tüm aylarını
eğlence ve gaflet ile geçirdin.
Ne Muharrem ayına ihtiram gösterdin...
Ne Receb ayına... Haklarını îfâ etmedin.
Oruç ayı olan Ramazan'ın tamamını oruçlu geçirmedin.
Zi'l-Hicce'nin ilk on gecesi ise gelip geçti...
Ne geceyi ibadetle geçirdin ne de Hacı olup ihrama girdin.
Peki, günahlarının affı için geceleri...
Pişmanlıktan akıttığın bir gözyaşın var mı?
Sen şimdi yeni yılı tövbe ile karşılıyorsun...
Umulur ki bu tövbenle geçmişini temizlersin.
Ben Ramazan'ım...
Karanlık kalplere bir sabah vakti nurlar yağdırırım. Şaşkına dönmüş nefislerdeki ruhları arındırırım. Müslümanca bir hayat sürdüğü günlerde izzetli bir şekilde dünyaya hükmeden bir ümmetin, aynı yola tekrardan girebilmesi için takvâyı rehber kılarım.
Ben Ramazan'ım...
İsyan ettiği Rabbi'ne olan utancından, bir gece âsi kulların gözlerinden akan yaşlarım. Rahmân'a özlem duyan kulların, rızâsını kazanabilmek için etmiş oldukları secdeyim. Ebedi kurtuluş sâhillerine vuran îmân dalgalarıyım
Ben; mümin hanımlara rahmet olmak ve Allah katındaki derecelerini yükseltmek için gönderildim. Ben; tüm dünyaya karşı Müslümanlıklarıyla övünebilmeleri ve hayalarıyla insanlara hidayet rehberi olabilmeleri için Allah'ın mümin hanımları, kendisiyle süslemiş olduğu bir tâcım. Fakat hanımların birçoğu benim rolümü ve mesajımı anlayamadı. Bilakis farkında olmadan bana çok kötülük ettiler. Bu sebeple artık sessiz kalamam, konuşmam icap etmiştir. Eğer bu kadar canım yanmasaydı gerçekten konuşmazdım. Değil insan,
Fıkh'ı, "Müslümanların önünü açmakla görevli bir mekanizma" olarak görme eğiliminin giderek ısrara dönüşmekte olduğu bir ortamda, "ahiretimiz için neyin zararlı olduğu" değil, "dünyamız için neyin faydalı olduğu" sorusu ve endişesi ön plandadır. Seküler dünyanın talepleri, dayatmaları, kuşatmaları karşısında -"direnmek" şöyle dursun-, "uyum sağlama"yı hayat ilkesi edinmiş Müslümanların, Fıkh'a "durumu meşrûlaştırıcı" bir misyon yüklemesi kaçınılmaz olmaktadır.
Fıkıh'la ilişkimizdeki tâyin edici faktör, dün
Allah'a davet alanında Müslüman bir fert oluşturduktan sonra sıra Müslüman aileyi oluşturmaya gelmektedir. Müslüman fert oluşturma noktasına gerekli önem verilirken, Müslüman aileyi oluşturma hususunda yeterli çalışmalar yapılmamaktadır. Bundan dolayı çoğu zaman Müslüman aile oluşturma hususu ihmal edilebilmektedir. Dolayısıyla aile içerisindeki ahlaki erdemler ve adabı muaşeret kuralları istenilen noktaya ulaşamamaktadır.
Bu kitap, Müslüman ailenin önem vermesi ve dikkat etmesi gereken hususları hatırlatm
Elinizdeki bu risalemi, zayıfladığını ya da yeniden hatırlatılması gereğini duyduğum veyahut üzerinde yoğunlaşmam gerektiğine dair tecrübe edindiğim bazı ahlaki konulara ayırdım. Bundan dolayı bu risalede güzel hasletlerden, görgü kurallarından, faziletli davranışlardan ve davetle ilgili adaplardan bahsettim.
Bu risalede, daha önce yazdığım bazı kitap ve risalelerimden alıntılar olsa da ben bunu ya yeni bir şekilde ya da o konuyu pekiştirme gereği duyduğum için zikretmişimdir. Bundan dolayı da okuyucuları
İslam, Müslümana, namazında Allah'a münacaatta bulunduğu zaman şöyle söylemesini öğretmiştir: "Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz." (Fatiha, 5) Böylece bu münacaatı yapan kimse tek kişi bile olsa topluluk diliyle konuşmaktadır. Aynı şekilde Müslüman Rabbine dua ettiği zaman çoğul siğasıyla şu şekilde dua eder: "Bizi yolun doğrusuna ilet." (Fatiha, 6) Böylece topluluk Müslümanın vicdanında canlı ve dilinde hazırdır.
İslam toplumu diğer toplumlardan, onu oluşturan unsur ve özellikleri ile a
TARİH BOYUNCA TANRI ARAYIŞLARI VE İNANÇLARIN EVRİMİ
İnsanoğlu var olduğundan beri devamlı tanrıyı aramış, bulamayınca da onu var kılmaya çalışmıştır.
Bunun nedeni; ölümle gelen yok oluşu kabullenememe olduğu kadar, doğa karşısında kendisini
koruyacak bir varlığa duyduğu gereksinimdir. Bu gereksinim onu tarihin her döneminde sürekli
motive etmiş, ölüme alternatif fikirler üretmesine yol açmış ve neticede de ortaya birbiriyle eklemli
farklı inanç ekolleri çıkmıştır. Çıkan her inanç da önce samimi fikirle
Yazarlar : Doç. Dr. Necati Sümer Prof. Dr. Mehmet Okuyan Dr. Öğr. Üyesi Uğur Erman Prof. Dr. İlyas Çelebi
Anlaşıldığı üzere yeniden diriliş, hesap, cennet ve cehennem hayatıyla ilgili malumat veren Kur'an-ı Kerim,
kabir hayatı ve azabına dair doğrudan bilgi vermemiştir. Kur'an'da bulunan bazı ayetlerden yola çıkarak
kabir hayatının ve azabının yaşanacağı sonucunu çıkaran âlimler olduğu gibi, kabirde azap ve mükâfat
nevinden herhangi bir şey yaşanmayacağını söyleyen farklı eğilimler de söz konusu olmuştur.
Yazarlar : Prof. Dr. Kadir Canatan Prof. Dr. Mustafa Öztürk Dr. Öğretim Üyesi Fuat İstemi Doç. Dr. Rıdvan Özdinç
Müslüman toplumların temel siyasal kurumu olan hilafet, yirminci yüzyılın başında Türkiye Cumhuriyeti'nin
kuruluşunun ardından ilga edilmişse de hâlen tartışılmaya devam etmektedir. Bu tartışmalarda sadece
siyasi yönü değil, dinî yönü de gündeme gelmekte ve bunun dinî bir gereklilik olup olmadığı, hatta bazı dinî
görevlerin yerine getirilmesinin bu kurumun varlığıyla alakası ele alınmaktadır. Hi
Yazarlar : Doç. Dr. Saffet Kartopu Doç. Dr. Ömer Müftüoğlu Prof. Dr. Ahmet Keleş Prof. Dr. İlyas Çelebi
Kaderciliğin tanımı incelendiğinde farklı boyutlarının olduğu görülmektedir. Kaderciliğin tanımında geçen
kişisel kontrolün pasif bir biçimde reddedilmesi, kaderciliğin kişisel kontrol boyutuna, olanların
sorumluluğunun doğaüstü bir güce atfedilmesi, şans ve batıl inanç boyutlarına ve belirlenen alın yazısının
değişmeyeceği inancı, önceden belirlenmişlik boyutuna işaret etmektedir. Kadercilik, temelde te
Çoğunlukla uygarlık, medeniyet ve kültür kelimeleriyle birbiriyle karıştırılır. Bu karışıklık dolayısıyla bazıları bu kelimelerin anlamlarını şu şekilde belirmek istemişlerdir: Bir medeniyeti; maddi açıdan kalkınmasıdır. Kültürü; maddi kalkınma dışında kalan diğer yönlerdir ki burada kültür kelimesiyle sadece bilgi kastedilmez. Tam tersine, maddiyat anlayışına dahil edemeyeceğimiz o milletin tasavvuru, fikirleri, davranışları ve ahlak kavramları kastedilir. Bir milletin uygarlığı ise; kültür ve medeniyetin
Toplam 234 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 40-60 /
Aktif Sayfa : 3
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.