Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 30 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Tarih boyunca çocuk ve gençlerin eğitimi önemli bir yere sahip olmuştur. Gençler bir toplumun en değerli hazinesi ve geleceğidir. Hz. Peygamber (s.a.v) de nübüvvet vazifesinin başından hayatının sonuna kadar genç sahâbîlerin eğitimine ayrı bir önem vermiştir. Onları dinî ve dünyevî pek çok yönden eğitmiş ve insanlara örnek nice genç sahabi yetiştirmiştir. Suat Demirtaş'ın kaleme aldığı, Nizamiye Akademi Yayınları'ndan çıkan Allah Resûlü'nün (s.a.v) Gençleri Eğitim Yöntemleri adlı bu çalışmada, Hz. Peygambe
Tükendi
Burhâneddin-i Belhî, küçük yaşta ailesi ile birlikte Afganistan’ın Belh şehrinden Anadolu topraklarına göç ederek Osmanlı’nın son yüzyılında yaşamış, özellikle şiir alanında çok yönlü eserler meydana getirmiş bir ediptir. Şiiri ruhun gıdası sayan şair, bulunduğu her meclisi şiirleriyle şenlendirmiş, etrafındaki insanlar onun bu şairane tabiatına hayran kalarak kendisine, “şair-i seyyâh” lakabını vermişlerdir. Dönemin dil ve üslup anlamında farklı noktalara gelmiş olmasına rağmen o Türkçe’de divan şiiri gele
Tükendi
Dil, en küçük gramer birlikleri olan seslerin birleşmelerinden oluşan biçimlerden meydana gelir. Seslerden oluşan bu birlikler, çok eski dönemlerden itibaren ikiye ayrılmıştır. Bunlar anlamlı birlikler ve anlamsız (tek başına anlam taşımayan) birliklerdir. İlk dilbilim çalışmalarını yapmış olan Araplar, harflerden meydana gelmiş olan birliğe kelime demişler, kelimeyi ise, tek başına anlam taşıyan ve taşımayan olmak üzere iki başlıkta incelemişlerdir.Kelimede anlam aramak şarttır. Buna göre doğrudan, başlı b
Tükendi
Türk dili, dünyanın en güzel, en zengin, en büyük dillerinden biridir. Asırlarca üç kıtada konuşulmuş, yazılıp okunmuştur. İlk şekli ile kalmamış, gelişmiş, kendi kendisini yenilemiş, tazelemiş ve zenginleştirmiştir. Türk edebiyat tarihi ise bilinmeyen bir dönemde başlamış, ‘İslam Öncesi Türk Edebiyatı’, ‘İslam Etkisiyle Gelişen Türk Edebiyatı’, ‘Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı’ başlıkları altında dönemlere ayrılarak incelenmiştir. Prof. Dr. Kemal Yavuz tarafından kaleme alınan, yarım asra yakın bir a
Türk dili, dünyanın en güzel, en zengin, en büyük dillerinden biridir. Asırlarca üç kıtada konuşulmuş, yazılıp okunmuştur. İlk şekli ile kalmamış, gelişmiş, kendi kendisini yenilemiş, tazelemiş ve zenginleştirmiştir. Türk edebiyat tarihi ise bilinmeyen bir dönemde başlamış, ‘İslam Öncesi Türk Edebiyatı’, ‘İslam Etkisiyle Gelişen Türk Edebiyatı’, ‘Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı’ başlıkları altında dönemlere ayrılarak incelenmiştir.Prof. Dr. Kemal Yavuz tarafından kaleme alınan, yarım asra yakın bir ak
İmam Süyüti ve Tasavvuf Nizamiye Akademi Yayınları
İslam hukuk tarihinin en önemli asırlarından olan hicri ikinci (miladi sekizinci) asrın önde gelen şahsiyetlerinden biri olan İmam Muhammed (v. 189/805) fıkıh tarihinde önemli bir yere sahiptir. Çünkü o, şu anki bilgilerimize ve yaygın kabule göre orijinal bir tarzda telif ettiği eserleriyle bir çığır açarak fıkhın bugünkü yazım sistematiğini almasına öncülük yapmış ve kendisinden sonra gelenlere de büyük ölçüde etki etmiştir.İmam Muhammed, devletler hukuku ve ekonomik faaliyetler (kazanç yolları) konusunda
Tükendi
1950 sonrasında, bir ön hazırlık olmaksızın, kendiliğinden başlayan İkinci Yeni şiir hareketi içinde adı anılan Sezai Karakoç bugün modern Türk şiirinin en özgün isimlerinden birisidir. Sezai Karakoç hem şiir anlayışı, hem de şair düşüncesi olarak, çağdaşı olan şairlerden zaman içinde ayrılmış ve kendi poetikasını oluşturmuştur. Şiirlerindeki imaj, biçim ve özde, İslam ve Tasavvuf etkisini gizlemeyen şair diriliş düşüncesindeki şair anlayışına ve bu anlayıştaki şairin şiirine yeni açılımlar getirir.Davut
Tükendi
Hikmet-i teşri‘, dini hükümlerin hikmet ve sırlarından bahseden ilimdir. Dini emir ve yasakların hikmetini açıklayan ilim olarak da tarif edilebilir. Aynı zamanda İslami ilimler içerisinde bu ilim, dinin ve din kurallarının felsefesini yapan, neden ve niçin sorularına cevap arayan bir daldır.Prof. Dr. Abdullah Kahraman’ın hazırladığı bu çalışma, yakın dönem alimlerinden Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali, Büyük Tefsir Tarihi ve Hukuk-ı İslamiyye adlı eserleri taranarak oluşturulmuştur. Hikmet-i teşr
Fıkıh İlmi ve İslam Hukuku Terimleri Sözlüğü
Tükendi
19. yüzyılın başlarında Mevlana Halid’in Nakşibendiyye tarikatını Hindistan’dan Irak bölgesine getirmesiyle birlikte Nakşibendî-Halidîlik teşekkül etmiş ve kısa zamanda Osmanlı coğrafyasını da aşarak dünyanın değişik bölgelerine yayılmıştır. Mevlana Halid’in vefatından sonra onun halifeleri Halidîliği yaymaya devam ederken Halidîlik’ten yeni kollar oluşmaya başlamıştır. Halidîliği etkin biçimde kendi coğrafyasında devam ettiren bu kollardan biri de Seyyid Taha Hakkarî Nehrî ile oluşan koldur. Bu kol, günümü
Tükendi
İmam-ı Rabbani'nin oğlu olan Muhammed Ma‘suum Sirhind'i, 16. yüzyılın başlarından itibaren Hindistan alt kıtasında Nakşbendiyye'nin bir kolu olarak tarih sahnesine çıkan Müceddidiyye ekolünün önde gelen ikinci büyük ismidir. Muhammed Ma‘sum'un Mektubat'ı, Nakşbendîliğin Müceddidiyye kolunun 17. yüzyıldan itibaren hem silsile/ ekol hem de tasavvufî düşünce ve pratiği açısından nasıl konumlandığını gösteren çok orijinal bilgi ve belgelerdir. Müstakimzade Süleyman Sadeddin'in yaptığı bu çeviri, Mektubat
İmam-ı Rabbani’nin oğlu olan Muhammed Ma‘suum Sirhind'i, 16. yüzyılın başlarından itibaren Hindistan alt kıtasında Nakşbendiyye’nin bir kolu olarak tarih sahnesine çıkan Müceddidiyye ekolünün önde gelen ikinci büyük ismidir. Muhammed Ma‘sum’un Mektubat’ı, Nakşbendîliğin Müceddidiyye kolunun 17. yüzyıldan itibaren hem silsile/ ekol hem de tasavvufî düşünce ve pratiği açısından nasıl konumlandığını gösteren çok orijinal bilgi ve belgelerdir.Müstakimzade Süleyman Sadeddin’in yaptığı bu çeviri, Mektubat’ı
İmam-ı Rabbânî'nin oğlu olan Muhammed Ma‘sûm Sirhindî, 16. yüzyılın başlarından itibaren Hindistan alt kıtasında Nakşbendiyye'nin bir kolu olarak tarih sahnesine çıkan Müceddidiyye ekolünün önde gelen ikinci büyük ismidir. Muhammed Ma‘sûm'un Mektûbât'ı, Nakşbendîliğin Müceddidiyye kolunun XVII. yüzyıldan itibaren hem silsile/ ekol hem de tasavvufî düşünce ve pratiği açısından nasıl konumlandığını gösteren çok orijinal bilgi ve belgelerdir. Müstakîmzâde Süleyman Sadeddîn'in yaptığı bu çeviri, Mekt
Tükendi
Her ne adla olura olsun insanlar var olduğundan beri tasavvuf onunla birlikte var olmuştur. Çünkü tasavvuf deruni bir hayat ve ahlaki bir tecrübenin adıdır. Zaman içerisinde zühd ve tasavvuf diğerlerinden ayrışmış, müstakil kendi kural ve tarzlarını oluşturmaya başlamıştır. Çünkü zühd ve tasavvuf hayatı da diğer alanlarda olduğu gibi usta-çırak ilişkisi ile sürdürülmektedir. Bu tavır ve tarz bir süreç dahilinde sistemleşmiş ve tasavvuf adı altında tarih içindeki yerini almıştır. Sufiler, hem inançlarını top
Selçuklu devri üniversiteleri olan Nizâmiye Medreseleri, Selçuklu tarihi açısından olduğu kadar İslâm tarihi açısından da büyük bir öneme sahiptir. Bu müesseseler Selçukluların hakimiyetlerini tesis etmelerine yardımcı olduğu kadar, Ehl-i sünnet dışı fikirlerle mücadele ederek onların bertaraf edilmesinde de büyük rol oynamış, dolayısıyla İslâm inancının bozulmadan korunmasında büyük hizmet görmüşlerdir. Nizâmiye Medreseleri, kuruluşlarıyla beraber eğitime birtakım yenilikler getirmişler, kendilerinden sonr
Tükendi
Moğultay b. Kılıç, Bahri Memlukler devrinde Kahire’de doğmuş, orada yetişmiş ve hadis otoriteleri tarafından, "asrın imamı, muhaddislerin şeyhi, vefatıyla bir dönemin kapandığı İslam alimi” sıfatıyla anılmıştır. Hayatı boyunca ilme düşkünlüğü ile meşhur olmuş, nispeten sakin bir hayat yaşamıştır. Hadis ilminde olduğu kadar ensab, tarih, siyer, lügat, fıkıh alanlarında da çalışmalar yapmıştır. Eserleri kendisinden sonra başvuru kaynağı olmuş pek çoğu ihtisar, ikmal edilmiş ve nazım haline getirilmiştir. İst
Mülkiyet ile zilyedlik arasında sıkı bir bağ vardır. Ancak bunlar birbirinin aynı da değillerdir. Zira ilk bakışta mülkiyet ile aralarındaki farkın dikkatlerden kaçtığı zilyedlik, kişinin eşya üzerindeki fiili hakimiyetini ifade eder. Fakat fiili hakimiyet çoğu zaman hukuki bir temele dayansa da, zilyedliğin oluşması için bu çok da şart değildir. Halbuki mülkiyet söz konusu olduğunda bunun sadece hukuken elde edilen bir hak sebebiyle ortaya çıktığı kabul edilir. Bu ise mülkiyet ile zilyedlik arasındaki en t
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 30 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1