Bazı yazarlar tasnif dışıdır. R. Hoggart birçok açıdan böyle bir yazardır. Okuryazarlığın Kullanımları aslında bir otobiyografidir. Kendisi işçi sınıfı kökenli olan Hoggart, toplumsal yörüngesi üzerinden, işçi sınıfının içeriden ancak mesafeli, olabildiğine detaylı, realist fakat aynı zamanda da eleştirel bir tasvirine girişir. ‘‘Yakınlık ve mesafe’’, muhtemelen Hoggart’ın maharetini özetleyebilecek kilit formüllerden biridir. Bu ona işçi sınıfının gündelik pratiklerinde, dışarıdan (başka bir toplumsal sını
Davranışsal iktisat okulunun merkezinde karar verme süreçleri, başka bir ifadeyle insan davranışı vardır. Bu okul, insanın karar verme süreçlerini etkileyenleri ortaya koymaya ve bu süreçleri olabildiğince doğru bir biçimde yorumlamaya çalışır. Varsayılan değil var olan (yaşadığımız dünyada karşılaştığımız) insana odaklanır ve insan davranışını anlama ve geçmişe, şimdiye ya da geleceğe dair çıkarımda bulunma konusunda oldukça kullanışlı kavramsal ve yöntemsel araçlar sunar. Bu anlamda davranışsal iktisat ok
Kapitalist toplumsal ilişkilere dayanmayan insani kalkınma biçimlerini düşünmek ve üretmek olanaklı mıdır? Bu kitap, bu hedefin mümkün olduğunu ve dahası günümüzde dünya üzerinde insani kalkınmanın alternatif biçimlerini geliştirmek için sayısız çabanın olduğunu ileri sürmektir. Ancak bu çabaları daha iyi kavrayabilmek için, kalkınmaya emekçi sınıfların perspektifinden bakmak gerekir. Sussex Üniversitesi’nden Benjamin Selwyn’in Kalkınma Mücadelesi başlıklı bu kitabı kalkınma sorunsalını emekçi sınıflar pers
Bu kitapta, 1990’lar Türkiye’sinin kamusal yaşamında politik olanın üretimi incelenmektedir. Burada kamusal yaşam terimi bir kurum, sınırları olan bir ihtisas alanı olarak değil, politik olanı anlık, ele avuca sığmaz, şekil değiştirmiş halleriyle görmemizi sağlayacak bir kategori olarak kullanılmaktadır. Kamusal yaşamın bu şekilde kategorileştirilmesi, okurun, kamunun siyaseti hem üretip hem yeniden şekillendirdiği belirsiz bir politik alana girmesini sağlıyor.“Devlet birçok surette karşımıza çıkıyor ve hep
1914'ten 1945'e 20.Yy'ın ilk yarısının, tüm Avrupa'yı ateş ve kan gölüne çeviren bir dizi devrim, yıkım ve savaş dönemi olduğu muhakkaktır. Enzo Traverso, "Avrupa İç Savaşı" kavramının; sınır ve hukuk tanımayan topyekûn bir savaşın, soykırımların ve daha yerel düzeydeki iç savaşların bu dehşetengiz bileşimini açıklayabileceği kanısındadır. Sıkı sıkıya örülmüş ve belgelendirilmiş bir çerçeve dâhilinde açıklama modelinin temel hatlarını şu şekilde sıralar: modern teknolojinin, soğuk idari-bürokratik aklın ve
"Marksizm en ileri sınıfın [proletaryanın] (...) teorisinin doğru olduğunu iddia etmektedir. Ancak şurası açıktır ki bu iddianın doğruluğu, ideolojilerin mücadele süreci içinde, burjuva teorisinin mantıksal eleştirisi yoluyla ispatlanmalıdır. Yani belirli bir teorinin sosyolojik özelliklerinin belirlenmesi bizi o teoriyle mücadele etme sorumluluğundan kurtarmaz.
(...) ideolojiler arasındaki mücadele, yöntemin yanlışlığının, hatalı tikel sonuçlarının ortaya konması yoluyla da kanıtlanmasını gerektirir; yani
« Bolşevizm her zaman fikirler ya da ‘ilkeler' olarak yayılır. Bu, fikirlerin ve düşünce
alışkanlıklarının bulaşması yoluyla gerçekleşir (...) Bolşevik düşünce şeması sıradan insana kolay
gelir, çünkü büyük ölçüde yeni şeyler öğrenmeyi değil, eski bildiklerini unutmayı gerektirir (...)
Önerilen yeni düşünce düzeni giderek artan bir kolaylıkla eski varsayımların yerini alacaktır,
çünkü terk edilmeye mahkûm eski kanaatler sıradan insanın yaşamındaki maddi desteklerini
yitirmiştir artık ve yeni maddi koşullar
Türkiye'de gündelik yaşama içkin birtakım süreklilikler aranıyorsa eğer, öncelikle, herhangi bir 24 saat zarfında birbirimizi ne sıklıkla "sahtelikle", "iki-yüzlülükle", "samimiyetsizlikle", "içi-dışı bir olmamakla" veya "numara yapmakla" yargıladığımıza bakabiliriz. Başka şeyler de yapabiliriz: Bu ilginç "iç-dış ikiliğinin" tesiriyle, "ıslak imza" ve "resmi mühürde" yeni dinsel formlar veya noter kurumunun kendisinde inanç ticaretinin yeni yüzünü de keşfedebiliriz. Kısacası tüm bu görüngülerde bir şeylerin
Veblen'in evrimsel sosyal teorisi, sosyal bilimler alanının şüphesiz en önemli ve müstesna
teorilerinden biridir. Muazzam bir bilgi birikiminin ve özgün bir bakış açısının ürünü olan bu
teori, sosyal ilişki ve süreçleri sosyal bilimlerin "anaakım" teorilerinden oldukça farklı
değerlendirir. Ufuk açıcıdır.
Veblen'in teorisine ilişkin söylediklerimiz ve çok daha fazlası elbette Marx'ın devrim yaratan
teorisi için geçerlidir. Marx'ın teorisi, sosyal bilimler alanında ve toplumsal yaşamda başka hiçbir
teoriyle
Felsefi bir çalışmayı klasik yapan nedir? Kolay bir soru değil. Felsefede klasik olmak için birden çok yolun
olduğu ve birçok klasiğin birden fazla işleve sahip olduğu bilinir. Peki neden bazı felsefi çalışmalar her zaman
hatırlanır ve sosyal ve beşeri bilimlerde dikkate alınırken diğer çalışmalar unutulur? Bu soruya şöyle bir cevap
verilebilir: Felsefi kriter ve çeşitlilikle ilgili tartışmalarda galip gelenlerin pozisyonları, felsefi bir çalışmanın
hatırlanmasında ya da unutulmasında belirleyicidir. Galip
Benjamin, dört dörtlük bir hikâye anlatıcısı olan Proust hakkında şöyle der: "Sıla
özlemiyle kıvranır bir halde yatağında yatıyordu; benzerlikler durumu içinde çarpıtılmış
bir dünyaya, varoluşun hakiki gerçeküstü yüzünün göründüğü dünyaya bir özlemdi bu."
Benjamin'in belli ilgi alanlarını biçimsel olarak nasıl sahnelediğini, canlandırdığını ve
oynadığını ortaya koymak için bir araya getirilen bu kitaptaki metinlerini okuduğunuzda,
Proust hakkında söylediklerinin kendisi için de geçerli olabileceğini fark ed
Proudhon, yaşamının son dönemlerinde toplumda kadının yerine ilgi gösterir. Özellikle adalet üzerine olan metinlerinde, karşı
cinslerden oluşan bir çifti, tarafların her birine eşit bir değer vermeksizin, toplumun temel birimi olarak görür. Bu pozisyonuyla,
zamanının kadın yazarlarının şimşeklerini üstüne çeker. Ölümünden sonra yayımlanan Pornokrasi, Proudhon'un bu kadın yazarlara
cevabı niteliğindedir. Pornokrasi, aynı zamanda bu güçlü polemikçinin, cinsiyetlerin ikiliği üzerine kurulu organik toplum anlay
Toplum içinde nasıl davranılır? Oldukça sıradan olan bu soru etrafında Goffman, yüz-yüze karşılaşma ve durumlardaki etkileşim düzeninin esasını ve detaylarını ilk kez okurla paylaşıyor. Etkileşim içerisindeki bireyler, eş zamanlı olarak, birbirlerinin hem yargıcı hem de seyircisi olarak karşımıza çıkıyor. Burada düzen, öncelikle göz ve beden erişimi üzerinden, bireylerin birbirlerine yönelttikleri karşılıklı bakış, ilgi ve gözetim olarak kendini ifade ediyor. Düzenin "normalleri" kadar "delileri", "damgalıl
Bu kitap, toplam on dört makaleden oluşmaktadır ve bu makaleler beş kısım altında toplanmıştır; Marx'ın Temel Para Kuramı,
Marx'ın Para Kuramının Uzantıları ve Yeniden İnşaları, Marx'ın Paranın Miktar Kuramı Eleştirisi, Para ve Dönüşüm
Sorunu ve Marx'ın Dünya Parası Kuramı. Bu makaleler Marx'ın para kuramının çağdaş bir değerlendirmesini sunmaktadır.
Bu kuram, genellikle Marx'ın en büyük başarılarından biri olarak övülür –özellikle klasik veya neoklasik iktisatçılarla karşılaş-
tırıldığında. Öte yandan cidd
Son dönemde popülizm hakkındaki analizleri son derece ilgi gören Eric Fassin'in Popülizm: Büyük Hınç başlıklı kitabı,
demokrasinin bugün içinde bulunduğu krizin yanı sıra ABD'den Fransa'ya, İngiltere'den Türkiye'ye kadar tüm dünyada
yükselen sağ popülizme ışık tutarken, bu popülizm karşısında solun uygulaması –ve uygulamaması- gereken stratejileri de
masaya yatırıyor.
"Bu kitap iki seçim arasında yazıldı: 2016'nın Kasım ayında ABD'de Donald Trump'ın Başkan seçilmesinden sonra, 2017'nin
Mayıs ayında Fransa'd
Türkçe akademik yazınında "uluslararası" kavramına dair tartışmalar Uluslararası İlişkiler [Uİ] disipliniyle sınırlı kalmaktadır. Oysaki "uluslararası" kavramı diğer sosyal bilimler disiplinlerinde ve bölge çalışmaları gibi disiplinlerarası çalışma alanlarında da tartışılmakta ve hem kuramsal hem de yöntemsel yenilikler önerilmektedir. Elinizdeki ilerlemenin temel amaçlarından biri, bahsi geçen kuramsal ve yöntemsel çabaların bir profilini çıkarmaktır. Bölge çalışmalarının İngilizce konuşulan akademik dünya
Eğitimin toplumsal hareketliliği sağlayan başlıca etmenlerden biri olduğu savı, bugün, ortak kanının değişmez unsurlarından biri olarak kendini kabul ettirmiş gibidir. Bu idealden "sapma" olarak eğitime erişimdeki eşitsizlikler ise, ya olması doğal ancak elden geldiğince düzeltilebilecek ekonomik eşitsizlikler ya da olması en az diğeri kadar doğal ancak düzeltilmesi o kadar da kolay olmayan "kişisel yetenek" farklılıkları çerçevesinde kavranılır.
Bourdieu ve Passeron'un elinizdeki kitaptaki müdahalesi tam
Toplam 75 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.